Herşey, Diktatörlüğü Suç Olmaktan Çıkarmak İçin… “Hayır!”

Ertuğrul Kürkçü Almanya’da Süddeutsche Zeitung’da yayımlanan söyleşisinde 16 Nisan referandumunun taraflarını anlattı: Onlar Cumhurbaşkanını suç işleyen bir diktatör olmaktan çıkartmak, diktatörlüğü yasallaştırmak için “Evet” diyecek. Biz halklarımızı bir faşist diktatörlüğü önlemek üzere son şansı kullanması için “Hayır” demeye çağıracağız.

HDK-A’nın Ertuğrul Kürkçü’nün de katılımıyla Almanya’nın Münih kentinde düzenlediği 4 Mart’taki “Hayır” kampanya toplantısı güçlü ve geniş bir etkinlik olarak gerçekleşti.

Almanya’nın en büyük gazetelerinden Süddeutsche Zeitung İzmir milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile HDK-A “Hayır” etkinliği için gittiği Münih’te gerçekleştirdiği söyleşiyi 5 Mart’ta yayınladı. Almanca yayınlanan söyleşinin çevirisini aşağıda sunuyoruz.

Sayın Kürkçü, 16 Nisan’da Türkiye yeni bir anayasa için halkoylamasına gidecek. HDP önerilen anayasa değişikliğine karşı sert bir muhalefet yürütüyor. Neden?

Çünkü bu anayasa değişikliği kuvvetler ayrımına son verecek. Bu değişiklikler yürürlüğe girdiği takdirde yasama, yürütme, yargı ve ordu tek başına Erdoğan’ın denetimi altına girecek.  Bu uzun yıllar boyunca Türkiye’nin kaldırılması uğruna mücadele ettiği monarşiye dönüş demektir. Bu nedenle, bu referandumun bir faşist diktatörlüğü önlemek için son şans olabileceği konusunda Türk kamuoyunu ikna etmek için çaba gösteriyoruz.

Söylediklerinizin çoğu şimdiden gerçekleşmiş gibi. Eleştirel yargıç ve savcılar görevden alınma korkusu içindeler, istenmeyen milletvekilleri hapiste, basın ağır bir denetim altında…

Doğru, şu anda da Erdoğan pek çok alanı de facto kontrol ediyor. Ama bu ancak mevcut yasalar çiğnenerek yapılabiliyor. Anayasa değişikliği bu hali yasallaştırmayı hedefliyor. Milliyetçi muhalefet partisi MHP tam da bu argümanla Erdoğan’ı destekliyor: Mevcut duruma meşruiyet kazandırılabilmesi için anayasayı mevcut duruma uydurmak peşindeler. Böylece, cumhurbaşkanı bir suçlu diktatör olmaktan çıkacak, diktatörlüğü yasallaşacak.

Erdoğan’ın referandumu kazanma şansı var mı?

Şu ana kadar, AKP’nin ısmarladıkları da dahil hiçbir kamuoyu araştırması “evet”in çoğunluk desteğine sahip olduğunu göstermedi. Cumhurbaşkanının şimdi tüm ihtilafları körüklemeye girişmesi bundan. Komşularla ihtilafları körüklüyor. Kürt sorununu alevlendiriyor. Bütün bunlar, insanların en sonunda güçlü bir milliyetçi liderin arkasına dizilmesini sağlamak uğruna yapılıyor.

Son günlerde, birçok Alman kentinde Türk bakanların anayasa değişlikliğine “evet” çağrısında bulunmak üzere düzenlemek istedikleri etkinliklerinin iptal edilmesini haklı buluyor musunuz?

İlkesel olarak, ister Türk, ister Yunan, ister Rus olsun, herkes her yerde özgürce kendi görüşünü ifade hakkına sahip olmalı. Ancak bu olay biraz farklı: Almanya’da bir Türk bakan yalnızca partisinin değil, bütün Türklerin, bütün yurttaşların temsilcisidir. O yüzden bakan sıfatıyla tek yanlı bir  kampanya yürütmekten sakınmasını beklerim. Ayrıca, sorun etkinlik için zamanında ve usulüne uygun bir başvuruda bulunmamış olmalarından çıkmış gibi de görünüyor.  Usule uygun davranmış olsalar, konuşabilmiş olacaklarından eminim.

Besbelli Erdoğan farklı düşünüyor. Yetkililerin terörizme yardım ve yataklıktan yargılanması gerektiğini söyledi.

Türk hükümeti bu ihtilafı seçmenlerde milliyetçi ve yabancı düşmanı duygular uyandırmak maksadıyla istismar ediyor. AKP her zaman olduğu gibi mağdur rolüne yatıyor: “Avrupalılar, işte bu emperyalistler hakikati dile getirmemizi yasaklamak istiyorlar.” Kimbilir, sonradan gürültü kopartmak için başvuruları kasten usulüne uygun yapmamış bile olabilirler.

