HDK Ortadoğu Konferansı Tamamlandı

HDK’nin düzenlediği Ortadoğu Konferansı pazar günü düzenlenen toplantıyla tamamlandı. Toplantıda, Suriye’de Yaşananlar, Dış Müdahaleler ve Türkiye Siyaseti ile Bölgesel Gelişmeler İçinde Kürt Özgürlük Mücadelesi konuları ele alındı.20 Ekim Cumartesi günü başlayan ve iki gün süren Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) düzenlediği Ortadoğu Konferansı Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşen toplantıyla tamamlandı. Toplantıda Suriye’de Yaşananlar, Dış Müdahaleler ve Türkiye Siyaseti ile Bölgesel Gelişmeler İçinde Kürt Özgürlük Mücadelesi konuları ele alınırken, Ürdün, Suriye Komünist Partisi, İran Emek Partisi, Suriye Kürt Ulusal Konseyi ve Irak’tan temsilciler katıldı.

“Egemen sınıflara karşı ezilenlerin ortak bloğu”

Konferansta konuşma yapan  HDK Yürütme Kurulu üyesi Ertuğrul Kürkçü, “1967 Arap-İsrail savaşından sonra ihanet eden Arap rejimlerinin ardından Filistin, halk hareketi başlattı. Bu ayağa kalkış, biz Türkiyeli devrimciler için de ilham kaynağı oldu. Birçok yoldaşımız, Siyonist saldırılara karşı Filistin halkının yanında savaştı, şehit düştü” dedi. Filistin özgürlük mücadelesinin Oslo anlaşmasıyla geriye düşürüldüğünü belirten Kürkçü, “Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın Filistin davasını kullanarak pragmatik ve istismarcı bir tutum sergilediğini” ifade etti.

Filistin sorununun Ortadoğu sorunundan, emperyalist politikalardan bağımsız düşünülemeyeceğini söyleyen Kürkçü, AKP Hükümeti’nin Gazze’ye yardım adı altında yaptığı girişimlerin, kendine yatırım olduğunu vurguladı. Kürkçü, “İsrail işgali ‘One minute’ deyince son bulmuyor, Filistin halkının mücadelesi devam ediyor” diye konuştu. Kürt özgürlük mücadelesinin Filistin özgürlük mücadelesiyle benzer dinamiklere sahip olduğunu belirten Kürkçü, “Demokratik konfederalizm olarak ortaya çıkan yeni durum, Filistin davasının seyrine çok önemli etkiler sunacaktır” dedi. Kürkçü, “Bölgedeki tüm dinamiklerin, yeni yeni olmasına rağmen, sürece dahil olma yolunda ilerlediklerini” söyledi. Filistin özgürlük hareketinin Marksistleri, demokratları, İslamcıları bir araya getiren bir deneyimi olduğunu hatırlatan Kürkçü, “HDK’nin de bu deneyimden öğreneceğini” sözlerine ekledi.

Kürkçü, konuşmasında, Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” dediği şeyin Türk-İslam senteziyle beslenmiş yayılmacılık anlayışından başka bir şey olmadığını belirtirken, Arap devrimlerinin patlak vermesiyle Türkiye’nin yeni Osmanlıcılık doktrinini gündeme getirdiğini ifade etti.

Türkiye’nin, Suriye’de bir Kürdistan bölgesi olmasından dolayı bu ülkenin iç dinamiklerine bu kadar ilgi gösterdiğini söyleyen Kürkçü, aksi takdirde Türkiye’nin Yunanistan ve Ermenistan’la olduğu gibi Suriye ile de sınırlar üzerinden bir ilişkiye gireceğini dile getirdi.

Her ülkede egemen sınıflara karşı ezilenlerin ortak bloğunun oluşturulması ve enternasyonal bir mücadele verilmesi gerektiğini söyleyen Kürkçü, Suriye’de yaşanan süreçle ilgili olarak meseleyi, “Baasçı mısın değil misin” ikilemine sıkıştırmanın yanlış olduğunu dile getirdi. Kürkçü, bugün belirleyici olanın “Demokratik, halkçı, laik bir Suriye’den yana mısın değil misin?”, “Filistinlilerin ve Kürtlerin özgürlük mücadelesinin yanında mısın değil misin?” sorularına verilecek cevap olduğunu ifade etti.

