Kürkçü: AKP’nin asıl ‘çılgın projesi’ 2014’te!

Ertuğrul Kürkçü “AKP’nin asıl çılgın projesi 2014’te. AKP dış güçlerin desteğiyle Kürt hareketini tasfiye edip, 2014’te bölgedeki belediyeleri almak istiyor. Dayatılan konsept ağır, ama direnişte büyük” dedi.

Ertuğrul Kürkçü ve arkadaşları, 1960’lı yılların sonunda Türkiye kıyılarına demir atan ABD donanmasına ait 6. Filo’yu protesto etmek için Amerikan askerleri denize atmak, başlarından kepleri kapmak, kırmızı boya atmak gibi eylemler yapıyorlardı. Aradan yıllar geçti, Kürkçü bir kez daha ABD’yi protesto eylemindeydi.

Berlin’in tarihi mekanı Brandenburg Kapısı’nda Kürtlerin düzenlediği ABD ve Türk hükümetini protesto nöbetinin son gününe katılan Kürkçü “O gün olası bir işgal için ABD’yi protesto ediyorduk. Fakat şimdi ortada bir hakikat var; ABD’nin silahlarıyla Kürtler katlediliyor” dedi. Alman sol ve demokratik çevrelerle bir dizi görüşmeler yapmak için Berlin’e gelen Kürkçü, Roboski katliamının genel bir konseptin parçası olduğunu düşünüyor.

Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun oluşturduğu Roboski araştırma komisyonunda yer aldığını hatırlatan Kürkçü, en kısa zamanda bölgeye giderek incelemelerde bulunacaklarını söyledi. Kürkçü ile komisyonun yapacağı çalışmaları, ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra bölgede değişen dengeleri ve en önemlisi Kürtlerin ABD’ye yönelik tepkilerini nasıl örgütleyebileceğini konuştuk.

‘CHP DOĞRU OPERASYONA EVET DİYOR’

* Roboski katliamına Kürtler ve demokratik çevreler yeterli tepkiyi gösterdi mi?

– Bence katliam sözel olarak benim gördüğümden daha sert bir reaksiyon gördü. CHP işin özüne değil de yöntemine takıldı. Onlar yanlışlık olduğunu kabul ettiler. Yani operasyona ‘evet’ ama doğru operasyona. Ama siz operasyona evet dediğiniz an olacak olan budur. Çünkü operasyon bir bütün olarak yıldırma ve yok etme taktiklerinin toplamıdır. Nasıl silahlı güçlere karşı bir yok etme hareketi varsa, sivillere karşı da bir yıldırma harekatı olacaktır. CHP, bu operasyonun sivillere yönelik bir yıldırma harekatının parçasının olmayacağını varsayarak oyunu bütünüyle yanlış kuruyor.

Oysa olay yerinde yapılan gözlemler, halkın tanıklıkları, doğrudan doğruya yapılan şikayetler, sürece ilişkin 5-6 saatlik bir gözlemler toplamı bize gösteriyor ki kitlelerin sınırın diğer tarafından toplanmaları için basınç uygulanmıştır, tuzağa düşürülmüşlerdir. Ondan sonra da bombalanmışlardır. Burada yanlışlıktan söz edemeyiz, yanlış istihbarat yok. Bütün istihbaratlar bu operasyona hizmet etmiştir.

* Katliamın aydınlanmaması ve çarpıtılması için basına da özel bir misyonun verildiğini düşünüyor musunuz?

– Şimdi ilginç olan da aslında ilk kez Fethullah cemaatine yakın basınının hükümeti eleştirmesidir. Zaman, Yeni Şafak ve Taraf gazetelerinde çok fazla eleştiri çıktı. Bu beni şaşırttı. AKP cephesinde ise tam bir felakete uğramışlık havası var. Tepkilere dönersek, demokratik tepkiler beklediğimden daha çok ve sertti. Ancak yaygın medya bu tepkilerin bir mecraya akması açısından gönülsüz ve isteksiz davrandı.

