Bugün, 7 Haziran 2015’te Yapılmış Olması Gereken Yapılacak, Aradan Binlerce Cenaze Geçtikten Sonra!

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, HDP İzmir Basın Bürosu’ndan Vezan Karabulut’un 24 Haziran seçimi ve sonrasına yönelik sorularını yanıtladı. Kürkçü “Aslında bugün 7 Haziran’da yapılması gerekeni yapıyoruz, ancak aradan binlerce cenaze geçtikten sonra. Çünkü 7 Haziran’da halk, muhalefet partilerine Erdoğan’ı oradan indirsinler diye oy verdi. Bu üç yılı Bahçeli seçmenine ihanet ettiği için yaşadık. O milyonlarca seçmenine ve Türkiye’ye ihanet etti, bir faşistten beklenecek olan şeyi yaptı. Ancak ona oy verenler faşist olduğundan bizim kadar emin değillerdi, şimdi bunu öğrenmiş bulunuyorlar.” dedi.

İzmir’deki seçim çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

HDP’nin İzmir için temel hazırlıkları tamam görünüyor. Aday listeleri il-ilçe yönetimlerince benimsenmiş durumda. Tanıtılması önemli ve bunun için de bir yere kadar yol kat edildi. Daha, görünürlüğün başındayız. Ancak, önceki dönemlerden farklı olarak sadece HDP’nin karşı karşıya kalmadığı bir genel durum bu. Hemen hiçbir parti şu an İzmir’de tam olarak görünmüyor. Ne talepleri, ne vaatleri, ne adayları, ne iddiaları bakımından; genel olarak görünmez bir seçim süreci yaşıyoruz. Ama bütün mesele sanki havada asılı duruyor: Ya diktatörlük ya parlamenter sisteme geri dönüş arasındaki gerilim bütün şehirde hissediliyor. Gene de bizim açımızdan görünürlük diğer partilere göre daha önemli. Çünkü HDP’nin mecliste olması sadece HDP’yi ilgilendirmiyor. Öncelikle “Millet İttifakı”dan başlayarak birçok kesimi ilgilendiriyor. Bu açıdan biraz daha görünürlük kazandırmamız önemli. HDP faaliyetinin baskın seçim göz önünde bulundurulduğunda kendi gücüyle orantılı şekilde ilerlediğini söyleyebilirim.

HDP’ye stratejik olarak oy verecek olan kesimlerin Yani CHP ile HDP arasında, HDP ile AKP arasında kalan alandaki ve AKP iktidarından kuruluşun parolasının HDP’nin Meclis’e girmesi olduğunu düşünen seçmen kitlesi gözünde HDP’nin bu kararlılığının gösterilmesi gerekli. AKP’den sıtkı sıyrılmış mütedeyyin Kürtler ve ilk kez oy kullanacak seçmenin HDP’nin iddiaları ve kimliğiyle daha yakından tanıştırılması gerekiyor. Son üç yılda sadece onunla ilgili karalama kampanyalarına muhatap olduğu bir partinin siyasi kaderine dair oy kullanacak genç kesimle daha yakın bir ilişki kurmamız şart. 2015 seçimlerinde liseye giden çocuklar bugün seçmen, hatta adaylar. Onların oyları önemli. Gerçi, Recep Tayyip Erdoğan, öğrencileri kendinden o kadar nefret ettirdi ki, her öğrenciden oy isteyebilecek durumdayız. Kürtler kendi partilerine oy vermeye devam etmekte kararlılar. CHP’li genç kitlede ve yine CHP’li Aleviler ile kadınlarda sadece stratejik bir yönelim değil, kalpten gelen bir sevgi de var. Bunu hak etmek için üç hafta durmadan çalışmak dışında yapılacak bir şey yok. HDP’nin durumu şu anda iyi özetle. HDP meclise girmekte tereddüt etse halk zorla sokacak durumda.

