Mücadelemiz Sadece Diktatörü Yenmek için Değil 17 Nisan’a bir Özgürlük Seçeneği Olarak Ulaşabilmek İçin de

Halkların Demokratik Kongresi tarafından Bostancı Gösteri Merkezi’nde “Tek Olmaz Hep Birlikte Hayır” şöleninde konuşan Ertuğrul Kürkçü “Hareketimize, Kürt halkına, Türkiye’nin demokratlarına, demokrat Alevilere, demokrat Müslümanlara, özgürlükçü kadınlara, kurtuluşçu emekçilere şimdi tarihin yüklediği yük Türkiye’yi faşizmden, ırkçılıktan, gericilikten, kapitalizmin baskısından kurtarıp, özgürlüğe, hayata, demokrasiye, geleceğe taşımaktır.” dedi.

Konuşmanın Tamamı:

Sevgili yoldaşlar, sevgili arkadaşlar
Hepiniz hoş geldiniz!
Rojbaj hevalno!
Ehlen ve sehlen ya rıfak!

Halkların Demokratik Kongresi doğuştan çok kültürlü, çok uluslu, çok etnili, çok kimlikli, çok cinsiyetliydi. Bugün burada onun kendi temelleri üzerinde nasıl yeniden doğduğunu, kendi köklerinden nasıl filizlendiğini görünce “iyi ki” diyorum “iyi ki, iyi ki 2011’de henüz hiçbirimizin nasıl olacağını bilmediğimiz bu yola hayal ederek çıktık”. Hayal ettik ve başardık, başarmaya devam edeceğiz, başarınızın daim olmasını dileyerek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Biz, Türkiye’de uluslararası özgürlük mücadeleleri tarihinde pek denenmemiş, denenmeye çalışıldığı zaman çoğu kez yarım kalmış bir işi tamamlamak azmiyle yola çıktık. O da hiçbir başka iradenin eseri olmaksızın, doğrudan doğruya mücadele eden halkın kendi elleriyle kurduğu ve mücadele eden hiç kimseyi dışarısında bırakmadığı bir mücadeleyi, özgürlük, kurtuluş hareketini el birliğiyle kurmak -ve onu bir parti şekline büründürmeden, kendisi mücadele eden bir halk zemini olarak, halk örgütü olarak hep var olacak şekilde kurmak-üzere yola çıktık. Elbette Halkların Demokratik Kongresi henüz yapmak istediklerinin çok azını belki gerçekleştirdi ama en önce yapmak istediği şey yaşar kalmaktı; şiddete, tehdite, baskıya, ölümlere rağmen Halkların Demokratik Kongresi yaşadı, yaşamaya devam edecek.

Halkların Demokratik Kongresi kişilerle kaim değil kişilerle kaim olmadığını bugün şurada beni [önceki eşsözcülerden biri olarak] konuşmaya davet etmenizden daha iyi gösteren hiçbir şey yoktur belki. Bugün Halkların Demokratik Kongresi’nin 2011’de ilk adımlarını atmasına yardımcı olan arkadaşlardan hemen hemen hiçbiri yok ama o gün hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz, hiç kendileriyle tanışmadığımız onlarca, yüzlerce insan burada bir arada. Demek ki süreklilik, daima ve daima çalışan halka, emekçilere, gençliğe, kadınlara dayanmak bize her zaman sağlam bir temel bırakıyor. Bu sağlam temeller üzerinde Halkların Demokratik Partisini kurduk, bu sağlam temeller üzerinde Gezi mücadelesine girdik, bu sağlam temeller üzerinde Kürdistan’da sürüp giden mücadelenin sözünü, sesini Türkiye’nin metropollerine taşıdık. Bu sağlam temeller üzerinde kentsel dönüşüm mücadelesi veren yoksulların, işsiz gençlerin, ezilen, sömürülen halkın metropollerde Türkiye’nin bütün yükünü sırtında taşıyan Kürdistanlı emekçilerin haklarını, hukuklarını savunmaya gayret ettik. Bunları henüz kısmen başardık ama bugün burada hep bir arada şunu görüyoruz ki bütün bunları yaparken sadece hayal kurmuyorduk aslında sadece hakikatin bir kısmını hayal edebilmiştik, hakikatin tamamının çok daha zengin olduğunu hep beraber görüyoruz.

7 Haziran’da Halkların Demokratik Partisinin kazandığı büyük başarı, Tayyip Erdoğan’ı tahtından indiren, halkın, Kürt’ün, emekçinin, kadının sesini bir parti bayrağı altında parlamentoya gönderen sizlersiniz değerli arkadaşlar. 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 arasındaki kanlı, zehirli, sopalı, şiddetli seçim kampanyasına Tayyip Erdoğan’ın, göğüs geren, ikinci kez yüzde on seçim barajını yıkanlar sizlersiniz, hepimizdik, bizdik, halklardık. Halkların Demokratik Kongresi sadece kendisini Mecliste taşımak için bir parti kurmakla yetinmedi. Aynı zamanda kendisini insanların yaşadığı, çalıştığı, mücadele ettiği her yerde var etme, halkın herhangi bir kimseden ruhsat, her hangi bir kimseden izin almaksızın kendi kendini temsil edebileceği, kendi mücadelesini verebileceği ve kendi kendisini yönetebileceği zeminler kurmak için mücadele etti.

