Milliyet “Ombudsman”ı Belma Akçura’ya “Dürüst habercilik” uyarısı

“Medya dürüst ve siyaseten sorumlu haberciliğe bağlı kaldığı ölçüde, insan haklarının ve demokrasinin kurbanlara ve kahramanlara ihtiyaç kalmadan gerçekleşmesinin de önü açılabilir.”

Sayın Belma Akçura ,

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) 25 Nisan 2017’deki “Bahar Oturumu”nda “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi”ne ilişkin raporu görüşerek Türkiye’yi yeniden “gözlem altına alma” kararı verdi. Bu toplantıya ilişkin olarak gazetenizin internet sayfasında yer alan haberde tutumumuz “HDP Milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü ve Filiz Kerestecioğlu Demir Türkiye aleyhine oy kullandı,” ibaresiyle sunulmuştu. Bu sunum gerçeklere ve gazetecilik etiğine uygun değildir. AKPM kararına katılan HDP milletvekillerini hedef göstermektedir. Bu çerçevede aşağıdaki açıklama ve değerlendirmelerimi dikkate almanızı dilerim.

1. Avrupa Konseyi, 47 Avrupa ülkesinin Avrupa’da ve bütün üye ülkelerde insan hakları, hukuk devleti ve demokrasinin korunması amacıyla bir araya geldiği bir insan hakları ortaklığıdır. Türkiye, 1950’den bu yana Avrupa Konseyi ile Konseyin bütün organlarının, bu arada, parlamenter denetim organı AKPM’nin eşit haklı üyesidir. Türkiye, AKPM’de TBMM’deki güçleri oranında bütün partilerden gelen 18 milletvekiliyle temsil edilmektedir.

2. Konsey üyesi ülke delegasyonları AKPM’de “milli esaslara göre” -Türkler, Almanlar, Çekler, Yunanlılar vb. şeklinde- değil, siyasi kanaatlerine göre kümeleniyor. Türkiye delegasyonu da siyasi eğilimleri çerçevesinde AKPM’deki Birleşik Avrupa Solu (UEL), Sosyalist (SOC), Avrupalı Liberal ve Demokratlar (ALDE), Avrupalı Muhafazakarlar (EC) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) grupları içinde dağılıyorlar. HDP’liler UEL, CHP’liler (SOC) gruplarında yer alıyor. AKP ve MHP’li üyeler ise diğer üç sağcı gruptalar.

3. AKPM kararları, “Türkiye ve müttefikleri” veya diğer devletler ve müttefiklerinin savaşları sonunda belirlenmiyor. İnsan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde devletlerin kendi yurttaşlarına ve diğer ülkelerin yurttaşlarına yönelik uygulamaları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ölçütlerine göre sürekli olarak izleniyor ve bu izleme raporlarına göre hükümetlere uyarılar, önlemler ve düzenlemeler öneriliyor.

4. 25 Nisan 2017’deki AKPM “Bahar Oturumu”nda Türkiye hükümetinin karşı karşıya kaldığı eleştirilerin kaynağı kendi öz eseri, ülkede hepimizin yakından yaşadığı ve tanık olduğu insan hakları ihlalleri ve bu ihlallerin başlıca kaynağı Olağanüstü Hal Uygulamalarıdır. “3 ay” diye başlayan ve ne zaman sona ereceği bilinmeyen OHAL kararnamelerinin bir darbe bastırma mekanizması olmaktan çıkarak dolaysız bir iktidar pratiği haline geldiği yalnızca AKPM raporlarında ortaya atılan bir iddia değil, hükümetten gayri bütün yerli ve uluslararası kurumların üzerinde birleştiği bir konudur.

5. AKPM’nin 25 Nisan 2017 kararı öncesinde aynı eleştiriler, AKPM’nin Haziran ve Ekim 2016 ve Ocak 2017 kararlarında da yer almış, BM İnsan Hakları Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, Venedik Komisyonu ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) Türkiye’de sürüp giden insan hakları ihlallerine ilişkin raporlarıyla da bu ihlaller belgelenmiştir. Ancak, bu tespit ve eleştiriler hükümetçe bir yandan “Türkiye düşmanlığı” ile yaftalanırken, öte yandan AKPM’nin denetim ve gözlem mekanizmaları Avrupalı muhafazakar, sağcı ve liberal milletvekillerinin liderleriyle kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla bloke edilmiştir. 25 Nisan oylaması sonrasında “Türkiye düşmanı” ilan edilen AKPM üyelerinin dökümüne bakıldığında AKP ve MHP’li vekillerin üye oldukları, liderleri önceki pazarlıklarda “ikna edilen” ALDE, EC ve EPP gruplarının da ulusal delegasyonların da ortasından çatladığı, red ve kabul arasında bölündükleri ve sonuçta çoğunluğun Türkiye’nin gözlem altına alınmasını kabul ettiği görülecektir.