Bir kere 1 gün boyunca haber verilmedi. İkinci olarak tepkileri kırarak yansıtıyor. Aslında daha çok tepki var. Fakat tepkileri kırarak alan insanlar daha yeni tepkiler veremiyorlar. Bu açıdan medyanın genel açıdan olumsuz bir rol oynamaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Ben medyanın çok ağır hükümet-ordu denetimine girdiği kanısındaydım. Hatta Çiller, Özal ve Anasol hükümeti dönemlerinden daha geride, daha çok kontrol altında ve daha manipülatif.

* Meclisteki araştırma komisyonunda siz de varsınız? Prosedür nasıl işleyecek?

– Önce Roboski’ye gideceğiz, oradaki mağdurlarla görüşeceğiz. Onların bize verdiği bilgiler doğrultusunda geriye doğru Jandarma, Uludere’deki birlik komutanı, kaymakamlık, Şırnak, Diyarbakır ve oradan da Ankara’ya gelip Jandarma Genel Komutanlığı, Genelkurmay başkanlığı, Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı’ndan bilgiler alacağız. Bu 9 kişilik komisyonda her partiden temsilciler var; AKP’den 4, CHP’den 2, MHP ve bizden birer kişi var.

* Katliamın bütün yönleriyle aydınlığa kavuşacağına inanıyor musunuz? Komisyon rahatça çalışabilecek mi?

– Şimdi ben başta buna ümitsiz başlamıyorum. Komisyon’daki AKP’li üyelerin de –onlar da Kürt arkadaşlar- bunu aydınlatmak için hevesli olduklarını görüyorum. Başbakan ve hükümet heveslerini ne kadar kıracaktır, ne kadar kırmayacaktır bunları izleyeceğiz. Ben bunların da gözlemcisiyim. Tabii 9’da bir benim oyum. Fakat bütün vekil arkadaşlar, komisyonda muhakkak olmamı istiyorlardı. Bu iyi bir şey, BDP’den saklı bir iş yapıyormuş durumuna düşmek istemiyorlar. Bu hassasiyet bir iyimserlik veriyor, sürece bakacağız. Şimdiden kimseye kefil olamıyorum.

*Roboski’nin planlı olduğunu söylediniz. Peki bu plan bir başka konseptin parçası mıdır?

-Ben Robiski katliamından, KCK tutuklamalarına, Kandil’in bombalanmasına, BDP’ye karşı girişilen gözdağı ve yıldırma eylemlerine, milletvekillerine yönelik tutuklama taleplerine, toplu ve gösteri haklarına yapılan müdahale, basına yapılan baskılara baktığımda gördüğüm tablo şudur; Kürt halkı ile özgürlük mücadelesi arasına bir kama sokmak isteniyor. Ayrıca Kürt halkını yıldırmak ve onu geri ideolojilere doğru itmek, siyasi öncüleri de felç etmek-iş göremez hale getirmek, itibarsız ve suçlulaştırmak.

Bu nedenle Robisk katliamını halkı yıldırma konsepti içerisine yerleştiriyorum. Çünkü başka türlü bunu açıklamaya çalışmak aslında silahlı kuvvetlerin ne yaptığını bilmediğini söylemek olacaktır. İHA’lardaki görüntülerin açıklanmasını istesek bile, silahlı güçler ve sivilleri ayırt edemeyen bir komuta heyetinin hiçbir işi yoktur demektir. Çünkü onlar bunun için para alıyorlar, bunun için tahsil sahibi oluyorlar. Yani burada bir yanılmadan söz edilemez, gerilla; askeri düzeni, tertibatı, silahı ve elbiseleriyle kendini bir şekilde gösterir. Siviller de kendisini başka türlü gösterir. Bu ikisinin arasındaki farkı herkesin dedesi bile anlar herhalde.

‘ŞİMDİ KONSEPT AĞIR, ÇÜNKÜ DİRENİŞ BÜYÜK’

* Türkiye’nin son 40 yılına tanıklığınız var ve yıllardır Kürt hareketini de yakından izliyorsunuz. Şimdi ki konsept, 12 Eylül’den veya 90’lardan daha mı ağırdır?