Demokratik, ilerici güçlerin görevine dair vurgularda bulunan Ertuğrul Kürkçü, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Ülkenin demokratik ve sosyal güçleri olarak karşımızdaki görev şudur, her ülkedeki ezilenlerin ortak bloku için uğraşmak, enternasyonal dayanışma iklimi yaratmak, hangi güç ileri gidiyorsa onun meşruluğunu desteklemek. Türkiye’nin Suriye’de oynadığı meşum rolün simetriğini oynamak bize düşmez. Bizim görevimiz Esad rejimini korumak değil. Demokrasi, sosyal kurtuluş saflarında mücadele edenlerin yanına gitmek, uzaktan konuşmak değil. Şimdi mesele demokratik halkçı laik bir Suriye’den yana mıyız, Filistinlilerin kendi devletlerini kurmak için verdiği mücadelenin, Kürtlerin özgürlük ve birlik için sürdürdükleri mücadelenin yanında mıyız? Bütün bu sorulara evet yanıtını verenlerle biz omuz omuza mücadele edeceğiz.” Kürkçü, konuşmasını, Mahmut Derviş’in “Kimlik” şiirinden bir bölümünü okuyarak bitirdi.

 “Suriye’de yaşananlar özgürlük mücadelesi değil”

“Suriye’de Yaşananlar, Dış Müdahaleler ve Türkiye Siyaset” başlıklı oturumun moderatörü Tülay Hatimoğulları Suriye’de yaşananların bir özgürlük mücadelesi olmadığına dikkat çektiği konuşmasında, Libya’daki dış müdahaleden farklı olarak Suriye’yi içten yıkma planlarının yürütüldüğünü ifade etti. Suriye’deki çatışmaların Hatay, Gaziantep ve Kilis gibi şehirlere ekonomik açıdan darbe vurduğunu belirten Hatimoğulları, Hatay’ın ikinci büyük tır filosu merkezi olduğunu fakat bu süreçte 7700 tır işçisinin işsiz kaldığını söyledi. Hatimoğulları yine bu süreçte Hatay’da turizm faaliyetlerinin de bittiğine dikkat çekti.

Hatimoğulları Mersin, Hatay ve Adana’daki Nusayrilerin Beşar Esad’ın da Nusayri olmasından dolayı Suriye rejimine yakınlık duyduğunu ve bu nedenle hükümetin bu kesime baskı uyguladığına dikkat çekti. Hatay’da devletin en ufak bir protestoya izin vermediğini söyleyen Hatimoğulları, bunun bir OHAL anlamına geldiğini ve buna son verilemesi gerektiğini söyledi.

“Suriye halkı emperyalist müdahalenin farkında”

Suriye Komünist Partisi üyesi Emaan Alarasi, Erdoğan’ın politikaları ile Türkiye’nin Suriye’ye karşı kullanılmasına Türkiye halkının izin vermeyeceğine inandığını ifade ederken, iki ülke halkları arasındaki köklü ilişkiye işaret etti. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bölgedeki ülkelerin desteksiz kaldığını ve Suriye’nin bir hedef haline geldiğini belirten Alarasi, ABD ve Batılı güçlerin Suriye’yi bir şer ekseni olarak belirlediğini ifade etti.

Kapitalizmin ve emperyalizmin dünyayı yeniden yapılandırmaya çalıştığına dikkat çeken, Alarasi, Türkiye’nin de bu işin içinde yer aldığına işaret etti. Alarasi şunları söyledi:

“Erdoğan Ortadoğu’da kahraman ilan edildi, insanlar çocuklarına Erdoğan ismini verdi. Bazı ülkeler neoliberal politikalarının peşinden gittiler. Erdoğan, Suriye’yi neoliberal sisteme entegre etmek için çok çalıştı. Daha önce Suriye’de eğitim ve sağlık genel bir hak iken, şimdi bu hizmetler paralı hale getirildi.”

Alarasi, Suriye halkının Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalelerin farkında olmasından dolayı yaşanan çatışmalar içinde yer almadığına dikkat çekti. “Suriye’de bir iç savaş yok çeteler var” diye konuşan Alarasi, Suriye’de çözümün müzakerelerle sağlanabileceğine işaret etti.

Ürdün temsilcisi ve Arap Davası üyesi olan Pedro Rojo “Biz ABD’yi olduğundan daha büyük görüyoruz ancak Irak bunun böyle olmadığını gösterdi” derken, Ortadoğu’da körfez ülkelerinin ve Türkiye’nin ABD ile işbirliği yaptığına dikkat çekti. Mısır’daki gelişmelerle ilgili olarak, bu süreçte ülkede değişen şeyin rejim olmadığını ifade eden Rojo, buna karşılık halkın devrimden sapmaya karşı tepki göstermeye hazır olduğunu söyledi.

