10 Ekim’den itibaren Türkiye’yi saran söz: ‘Korkmuyoruz’

Ankara saldırısının doğrudan doğruya 1 Kasım seçimleriyle ilgili olduğunu sokaktaki çocuk bile biliyor. Savaş, bununla irtibatlı; bu saldırı da bununla irtibatlıdır. Mümkünse, 1 Kasım’da Türkiye’nin seçime gitmesini engellemek…

12039393_890840367631555_6087627955761004059_nAnkara’daki terör saldırısını Ertuğrul Kürkçü nasıl yorumluyor?

 

Bu olayı genel bir başlık altında, terör saldırısı olarak nitelemiyorum. Bu belirtik bir saldırıdır. Burada hükümetin himayesindeki bir şiddet, halka yönelik bir katliam var. Hükümet her zaman olduğu gibi, parmağını PKK ve IŞİD’e uzattı ama, PKK’nın hiçbir rolü olmadığı ortada. IŞID’i de hükümetten tamamen bağımsız bir güç olarak görmüyoruz. Her ne kadar bugün Türkiye, IŞİD’e karşı uluslararası operasyonun bir parçası olsa da Başbakan’ın ne söylediğini hep birlikte duyduk. Dedi ki, burası hür bir ülkedir. Biz intihar bombacılarının hepsinin kim oldukların biliyoruz. Ancak eyleme geçmedikçe tutuklayamayız. Bunu insanlarımızın idrakine bırakıyorum.

 

Yaşananlar ‘halka doğrudan bir saldırı mı?

 

Evet. Bu arada, geçen hafta Konya’daki bir maçta (Türkiye-İzlanda ulusal futbol karşılaşması), bu saldırıda hayatlarını kaybedenler için saygı duruşu sırasında yapılanları göz önüne aldığımızda, IŞID zihniyetinin toplumda bir konum edinmiş olduğunu da görebiliriz. Bu açıdan da olayı hükümetten bağımsız görebilmek imkânsızdır.

 

Karmaşık bir ortama sürüklendik. Seçimler var. Umutlu musunuz?

 

Bu saldırı, Türkiye’de vicdanı ve insanlığı da ayaklandırdı. Türkiye’yi, 1999 depreminden beri ilk kez bu kadar birbirlerinin yaralılarına, ölümlerine sahip çıkma arzusu içinde görüyorum. Bunu izmir’de yaşıyoruz. Konya’daki maçta yuhalayanlar ve tekbir getirenler kadar, onlara karşı bir uğultuyu da işittik. Bu uğultuya kulak kabartmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu maçta oynayan genç futbolcular, özellikle Çek Cumhuriyeti’yle oynanan maçtan sonra gözyaşlarını tutamayacak haldeydiler. Bu duygudaşlıktan uzaklık, toplumun tamamını saran bir hal değil. Genç sporcuların gözyaşlarında, bu saygısızlığa varan uğultuda ve toplumu saran vicdan ayaklanmasında görüyorum geleceği. Buna tüm gönlümüzü yatırıyoruz. O yüzden ben ümitsiz değilim. Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Şiddetle sınanan bir coğrafya var. Kürtler, büyük bir zulümle sınanıyorlar. Buna karşın yurttaşlarımız arasında bir iç çatışma hali yoktur ve politik dünya da bu hali yaratmamak için büyük bir sabır içinde.

 

Politik dünyadan kendinizi mi kastediyorsunuz?

 

Kendimizi ve diğer politik güçleri de… Bunlar AKP içinde de tasvip görmüyor. Olan bitene, çıkış yolu arayarak bakan zihinlerin olduğunu da görüyoruz.

 

Bir çıkış yolu aranıyor diyebilir miyiz?

 

Ankara saldırısının doğrudan doğruya 1 Kasım seçimleriyle ilgili olduğunu sokaktaki çocuk bile biliyor. Savaş, bununla irtibatlı; bu saldırı da bununla irtibatlıdır. Mümkünse, 1 Kasım’da Türkiye’nin seçime gitmesini engellemek… Biz ise tam tersine, bu seçimlerin her koşul altında yapılması gerektiğini söylüyoruz. Zaten, 10 Ekim’den itibaren Türkiye’yi saran söz, ‘Korkmuyoruz’ sözüdür.

 

AK Parti’nin oyları düşer mi?

AKP’nin yüzde 40’ın altına düşeceğini, bizim partimizin, oylarını yükselteceğini düşünüyorum.

 

Ne kadar yükselir?

 

Yüzde 15 civarına yükseleceğini görüyorum. CHP de oylarını 1-2 puan artıracaktır. MHP’nin CHP’ye puan kaybedeceğini düşünüyorum.

