Ezilenlerin Koalisyonu HDK

Halkların Demokratik Kongresi Sözcüsü ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü siyasal gelişmeler ve yeni bir sol parti hazırlığıyla ilgili soruları yanıtladı. 

Türkiye solu 30 yılı aşkın süredir değişik boyutlarıyla birlik sorununu tartışarak sonuç almaya çalıştı.

Ama bir iki pratik girişim dışında elle tutulur bir kazanım elde edemediği gibi, sınırlı olan enerjisini de bu alanda harcayarak zayıflattı.

Özellikle siyasal İslam’ın ya da siyasal otoritenin yoğunlaşan baskı dönemlerinde ağırlıklı olarak gündeme oturan solda birlik tartışmaları, ciddi kaygılarla başlatılsa da yanlış kulvarlarda sürdürüldü, iyi niyetli heyecanlar tüketildi, sonuç üretilemedi.

Solda birliğin en geniş anlamda sağlanması her duyarlı demokratın, insanın istediği bir şeydir, iktidardan kurtulmanın, gerçekten demokratik ve özgür bir Türkiye’nin yaratılmasının sol bir iktidardan geçtiğinin bilinciyle bu yöndeki tüm girişimlere destek vermek gereklidir.

Son seçimde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok”unun gösterdiği başarının ardından, ittifaka katılanlar Halkların Demokratik Kongresi (HDK) adı altında süreci birlikte örebilmenin yollarını aramaya koyuldu ve yeni seçimde bir “çatı partisi” kurarak birlikte katılma karan aldı.

Halkların Demokratik Kongresi Sözcüsü ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü siyasal gelişmeler ve yeni bir sol parti hazırlığıyla ilgili sorulanınızı yanıtladı.

Parti, sınıf partisi mi olacak; yoksa daha geniş, muhalif kesimleri kapsayacak bir halk partisi mi? 

Partiler şu ya da bu sınıfın partileridir. HDK bizi 12 Haziran seçiminde başarıya götüren Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun çekirdeğini oluşturan ve Kürt emekçileriyle Türkiye sosyalistleri arasında kurulmuş bir bloktu.

Bu yapıyı ‘ezilenlerin koalisyonu’ olacak şekilde geliştirmek istiyoruz. Doğası itibarıyla sermaye hâkimiyetine karşı olacak. Ancak Kongre’de hedefi sosyalist olmayan kesimler de var ancak onlar kaçınılmaz olarak mevcut hâkimiyetin ve onun iktisadi temellerine ister istemez karşılar.

Bu çerçevede tamamının, idrakinde olmasa da kapitalizmle karşı karşıyalar. Bugün dünyada bir bütün olarak insanlık kapitalizmle tarihsel ve doğal sebeplerle karşı karşıyadır. Çünkü kapitalizmin hâkimiyeti bir gezegen riski oluşturmaktadır. Böyle sürerse yeryüzünün ortadan kalkması, yeryüzünde bir canlı yaşam kalacaksa bile çok daha geri ve kendi öncesine doğru geri dönmüş bir yaşam olacağını, uygarlığın barbarlıkla yer değiştireceğini görebiliriz. Tüm çevresel koşullar bir bütün olarak kapitalizmin işleyişi tarafından belirleniyor.

Bu bakımdan yaşamak için dahi bir devrim gerekiyor. Bu çerçevede düzen karşıtı tüm gruplar kapitalizme de karşı olmalı. Halkların Demokratik Kongresi, insanın bilinçli ifadesi, bu çıkarları arasında bir ortaklık kurma çabası içinde ortaya çıkıyor. Şimdi bu parti dolayısıyla bu eğilimi yansıtacak ama kongre hareketini oluşturan bütün bileşenlerin partiye katılma mecburiyetleri yok.

KONGRE DAHA TEMEL BİR YAPI

Partiye katılmazlarsa kongredeki hak ve iddialarından geri atmış olmaları gerekmiyor. Ama seçimler olsa da olmasa da doğa mücadelesi, yaşam mücadelesi, sınıf mücadelesi sürecek.

O açıdan, partiyi daha çok, seçimlerden seçimlere kendisini ortaya koyan bir üst yapı olarak görebiliriz. Kongreyi esas mücadele ortaklığı olarak görebiliriz.

Kongre, partinin üzerinde bir üst organ mı? 

Kongre daha temel bir yapı, parti ise Kongrenin elinde bir aygıt niteliğinde olacak. Kongreye katılan tüm yapılar partiye katılmak zorunda değil.

Mesela Yeşiller Partisi büyük olasılıkla katılmayacak. Bu onların Kongre’deki haklarını ortadan kaldırmayacak. Seçimlere girerken kuracağımız programa dahil olmak zorunda değil. Bu, Kongre’nin seçimlerde kendisini bir tüzel kişilik olarak ifade edebilme durumudur. Kongre’de yer alan partilerin hiçbiri kendi yapılarından vazgeçmek durumunda değil. Örneğin BDP, yine BDP olarak kalacak. Bunlar seçim sandığına giderken, seçim listelerinde Kongre partisi olarak görünecek.