“Faturayı Türkiye halkı öder”

İran Emek Partisi adında konuşmasını yapan Massoud Djalili, halklarla emperyalizm arasındaki çelişkinin dünyada önemli bir rol oynadığını söylerken, “Filistin davasının bütün halkların davası” olduğunu dile getirdi. İran’ın gerçek bir antiemperyalist olmadığını söyleyen Djalili, İran’ın iktisadi olarak bağımlı bir ülke olduğunu dile getirdi. İran’a yönelik ambargolara ve saldırılara karşı olduklarını söyleyen Djalili, bu yaptırımların faturasının İran halkına kesildiğini ifade etti. Djalili, Suriye’de “lejyonlara” verilen desteğin ülkede terörü yarattığını belirtirken, Türkiye’nin Suriye’deki savaşa dahil olması durumunda, bunun faturasını Türkiye halkının ödeyeceğinin altını çizdi.

Filistin Mutlaka Zafere Ulaşacak”

Konferansta söz alan FHKC Dış İlişkiler Sorumlusu Ahmed Ebu Suud Hanini, Filistin halkının yüz yıldan beri Siyonizm ile mücadele içerisinde olduğunu söyledi. Hanini, “Emperyalizmin desteğiyle Siyonist devlet kuruldu” dedi. “Siyonist devlet, Ortadoğu’da demokrasi, özgürlük mücadelesi veren halklara karşı bu bölgede kurulmuştur” diyen Hanini, işbirlikçi bölge rejimlerinin de bu politikada aktif rol oynadıklarını ifade etti. Hanini, “Siyonist devlet, Arap dünyasında tek bir demokratik rejim kalmaması için duruyor. Kendisini tek demokratik devlet olarak göstererek, saldırganlığını sürdürüyor” dedi.

İşgale karşı özgürlüğü için mücadele yürüten tek devlet olarak Filistin’in kaldığını söyleyen Hanini, “Bütün Filistin toprağı Filistin toprağıdır. İsrail devletini tanımıyoruz. Arap halklarına karşı var olan yabancı bir cisimdir” diye konuştu. Filistin özgürlüğü için Türkiyeli devrimcilerin de bedel ödediğini hatırlatan Hanini, “Filistin davası tüm dünyanın davası oldu. Arap rejimleri, bu dayanışmanın önüne geçmek için her yolu denediler. Oslo anlaşmasıyla bunu bir ölçüde gerçekleştirdiler. Bize maddi yardımda bulunarak, dilenci konumuna düşürmeye çalıştılar” diye konuştu.

Filistin halkının mutlaka zaferini elde edeceğini söyleyen Hanini, “Hiçbir diktatörlük, zorba düzen sonsuza kadar varlığını koruyamaz. Filistin halkı en sonunda kendi topraklarına dönecek” dedi.

Mısır ve Tunus’ta yaşananları “tamamlanmamış devrimler” olarak tanımlayan Hanini, “Bu değişiklikler halkla değişmedi. İhtilallerle değişti” görüşünü savundu. Emperyalist müdahalelerle İslamcı rejimlerin iktidara getirildiğini belirten Hanini, tüm bunlara rağmen halkların ilerleyişinin devam ettiğini ve bundan en çok İsrail’in korktuğunu söyledi. Tunus’ta sokağa çıkan insanların sadece ekmekleri için sokaklara çıkmadığını belirten Hanini, “Bu halk, kendi kimliğini emperyalistlere karşı savunmak için sokaklara çıktı. Mübarek’i devirdi, Camp Davit anlaşmasını imzalayan rejimi yıktı” diye konuştu.

Filistin özgürlük mücadelesinde geriye düşmenin sorumlusunun kendileri olduğu öz eleştirisinde bulunan Hanini, “Bizler FHKC olarak, birleşik bir mücadele yaratılması gerektiğini, parçalanmayı aşmamız gerektiğini düşünüyoruz. Uluslar arası alanda da yeni bir halk hareketi başlıyor. Bu bize yeni olanaklar sunacak” dedi.