– Tabii ki daha ağır. Çünkü direniş çok daha büyük ve çok daha uluslararası zeminlere sahip. Çünkü sınırları aşan bir mücadele söz konusu. Halk katılımı da çok daha büyük ve sürekli. Hal böyle olunca mücadeleye karşı devreye giren operasyon da büyük oluyor. Ancak gene de arada şöyle bir ortaklık var; ABD’den devir alınan bütün konsept mantığında düşmanı yok etme zihniyeti var. Ben bunu iddia ediyorum; ABD’nin bütün operasyonlarındaki el kitaplarında kendi ülkesinde değil, yurt dışında operasyon mantığı var. ABD, bize göre ne kadar geri de olsa kendi yurttaşlarını koruma maksadıyla operasyonlarını hep başka bir yerde yapar. Yani ABD’nin Vietnam’da birisini öldürmesi başka, kendi ülkesinde birisini öldürmesi bambaşka. Bölgeye gelirsek; 2007 yılından bu yana ABD, Irak ve Türkiye arasında bir istihbarat paylaşımı var. Anlaşma gereği ABD, elde ettiği bütün istihbaratları Türkiye ve Irak ile paylaşmak zorunda.

*PKK 30 yıllık tarihinde bu son katliamlardan sonra ilk kez ABD’yi tepkilerin hedefine koydu. Bu sizce yerinde bir karar mıdır? Kürtlerin tepkileri ABD’ye mi akmalı?

– Bence tepkiler şimdi olması gereken yere doğru gidiyor. ABD, Irak’a girdiğinde Baas ordusunu ve yönetimini hedef aldığı için kuzeyde olup bitenlerle pek fazla ilgilenemedi. Orada ikinci bir cephe açma ihtiyacı hissetmedi. Bu gelişme ABD ve PKK’nin birbirine saldırmayacağı defakto bir durum yarattı. Stratejik olarak kağıtlara geçmiş midir, geçmemiştir bilmiyorum. Fakat bunu hepimiz gördük. Hatta Türk milliyetçileri buradan ‘ABD, PKK’yi destekliyor’ gibi bir sonuca da vardılar.

ABD, hiçbir zaman PKK’yi desteklemedi. Zaten liderini yakalayıp Türkiye’ye teslim etti. ‘Terörist’ bir örgüt olarak ilan edip kendi topraklarında örgütlemesinin yolunu kesti. AB’yi de bu açıdan baskı altına aldı. Sadece PKK’ye karşı muharip güç kullanmadı. Fakat 2007’den bu yana dolayı olarak muharip güç de kullanıyor. PKK’nin de buna karşı sessiz kalmasını, reaksiyon göstermemesi düşünülemezdi. Benim gördüğüm başka bir nokta daha var; ABD Irak’tan çekilirken, kuzeyi yani Kürdistan’ın güneyini Türkiye’nin vasallığına terk etmiş gibi görünüyor. Bu durum Türkiye’nin elini daha da güçlendiriyor.

* Türkiye’deki “ABD’den sonra Irak’ta Kürtler güçlenecekler” teorisinin tersini mi savunuyorsunuz? Irak’tan çekilme Türkiye’nin işine mi yarayacak?

– Bakınız; ABD Irak’tan çekildikten Kürtler kendi iradeleriyle baş başa kalsalar, bu operasyonların hiç biri olmazsa Kürtler yönlerini Türkiye’ye dönebilirler. Ama şimdi Türkiye, Irak’ın kuzeyinde kendisini söz sahibi hissediyor ve ABD’nin de buna yol verdiği görülüyor. Tabii bu tabloda ABD’nin himayesi altında bir yok etme hareketine karşı Kürtlerin tepkilerini ABD’ye yönlendirmemesi kaçınılmazdı. Irak savaşı döneminde Kürt özgürlük mücadelesi ve ABD aynı hat üzerine düşmüşlerdi. Şimdi makas açıldı, her iki güç aynı hat üzerinde değil ve karşı cephelerdeler. Bu durum ayrıca Türkiye’de ABD karşıtı güçlerle Kürt özgürlük hareketinin yan yana gelmesi için de yeni bir sebep oluşuyor.

* ABD’ye karşı ortak hareket mümkün mü?