YENİ PARTİNİN BDP’DEN FARKI

Kongre Partisi’nin BDP’den farkı ne olacak? 

BDP’den farkı BDP’den fazla bir şey olmasıdır. BDP Kongre’nin bileşenlerinden biri. Bütün bileşenler Kongre çatısında eşit durumda. Tabii şu anki bileşimde BDP oy desteği bakımından politik hareket gerçekliği bakımından diğer bileşenlerin hepsinin önünde. Ancak hukuken bu ona bir üstünlük sağlamıyor. Çünkü Kongreye politik örgütler olarak değil, ferdi olarak katılıyoruz.

Delegasyonun yüzde atmışı partilerden geliyor, yüzde kırkı ise, politik davranan Kongre üyelerinden oluşuyor. Bunun giderek bağımsız bireyler lehine geliştirilmesi kanaatindeyiz. Ancak fikir kümeleri olarak, siyasi yönelişler olarak politik partilerin fikir ve iddiaları yer alıyor ve yer almaya devam edecek. Örneğin üyelerin yüzde doksan dokuzu BDP dışındaki yapılardan da gelse, Kongre hareketi Kürt meselesini çözülmesi gereken birincil meselelerden birisi olarak görmezlik edemez.

Hareketin içinde Kürtler dışında farklı etnik gruplar var mı? 

Kürtler dışında kendilerini Kongre’de kimi öncüleri, sözcüleri vasıtasıyla ifade eden Lazlar var, Çerkezler var, Osedler var Pomaklar var, Araplar var. Ama bunlar Arap halkından ruhsat alarak gelmiş değil. Öyle bir oylama yapılmadı ama kendilerini öyle tanımlıyorlar. Kazım Koyuncu Laz kimliğinin, bastırılmış Laz kültürünün kendini yeniden kazanmasının en önemli çıkışlarındandı. Hiç kimse oylama yapmış değil, Koyuncu bizi ne hakla temsil ediyor diye. Ama Laz halkının kalbine sorduğunuzda cevabını alıyorsunuz. Albüm satışları ya da internetteki tıklanmaları bu kültüre dair arayışların çok güçlü olduğunu gösteriyor. Laz kültürünün canlanması için çaba gösteren insanlar, çevreler kendini ifade çabası içine giriyor ve bu bakımdan Kürtlerle eşitler.

Hatta daha da öne çıkmalarını çok istiyoruz. Çünkü farklılığın fark edilmesi, biraz da gölgede kalan kimliklerin ortaya çıkmasıyla olacak. Örneğin Özgür Demokratik Alevi hareketi vasıtasıyla Alevilerin bir eğilimi burada kendini ifade ediyor.

Kongre’de inanç gruplarından yer alanlar var mı? 

İnanç gruplarından yer alanlar da var. Özgür Demokratik Alevi hareketi aracılığıyla Alevilerin bir eğilimi burada kendini ifade ediyor. Kongreye Taksim’de zuhur eden Antikapitalist Müslümanlar da katıldı. Bu çokluğu görüyorum. Gürül gürül akmadığı bir gerçek, ümidi hakikatin yerine koymayalım. Bunların oluşması, güvenin tesis olması gerekiyor. Türkiye’de özellikle Sünniler ve Aleviler arasında aynı mekânlarda aynı politik hareketlerde bulunma bakımından bir karşılıklı güvensizlik olduğunu biliyoruz. Bunların giderilmesi güven ortamının yaratılması gerekiyor.

Başka hangi farklılıklar bir araya gelecek? 

Sadece inanç grupları değil, toplumsal cinsiyet hakları için, doğa hakları için, kent hakları için ve tabii ki hepsinden önemlisi emeğin hakları için mücadele edenleri birbirine bakıştırmaya çalışıyoruz.

Türdeş olmayan yapı ve güçleri bir politik hat üzerine dizmeye çalışıyoruz.

Yani sosyal olanı politikleştirme, politik olana da sosyal derinlik kazandırmaya çalışıyoruz. Bu, çok zor fakat anlaşılabilir. Ancak günübirlik öncelikleri farklılaşan, çıkarları kimi zaman çelişen ya da ayrı yataklarda akan eğilimlerin yan yana gelmesinden bir sinerji doğurmaya çalışıyoruz.

Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye’de demokrasi için mücadele eden herkes de buraya hitap etmeye çalışıyor. O açıdan bütün demokrasi mücadeleleriyle yan yana duruyoruz.

Bir tek şu önemli farkı ekleyebiliriz: Demokratik hakların sadece siyasal düzlemde değil, sosyal mücadeleler düzleminde de mücadeleyi gerektirdiğini, bunun da düzenin iktisadi ve sosyal kabulleriyle çatışmayı gerektirdiğini ya da çatışmasının kaçınılmaz olduğunu bilerek bir antikapitalist doğrultu üzerinde bunları toplamaya çalışıyoruz.

Röportaj: Ömer Ödemiş/Yurt Gazetesi/27.05.2012