7 Haziran, 1 Kasım ve 24 Haziran seçimleri sürecini karşılaştırırsak görüşünüz nedir?

7 Haziran ve öncesi herşeye rağmen bir festival gibiydi. Bombalamalar, katliam girişimleri, provokasyonlara rağmen barışa geri dönüş ümidi çok yüksekti. 8’inden sonra “ne olacak bunun sonu” sorusu sorulmaya başlandı. Aslında bugün 7 Haziran’da yapılması gerekeni yapıyoruz, ancak aradan binlerce cenaze geçtikten sonra. Çünkü 7 Haziran’da halk, muhalefet partilerine Erdoğan’ı oradan indirsinler diye oy verdi. Bu üç yılı Bahçeli seçmenine ihanet ettiği için yaşadık. O milyonlarca seçmenine ve Türkiye’ye ihanet etti, bir faşistten beklenecek olan şeyi yaptı. Ancak ona oy verenler faşist olduğundan bizim kadar emin değillerdi, şimdi bunu öğrenmiş bulunuyorlar. 1990’ları izleyen 20 yıl boyunca Bahçeli insanların beklenti, ümit ve vazgeçişlerini organize ederek sanki değilmiş gibi yapan bir faşist parti inşa etti. Şimdi “MHP eksi Bahçeli” diyebileceğimiz kitle yeniden AKP karşısında konumlandı. AKP Bahçeli desteği ve derinleşmiş iktidar iddiası ve devlete olan nüfuzuyla, Kürtlere karşı kanlı bir savaşa girip binlerce Kürt’ü katletti. Önümüzdeki günlerde Güney Kürdistan’da yine Kürt katliamına girişme ihtimali var. 7 Haziran’da çok yüksek bir barış ümidi içindeydik. Şimdi ise insanların kafasında “savaştan çıkabilir miyiz” merakı ve sorusu var sma sahici bir barış kararlılığı şu an zihinlerde oluşmamış durumda. Ancak, bu seçimlerden sonra oluşacak. Bunda Kılıçdaroğlu’nun özellikle 7 Haziran ve 15 Temmuz sonrasında girişilen güvenlik operasyonlarına, askeri operasyonlara verdiği desteğin de payı vardı. Bunu dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” dememiş bir cumhurbaşkanı adayıyla ve faşizmin önünün kesilmesi için HDP’nin parlamentoda bulunması zorunluluğuna işaret ederek kısmen telafi ettiler. Dolayısıyla 24 Haziran’da, 1 Kasım’da başarılamamış olanı yapıp AKP karşısına bir iktidar seçeneği koyulma ihtimali var. Bu, yeni bir koalisyon ihtimalini ortaya çıkarıyor. Bunda biz olmayabiliriz ama sonuçlar “Erdoğan karşısında bir hükümet seçeneği vardır” demeyi mümkün kılacak.

Ümit ediyoruz ki, Erdoğan’ı yenecek olan cumhurbaşkanı yetkilerini, cumhurbaşkanlığı sistemini ortadan kaldırmak için kullanacak. Binali Yıldırım’ın başbakan olarak kendine yaptığını bu sefer Erdoğan yerine seçilecek cumhurbaşkanının kendine yapmasını bekliyoruz. Bu açıdan hem çok basiretli hem de çok karmaşık bir siyaset yapmak, bunu da halkın anlamasını sağlamak lazım. Halk da bu denklemler karşısında derinleşiyor. Birinci turda oy kullanırken ikinci tur üzerine düşünüyor. Özetle zor koşullarda, ancak daha büyük bir başarı ümidiyle seçimlere gidiyoruz. Fakat 25 Haziran günü çok zor bir tabloya uyanacağız. Muhalefet, parlamentoda çoğunluk olmuş ve cumhurbaşkanı muhalefetten seçilmiş olsa da statükonun bu değişime karşı direneceğinden adım gibi eminim. Çünkü Erdoğan’ın etrafında faşist hareket, siyasal İslam, sermayenin geniş kesimleri ve uluslararası sermayenin kimi kesimleri bir blok oluşturdular. Erdoğan iktidarı elinden kaçırsa da statüko bunun için direnecektir. O açıdan çok güçlü ve kararlı bir demokratik koalisyonla zorlamak zorundayız. Burada partimize çok önemli roller düşecek.