“Sol yeni ayaklanmalar örgütlemeli”

Lübnan Komünist Partisi Polit Büro Üyesi Ali Selman, Ortadoğu’nun açık bir çatışma süreçlerinden geçtiğini söyledi. Arap halklarının açlık, yoksulluk, yolsuzluk politikalarına karşı açık bir duruş sergilediğini belirten Selman, LKP’nin tüm bu hareketleri koşulsuz desteklediğini ifade etti. Tüm bu süreçte bu hareketlerle destek toplantıları ve etkinlikleri düzenlediklerini söyledi. Arap hareketinin henüz sonuca ulaşamadığını belirten Selman, “Arap ülkelerinde iktidara ulaşan İslamcı güçlerle bir sonuca ulaşamaz. İslamcı güçler, doğaları itibarıyla Arap halklarının beklenti ve taleplerini karşılamaktan uzaktır. Bu güçler, hiçbir şekilde ekonomik reform ve çözüm politikası geliştirmeyecektir. Onların özgürlük konusundaki duruşlarını biliyoruz, daha önceki rejimlerden daha baskıcı politikalar uygulamaktadırlar” diye konuştu.

Sokağın nabzının ABD ve işbirlikçilerine karşı tutulması gerektiğini vurgulayan Selman, sol hareketin bu konuda kendisini yenilemesi gerektiğini vurguladı. Solun emperyalizme karşı nasıl mücadele yürütmesi gerektiğini bilmesi gerektiğini ifade etti. Selman, “Sol, yeni ayaklanmaları örgütlenmeyi gündemine almalıdır. Sınıfsal ayrışmaları derinleştirmelidir” dedi. “Solun yükseltmesi gereken taleplerden birinin de ‘ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu’da bulunan üslerinin kapatılması’ olmalıdır” diyen Selman, İsrail’e karşı politikaların da yükseltilmesi gerektiğini ifade etti.

Arap Sol Koalisyonu’na vurgu yapan Selman, özgürlükler için bir kampanya kurma, Arap kaynaklarının dağıtılmaması, ortak koordinasyonun artırılması, Arap solunun medyadaki gücünün artırılması, Filistin devrimci dinamiklerinin birleşmesi, İsrail’e karşı bölge halklarının savaşması gibi öneriler sıraladı.

Suriye’deki rejimin diğer Arap rejimlerinden farklı olduğunu vurgulayan Selman, gelinen aşamada söz konusu rejimin korunamayacağını söyledi. Suriye’de özgürlüklere dair tek bir ilerleme yaşanmadığını söyleyen Selman, “Şimdi, nasıl bir Suriye istiyoruz sorusuna yanıt vermeliyiz. Rejim zaten düşmüş durumda. Tüm ilerici sol muhalefet bir konferans örgütlemeli, emperyalist müdahaleye karşı güçlerini birleştirmelidir” dedi.

Lübnan’ın da ateş altında olduğuna vurgu yapan Selman, “Lübnan yeniden uluslar arası saldırı üssü haline getirilmek isteniyor. Dün Beyrut’ta patlayan bomba, Lübnan’ın yeniden bir oyuna çekilmek istendiğini gösteriyor” diye konuştu. Lübnan’da 14 Mart adlı emperyalistlerle bir olan kutup ile Suriye yanlısı 8 Mart adlı bir grup oluştuğunu söyleyen Selman, “Bizler hiçbir kutbun içerisinde yer almıyoruz. Lübnan’da sol hareketi birleştirmeye çalışıyoruz. İç savaş çıkmasını engellemeye yönelik çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Lübnan’da genel grevler gerçekleşti” diye konuştu. Türkiye’nin Suriye’ye karşı savaşa girdiğini belirten Selman, “Türkiye, Selefileri destekleyerek, ABD politikalarının yaşam bulmasının önünü açtı” dedi.

“Devrimci Süreçte Aydınlar Önemli Rol Oynar”

Fas Demokratik Yol Partisi’nden Lhoussain Lahnnaoui, devrimci süreçte aydınların önemli rol oynadığını belirtti. Bazı aydınların teslimiyetçi bir rol oynadığını belitten Lahnnaoui, “Bir liderin varlığı çok önemlidir. Devrimci bir şekilde başlamış olan insanların nasıl bir terörizme doğru gittiğini görüyoruz. Elbette bazı diktatörler emperyalizmin karşısında duruyormuş gibi halkın desteğini alabiliyor. O nedenle halkın içerisinde ne yazık ki ABD ve emperyalistlerin desteğini alan gericiler yayılabildi. Ne yazık ki solcu güçler ve asıl devrimi isteyen devrimci güçler halkın içinde bulunamadı ve iktidara ulaşamadı” dedi. Lahnnaoui, asla rejimin kurucularından talep edilerek kazanım alınamayacağının zamanla anlaşıldığını ifade etti.

