HDK Milletvekilleri: Açlık Grevlerine Kulak Verin!

HDK Milletvekilleri, 63 kişinin 36. gününde olduğu, binlerce siyasi tutuklu ve hükümlünün katıldığı açlık grevlerine dikkat çekti.

HDK Divan Kurulu Üyeleri Ertuğrul Kürkçü, Sebahat Tuncel ve Levent Tüzel TBMM’de düzenledikleri  basın toplantısında, cezaevlerinde başlayan açlık grevlerini değerlendirdi.

Cezaevlerinde 63 tutuklunun 12 Eylül’de başlattıkları açlık grevinin 36. günü olduğunu belirten Tüzel, şunları söyledi: “Açlık grevindekiler, giderek telafisi mümkün olmayan sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalacaktır. Bu duruma ve ölümlere seyirci kalınmamalıdır. Bu insanlar iki temel talepleri için açlık grevine gittiler. Biri, Kürt halkının siyasi temsilcisi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, diğeri ana dilde eğitim ve savunma hakkının tanınmasıdır.”

“Türkiye önce kendi Kürtleriyle barışmalı” diyen Tüzel, hükümetin Ortadoğu politikasını da eleştirdi. Tüzel, “Ortadoğu’da planlanan kanlı ve karanlık geleceğe Türkiye ortak olmamalıdır. AKP Ortadoğu’da tehlikeli bir politika izliyor. Kendi içinde barışı kuramayan yurttaşlarının eşitlik ve özgürlük taleplerine kulaklarını tıkayan bir hükümetin Ortadoğu’da barışı sağlayamayacağı açıktır” diye konuştu.

“Bu Meclis her zaman savaş tezkeresi çıkardı. Bir kez de barış tezkeresi çıkarsın” diyen Sabahat Tuncel ise şunları söyledi: “Cezaevlerinde bulunanlar kendi bedenlerini ölüme yatırdılar. Diyarbakır, Silivri, İstanbul Kandıra cezaevlerini ziyaret ettik. Silivri yönetimi, tutukluların grev dilekçesini kabul etmemiş, ısrarları üzerine tek kişilik koğuşlara götürülmüşlerdir. Burada yaşanacak ölümlerden herkes sorumlu olacaktır.”

Cezaevlerindeki grevin ağır insani sonuçları olacak kitlesel bir açlık grevi olduğunu söyleyen Ertuğrul Kürkçü ise “Türkiye’nin trajik bir açlık grevi geçmişi var. Yüzlerce insan hayatını kaybetti. Yöneticiler geçmişte olduğu gibi ‘birkaç kişi ölür ama bizim borumuz ötmeye devam eder’ diye düşünmesinler. Bu çok farklı bir durumdur. Kendini hiçe sayan, ölümü göze almış kararlı insanlar vardır. Türkiye’yi yönetenler, ölümlere son vermek için hayatın yanında yer almalıdır” şeklinde konuştu.

Sabahat Tuncel, hakkında verilen 8 yıl hapis cezasının gerekçeli kararında yer alan ‘4 kişinin dağa çıkmasına vesile olduğu’ ifadesinin sorulması üzerine şunları söyledi: “Gerekçeli kararın benim yargılandığım dava ile alakası yok. Gereğini yapmak için böyle bir gerekçe bulunmuş. Karar siyasidir.”

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin soruyu da cevaplayan Tuncel, “BDP blok milletvekilleri olarak halka veremeyeceğimiz hiçbir hesabımız yok. Bu ülkede dağa adam göndermek konusunda dava açılacaksa Başbakan’a açılmalıdır. Kendisi Demirtaş’a Kandil yolunu göstermiştir. O günden bugüne kaç kişi dağa gitmiş araştırılmalıdır. Gelişin değil, gidişin yolu açılıyor” dedi.
Tuncel, seçimlerin erkene alınmasına ilişkin AK Parti’nin diğer partilerle görüşmesinin sorulması üzerine , “İlkinde de bizi sürecin dışında tuttular. 367’yi bulamadılar. Bu davranış demokrasi etiği açısından uygun değildir. 3,5 milyonu yok saymaktır” dedi.

18 yaşındakilerin milletvekili olabilmelerine ilişkin görüşü sorulan Tuncel, “Biz öğrencilerle bir araya geldik ve bu konuda çok istekli olmadıklarını gördük. Gençlerin gündeminde özgürlük, iş, YÖK’ün kaldırılması var. Bu seçim öncesi oy alma meselesidir” diye konuştu. Kürkçü ise, “Gençlere bu kadar düşman bir partinin onları milletvekili yapmak istemesi izah edilemez. Genç işsizliği diz boyu. Bu laflar, laf ola beri gele…Ama artık Başbakan’ın gece rüyasında gördüklerini sabah proje olarak karşımıza çıkarmasından illallah.” diye konuştu.

