Kürt Hareketinin Sol Hatta İlerlemesinden Rahatsızlar

BDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Antep’te 9 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırının kim tarafından yapılırsa yapılsın “insanlığa karşı suç” olduğunu söyledi. Patlamanın Özgür Suriye Ordusu’na Türkiye’nin verdiği desteğe misillime olduğunu düşündüğünü söyleyen Kürkçü, geçen yıl BDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile birlikte sivillere yönelik bu tür saldırıların karşısında olduklarını duyurduklarını hatırlattı. Hem CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılması hem de Gaziantep’teki saldırı ile ilgili açıklamalar yapmış olmasına rağmen kendilerinden “kınama” açıklamaları yapmalarının talep edilmesini “ahmakça” bulduğunu söyleyen Kürkçü, Kürt sorununda kısa ve orta vadede demokratik bir çözüm umudu olmadığını söyledi.
Bazı yazarların Gaziantep saldırısı nedeniyle PKK’yı kınamadıkları gerekçesiyle Sırrı Süreyya Önder ile birlikte eleştirilen Kürkçü, VATAN’a yaptığı açıklamada bombalı saldırının Suriye’deki çatışma ile ilgili olduğunu düşündüğünü söyledi. Kürkçü, şöyle konuştu:

“PATLAMA SURİYE’NİN MİSİLLEMESİ:

Antep’teki patlama ve bunun içinde olduğu olay seti, Kürt meselesine bağlı çatışma sürecinden ayrı bir olay setidir. Hükümet, ikisini birbirine karıştırarak gerçeklerin görülmesini zorlaştıran bir sunuş tarzını benimsemiş durumda. Böylece genel bir bunalıklık yaratarak halkı kontrol altında tutmayı ve tek bir hedefe yöneltme çabası var.

Patlamayı bir tarafında Suriye, İran, Lübnan, Rusya’nın, öbür tarafında ABD, AB, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan olan iki ayrı eksenin Suriye çatışması dolayısıyla Antep’te karşı karşıya gelişleri olarak görüyorum. Meseleyi PKK’nin saldırısı olarak görmüyorum. PKK’nin patlamayı üstlenmediğini hızla açıklamasını da bu olay setine müdahil olmak istememesi olarak görüyorum. İran Meclis Başkanı’nın yorumu ve Suriye yönetiminden bundan önce gelen açık ikazları birlikte ele aldığımızda, Özgür Suriye Ordusu’na Türkiye’nin verdiği desteğe misillime olarak görüyorum. Bunun bir devletin öbür devlete verdiği mesajı yansıtğını düşünüyorum. Bunu Başbakan’ın başdanışmanı Ömer Çelik’in daha olayın olduğu gece ‘Şebbiha’ diye sayıklamasından anlıyorum. Dil ağrıyan dişini kurcalar. Hükümet böyle bir olayın gerçekleşeceğini biliyordu ve bunu hemen anladılar. Patlamadan sonra da Kürt mücadalesinin yarattığı krizi bununla telafi etmek istediler.

PKK OLAĞAN ŞÜPHELİ DERSENİZ:

‘PKK geçmişte böyle şeyler yapmıştır’ diye, olağan şüpheliye yönelmek her olayda faili bulmayı sağlamaz. Olayın üzerinden geçen üçüncü günde, herşey aydınlandı deniyor. Hiçbir şey aydınlanmadı. Elde sadece çekicinin şoförü var. Bir de bundan bir ay önce yakalanmış bir PKK’lının başka bir olaya yönelik itirafları var. Kolluk, olayı aydınlatan hiçbir şeyi ortaya çıkarmış değil.

İNSANLIĞA KARŞI SUÇ:

Bugün Eşbaşkan Gültan Kışanak’ın bir demecini gördüm, onunla mutabıkım: ‘PKK yapmış olursa bu, Kürt mücadelesinin katettiği bütün mesafelerin geri alınması olur. Özgürlük mücadelesine vurulmuş büyük darbe olur. İster kazayla, ister bilinçli olsun, bu böyle olur. Bu patlama ile insanlığa karşı bir suç işlenmiştir. Kim tarafından işlenmiş olduğu başka bir şey. Çoluğun çocuğun, masum insanların hedef alınması hiçbir haklı mücadelenin parçası olamaz. Yeni ve adil bir düzen anlayışı ile bunun arasında bir ilişki kurulamaz. Hangi çatışma yöntemi benimsenirse benimsensin, sivilleri, çatışmaya taraf olmayan unsurları gözetmeyen hiçbir çatışma yönteminin toplumun vicdanında bir karşılık bulacağını sanmam. Bunu gözetmeyen hiçbir davranış da bizden tavsip görmez. PKK’nın daha önce halka zarar veren patlamaları oldu. Ama bunlar genellikle düzen gücü olarak görülen kesimlere yönelik saldırılarda hedefin sapmasından dolayı çıkmıştı. Ama bu patlamada masum insanların kasıtlı olarak hedef alındığını göroyuruz. Caddenin ortasında araba patlatmak demek sivil halkı hedef almak demektir. Ben bunun Kürtlerin özgürlük davası ile ilişkilendirilemeyeceğini söylemek isterim.