‘Ortadoğu’da Savaşın Sebebi Dışarıdan Müdahaleler”

Türk Alman Parlamenterler Grubu Başkanvekili Sevim Dağdelen, Mısır’da ve Tunus’ta ayaklanmalardan sonra gerici güçlerin egemen olduğunu belirtti. Dağdelen, “Dışarıdan desteklenen stratejilerle de karşı karşıyayız” diyerek Libya’da ABD konsolosluğuna düzenlenen saldırıyı yapan kişilerin bulunması için Libya’ya asker gönderilmesini örnek verdi. Ortadoğu’da iç savaşların olmasının sebebinin dışarıdan müdahaleler olduğunu belirten Dağdelen, “Bu müdahalelerin içerisinde asker tarafından değerlendirdiğimizde klasik bir savaşla karşı karşıya değiliz. Asker gönderip savaşmak değil de çeşitli güçleri desteklemek ve silahlandırmak şeklinde görüyoruz. Hareketler ve ayaklanmalar ne kadar adaletsizliklere karşı olsa da aşırı İslamistlerin ve NATO ile işbirliği yapanlarla gerici güçlerin başarıya ulaştığını görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

‘Mısır ve Türkiye Arasında Toplantılar Yapıldı”

Mısırlı akademisyen Mohamed Waked ise, “Şu anda çok açıktan olmayan bir şekilde yaşanan gelişme şu: Mısır ve Türkiyeli delegasyonlar arasında ufak ya da büyük toplantılar yapıldı bunlar çoğu zaman AKP ve Müslüman Kardeşler’in denetiminde gerçekleşti. Muhtemelen burada olan kimse bu toplantılardan haberdar değilsiniz. Son derece yoğun ve farklı bir işbirliğinden bahsediyoruz” dedi. Waked, “Mısır’da devasa bir mücadele var ve her ekonomik varlık özellikle ulaşım sektöründeki çalışanlar sürekli grev yapıyor. Aklınıza gelebilecek bütün çalışanlar mücadelenin içinde” diyerek süreci aktardı.

“Oslo Tuzaktı, Büyük Yıkıma Neden Oldu”

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden Meryem Ebu Dakka, Filistin’de yeni bir bahar başlattıklarını söyleyerek, Filistinli tutsakların ve Ahmet Saa’dat’ın selamlarını iletti. Uzun bir süreçten beri Filistin ve Arap halk özgürlük hareketinin bataklık içerisinde olduğunu söyleyen Dakka, son iki yıldır yaşananlarla bataklığın hareketlendiğini, durağan pis suyun değiştiğini ifade etti. İslamcı hareketlerin iktidara gelmesinin şaşırtıcı olmadığını belirten Dakka, “Onların iktidarlarını kalıcılaştırmasının diyalektik olarak koşulları yoktur. Gazze gerçekliği bunu ortaya koyuyor” dedi.

Emperyalizmin çirkin yüzünün Siyonizm olduğunu ifade eden Dakka, “Filistin mücadelesi şunu gösterdi ki, her zaman birlik olmalıyız” şeklinde konuştu. Oslo süreciyle Filistin birliğinin bölündüğünü söyleyen Dakka, “Oslo bizin için bir tuzaktı, büyük bir yıkım oldu. İsrail hiçbir zaman kutsal olmadı. Kutsal olan, bizim topraklarımızdır. Eşit, özgür, adalet içinde bir Filistin devleti kurmak için mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu.

Kurulacak Filistin yönetiminde demokrasiyi savunduklarını belirten Dakka, “Ancak El Fetih olsun, Hamas olsun kendi egemenliklerini kurmak için uğraşıyorlar. Orantılı temsilin kurulmasını istiyoruz” dedi. Gazze ve Batı Şeria’da özgürlük olmadığını söyleyen Dakka, demokrasiyi savunmadıkları durumda, bölünmeyi engelleyemeyeceklerini vurguladı. Dakka, bu durumun işgalcilerin işlerine yaradığını, Gazze-Batı Şeria bölünmesini İsrail’in kullandığını ifade etti.