 

Basın Açıklamasının Tam metni:

BASINA VE KAMUOYUNA

                                                                                                                                                                                                                 17.10.2012

Ülkemiz demokrasi sorunlarının temel meselesi olan Kürt sorunu giderek kronikleşmektedir. AKP Hükümeti, Kürt sorununa, Kürt halkının kollektif taleplerine “güvenlik ve topyekün savaş anlayışı” temelinde yaklaşmaktadır. Bu yaklaşım halklarımız arasında düşmanlığın, gençlerimizin ölümlerinin, annelerimizin acılarının büyümesinden başka bir şeye yaramadığı yıllardır görülmektedir.

Bu inkarcı, yok sayıcı, savaşçı politikalar 40 bin civarında yurttaşımızın yaşamına mal olmasına, onlarca köyün boşaltılmasına, onbinlerce yurttaşımızın zorunlu göçe maruz kalmasına, 10 bin Kürt siyasetçinin cezaevlerinde tutulmasına ve büyük acılara yol açmasına rağmen, Kürt halkını talepleri için mücadele etmekten, direnmekten alıkoyamadığı da görülmektedir.

Hükümet, artık Kürt sorununda baskı ve şiddette ısrar etmekten vazgeçmeli, demokratikleşme yönlü adımlar atmalıdır. Cezaevlerinde, 63 Kürt siyasetçi tutuklu tarafından 12 Eylül’de başlatılan ve bugün binlerce tutuklunun katıldığı, açlık grevinin bugün otuz altıncı günüdür. 36 gündür, açlık grevinde bulunanların bugünden itibaren sağlıkları ve yaşamları tehlikeye girmektedir. Giderektelafisi mümkün olmayan sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalacaklardır. Bu duruma ve ölümlere seyirci kalmamak gerekir.

Bu insanlar iki temel talepleri için açlık grevine gittiler. Biri, Kürt halkının siyasi temsilcisi, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, Kürt sorununun çözümü için sağlık ve özgürlük koşullarının sağlanması; diğeri ise, ana dilde eğitim ve savunma hakkının tanınmasıdır.

Kürt halkının ana dili zamanında yasaklanmasaydı bu acıların hiçbiri yaşanmayacaktı. “Kürtleri inkâr etmiyoruz.” deyip ana dili yok saymak tutarsızlık, birlikte yaşamı yok etmektir. Anadili, her insanın doğuştan sahip olduğu temel haklardan biridir ve hiç kimse bu haktan yoksun bırakılamaz. Anadilinde eğitim ülkemiz halklarını bölmez, birleştirir. Türkiye yurttaşları olarak bizler, Kürt kardeşlerimizin kendi anadilinde eğitim almasından neden rahatsız olalım? Tam tersine, ülkemizde yıllardır dayatılan dilde ve dinde tekçi anlayış terkedilmelidir. Halklar, diller, inançlar arasında eşitlik, özgürlük; ülkemizde demokrasi ve barış tesis edilmelidir.

Hükümet içerde ve dışarda savaş kışkırtıcılığı yapmaktadır. Kendi içinde barışı kuramayan, yurttaşlarının eşitlik ve özgürlük taleplerine kulaklarını tıkayan bir Hükümetin, Orta Doğu’da barışı sağlayamayacağı açıktır. Siyasi iktidar, öncelikle kendi Kürtleri olmak üzere, bölge ülkelerindeki Kürt Halkının taleplerine, kendi geleceklerini belirleme hakkına saygı göstermelidir.

Hükûmet, halklar ve mezhepler çatışmasına sürüklenmek istenen Orta Doğu’yu Türkiye’ye taşımamalı, çözüm ve müzakere için çalışmalıdır. Cezaevinde açlık grevinde bulunan Kürt siyasi tutukluların açlık grevleri ciddi sağlık sorunlarına ve ölümlere yol açmadan, Hükümet harekete geçmelidir.

İktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partiler, Kürt sorununun çözümü konusunda sorumluluk almalıdır. Kürt sorunu, çözümsüz bırakıldıkça, halklarımızın acılarını arttırmaktadır. Cezaevlerinde açlık grevi yapan binlerce siyasi tutuklunun talepleri Kürt Halkının talepleridir. Bu taleplerinin önündeki engellerin kaldırılması için, sorunun çözümü için vakit geçirilmeden harekete geçilmelidir.

Halkların Demokratik Kongresi Milletvekilleri olarak, Türk ve Kürt halklarının birlikte yaşamasını isteyen, halkların eşit gönüllü birliğinden yana olan Türkiye’nin aydınlarını, yazarlarını, sendikacılarını, insan hakları savunucularını, sorumluluk duyan herkesi göreve çağırıyoruz. İnsanların ölmesine seyirci kalınmamalı, demokratikleşme ve Kürt sorununun siyasi diyalog yoluyla çözümü için adım atılmalıdır. Türkiye kamuoyunu, her gün akan kan unutulmadan, acılara son vermek için harekete geçmeye çağırıyoruz.

 

 

Sebahat Tuncel                    Ertuğrul Kürkçü                 Levent Tüzel

BDP İstanbul Milletvekili        BDP Mersin Milletvekili        İstanbul Bağımsız Milletvekili