İslamiyette din adamlığı yoktur, devletin ‘din adamları’nı eleştirmekten çekinmeyiz

HDP Grubu adına “Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 23. Maddesi üzerine verilen değişiklik önergesi üzerine söz alan Ertuğrul Kürkçü müftülere nikah kıyma yetkisinin eleştirilmesine “din adamlarına laf ediliyor” diye karşı çıkan AKP’li vekillere “İslamiyette din adamlığı diye birşey yok” diye yanıt verdi. “Diyanet İşlerinin memurları devlet memurudurlar, devletin hizmetini görürler. Devlet işini gören herkesi eleştiririz.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “antiterör hutbeleri”ni protesto ederek camileri terkeden dindar Kürt kitleleri

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz, bu tartışma aslında sadece bir tek madde için yapıldı, geri kalanlar teferruat; yani bu tartışmanın özü bakımından bir karşılığı yok. İçişleri Bakanlığı elde olan çeşitli ihtiyaçlar dolayısıyla torbaya onları da koymuş, olsa da olur, olmasa da olur. Dolayısıyla, madde üzerinde o kadar duracak değilim. Ancak bu tartışmalar sırasında ortaya çıkan kimi meseleleri de ister istemez görmek, karşılamak zorundayız. Özellikle, 6’ncı maddeyle ilgili tartışma sırasında din, din adamları, din adamlarının nikâh kıyması meselesi öylesine gündemleşti ki burada şunları duyar olduk: “Din adamına laf söyleniyor. Din adamı eleştiriliyor. Eleştirilir mi, eleştirilmez mi?” E, şunları da işitiyoruz: “Vallahi eleştirmedik ya, eleştirdiysek ne olalım.”

Şimdi, İslamiyet’te din adamlığı diye bir şey var mı sevgili arkadaşlar? Hani, biz, evet, sizin gibi her gün camiye giden Müslüman değiliz ama Müslüman anne-babanın çocuğuyuz. İslamiyet’te din adamlığı diye bir şey yok.

İkincisi, İslamiyet’te dinî vecibelerin cemaat tarafından yerine getirilmesi için önderlik edenler cemaatin içinden herhangi birisi olur ve bunun için para almazlar, devlet adamı devletten para alır. Dolayısıyla, Diyanet İşlerinin memurları devlet memurudurlar, devletin hizmetini görürler, mevzu bundan ibarettir. Devlet işini gören herkesi eleştiririz arkadaşlar. Cumhurbaşkanını eleştiriyoruz; müftüyü, imamı, vaizi, mezarcıyı eleştiremeyeceğiz mi, nereden çıkıyor bunlar? O yüzden, burada “eleştiriden muaflık” diye bir şeyle önce Diyaneti dokunulmaz kılmak, ondan sonra Diyanetin işlemlerini dokunulmaz kılmak, kendini Diyanetle bağlayarak kendini eleştirilmez kılmak, böylelikle hegemonyayı yeniden üretmek o kadar ucuz değil. Biz bunları kabul etmiyoruz. Din adamlarını da, herkesi de eleştiririz. Devletin hizmetini gören yani toplumun hizmetini gören herkes eleştirilmesi gerektiği kadar eleştirilir ve onlara ne bir kutsallık ne de başka bir şey izafe edilebilir. Bu manada, diyanet işleri başkanları da böyledir. Öyle olmasa “Hizmetini beğenmedik.” diye şutlanıp işten çıkartılmazlardı, öyle olmasaydı şu ya da bu şekilde devletin maaşına muhtaç olmazlardı. Din hizmeti böyle olmaz. O yüzden, bizi bunlarla korkutmaya çalışmayın.

Ben yine de maddenin içinden bir hususa değinmek isterdim. Eğer hakikaten nüfus işleriyle ilgili kanunda bir önemli değişiklik yapılacak olsaydı, mesela benim mutlaka ihtiyaç olduğunu gördüğüm fakat kanunun bizzat gerçekleşmesini engellediği bir hususa dikkat çekmek isterim. Kanunun 44’üncü maddesi Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının soyağaçlarını elde etmelerini engellemektedir. Üst soy ve alt soy dışında, yani anne ve babalarıyla çoluk çocukları dışında hiç kimseyle ilgili olarak nüfus müdürlükleri insanlara kendi soyları, soyağaçları konusunda hiçbir bilgi vermez, bunu da Danıştayın bir kararına dayandırır.

Şimdi, böyle bir şey düşünebilir misiniz? Siz bu ülkede, bu toplumda, bu topraklarda yaşıyorsunuz, binlerce yıldır yaşıyorsunuz. Bunun kaydı kuydu devlet tarafından tutulmuş fakat siz “Benim büyükbabamın büyükbabası kim ve onun çocukları kim? Büyükannem kim? Büyükbabamın büyükbabası kiminle evlendi de oradan büyükbabam doğdu?” diye sorduğunuz zaman İçişleri Bakanlığı “Yasak, bu konuda bilgi edinemezsin.” diyor.

Ben tahmin ediyorum ki, bu, kişilerin özel hayatının gizliliğiyle hiçbir ilgisi olmayan [birşeydir], esasen soya ve etnisiteye ve inanca göre kurulmuş bir ulus tanımını gerçek bilgilerin çeliyor olmasıyla ilgilidir. Eğer beş kuşak geriye gittiğimizde herhangi birimizin soyunda bir Ermeni’nin, bir Rum’un, bir gayrimüslimin ya da herhangi bir biçimde İslamiyet ya da Türklükle alakası olmayan bir Anadolu insanının izi çıkmazsa ben de hiçbir şey bilmiyorum. Zaten bütün genetik araştırmalar da bunun böyle olmadığını doğruluyor. O yüzden, bu kadar çok soydan, ecdattan söz edip, yurttaşları ecdadının bilgisinden yoksun etmek ancak soya, etnisiteye ve inanca bağlı bir ulus tanıtımının sonucu olabilir. Ama hakikat bu tanımla çelişiyorsa o zaman hakikate uymak, tanımı değiştirmek evladır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)