İzmir özelinde siyasal tabloyu özetleyebilir misiniz?

İzmir’deki siyasi tabloda iktidar CHP’de. AKP’nin kendini iktidarda hissetmediği kentlerden başta geleni İzmir. CHP’nin bu iktidarı paylaşma eğilimini görüyorum. HDP’nin barajı aşması için sadece tabanda bir birliktelik oluşmakla kalmadığını, siyaseti belirleyenlerin de HDP’nin önünü açtıklarını söyleyebilirim. Derinde yapılan siyaset açısından bunları görebiliyoruz. Henüz toplumsal görünürlüğü tam netleşmedi, 1-2 hafta içinde netleşecek. İzmir’de bu anlamda siyaset 16 Nisan referandum kararlılığındadır, Erdoğan rejimiyle karşı karşıyadır. Örneğin bu hafta sonu Buca’da yapılan dört partili açık oturumla iyi bir sınav verdi İzmir. Bizim kendi seçmenimiz durumun ciddiyetini kavramış durumda. Mesela Dersimliler CHP ile aramızda kardeş payı yaparlardı misafirperverliklerini, bugün “küçük kardeş”i yani bizi daha fazla kolluyorlar. Bütün ilçe örgütleri gözaltı, birden fazla kez tutuklamadan geçti, hırpalandı ama partimizin kent merkezini ilçeler kadar önemsediği bir siyaseti hızla kurması gerektiğini düşünüyorum. Merkezde, toplumsal muhalefet dinamikleri arasında HDP’yi gösteren etkinlikler biraz daha sınırlı. Bence buna önem vermemiz lazım. HDP’yi taktik için desteklenen değil, onsuz olmaz bir politik hareket olarak İzmir’de inşa etmemiz lazım.

Size göre Demirtaş’ın adaylığının önemi nedir?

HDP hem siyaseten, hem ahlaken, hem örgütsel olarak, hem de taktik olarak yapması gereken en doğru hamleyi yaptı Demirtaş’ı aday ilan ederek. Çünkü bu bir riskti. Demirtaş’ı, İdris Baluken’e yaptıkları gibi hızla ceza vererek seçilme yeterliğinden mahrum edecek hamleler olabilirdi, olmaz diye bir şey yoktu. Ancak bu risk göze almaya değerdi ve bu risk alınarak çok doğru bir hamle yapıldı. Şimdi rejimi attığı her adımda teşhir eden bir cumhurbaşkanı adayı var HDP’nin. Demirtaş hapiste ve Erdoğan yalan söylüyor, Demirtaş’ın 6-8 Ekim olayları nedeniyle tutuklu olduğunu iddia ediyor. Oysa Demirtaş, kendisine hakaret ettiği iddiasıyla tutuklu. Sonuçta Erdoğan, kendisinin yalandan, hile hurdadan başka hiçbir işe yaramadığını her an ifşa eden bir adayla yüz yüze. Şimdi YSK sözüm ona çok adilane bir karar veriyor, “TRT, Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı propagandası için cezaevinde çekim yapabilir” diyor. Bundan büyük bir rezalet olamaz. Aday hapiste, YSK buna sesini çıkarmıyor ama cezaevine kamera yolluyor seçim adaleti için! Demirtaş’ın propagandasını yürütmesi iki aşamayı geçmesine bağlı. Önce cezaevi idaresini geçecek, sonra avukatlarla partiye ulaştırdığı mesajlar bir propaganda mesajı halini alacak. Bunun için ise elinde yaygın medya yok, sadece sosyal medya mecraları var. Buna rağmen en çok Demirtaş’ın sözü duyuluyor, ne yaptığından çok ne yapamadığı en önemli mesele haline geliyor. Dolayısıyla herkes eninde sonunda istemese de Demirtaş’ın ve HDP’nin propagandasını yapıyor. İktidar için bundan daha büyük bir paradoks olamazdı. Onun hapse atılması sözümona rejimin “meşruiyet”ini kanıtlamak içindi, şimdi hapiste tutulması rejimin gayrimeşruluğunun göstergesi oldu. Erdoğan bu seçimleri kaybedecekse Demirtaş’a “sen hapiste yatarken yarışalım” demekten ar etmediği için de kaybedecek. İnsanın ancak bu kadar siyaset körü olması gerekirdi. Demirtaş’ın adaylığının onun hakkı, partimiz için de yüz akı olduğunu, HDP’nin sadece siyaset değil, ahlakiyat açısından da çok yüksek bir standardı toplumda temsil ettiğini gösteren en önemli adım olduğunu söyleyebilirim.
Demirtaş’ı rehin alırken HDP’yi içeridekiler ve dışarıdakiler olarak ikiye ayırmayı hedeflediler. Demirtaş’ı baskı altında tutarak sanki partisizmiş, kendi kendine hareket ediyormuş gibi gösterme hamlesiydi bu. Bu, siyaseten Erdoğan’ı başkanlıktan ettiğimiz için bir öç almaydı ama esasen HDP’yi çökertme stratejisinin de en önemli parçasıydı. 7 vekilimiz daha hapiste, 6 vekilimiz sürgünde, hepimiz mahkeme önündeyiz. Çöktürme harekât planının içinde bu vardı. Tüm bu saldırılara karşın HDP direndi ve daha çok güçlendi.