 

Size göre MHP ve AK Parti kayıpta yani…

 

Evet, seçimin kaybedeni olarak MHP ve AKP’yi görüyorum. Çünkü, MHP de bu süreçte halkın gözünde iyi bir sınav vermedi. AKP’nin önünü açtı. Oysa MHP’ye oy veren seçmenin talebi, AKP’nin önünü açması değil, maceracı iç ve dış siyasetini frenlemesiydi. Ben doğrusu, MHP seçmeninin gönlünde bir kırıklık olduğunu biliyorum. Yolumu kesiyor MHP seçmenleri, çarşıda, pazarda, alışverişte, yolda giderken… Ve aslında Türkiye’deki Kürt meselesinin çözümünde MHP ile HDP’nin bir partner olarak, çözüm partneri olarak hareket etmesinin gerekli olduğuna dair inançlarını belirtiyorlar. MHP’ye oy verenler, bizimle dertleşecek kadar, izlenen siyasetten mustarip…

 

İZMİR Gençlik ve umut

 

POLİTİKA Yapmak zorunda olduğumuz ama sonunda Kurtulmamız gereken (Devlet durdukça politikadan kurtulamazsınız.)

 

DEMOKRASİ Hayır deme hakkı

 

MECLİS Hükümetin noteri

 

AŞK şahsi ve muhteremdir

 

İzmir’in de çok duyarlı bir seçmen kitlesine sahip olduğunu vurguluyorsunuz. Ertuğrul Kürkçü olarak farkınız nedir, İzmir niçin size oy versin?

 

Bu seçimde halk, adayların bulundukları şehre dair spesifik politikalarına bakarak oy kullanmayacak. Partilere oy verilecek. Kent politikası, bu seçimde birincil mesele değil. Partiler, bu kentlerde kendilerine iyi sözcüler seçmişler mi, halk ona bakacaktır. Bizim AKP seçmeni karşısında en önemli avantajımız, demokrasi ve Kürt sorununun çözümü konusunda bu tabanın AKP’den beklentilerinin son bulmuş olmasıdır. O nedenle izmir’de AKP’ye oyveregelen Kürtlerin bu seçimde de, geçtiğimiz seçimde olduğu gibi tercihlerini bizden yana değiştireceklerini ben öngörüyorum, İzmir’de yaşayan ve HDP’ye oy vermesi mümkün seçmenlerin hepsi oylarını HDP’ye henüz vermediler.

 

HDP’ye gelebilecek bir potansiyel var diyorsunuz…

 

Bu potansiyel, AKP’nin Kürt sorunundaki başarısızlığı ve Kürt halkına yönelik dışlayıcı tutumuna karşı, HDP’ye yüzünü dönmesiyle ilgili olacaktır.

 

Tahmininiz kaç milletvekili?

 

2 vekili muhafaza edeceğiz. 1. Bölge’de ikinci vekili çıkaracağız, 2. Bölge’de de 2. vekile yakınız ama 1. Bölge’deki kadar değiliz. 1. Bölge’de aslında geçen seçimde bizim 2. sıra sorunumuz vardı. Bu sorunun seçmende ve teşkilatta yarattığı eylemsizlik dolayısıyla yeterli çalışma olmadı. Ama bu seçimde hem Mülkiye Birtane arkadaşımızın yarattığı olumlu enerji hem de halkın yönelişi sayesinde Mülkiye Hanım’ın ben çıkacağını düşünüyorum. Gülistan arkadaşımız 2. Bölge’de, İzmir’de doğup büyümüş, burada hayatını sağlık emekçisi olarak kazanan bir arkadaşımız. Belki yeterince tanınmıyor. Ben bu 4 vekilin gerçekçi olacağını düşünüyorum. Daha çoğunu isteriz.

 

“400 bin oy alırsak 4 vekile çıkarız” diyorsunuz…

Evet.

Hükümetin Sultası İzmir’de Önemli Sorun

Kent odaklı en önemli sorun nedir?

Merkezi hükümetin yerel yönetimler üzerindeki sultasıdır. Ve İzmir’e kaynak tahsisi bakımından İzmir’in siyasi tercihlerini cezalandırmayı seçmiş olmasıdır. Türkiye’yi yöneten hükümet, İzmir’i yöneten yerel yönetimle mücadele halindedir. İzmir’in, kendisine yüzünü dönmemesini de cezalandırma gayretindedir. Ekolojik mesele de, en önemli meselelerden bir tanesi.

 Biraz açabilir miyiz?

