Faşizme, Heteroseksizme, Kapitalizme Karşı Omuz Omuza!

Ertuğrul Kürkçü’nün Kaos GL tarafından düzenlenen “Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum”da yaptığı konuşmanın tam metnini yayınlıyoruz.

ertugrul_kurkcuBizim açımızdan Kaos GL’nin sözcülüğünü yaptığı bu anayasal tanınma meselesi birincil meselelerden birisi. Biz kendimizi LGBT haklarını desteklemeyi seçmiş bir siyasi heyet olarak görmüyoruz. Biz Türkiye’deki hâkimiyet rejimine karşı mücadele eden herkesle ortak ve eşit haklı bir mücadele yürüten bir siyasi tutumun tarafı olarak kendimizi görüyoruz. O nedenle de bu hakimiyet rejimine karşı olan herkes bizim için kaçınılmaz olarak siyasi bir ortak, siyasi bir partner. Her ne kadar cinsel yönelim tartışması doğrudan doğruya ve kaçınılmaz olarak siyasi bir tartışma değilse de Türkiye koşullarında ister istemez böyle. Dünyanın başka yerlerinde böyle olmaya bilir. Ama bir bütün olarak düşündüğümüzde patriarkal heteroseksist egemenliğin hüküm sürdüğü her yerde ister istemez dolaylı ya da dolaysız bir siyasi mesele haline gelir.

 

LGBT haklarını vekâleten dillendirmiyor, birlikte mücadele ediyoruz

Gerek seçimler döneminde gerek parlamento açıldıktan sonra gerekse bunun peşinden gerçekleşen Halkların Demokratik Kongresinin örgütlenmesi sırasında, biz hem bu açıdan ezilenlerin toplumsal demokratik koalisyonunu oluşturan bir mücadele süreci olarak ilişkilendiğimizde, LGBT hareketinin sözcüleri ile bir araya geldiğimizde bunu ifade etmek için yeterince fırsat bulduk.

 

Şimdi parlamentoda bu talepleri dillendirirken bunları vekâleten yaptığımızı düşünmüyoruz. Bizim mücadele ortaklarımızın doğal olarak kaçınılmaz bir biçimde bir sosyal mücadelenin tarafı olarak ortaya koydukları eşitlik özgürlük taleplerinin siyasal, anayasal ifadesini elde etmek için birlikte mücadele ediyoruz diye bakıyoruz.

 

LGBT hakları işçi haklarından sonra gelir, Kürt hakları Alevi haklarından önce gelir diye bakmıyoruz

Bu gün Türkiye’de pek çok düzeyden baktığımızda sınıfsal eşitsizliklerle aşağı yukarı eş düzeyli olarak süre giden başka bir dizi ezme ezilme ilişkisi var. Kadınların erkekler tarafından ezilmesi, heteroseksüel olmayanların heteroseksüeller tarafından ezilmesi, Müslüman olmayanların diyanet İslamı tarafından ezilmesi, Hanefi Sünni olmayanların Hanefi Sünni olanlar tarafından ezilmesine, yoksulun zengin tarafından ezilmesine, Türk olmayanın Türk tarafından ezilmesine imkân ve vücut veren bir yurttaşlık anlayışı ve toplumsal iktisadi, siyasi rejim gerçekliği ile karşı karşıya gelen herkesin kaderleri bir biçimde bu mücadelenin belli alanlarında kesişiyor. Giderek bu kesişme anları çoğalmaya başladı Türkiye’de. Eskiden olmadığı kadar çok. Geçmişte örtük olarak ifade edilen talep ve itirazlar açıkça dile getirilmeye başlandıkça kamusal alanda bunların hepsi yan yana; eşit haklı, eşit düzeyli, eşit iddialara sahip ortaklar olarak gelmeye başladılar. Bizim açımızdan bir öncelik sonralık ilişkisi bu süreçte yok. Yani LGBT hakları işçi haklarından sonra gelir, Kürt hakları Alevi haklarından önce gelir diye bakmıyoruz. Tabii ki bu teorik olarak böyle. Gerçek toplumda, hakikatte tamda hayat böyle gitmiyor. Ama böyle olmaması, bunun böyle olması için mücadele etme gereğini ortadan kaldırmıyor. Eninde sonunda baktığımız zaman bütün politik örgütler esasen şöyle ya da böyle erkektirler, şöyle ya da böyle heteroseksüeldirler, şöyle ya da böyle Sünni kültürü yansıtırlar veya yansıtmadıklarını iddia etseler de bundan doğan etkileri kendilerinde taşırlar. Ama bunun böyle olması başka bir şey, bunun böyle olmaması için mücadele etmek, bunun için mekanizmalar önermek, sürekli olarak çarpılan yamulan bilinci düzeltmek için çaba içerisinde olmak başka bir şey. Şimdi bütün bu çabaların anlam kazanabilmesi için bu temasların ve bu ortaklıkların çoğalması ve görünür kılınması lazım.