Seçim sürecinde AKP’den beklediğiniz hamleler neler?

AKP’nin seçimi olağan yollardan almak için yapabileceği hiçbir şey yok. Bir tek adım ileriye gidemedi. Kamuoyu yoklamalarından da, mitinglerden de görüyoruz. Söylem, taktik, kitle iletişiminde durmadan hata yapıyorlar. Ama derler ya, “turpun büyüğü heybede” diye. Erdoğan hep “zor, oyunu bozar” stratejisini takip etti. Daha önceki seçimlerde hile olan her şey şimdi kanun haline geldi, bu kanunları da çiğnediler, TRT kendi yasasını çiğnedi, Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları İller Kanununu çiğnediler. TRT’nin öteki adayların sesini kısması kanun dışıdır, valiler, paşalar, belediye başkanları eşit muameleden ayrıldıkları için kanun dışındadırlar. Bunlar adil seçim sonrası gelecek yeni yönetim altında yargılanmayı hak etmiş durumdalar. Sayım sırasında hile yapılacaktır, bunun için bütün yollar hazırlanmıştır. Sandık taşınmasının, birleştirilmesinin, bunun için öne sürdükleri güvenlik gerekçesinin iler tutar yanı olmadığı ortadadır. Bu, “HDP’liler gitsin korucu köylerinde oy kullansın”, yani kullanamasın demek. Şimdi ortaya çıktığı şekilde ağır güvenlik gerekçeleri ortaya koyabilirler. Güney Kürdistan’a sefer planlarıyla bunu amaçlıyor olabilirler. Muhalefet bunları seyretmemeli. Millet İttifakı’nın yapması gereken, en önemli şey hiçbir askeri operasyonu seçim döneminde kabul etmeyeceğini ilan etmesidir. Asıl bunların güvenlik sorunu yarattığını söylemelidir. “HDP’yi sandığa gömeceğiz” diyorlar ancak biz hile yapıldığında sandığı onların kafalarına gömmeliyiz, başka çaresi yok. Kimse 24 Haziran’ı evinde geçirmemeli, okullar, ilçe seçim kurulları, il seçim kurulları önünde binler, on binler süreci izlemelidir. Açıklığı tam manasıyla toplum sağlamalı, hile hurda karşısında 16 Nisan’da olduğundan başka türlü davranmalıdır. Kılıçdaroğlu’nun en önemli hatası, 16 Nisan’da sırf esenlik adına bu hileleri yutmaya rıza göstermesiydi.