Bugün buna ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu bir kere daha görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 13 vekilimizi, Halkların Demokratik Partisinin eş başkanlarını hapsettiler, Halkların Demokratik Partisini baskı altına aldılar. 5 bin Halkların Demokratik Partisi çalışanını, üyesini hapsettiler ama Halkların Demokratik Kongresi düşen herkesin yerine yeni birisini, sözü kesilen herkesin yerine bir başkasını, her zulüm gören kadın yerine iki kadını mücadele sahnesine sürmeyi başardı. O yüzden ne olursa olsun Halkların Demokratik Kongresinden asla ve asla vazgeçmeyeceğiz. Halkların Demokratik Kongresi bizim yaşam ağacımızdır, hayat kaynağımızdır. Bizim suyumuz, havamızdır. Partiler kapatılabilir, dernekler kapatılabilir, insanlar hapsedilebilir ama Halkların Demokratik Kongresi hapsedilemez, kapatılamaz çünkü kimseden izin almamak şartıyla kurulmuştur. Kimseden izin almazsanız kimse sizi kapatamaz.

Ama diyeceksiniz ki, “hiç kimseden izin almadan nasıl oluyor?” Evet bir izin aldık, halklarımızdan izin aldık, halklarımızdan ruhsat aldık, halklarımızdan destek aldık ve onların iradesini temsil ediyoruz. Bütünüyle yasal herhangi bir yasa ile kendisini çatışma halinde görmeyen ama herhangi bir kurumun da vesayetini kendi üzerinde kabul etmeyen gerçek bir halk mücadelesi zemini burası.

Hepimiz biliyoruz, hepiniz biliyorsunuz size anlatmama gerek bile yok. Bizim kurtuluş mücadelemizin, genel kurtuluş hareketimizin en önemli mücadele ekseni, en önemli mücadele gücü Kürt halkının özgürlük mücadelesi. Bunu asla aklımızdan çıkartmıyoruz. Kürt halkının özgürlük mücadelesi olmasa, bugün Türkiye emekçi sınıflarının en ezilen tabakasını Kürdistanlı emekçiler oluşturmasa, Halkların Demokratik Kongresini ayakları üzerinde tutacak sahici, gerçek bir halk hareketi olmazdı. Bu iyi ki var ama sadece ondan ibaret değil. Halkların Demokratik Kongresi Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bütün kazanımını üstlenir üstlenmez kadınların kurtuluş mücadelesi, emekçilerin kurtuluş hareketi, gençlerin kurtuluş mücadelesi, Türkiye’nin bütün ezilenlerinin, bütün ihmal edilenlerinin, bütün azınlıklarının kurtuluş mücadelesi ile birleşti. O yüzden biz, sadece bir etnisiteye, sadece bir dinamiğe indirilemeyecek, Türkiye’nin kendi içindeki enternasyonal, kendi içindeki çok cinsiyetli, kendi içindeki çok kimlikli hareketiyiz ve bu bakımdan dünyaya örneğiz, dünyadaki benzer hareketlerle dayanışma içerisindeyiz ve bir dünya hareketiyiz.

Kendimizi hiç azımsamayalım, gelecek ellerimizde, gelecek ellerinizde, dünyanın geleceği ellerimizdedir sevgili arkadaşlar.

Şüphesiz asıl söz sahipleri şimdi bu kongreyi temsil hakkını Halkların Demokratik Kongresi genel meclisinden almış olan eş sözcülerimizde. Ben bunun kuruluşuna bir harç katmış arkadaşınız, geçmiş özgürlük ve kurtuluş mücadeleleri deneyimini buraya aşılamak için üzerine düşenleri yapmış bir arkadaşınız olarak yeterince onurlandırıldım. O nedenle sözü onlara terk etmeden önce şunu size söylemek isterim: Şimdi önümüzde hiçbirimizin yerine getirmekten kaçınamayacağımız gerçek bir sınav bizi bekliyor. Halkların Demokratik Kongresi evet bir toplumsal örgüttür, evet toplumsal bir kurtuluş hareketidir ama toplumsal kurtuluş hareketlerinin ister istemez devletle münasebetleri içerisinde büründükleri bir siyasal görünümleri var. İşte bu siyasal görünüm içerisinde 16 Nisan’daki referandumu kazanmak ‘hayır’a hem tüzel gerçeklik kazandırmak, diktatörü alaşağı etmek için Halkların Demokratik Kongresinin sırtında muazzam bir görev var sevgili arkadaşlar.