Örneğin, Körfez’in taranması projesi, hâlâ merkezi hükümetten ÇED raporu bekliyor. İzmir geçici önlemlerle bir nebze ferahladı. Fakat körfezin taranması ve kirliliğin giderilmesi konusundaki asıl kalıcı proje, hükümetin önünde duraklatılmış durumdadır. Sonra, bu altın arama ruhsatları… Özellikle arsenikle altın arama ruhsatının Efem Çukuru’ndaki su kaynaklarına yönelik muazzam yıkıcı etkisi. Çevredeki bağcılık ve diğer tarımsal faaliyetler üzerindeki yıkıcı etkisi karşısında hükümet dur durak tanımıyor. Aliağa’daki düzensiz sanayi yatırımları, çevre ve ekoloji üzerindeki tahribat, insan sağlığı üzerindeki tahribata dönmüş durumda.

Aliağa’dan yoğun şikâyetler geliyor…

Tabii, bunu yaşıyor insanlar. Buna paralel olarak, enerji ihtiyacını temin bakımından rüzgâr santrallerine yönelişin de gene sermaye ve kâr odaklı olarak gerçekleşmesi dolayısıyla kırsal yaşam üzerindeki yıkıcı etkileri Karaburun’da hissediliyor, başka ilçelerimizde hissediliyor. RES’lerin HES’ler kadar sorun haline geldiğini görüyoruz. Kentsel dönüşüm projeleri de halkta beklenti ve ürküntü yaratıyor…

Nedir sorun, halkın temel korkusu?

Daha iyi konutlarda yaşamayı, depremden korunmayı, ulaşım ve altyapı ihtiyaçlarını giderildiği bir konut siyasetini halk talep ediyor. Fakat, kentsel dönüşüm projeleri, halkın bu ihtiyacını istismar ederek esasen rant merkezli projeleri dayatıyor ve halkın kendi bulunduğu çevrede, şimdi yaşadığı yerde hayatını iyileştirmek yerine, o yaşadığı yerden halkı çok uzak bölgelere taşıyarak, hiç önermedikleri yerlerde onlara izole konutlar sunulması, öte yandan onların yaşadıkları yerlerde hatta sahibi oldukları toprakların da bu sefer büyük başka inşaat projelerine sunulması. Yani halkı yerinden kov, orayı zenginlere aç yönündeki kentsel dönüşüm siyasetinden çok ürküyorlar. Halkın sırf kendini korumak için kurduğu 3-4 tane dernek var. Limontepe projesi mesela onların gözünde, olmayacak bir şeydir. Limontepe’ye çok daha başka bir bölgeden getirildiler ve şimdi alanlar yeniden bir rant değeri kazanıyor, Limontepe de yaşamak için seçtikleri bir yer değildi insanların. Karabağlar’daki insanlar da, kendi başlarına aynı şeyin gelmesinden korkuyorlar.

 

İzmir’de bir altyapısal problem var mı?

 

Olmaz olur mu… En önemli gündelik yasam meselesi, ulaşım… İzmir’in toplu ulaşım sitemleriyle birbirine bağlanması gerekiyor. İzmir denizi de yeterince kullanmıyor.

 

İşsizliğin çözümü yolunda ne gibi önlemler alınabilir?

 

İşsizlik ile özellikle tarımın çökmesi arasında çok yakın bir ilişki var. İzmir de 4,5 milyon yurttaşın geçinebileceği kaynakların olması gerekirdi, bu kaynaklar yok. Soma da hayatlarını kaybeden madencilerin arkasında tarım işletmesi iflas etmiş bir küçük  köylü görürsünüz.

 

Gençler için neler yapabilir bu kent?

 

Bu kent kendi başına bir şey yapamaz.

 

Neden?

Bu çok büyük ölçekli bir mesele. Hükümet, İzmir’i bir cazibe merkezi haline getirmedikçe, kamusal araçlarla ya da özel şirketlerle sermaye yatırımı gerekiyor. Ya da yurttaşlar küçük ölçekli sermayeleriyle kooperatifler kuracaklar. Bunlar dışında bir toplu istihdam imkânı yok. Şimdi kamu siyaseti, İzmir’e kaynak aktarmıyor.Kaynak aktarılmayınca İzmir bu sefer bir cazibe merkezi de olmuyor. Mesela, İzmir Limanı’nın niçin en önemli liman olmadığını, ben sormak isterim. Çünkü, İzmir’in bu niteliği kazanması için merkezi planlamaya ve merkezi yatırıma ihtiyaç var. Hükümet bundan kaçınıyor. İzmir’de istihdam için yerel yönetime düşen görevler de var. Özellikle elverişli tarım toprakları üzerinde belediye öncülüğünde, emek-yoğun istihdam alanları yaratabilir.