“İntifada Direnişlere Model Oldu”

İstanbul Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Erhan Keleşoğlu, Filistin halkının, Arap baharının ilk kıvılcımını çakan halk olduğunu söyledi. Baharın bir türlü yaza dönüşemediğini ifade eden Keleşoğlu, Filistin özgürlük hareketinin El Nakba’dan beri ağırlıklı olarak mülteciler eliyle yürütüldüğünü belirtti. İntifadayla bu durumun değiştiğini hatırlatan Keleşoğlu, bu direnişin toplumsal mücadeleler tarihine örgütlenme modelleriyle, kullandığı yöntemlerle model olduğunu belirtti.

Filistin özgürlük hareketinin Oslo anlaşmasıyla ciddi yaralar aldığını ifade eden Keleşoğlu, bağımsız bir Filistin devleti kurulacağı yanılsaması yaratıldığını söyledi. İsrail’in Oslo anlaşması imzalamakla Filistin davasını tanımadığını, tam tersine işgalin maliyetini daha fazla sürdüremeyeceğinden böyle bir adım attığını söyledi. İntifada deneyimiyle yaratılan öz örgütlerin Oslo Anlaşması sonrasında Filistin Yönetimi’ne devredildiğini ifade eden Keleşoğlu, “Bu durum, yorgun düşen Filistin halkı, gittikçe mücadeleden uzaklaştı” diye konuştu.

Filistin coğrafyası içerisinde halkın ve toprakların birbirinden yalıtıldığını vurgulayan Keleşoğlu, “Filistin halkı, on yıl önce Arap halklarının bugün yapmaya çalıştığını yapmak için ayaklandı. Bugün ise Filistin halkının bizim desteğimize ihtiyacı var. Çünkü, ABD, İsrail’i koşulsuz destekliyor. Oslo olduğu gibi yerinde duruyor” dedi.

 “Bahar Suriye ile başlayacak”

Suriye Kürt Ulusal Konseyi adına söz alan Jsaa Hasso, Suriye’de El Kaide gibi grupların karmaşa yarattığını ve halkları barıştırma gibi bir planlarının olmadığını söylerken, herkesin temsil edildiği eşitlikçi yeni bir sistem için farklı etnik ve dini kesimlerin ortak bir karar alması gerektiğini dile getirdi. Bunun için bir cephe oluşturulması gerektiğini söyleyen Hasso, sözlerine şöyle devam etti:

“Suriye’de birçok yerde halk ayağa kalktı ve dedi ki diktatoryal rejimin düşmesi gerekiyor” diye konuşan Hasso, Suriye’de işleyen sürecin emperyalistler tarafından değiştirildiğini söyledi. Kürt bölgesi ve Arap bölgesi olarak birlikte bazı kararlar aldıklarını söyleyen Hasso, dış müdahaleye karşı olduklarını ve halka silah dağıtılmamasını istediklerini belirtti. Suriye’de oluşturulacak yeni sistemin Demokratik Suriye Cumhuriyeti olması gerektiğini ifade eden Hasso sözlerine şöyle devam etti: Ne Arapların ne de Kürtlerin oluşturacağı bir sistemi istiyoruz. Demokratik bir rejim istiyoruz. Suriye burada yaşayan herkesin ülkesidir. Öz savunmanın da gerçekleşmesi gerekiyor. Kürtler. Kürtler açısından bir demokratik özerklik istedik. Bütün halkları bir arada tutacak bir öneri bu. Bunu başta Kürt bölgesi olmak üzere Suriye’nin bütün bölgeleri için istiyoruz.

“Arap bölgesinde, geniş bir cepheye yayılmış savaş var” diyen Hasso, kargaşanın büyümekte olduğunu ve Türkiye gibi bazı devletlerin savaşı Kürt halkının arasında yaymak istediğini söyledi. Türkiye2ye ve diğer ülkelere bir çağırıda bulunan Hasso, Kürt bölgesine geçenlerin “elinin kesileceğini” söyledi. Hasso ayrıca, “Arap halkının baharı Suriye ile başlayacak ve bu Ortadoğu ülkeleri için örnek olacak” derken, Kürtlerin demokrasinin bir “anahtarı” olduğunu ve bu yüzden bölge ülkelerinin Kürtlere destek vermesi gerektiğini söyledi.

“Örgütlenemedik”

Irak Milletvekili Nermin Osman ise, Ortadoğu’da yaşanan değişimlerde kadınların da erkeklerin yanında mücadele ettiğini belirttiği konuşmasında, kadınların kendi hakları için mücadele etmemesi durumunda “gerçek demokrasinin” olamayacağını söyledi.