6. Sonuç olarak AKPM kararını insan hakları ihlallerini bir yönetim ilkesi haline getiren AKP-MHP koalisyonunu kendi eliyle inşa etmiştir. AKP, HDP heyetinin ve uluslararası insan hakları kuruluşlarıyla muhalefetin bütün uyarılarına rağmen ihlalleri sürdürme kararlılığından geri adım atmadığı için sonuçta her milliyetten, her siyasi kanaatten, her cinsiyetten oluşan bir AKPM çoğunluğuna “siyaha siyah, beyaz beyaz demek” dışında bir yol bırakmamıştır.

7. Hal böyle iken ve dürüst ve siyaseten sorumlu gazetecilik ilkeleri gereğince halkı bu gerçekler ışığında bilgilendirmek gerekirken, AKPM’nin “insan hakları ihlallerinin giderilmesi ve hukuk devleti ve demokrasinin gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla hükümet uygulamalarının yakından izlenmesi” kararını “Türkiye aleyhinde” diye nitelemek, halkın doğru haber alma hakkının ihlali anlamına gelir. HDP milletvekillerini, milletvekili yemini gereğince takip etmeye yükümlü oldukları insan hakları ilkelerini elden bırakmadıkları, TBMM’de konuştukları ve oy kullandıkları şekilde AKPM’de oy kullandıkları için “Türkiye aleyhinde oy kullanmak”la nitelemek ise “niyet” bu olmasa bile onları ırkçı ve milliyetçi zorbalara hedef göstermekten başka bir anlama gelmez. Daha Hrant Dink cinayetinin kanı yerdeyken bu şekilde bir yaftalamanın olası sonuçlarını öngörmemiş olmak neredeyse Türkiye’nin hafızası sayabileceğimiz bir yayın organı için kabul edilemez bir özensizliktir.

8. Bizler HDP milletvekilleri olarak bağlı olduğumuz grubun ve TBMM’de ettiğimiz “Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağımıza…” yemininin gereğini yerine getiriyoruz. AKPM’de bir milli maç yapılmıyor, bizler de Türkiye tribününde maç izlemiyoruz, bir insan hakları tartışmasının tarafıyız. Hakları ihlal edilen milyonlarca insanın vekiliyiz. AKPM kararları ve Konsey mekanizmaları ise, uluslararası anlaşmalar gereğince iç hukukumuzun bir parçasıdır. Nasıl Türkiye mahkemelerinin verdiği kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) tartışmak ve düzeltilmesini istemek bir yurttaşlık hakkıysa, AKPM’de hükümet pratiklerini tartışmak ve AKPM mekanizmalarının ihlalleri önlemek üzere harekete geçirilmesini istemek de o kadar hakkımız, hatta görevimizdir. TBMM’de kamu oyu önünde defalarca tekrarladığımız, TBMM zabıtlarında kayıtlı eleştiri ve taleplerimizi eşit haklı üyesi olduğumuz bir uluslararası parlamentoda tekrarlamak “Türkiye aleyhinde” oy kullanmak değil, bu kurumlar üzerinden “Türkiye lehinde” yapılabilecek en önemli şeyi yapmak, linç edilmeyi de göze alarak “Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsü”nün gerçekleşmesi için halklarımızın haklarına yönelik ihlallere karşı tutum almaktır.

9. Gene de, linç edilmeyi göze almış olmamız, bir lince giden yolun döşenmesine kayıtsız kalmamızı gerektirmez. Medyanın, bu çabamıza ortak olmayı seçmese bile, gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymasını beklemek hakkımız. “Türkiye lehine” olacak olan tek şey budur. Halk gerçek bilginin hakkını verecektir. Medya dürüst ve siyaseten sorumlu haberciliğe bağlı kaldığı ölçüde, insan haklarının ve demokrasinin kurbanlara ve kahramanlara ihtiyaç kalmadan gerçekleşmesinin de önü açılabilir.

5 Mayıs 2017, Ankara​

Ertuğrul Kürkçü
İzmir milletvekili
HDP Onursal Başkanı