Kandil’e yönelik bir operasyonun emareleri mevcut. Oraya çıkan yollar ve vadiler üzerinde hakimiyet kurma çabaları Afrin’deki operasyonun bitmesinden sonra sürüyor. Sık sık Güney Kürdistan’dan asker kaybı haberleri geliyor. Besbelli ki orada sert bir çatışma var. Bunun bir sebebinin olması lazım. Bu çatışma PKK ile oluyor ve bunun da bir hedefi var. Önümüzdeki günlerde bunun genişleyerek gündeme gelmesi mümkün ancak umarım gelmez. Gelecek olur ise de gelmemesini sağlamak muhalefetin görevi. AKP’nin şu anki ataletini, kısmen, bu yöndeki beklentilerine bağlamak da mümkün.

Sözlerinize eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İzmir vekili olarak bu size son demecim. HDP içinden konuşabilirim bundan sonra ama vekaleten değil. Bu da partimizin üstün yanlarından biri. İki dönem kuralının doğru olduğunu düşünüyorum. Başka arkadaşlarımız için iki dönemi aşan bir uygulama olsaydı herkesin canını yakardı, benim de yakardı ama partimiz adil davrandığı için kuralın bundan böyle yerleşerek sürdürülmesinin yolu açıldı. Eş başkan Pervin Buldan için bu kuralın askıya alınması gayet doğal. Kendisi parlamentoda olan bir partinin eş başkanının parlamentoda olmaması ya da dokunulmazlık zırhından muaf bırakılması kabul edilemezdi. Biz kendimize adil davranılmış sayıyoruz.

Bir parlamento varsa bizim mutlaka orada vekillerimiz olmalı. Hatta belki de koalisyon ortağı olabiliriz, bakanlarımız olabilir, hükümet bile olabiliriz. Ama aklımızdan çıkarmamamız gereken, burada toplum içindeki gücünüz ve siyasetiniz. Yunanistan’da örneğin SYRIZA’nın hükümet olmasının kendileri için iyi mi, kötü mü olduğu tartışmaya çok açık. Halk, “Biri bize acı ilaç içirecekse bu SYRIZA olsun” demiş olsa da onlar için çok talihsiz bir dönem. O yüzden aslolan büyük kitlenin bilinci, arzularıdır, onun dili ve sözü olmamızdır. Ancak bir halk iktidarında halkın dili iktidarın dili olabilir. Bu yüzden muzaffer edalardan, bizim kimi zaman dilimizin kaçtığı büyüklenmeci konuşmalardan uzak durmamız gereken bir dönemde olduğumuza işaret etmek isterim. Partimizin hem vekillerimizi hem de parlamento faaliyetimizi kesin bir denetim altında tutmasını ve toplumsal faaliyetini, parlamenter faaliyetinin önüne geçirmesini çok önemsiyorum.

Geçtiğimiz dönem bu durum tersineydi, asimetrikti. Vekil olmadan hayat olmaz gibiydi. Yürüyüş, afiş yapıştırma, basın açıklaması ve benzeri faaliyetlerde insanlar sanki vekil olmadan sokağa çıkamazlarmış gibi hissettirildiler. Bu hiç iyi bir alışkanlık değildi. Ancak bu meseleyi faşizm bizim yerimize dokunulmazlıkları kaldırarak “halka bir sopa, vekile iki sopa” uygulamasıyla çözdü (!). Bundan böyle de halkımızın vekalet beklemeden sokaklarda kendisinin olan yeri işgal etmesi için vekillerimizin yardımcı olmaya devam etmesini ümit ediyorum. Hangi partiden olursa olsun İzmir halkına ve gençliğine onların da vekilleri olduğum için gösterdikleri sempati ve hüsnü kabul için çok teşekkür ediyorum. Partimize, il örgütümüze ve ilçe örgütlerimizle devrimci gençliğe hiç eksilmeyen dayanışma ve mücadele ortaklıkları için şükran duygularımı ifade ediyorum. Her zaman omuz omuza!