Güçlü bir örgütlenme oluşturulamadığı için Müslüman kardeşlerin zafere ulaştığını belirten Osman, işçilerin birleşemediğini fakat emperyalistler ve kapitalistlerin birleştiğini ve siyasi birliktelik kurulamadığı takdirde ezilenlerin sözünün geçmeyeceğini ifade etti.

“Oyuna gelmeyeceğiz”

“HDK yeni bir oluşum, Türkiye’de yeni bir sistemin ilk adımlarını atmaya çalışıyoruz” diyen HDP Eş Başkanı Yavuz Önen, dünya halklarının desteğine ihtiyaçları olduklarını söyledi. Son yıllarda silahlanmada çok önemli artışlar olduğuna dikkat çeken Önen, ABD, Batı ülkeleri ve Türkiye gibi ülkelerin başı çektiğini belirtti. “Bunları hem silahlanıp hem de dünya halklarını birbirine kırdırıp kapitalizmi yeniden üretmeye çalışıyorlar” diye konuşan Önen sözlerine şöyle devam etti:

Biz de HDK olarak onların karşısına halkların örgütlülüğünü çıkarmaya çalışıyoruz. Bizim sosyal ve siyasal birikimimiz çok geniştir. Vietnam ve dünyanın diğer halklarının mücadelesi bizim mücadelemizdir. Deniz Gezmiş, Kemal Pir ve İbrahim Kaypakkaya gibi devrimcileri unutmayacağız. Aramıza nifak tohumları ekmeye çalışanların oyununa gelmeyeceğiz.

 

HALKLARIN ADALET, ÖZGÜRLÜK ARAYIŞLARI VE MÜDAHALELER

ORTADOĞU KONFERANSI
SONUÇ BİLDİRGESİ

20-21 Ekim 2012 tarihinde Türkiye İstanbul’da Halkların Demokratik Kongresi tarafından düzenlenen ve 5 oturum halinde Mısır, Tunus, Fas, Lübnan, Filistin, Ürdün, İran, Suriye, Irak Kürdistan Federe Bölgesi, Rojava, Türkiye ve Almanya’dan çeşitli milliyetler ve partilerden temsilcilerin katılımıyla toplanan Halların Adalet, Özgürlük Arayışları ve Müdahaleler, ORTADOĞU KONFERANSI başarıyla tamamlanmıştır.
Ayağa kalkan Arap halklarının mücadeleleri ve Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale kapsamında bu ülkede çatışmaların halen sürmekte olduğu ve bölgedeki bütün ülkelerde ve özellikle Türkiye’de güçlü biçimde süren Kürt özgürlük hareketinin diğer özgürlük hareketlerini de etkileyerek ilerlediği koşullarda toplanan Konferansımız, yürüttüğü canlı tartışmaların ardından;