AHMAK YA DA AHLAK YOKSUNU:

Her seferinde bizden bu konularda kınama açıklaması bekleyen insanların ahmak ya da ahlak yoksunu olduğunu düşünüyorum. Daha bir yıl önce, iki taraf da savaş kararı açıklamışken, Sırrı Süreyya Önder ile bir deklarosyon yayınladık. ‘Aracın amacı aydınlatığını ve sivillere yönelik saldırılarla farklı bir amacın elde edilemeyeceğini’ söyledik, buna kalkışacak olanları uyardık. Bununla aramızda sonsuz mesafe bıraktığımızı söyledik. Her bir olayda bunları deklare etmemize gerek yok. Geniş zamanlı bir tutum aldık ve bunu deklare ettik. Bunun arkasındayız. Bu pozisyonu 80 kere deklare ederek birşeyi değiştirmeyiz.

EŞBAŞKANLARIN AÇIKLAMASI BİZİ DE BAĞLAR:

Hem CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılması olayında, hem de bu olayda BDP Eşbaşkanları çok kısa sürelerde, kamuoyunu tatmin edecek, derli toplu, unsurları tamam açıklamalar yaptılar. AKP’nin 326 milletvekili her olayda tek tek açıklama mı yapıyor? Genel başkanların açıklamaları o partiyi kemsil eder. Ama bizden her seferinde onların istediği biçimde hazır ola geçip kınamamız, telin etmemiz bekleniyor. Ben, Aygün olayında olsun, bu olayda olsun, sosyal medyadan veya bize soru yönelten olursa açıklamalar yaptım.

KÜRT HAREKETİNİN SOL HATTA İLERLEMESİNDEN RAHATSIZLAR:

Bunlar, Kürt özgürlük mücadelesinin sol radikal hatta ilerliyor olmasından şikayetçiler. Kapitalizme, piyasa ilişkilerine karşı özgürleşmiş Kürdistan’da, sermayenin değil, kamusal çıkarın egemen olacağına ilişkin demokratik özerklik açıklamasından beri bu pozisyonu alıyorlar. Yönünü tayin etmiş olduğu için solla ittifak kuruyor Kürt hareketi. Kürt hareketi şiddete başvurmamış olsaydı da onların bu yöneliminden memnun olacaklar mıydı? Olmayacaklardı…

“KEM SÖZ SAHİBİNE AİTTİR” DEYİP GEÇEMİYORUM:

Bir taşla iki kuş vurarak sivri okları bize yönelterek, itibarsızlaştırarak, olmayacak söylentiler, yalanlar ile yaftalamalar yapmaya çalışıyorlar. Bütün bunlara ilişkin ben, ‘durmuş, düşünmüş, aklına bu gelmiş’ demiyorum, düğmeye basılmış gibi hareket ediyorlar. Bu partinin bu kadar unsuru var ama Önder ve Kürkçü bu kadar haindir, satılmıştır laflarını dinliyoruz. Kem söz sahibine aittir diyip geçemiyorum.

AMAÇ GÜVENLİK ÇÖZÜMÜNE RAZI ETMEK:

Asıl önemlisi, amaç, hayatını kaybeden vatandaşlar üzerinden devlet ritüeli içinde hareket ederek toplumun bütün unsurlarını güvenlik çözümüne razı etmek, mahkum etmek. Bizim de yaratılmış olan büyük basınca karşı koyup koymayacağımızdır. Bundan sonuç çıkmaz. Türkiye’nin Kürtlerle, Suriye ile savaşarak katedeceği mesafe yoktur. Bu bizi çatışmaya, savaşa sürükleyecek bir yoldur. Bu, son 10 yılda alınmış bulunan fiili hak kazanımlarının da ortadan kalkmasına yol açacaktır. Bunun layık olduğumuz tek çözüm yolu olduğunu bize kimse anlatamaz.

ÖCALAN’IN TEŞHİSİ HAKLIYDI:

(“Kürt sorununda kısa veya orta vadede bir çözümün olacağını düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine) Bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Geçen yıl Temmuz ayında, bu yola girildiği zaman, Öcalan hala avukatlarıyla ve başkalarıyla görüşebiliyordu. Devlet ‘savaş’, PKK de ‘devrimci halk savaşı’ diyordu. O zaman savaş opsiyonu masaya konulduğu zaman Öcalan her iki tarafa da ‘Yapın o zaman, sonucu görelim. Bu yoldan bir yere varılmaz’ demişti. Öcalan’ın haklı bir teşhis koyduğunu düşünüyorum.

TOPLUMUN AKIL SAĞLIĞINI MUHAFAZA ETMESİ ÖNEMLİ:

Siyasette çatışmayı göz alsanız bile çatışmayı belli bir sonuca varmak için yaparsınız. Şimdiki koşullar altında bir müzakere aralığının kalmadığını düşünüyorum. Belki taraflar bu çatışmanın belli bir doygunluğa geldiğini düşündüğünde yeniden masa ortaya konulacaktır. Bizim görevimiz toplumun akıl saglığını muhafaza etmesine ve sonunda kurulacak masada tartışılacak bir çözüm planını oluşturmaya devam etmektir.

YENİ DENGE NOKTASINA GİDİLMELİ:

Şimdi 2010 sonu ve 2011 yılı başındaki ideal ortamdan uzaklaşıldı. Yeni bir denge noktasına hızla gidilmesi için elden geleni yapmamız lazım. Ama Suriye meselesi iyimserliğimi azaltıyor.

Eninde sonunda savaş bile olsa, bütün savaşlar bir barışa ulaşmayı öngörüyor. Onurlu bir barış planını şimdiden ortaya koymamız lazım.”