Açıkça “Hayır”ı savununanlar üzerinde çok büyük bir baskı var mı?

Türk medyasının yüzde 80’i zaten iktidardaki AKP ve Erdoğan ile yakın bağları olan iş insanlarının kontrolünde. Normalde, medyanın seçim öncesinde her iki tarafa yaklaşık olarak eşit zaman ve yer ayırması gerekirdi. Ama şimdi hükümet bu mecburiyeti ortadan kaldıran bir kararname yayınladı. Ama aynı zamanda doğrudan baskı da var. “Hayır” bildirileri dağıtanlar gözaltına alınıyor. Ama elbette bambaşka gerekçelerle.

Yıldırma girişimleri sonuç veriyor mu?

İnsanlar her şeye rağmen gösterilere devam ediyor. Arkadaşları tutuklansa da mücadeleyi sürdürüyorlar. Medyada boy gösteremeseler de kapı kapı dolaşarak insanlarla konuşuyorlar. Baskı ve yıldırma girişimleri pek sonuç vermiyor gibi gözüküyor.

Erdoğan ve hükümet, partiniz HDP’yi “PKK’nin uzantısı ve terörizm destekçisi” diye itibarsızlaştırmaya uğraşıyor. Bunun etkisi oluyor mu?

İki eşbaşkanımız dahil 13 milletvekilimiz cezaevinde. Ayrıca medya bizimle ilgili özellikle olumsuz haberler yayınlıyor. Her TV kanalında bizim hakkımızda konuşuluyor ama hiçbir programa vekillerimiz çağrılmıyor. Desteğimizin büyük bir bölümü Kürt halkından geldiği için bunlardan çok da etkilendiğimiz söylenemez. Erdoğan’ın bütün Kürtleri ülkeden sürmek ya da atom bombası atmak dışında yapabileceği birşey yok.

Alman-Türk gazeteci Deniz Yücel iki haftadır cezaevinde. Yetkililer kendisini terörizm propagandası yapmak ve halkı kışkırtmakla suçluyor. Dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan durup dururken Deniz Yücel’in Alman hükümetinin ajanı olduğunu söyleyiverdi. Bu suçlamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Deniz’i uzun zamandır tanıyorum. O, ihtilaflı konuları haberleştirmeyi seviyor. Bu da Türk yetkilileri rahatsız ediyor. Benim için bu iddiaların beş paralık değeri olmadığı apaçık. Burada asıl ilginç olan Erdoğan’ın bu meselenin içine şahsen dalması. Elde hiç bir kanıt olmadan Deniz’i Alman casusu olmakla suçluyor. Böylelikle yargıçlara Deniz’i serbest bırakmamaları için baskı uyguluyor.

Türk hükümetinin Deniz’i cezaevinde tutmaktan maksadı ne?

Deniz’in bir siyasi rehine olduğundan adım gibi eminim. Hükümet bunu Almanya’daki DİTİB imamları davasını baskılamak için kullanacak. DİTİB imamları vakasında suçlamalar gerçeğe dayandığı için iki vaka hiçbir şekilde mukayese kabul etmese de bir çeşit rehine takası sözkonusu olabilir.

Yani Türk Cumhurbaşkanı Almanya hükümetine şantaj mı yapıyor?

Evet. Tabii, bu Deniz için bir talihsizlik. Ancak durumu insan hakları ve gazetecilik kuruluşlarınca gözlem altında tutuluyor ve Alman hükümeti de onun serbest bırakılması için görüşmeler yürütüyor. Türk hükümetinin bu durumu uzun zaman sürdüreceğini düşünmüyorum. Bir kaç ay içinde Deniz salıverilecektir.

Önce (komedyen) Böhmermann vakası, sonra DİTİB imamları, şimdi de Deniz Yücel. Türk-Alman ilişkileri çok zedelenmiş görünüyor. Almanya’dan bakınca Erdoğan bir diplomatik skandaldan diğerine koşuyor. Bundan ne kazancı var?

Erdoğan artık başka türlü davranamaz. Bir anda demokrasiye kapı açmaya kalksa kaybeder. Artık şiddet ve istibdat olmadan sürdüremez. Ne yazık ki, şimdi bunun bedelini Deniz ödüyor.

Toplam 3 bin üyeniz hükümeti açıkça ve sürekli olarak eleştirdikleri için cezaevinde. Siz de tutuklanabileceğinizden korkuyor musunuz?

Eğer hükümet beni siyasi hesaplarına dahil etmeye karar verirse yarın ben de cezaevindeyim demektir. Elbette bunun olmamasını umarım ama bunun beni durdurmasına da izin veremem. Sizinle, söylediklerimin hepsinin yayınlanacağını bilerek konuşuyorum. Büyükelçilikte bir görevli bunları okuyacak ve hükümete rapor edecektir. Hepimiz bu bedeli ödemeyi kabul ediyoruz.
_____________________

Röportaj: Julia Ley, Süddeutsche Zeitung, 5 Mart 2017