Toplu İş İlişkileri Yasasının temel amacı sendikasızlaşmaya güvence altına almak

Ertuğrul Kürkçü’nün Toplu İş ilişkileri yasa tasarısıyla ilgili TBMM’de yaptığı Konuşma:

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; biz bu 41’inci maddenin tamamen metinden çıkartılmasını istiyoruz. Bunda ne kadar haklı olduğumuz, AKP üyesi arkadaşlarımızın verdiği bu kanunun 1’inci maddesinin (b) fıkrasındaki yüzde 1 sınırlamasının da yüzde 3’e çekilmek istenmesiyle iyice ortaya çıkıyor. Sayıların içerisinde kaybolmadan net şeyler konuşalım. Bu yasa tasarısı kanunlaşırsa eğer, bütün bu veriler ışığında Türkiye’de hâlen toplu sözleşme yapmakta olan on beşe yakın sendika baraj altında kalacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının resmen açıklanmayan verilerine göre, şu an 10.3 milyon sigortalı işçi, 916 bin de sendikalı işçi var. Ancak bu sendikalı işçi oranı, sendika bazında çok ciddi farklılıklar gösterdiği için yüzde 1 baraj bile, altmış sendikanın işlevsiz kalmasına ve on beş yetkili sendikanın tasfiyesine yol açabilecek. Tekstil iş kolunda, hazır giyim, deri iş kolunda yaklaşık 850 bine yakın işçi var. Bunların yüzde 1’i, 8 bin 500 işçi demek ve yetkili sendika bu nedenle baraj altında kalıyor vesaire vesaire.

Şimdi, aslında bu yasanın temel amacının sendikasızlaşmayı güvence altına almak olduğu açıkça ortada. Şu an zaten her on işçiden biri sadece sendikalıyken, bu koşullar altında toplu sözleşme yetkisine sahip sendikalarda örgütlenmiş işçi kalmayacaktır. Bunun AKP Hükûmetinin temel siyaseti olduğunu şuradan da anlayabiliriz. Başbakan, THY grevi söz konusu olduğunda demişti ki THY grevi için “Düşünün ki bu grev kanunsuz değil, kanunlu olarak yapıldığında daha da kötü, bunun bedelini kim ödeyecek? Millet ödeyecek.” vesaire.

Şimdi, milletten işçi sınıfını çıkarttığınız zaman geriye ne kalır sanıyorsunuz? 10 milyon sigortalı işçi, kayıt dışı çalışan 5 milyonu da bunun yanına ekleyin, kendi emeğiyle çalışan köylüleri ve küçük esnafı ekleyin, aslında işçi sınıfını milletten çıkarttığınız zaman geriye sadece asalaklar, tufeyliler, sömürücüler, kan emiciler kalır. Bunların çıkarları için yasa çıkartmak, işte, bu ancak Hükûmetinize uygun bir davranıştır.

Ben, doğrusu bu yasa tasarısının reddi bakımından sokakların Meclisten çok daha etkin bir yer olabileceğini düşünüyorum, şöyle ya da böyle bu sokaklar devreye girecek, her zaman olduğu gibi baskıcı yasaları saf dışı edecekler.

Sadece bir tek şeyi hatırlatmak istiyorum. Anayasa oylaması söz konusu olduğu günlerde AKP sözcüleri, siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi lokavtı, genel grev, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasakları kaldıracaklarını söylemişlerdi, buna kananlar oldu, onlar “Yetmez, ama evet.” dediler, şimdi “Bu kadarı yeter mi?” ben kendilerine sormak istiyorum. Yeter mi? Daha istiyor musunuz AKP’nin sillesini yemek?

Sevgili arkadaşlarım, bu yasadan bir an önce geri dönün, ILO’nun kararlarına aykırı, Uluslararası Çalışma Örgütünün kararlarına aykırı, Avrupa Birliğiyle giriştiğiniz müzakere sürecine aykırı, her şey aykırı ve her şeyden önce insan haysiyetine aykırı bu yasayı devreden çıkartın. Bunları devreden çıkartın, çünkü eğer bunları devreden çıkartmazsanız, bugün cezaevlerinde açlık grevlerine başlayan insanlara, halkın da çok geniş ölçüde katılacağından emin olabilirsiniz.

Grevin bir tek şeklini bu yasa tasarısı kabul ediyor, ama bu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinin web sayfasına baktım, gerçekten Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi onun partisinden daha zekice greve çıkan işçilerin burjuvaziye karşı üretimden gelen gücünü kullanarak her türlü grevi yapabileceklerini söylemiş. Umarım, bu öğrenciler adlarını taşıdıkları Başbakanın üniversitesinden grev hakkının evrensel bir hak olduğunu, işçinin var olma gücü ve var olma silahı olduğunu söyleyerek çıkarlar, bu Hükûmete hep birlikte dersini veririz. İşçinin gücü sermayeyi yenecek, bundan kurtuluşumuz yok arkadaşlar.