– ABD çıkarının içinde olduğu her şeyden başlayalım; Türkiye’nin iktisadi düzeninden, Türkiye ile ortak vatan perspektifimiz hala varsa o zaman özelleştirmeden gerillaların hava akınlarıyla öldürülmesine kadar her şey aynı cepheye bakıyor. Türkiye emekçileri ve Kürdistan halkıyla daha derin ittifaklar kurmak zaten gerekliydi, şimdi buna yeni bir sebep bulmuş olduk. Ayrıca iki kesimin birbirine aktaracağı tecrübeler var, bunun zemini yaratılmalı. AKP hükümeti de bunu önceden okuduğu için KCK operasyonlarına giderek Türkiye solunu dahil etti ve sivri uçları budayarak işe başladı. Buna verilecek en iyi yanıt; Demokratik Halkların Kongresi’dir.

‘6. FİLO YOK, ARTIK HERONLAR VAR’

* Sizin de bir dönemler 6. Filo’ya karşı protesto göstericilerinin başında geliyordunuz. Amerikan karşılığında ne değişti mi?

– 6. Filo’nun Türkiye limanlarını ziyaretine hem iç güdüsel olarak bize savaşı dayatıyorlar diye hem de bunun Türkiye üzerine askeri bir üstün olduğunu gördüğümüz için karşı çıkıyorduk. Kendimizi işgal edilmiş bir ülke gibi hissediyorduk. Türkiye, 1960’lardan bu yana ABD’nin operasyon sahasıdır. Biz de “Kahrolsun ABD ve emperyalizm” derken sadece harici değil, doğrudan doğruya içerdeki rejimi de kast ediyorduk. Şimdi Amerikan donanması Türkiye’ye gelmiyor ama harp teknolojisi şimdi ezilen halkların mücadelesinde en önemli araçlarından birisi.

* Yani artık 6. Filo yerine heronlar mı var? –

– Sonuçta heronları da insanlar yapıyor. Nasıl kullanılacağına da insanlar karar veriyor. Bu yüzden diyorum bu yüz yüze karşı karşıya gelmekten çok, siyasi bir karşı karşıya geliş olacaktır. Yani karar merkezlerini bu kararlardan caydırmaya çalışacağız. Aslında 12 Haziran’da koyduğumuz perspektif hala geçerli. Ancak Demokratik Özerklik ve Demokratik Cumhuriyet’i oluşturacak kaynağa ulaşmalıyız.

* Ya da sizin o dönemki meşhur sloganınız ‘NATO mermer, NATO kafa” değil de “Heron kafa” mı diyeceğiz?

– Bu deyiş eskide kaldı. Fakat Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını talep etmek şimdi hakiki bir anlam kazanıyor. Çünkü biz o zaman 6. Filo’ya karşı olası bir işgal için karşı çıkıyorduk. Şimdi ise F-16’lar hakiki bomba atıyorlar. Bunlar bilmediğimiz, yabancı bir ülkede değil, bizi, Kürt halkını vuruyor. Yarın Türk halkını da vurmayacağına kimse kefil olamaz. Dünyanın her yerinde ayaklanmaya karşı en ağır silahlar kullanılmıştır. Bu saldırıyı Türkiye kendisine yapılmış olarak görmelidir. F-16, İsrail ile ortak yapılmış bir silahtır. Görelim o zaman anti-emperyalist, anti-siyonistler ne yapacak.

– En son Leyla Zana evine baskın oldu. BDP’ye karşı baskı dalgası sürecek mi?

– Saldırılar, sadece anonim olarak sürmüyor. Aynı zamanda bazı insanlara karşı intikam ve öç alama hareketine de dönüşüyor. Leyla Zana bunlardan birisi. Leyla Zana o kadar sembolleşti ki o dese sanki bütün Kürtler demiş gibi oluyor.

* Süreç nereye doğru gidiyor? AKP’nin nihai planı ne?

– Ben böyle düşünerek siyaset yapılmasını istemiyorum. Böyle bakmayalım. Baskının hedefine bakmak gerekiyor; ben tarih vererek de konuşuyorum. AKP, 2014 yerel seçimleri Kürt özgürlük mücadelesini bastırmış, yerel yönetimlerin bir bölümünü geri almış, hatta ve hatta Diyarbakır belediye başkanlığını da almış olarak bitirmeyi, Recep Tayyip Erdoğan’ı da cumhurbaşkanı yaparak bitirmek istiyorlar. AKP’nin böyle bir sahne düşüncesi var. AKP, çılgın projelerden söz ediyor ya, bence en çılgın proje bu. Amaç ise Kürt halkının elde ettiği hakları geri almak, Kürt hareketini tasfiye etmek ve Kürtleri yeniden köleleştirmek. Tüm bunların üzerine de bir imparatorluk inşa etmek.