 

LGBT’ler ön yargılar deryasının en dibinde yer alıyorlar

LGBT’ler, çevreler, topluluklar her zaman işçi mücadelelerinin yakınında, Kürt halkının, Alevi halkının mücadelelerinin yakınında görünebilmeli ve tersi olmalı. Böyle oldukça, birbirlerini görür hale geldikçe, mücadelelerini ortaklaştırmak için bir kanaate sahip oldukça insanların etkinliklerini itirazlarını birbirlerine eklemenin yolu daha kolayca açılacaktır. Bunun için tabi ki LGBT bireyler ön yargılar deryasının en dibinde yer alıyorlar. Farkındayız, bu ön yargılar deryasından onların çıkmaları sadece kendi çabaları ile olmaz, bunun için bir pozitif ayrımcılığa daima gerek var. Ve bizim gibi yaygın, geniş politik hareketlerin bunu bilince çıkartması için daha çok çabasına ihtiyaç var. Boşuna denmez çok verilenden çok istenir diye, gerçekten Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğuna hakikaten çok verildi. O sebeple çok istemeye de hakkınız var.

 

Diyarbakır’ın newroz meydanlarında gökkuşağı bayraklarının artan biçimde yükseldiğini görüyoruz

Ben tabi ki bu mücadelenin Türkiye Sosyalist Hareketi damarından bu toprağa gelenlerden biriyim. Daha çok Kürt özgürlük mücadelesinin içinde bu süreçleri görmüş bulunmak bakımından bir anakronizm olduğu doğrudur. Ama onların bu talepleri bir kere anladıkça kendi taleplerinden ayırmamaya daha yatkın oldukları da akılda tutulmalıdır. Çünkü bu gün bir Kürdün kadını anlaması, Kürdün LGBT bireyi anlaması bir devrimci sosyalistin anlamasından daha kolay çünkü ezilmişliğin pek çok düzeyi içerisinde bakıldığında onların ezilenin halini hiç değilse kimi bakımlardan ezilen kategorisine almayacağımız bir Türk sosyalistinden daha iyi hissetmesi mümkün. Daha heteroseksist bir iklimden, toplumsal kültürden geldiğini göz önüne alırsak burada da çok fazla çabaya ihtiyaç var. Fakat Diyarbakır’ın newroz meydanlarında gökkuşağı bayraklarının artan biçimde yükseldiğini görüyoruz. Bunlar daha önce hiç de akla gelmeyen ve gerçekleştirmesi de kolay olmayan şeylerdi ama git gide bu ön yargı duvarının parçalanmaya başladığını görüyoruz. Bunun için dediğim gibi damdan düşenin halini damdan düşen anlar, ezilenin halini ezilen anlar metaforunun bir hakikati.

 

Cinsel yönelim özgürlüğünün anayasal statü elde etmesi AKP ve MHP’nin heteroseksist duvarına çarptı