 

Herkes 1 Kasım’a

 

İzmir’in çağdaş bir kent olabilmesi yani tam anlamıyla kültür, sanat, turizm hamlelerini yapabilmesi, kentin tarihi dokusuyla öne çıkabilmesi, ekonomide hareketlenebilmesi için temel eksiği nedir?

 

İzmir’in kendi gücüyle kendi işlerini çözebilmesi için bir siyasi imkan var. Çoktandır dillendirdiğimiz yerel yönetimlerin özerkliği İzmir’in kendi kendini yöneten bir kent  olabilmesinin önünü açabilirsek eğer… Bu bir Türkiye’de idari rejim değişikliği demektir. O zaman İzmir, yarattığı maddi zenginliğin aslan payını kendine ayırabilir.

İzmir tarımıyla, sanayisiyle, sahip olduğu tarihsel doğal ve kültürel çevre mirasıyla pekala dizginlerinden kurtulmuş bir yarış atı gibi koşmaya başlayabilir. Bunun önünde en önemli engel merkezi idarenin bütün kentler üzerinde kurmuş olduğu bukağıdır.

Van’ın yarattığı kaynakla kendisine dönen adaletsizlik, İzmir’in yarattığı kaynakla İzmir’e dönen arasındaki adaletsizlikle aşağı yukarı aynı. İzmir’in nüfusunun yüzde 80’i emekçidir, İzmir’in emekçilerinin aylık gelirlerinin yüzde 50’si devlete kaynak olarak yazılır, ama her izmirli devlet bütçesinden yüzde 50 kaynağı geri almaz. Bu nedenle ben, kentlerin özerkliğinin yerel yönetimlerin kendi kentlerine özgü kalkınma stratejileri eğitim ve sağlık stratejileri izlemeleri konusunda tamamen özgür olması gerektiğini düşünüyorum.

 

İzmir, korkarım ki yakın gelecekte bir İstanbul olma tehlikesiyle karşı karşıya…

 

Şüphesiz ve olmamalıdır. İzmir’e yönelik basmakalıp projelerden biri şudur: İzmir’i dünya kenti yapalım. Çünkü, İzmiri dünya kenti yaptığınız zaman, siz şunu demiş olursunuz.  İzmir toprağının uluslararası emlak piyasasında alınır satılır olmasına razıyım… Bu, halk için cehennemdir. İzmir’in bir Ege kenti olması gerekir. Ege’nin gerçek bir temsilcisidir İzmir.

 

Bir stadı niye yapamıyoruz biz?

 

Bunun için bence hükümeti degıştırmemiz gerekiyor. 1 Kasım’a, herkesi Kasım a…

 

İzmir’i seviyor musunuz? Seçim çalışmaları dışında zaman nasıl geçiyor?

 

Ben izmir’in yabancısı değilim aslında. Benim kardeşim, yaklaşık 30 yıldır İzmir’de yaşıyor, Ben hapisten çıktığımdan beri İzmir’e gidip gelirim. İkincisi, İzmir politik olarak önemli bir merkezdir. Politika İzmir’siz olmaz, İzmir sol politikasız olmaz. O yüzden İzmir bizim için yabancı bir yer değil. Fakat şimdilik sadece İzmir’in politik iklimini yaşıyoruz. Toplumsal, kültürel, şahsi bir şey yapabildiğimi söyleyemem. Sadece akşamları uyuyorum, başka hiçbir şey yapamıyorum. Akşamımız da, ertesi gün sabah başlarken geliyor. Yani saat 01.00-02.00’den önce de uyuyamıyorum. Halka yakın yaşamak bizim için çok iyi ve burada çok iyi karşılık görüyorum. İzmirliler, bana çok saygı gösteriyorlar. Ayda en az bir hafta İzmir’de olmamız gerekiyor, plana uymazsak il örgütümüz çalışmaz. Seçildiğimden bu yana İzmir’e her hafta geldim.

 

Hangi müzikleri tercih edersiniz?

 

İyi müziği seviyorum. Daha çok caz ve soul dinliyorum.

 

Favori sanatçılarınız…

 

Eskiler… Ella Fitzgerald, yenilerden Jan Garbarek…

 

Ne tür kitaplar okuyorsunuz?

 

Bir sürü kitabı bir arada okuyorum. En son, Dev-Yol önderlerinin kendi yaşadıklarını anlattıkları bir sözlü tarih çalışması okudum. Çeşitli raporları okuyoruz daha çok.

 

Burcunuz…

 

Boğa burcu…

 

Renk…

 

(politik olmadan) Gökkuşağı…

 

Hangi takımı tutuyorsunuz?

 

Söylesem ayıp olur. (gülüyor) Ben, İzmir’in bütün takımlarını tutuyorum.