Faşizme giden yoldan önceki son çıkıştayız. Türkiye ve Kürdistan’ı bu son çıkışa yönlendirmek eğer mümkün olabilirse bizim ellerimizdedir. Evet faşizm altında da, her türlü diktatörlük altında da halkın mücadelesi bitmez, direniş bitmez, yenilmemiş bir faşist diktatör yoktur dünya tarihinde. En sonuncusu da yenilecektir mutlaka. Amma velakin faşizme karşı bir zafer kazanmak, o zaferden önce geçen yıllar, geçen yollar, kaybedilmiş hayatlar, kaybedilmiş özgürlükler, kaybedilmiş haklar, kaybedilmiş bir uygarlık, kaybedilmiş bir sınıf mücadelesi anlamına gelir. O yüzden bütün bu kayıplardan sonra da kazanabiliriz. Ama kaybetmek zorunda değiliz, kazanmak mümkün. Kazanabiliriz. Tek adam diktatörlüğünü yenebiliriz. Onu bir faşist diktatörlüğe dönüşmeden evvel alaşağı edebiliriz. O yüzden halklarımızı bu referandumda ‘hayır’ seçeneği etrafında toplamak, bu referandumda halklarımızın iradesini harekete geçirmek ve 17 Nisan gününden başlayarak yeni bir hayatı kurmak üzere 16 Nisan’da Tayyip Erdoğan’ın siyasi cenazesini o sandıklara gömmek zorundayız arkadaşlar.

Biz yeni ve yüksek bir uygarlığı temsil ediyoruz. Biz özgürlükçü, halkçı, demokratik, eşitlikçi bir geleneği temsil ediyoruz. İnsan hayatı bizim için son derece önemlidir. O nedenle biz hiç kimsenin hayatından söz etmiyoruz ama bazılarının siyasi hayatları muhtemelen 17 Nisan’da bitecektir. O hayatı bitirmek de boynumuzun borcudur. And olsun Tayyip Erdoğan’ı bir siyasi mevtaya dönüştürmek bizim de görevimizdir. Kimi zaman iktidar bir tek güçte tecessüm edebilir, kimi zaman iktidar bir tek kişinin iki dudağı arasındaki lafta kendini hakikat haline getirebilir. Bugün öyle yoğunlaşmış bir kişisel diktatörlük kalkışması ile karşı karşıyayız. Ama unutmayalım o kişinin arkasında, o diktatör bozuntusunun arkasında Türkiye’nin bütün müesses nizamı vardır. Faşist hareket oradadır, Ergenekon oradadır, kontrgerilla oradadır, korucular oradadır. Türkiye’nin bütün zalimleri ve bütün yıkıcıları bu iktidarın arkasında toplanmışlardır.

O nedenle 17 Nisan günü bizim için -eğer bu siyasi başarıyı kazanabilirsek- mücadele henüz yeni başlıyor olacak çünkü topyekün bir düzen değişikliği programı ile mutlaka devam etmek zorundayız. O nedenle bu mücadeleye girişebilmek için kuvvetlerimizi toplamak ve üstümüze düşeni yapmak zorundayız. Halkların Demokratik Kongresini, Halkların Demokratik Partisini, Kürt halkını, Kürt halkının devrime sadık, yurtseverliğe sadık evlatlarını karalamaya çalışanlar, partilerimizi, hareketlerimizi, halklarımızı Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün payandası gibi göstermeye çalışan iğrenç referandum dedikodularını Tayyip Erdoğan ile birlikte sandığa gömeceğiz ve siyasi rakiplerimize göstereceğiz ki “biz olmazsak sizler yoksunuz, biz olmazsak sizler birer hiçsiniz.”

O yüzden sevgili arkadaşlarım sadece bir diktatörü yenmek değil, bir politik hareket olarak, bir özgürlük hareketi olarak, bir kurtuluş hareketi olarak 17 Nisan’a ulaşabilmek için Türkiye’de faşizmi, diktatörlüğü, ırkçılığı, milliyetçiliği [yenmek], Kürt halkını köle, Kürdistan’ı sömürge kılmak isteyenlere karşı mücadeleyi biz yürütmek zorundayız. Tarihin yükü omuzlarımızdadır. Bu yükü sonuna kadar, son nefesimize kadar taşımaya mecburuz. İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar ama kendi bildikleri gibi değil. Onlara tarihin, toplumsal gelişmenin yüklediği sorumluluklar altında yaparlar. Hareketimize, Kürt halkına, Türkiye’nin demokratlarına, demokrat Alevilere, demokrat Müslümanlara, özgürlükçü kadınlara, kurtuluşçu emekçilere şimdi tarihin yüklediği yük Türkiye’yi faşizmden, ırkçılıktan, gericilikten, kapitalizmin baskısından kurtarıp, özgürlüğe, hayata, demokrasiye, geleceğe taşımaktır. Bu görevi sonuna kadar yerine getirmek üzere Halkların Demokratik Kongresine başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun sevgili arkadaşlar. 17 Nisan’da ‘hayır’ oyu etrafında yeni bir hayatı kurmak üzere hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hoşça kalın. Başarınız daim olsun.

Serkeftin hevalno, Serkeftin!