Biz doğrusu mecliste tüm bu hakikatler içerisinden gelerek yol alan vekillerimiz olarak cinsel yönelim özgürlüğünün anayasal statü elde etmesi için çaba gösteriyoruz. Ancak bu AKP ve MHP’nin heteroseksist duvarına çarptı ve anayasaya bu şekilde yansıyan bir ifade henüz elde edilemedi. Ama bu son demek değil. Bu anayasa komisyonu tarihte en son komisyon değil. Bakalım bu Anayasa teşebbüsünden bir sonuç çıkacak mı o da belli değil. Çünkü bu kadar savaşın ortasında. Bu kadar eşitsizlik, adaletsizlik ve hoşgörüsüzlüğün ortasında, bizzat hükümet eli ile nefret söyleminin üretildiği ve kışkırtıldığı bir ortamda özgürlükçü, demokratik, öz yönetimci çoğul kimliklerden oluşan bir yurttaşlık tanımına dayanan bir anayasa yapmanın ben mümkün olmadığına başından beri inanıyorum. Bu bakımdan ben baykuşlardan biriyim. Muhtemel benden daha umutlu arkadaşlarımız vardır. Fakat nesnel hakikat, tarihin kendi gücü temennilerin ötesine geçiyor ve burada bir manipülasyon için fırsat olmadığı zaman AKP için bunların herhangi bir önemi yok.

 

Kaos GL’nin, onlarla birlikte yoldaşlık eden yapıların, örgütlerin, bireylerin mücadelesinin güçlenmesinden yanayız

Giderek artan bir fütursuzlukla bir başkanlık rejimini, bir tekçi rejimi başka terimlerle yeniden bina etmek yolunda ilerleyen bir iktidar açısından bunlar kabul edilmeyen hususlar. Fakat sanmayın ki bu kabul edilmiyor da başka şeyler kabul ediliyor. Yine sınıfların adını açıkça söyleyen, farklı kültürlerin adını söyleyen bir anayasa için de iktidarın parmağını oynattığı söylemek mümkün değil. O yüzden kısa zamanda bu alanda bir tanınmanın sağlanacağına dair elverişli ortam yok. Ama bu bizi hiç bir şeyden alıkoymaz ki. Zaten her şey müsait olsaydı merak etmeyin bize kalmazdı. Tayip Erdoğan gökkuşağı bayraklı bir tişört giyip seçim meydanlarına çıkardı. Ama bu bir şeyi değiştirmez. Bunlar hakikatler, bunlar sosyal gerçekler, bunların kabulüne dayalı yeni bir siyasi rejim peşinde koşuyorsak o zaman elbette demokrasi denen şeyin bunları kapsadığını hatta bunları koruduğunu kayıt altına alan bir düzen için mücadele edeceğiz. Ben öyle anlıyorum ki Türkiye’nin tekçi, hegemonyacı rejimi öylesine yekpare ve kırılgan ki aynı zamanda bunun bir yerinde bir gedik açıldığı zaman bütün yapının paldır küldür çökme ihtimali çok yüksek. O yüzden derlerse ki gelecekte bir gün Türkiye’de devrim LGBT’lerin talepleri ile başladı. Ben buna olmaz demem çünkü yapının hangi zayıf yerinden kırılacağı belli değil. Tabi aynı şey sınıf hareketi için, aynı şey etnik ve vicdani hakikatler için de geçerli. Ne zaman nereden kırılacağı belli olmasa da bir gün tamamen kırılacağı açık. Çünkü bu gayri insani, farklılıklara saygısı olmayan, farklılıkları bir sosyal gerçeklik saymayan, tersine kendi tekliği içinde onu eritmeye çalışan yeni bir İslami toplum mühendisliğinin Türkiye’de büyük bir kırılmaya yol açacağı apaşikar. O güne kadar biz mümkün mertebe barışçıl yollarla, mümkün mertebe yasa yapmak yolundan giderek bütün bu talepleri hakikat kılmaya çalışacağız. Ama biliyorsunuz bütün deneyimlerin gösterdiği gibi parlamento bütün bu taleplerin yansıdığı yer, yoksa sivil toplumda gerçek mücadele alanlarında, sokakta, fabrikada, hastanede, iş yerinde, mahallede çözüm yoluna girmedikçe meclisin hiç bir şeye çözüm bulmasına imkân yok o yüzden biz her şeyden önce Kaos GL’nin, onlarla birlikte yoldaşlık eden yapıların, örgütlerin, bireylerin mücadelesinin güçlenmesinden yanayız. Onlara destek veriyoruz, bu mücadelede tarafız, onları kendi mücadelemizin ortağı kabul ediyoruz. Faşizme karşı, heteroseksizme karşı, kapitalizme karşı omuz omuza diyorum.

 

Deşifre: Semih Varol / Kaos GL
Fotoğraf: Gülistan Aydoğdu / Kaos GL

 

 

http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=13166