Bu plana karşı da Türkiye’nin tamamını içine alacak bir direniş olması gerektiğini düşünüyorum. Buna yetecek gücümüz, enerjimiz ve zamanımız var. 2014’ten bizim kazançlı çıkacağımızı düşünüyorum. İster seçim başarı olsun veya olmasın AKP, bu kadar basıncın altında kendini çatlatacaktır. İsrail karşıtlığından kazınılmış bir Erdoğan sempatisi başka, Erdoğan efendiliği başkadır. Bu Ortadoğu seferinden de hüsranla dönülecektir. Yani 2014 planını tersine çevireceğimize inanıyorum.

‘ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMLER ÇALINDI’

– ABD’nin yeni düzen boşluğunu doldurmaya Türkiye adaydır ve ABD tarafından bunun için desteklenmektedir. Bence bölgede anahtar dünya hakimiyeti açısından budur. Ama ikinci noktada şudur; Bu yeni düzene kitleler reaksiyon göstermiştir. Özellikle Arap ülkelerinde gösterilen tepki de bu yeni düzende bölge halklarının rol oynamak istemesidir. Özgürlü strateji, deneyim ve önderlik boşluğu iki güç tarafından dolduruluyor.

Birincisi ılımlı adı altında örgütlenen İslami kesimler, diğer de silahlı örgütlenen güçler. Bunlar devrimi halklardan çaldılar. Yeni düzene karşı iki ülke; Suriye ve İran’ın karşı koyuşu var. Her iki ülkenin de Türkiye’ye komşu olması ve hatırı sayılır bir Kürt nüfusunun olması süreci diğer Arap ülkelerindeki süreçlerden ayırt etti.

ABD KÜRTLERİ İSTİKRAR BOZUCU UNSUR OLARAK GÖRÜYOR

ABD, Türkiye’deki Kürtleri hesabına kattı. İran’daki Kürtleri de kattı. Suriye’de de böyle olacak mı bunu zaman gösterecek. Hesaba katmak, bunun için olumlu bir yaklaşıma sahip olmak değil. Bence Kürtleri istikrar bozucu unsur olarak görüyor. ABD, Kürtler üzerinden çeşitli seçenekler deniyor. Mesela; Türkiye’de Kürt özgürlük mücadelesinin karşısında konumlanıyor. İran’da Kürt mücadelesinin doğrudan doğruya karşısında konumlanmıyor fakat onu İran ile mücadelesinde baş başa bırakıyor. Suriye’de ise durumu kolluyor. Irak’ta ise defakto bir durum var. Ben bölgeyi böyle okuyorum. ABD’nin dışında Türkiye’nin bölgede nasıl bir tutum takınacağı önemli.

SURİYE’DE REJİMİN YIKILMASI SÜRPRİZ OLMAYABİLİR

Suriye’de rejimin yıkılması sürpriz olmayabilir. Esasen rıza üzerine yükselmiyor ve bunu için de çok kırılgan. Böyle rejimler beklenmedik sonlarla karşılaşabilirler. Yani en sağlam görüldüğü günde yıkılabilir. Bence Şam rejimi Sunni sermaye sahiplerini yanında tutmaya devam ediyor ve bu onların ömrünü uzatabilir. Türkiye bu işte yalnız kalacağını görünce frene bastı. Bence bundan sonraki süreçte iç güçler yeni bir durum değerlendirmesi yapıp yeniden harekete geçecekler. Fakat ok yaydan çıktı; artık Esad rejimi oldukça Türkiye ve Suriye’nin ilişkileri iyi olmayacak.

Kısacası Suriye’de bu hamurun daha çok su kaldıracağı kanısındayım, süreç birkaç günlük süreç değil. Kaldı ki Esad rejimi süreci geriye çekebilir. Kendimizi Suriye’de yaşayan insanlar olarak hissedelim; demokrasinin yerleştiği, herkesin istediği partiyi kurduğu ve seçimlerin özgür yapıldığı alanlar bulduğumuz sürece bu rejimin yıkılmasını istemeyiz. Tabii bu alanları bulduğunuz sürece de bu rejimin yıkılacak.

ANF