1. Temelinde halkların ekmek, eşitlik, adalet ve özgürlük özlemleri bulunan Arap ayaklanmalarının ilerici ve demokratik içeriğini bir kez daha teyit eder.
2. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halkların bu mücadelelerinin, emperyalist güçlerin ve yerli egemen sınıfların oluşturduğu işbirlikçilerinin işsizlik, yoksulluk ve sefaletin derinleşmesi gibi sonuçlar doğuran, halkların çalışma ve yaşam koşullarını olağanüstü kötüleştiren neoliberal politikaları ve bu politikaları halklara dayatmanın aracı olan otokratik rejimleri hedef aldığı konusunda fikir birliği halindedir.
3. Tunus ve Mısır’da Batılı büyük devletlerin çıkarları doğrultusunda ülkelerini yöneten Bin Ali ve Mübarek’in otokratik diktatörlüklerinin devrilmelerinin ardından emperyalistlerin egemenliklerini sürdürmeye yönelik yeni taktik ve politikalarına dikkat çeker. Bununla birlikte devrimi sürdürmek, özgür ve adil bir toplum yaratmak için mücadele eden halklara desteğini ifade eder.
4. Batılı büyük devletlerin, yalnızca bu iki ülkede değil, bütün bölgede yeni siyasi işbirlikçiler edinerek dayanaklarını genişletmeye giriştiklerini; bu yeni dayanaklar arasında özellikle neoliberal politikaları benimseyen İslamcı hareketlerin önem kazandığını tespit eder.
5. Arap halklarının ayaklanmalarını fırsat bilerek “zalimlere karşı” “demokrasi” söylemleriyle Libya’ya açık askeri müdahalede bulunan Batılı büyük devletlerin, Suriye’de de farklı seçenekleri denediğini vurgular.
6. İran’la stratejik ittifak halindeki Esad rejimi Rusya ve Çin tarafından da desteklendiği için bu ülkeye açık müdahalede bulunamayan Batılı büyük devletlerin Suriye’ye yönelik müdahale planlarının merkezinde Türkiye’nin vurucu güç olarak bulunduğunu bir kez daha tespit eder. Türkiye’nin, derhal bu politikadan vazgeçmesini, bu kapsamda, bütün halklar için ortak bir tehdit olan Körfez’deki ve özellikle Türkiye’deki tüm NATO üslerinin kapatılmasını talep eder.
7. Başlangıçta izlediği “kardeşim Esad” politikasından “zalim Esed” politikasına geçen ve Özgür Suriye Ordusu’na açık destek vermekle kalmayıp, siyasal olarak da Suriye Ulusal Konseyi’ni açıkça destekleyen Türkiye’deki AKP Hükümeti’nin, onları her türlü aracı kullanarak silahlandırdığını, karargâh, üs, eğitim, lojistik ve yönetsel koordinasyon sağladığını tespit eder.
8. Başta ABD olmak üzere Batılı büyük devletlerle birlikte Türkiye’nin Suriye’ye ve ardından İran’a karşı askeri müdahale hazırlıklarını, bölgede ve dünyada yeni bir savaşın habercisi olarak görür ve şiddetle kınar. Kalıcı ve adil bir barış için yürütülen bütün mücadelelere desteğini ilan eder.
9. Başta ABD olmak üzere, emperyalist büyük devletlerle el ele Türkiye’nin izlemekte olduğu mezhep ayrımcılığına dayalı Suriye politikasının halkları birbirine düşürüp düşmanlaştırıcı karakteri karşısında halkları uyanıklığa davet eder. Suriye’de “ya Esad, ya emperyalist müdahale” biçiminde çıkmaza sokulan çözüm yolunu tümüyle reddederek, bunlardan tamamen farklı ve bunlara karşı halkçı, demokratik ve laik bir muhalefetin halkların çıkarlarına uygun olduğunu ifade eder ve destekler. Bu nitelikte bir muhalefetin gerek Suriye halklarının gerekse bölgedeki bütün halkların çıkarlarına uygun olduğunu vurgular. Özgür, bütün halkların kardeşçe kendi kaderlerini tayin etme hakkını kazandıkları, demokratik ve bağımsız bir Suriye talebini ve bu yöndeki mücadeleleri destekler.
10. Dışarıdan beslenip örgütlenen, halktan kopuk ve halka rağmen yürütülen ve gerçek halk muhalefetlerinin sindirilmesinde rol oynayan eylemlere değil, halkların kendi kaderlerini ellerine almaya yönelik kitlesel eylemlere desteğini açıklar. Bu kapsamda, Batı Kürdistan’da Kürt halkının kendi kaderini tayin ve özerk yönetimini kurma mücadelesi ile İsrail Siyonizmi’ni hedef alan bağımsızlık mücadelesini sürdüren Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğunu ilan eder. Filistin’in İsrail tarafından işgal edilmiş topraklarının tümünün koşulsuz terk edilmesinin, bağımsız ve egemen bir devlet olarak statü kazanmasının bölgedeki bütün halkların çıkarlarına olduğunu kabul eder.
11. Bütün bölgede özellikle kadınlara yönelik her türden cinsiyetçi baskı ve şiddetin, yaşanan politik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgili olduğu tespitinden hareketle, her devrimci ve muhalif demokratik hareketin kadınların kazanımlarının korunmasına, eşitlik, özgürlük ve kurtuluş taleplerine özel bir önem vermesi gerektiğine işaret eder. Ortadoğu’daki halk mücadelesinin en önemli parçası olan kadınların özgürlük mücadelesini destekler. İsrail cezaevlerindeki Filistinli mahkûmları selamlar.
12. Türkiye cezaevlerinde Kürt tutuklu ve hükümlülerin sürdürdükleri açlık grevlerinin, halklarımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olduğunu kabul eder, tutsakların taleplerini benimser ve destekler.
Konferansımız, burada kendisini gösteren halkların mücadele birliği özleminin ve ortak kaderlerine sahip çıkma azminin örgütlü biçimde sürdürülmesi, çalışmaların yeni koşullarda daha da genişletilmiş olarak tekrarlanması, kalıcı bir ilişki ve koordinasyon sağlanarak devam etmesi dileğindedir.