Ne eski rejim, ne postmodern sultanlık, hedefimiz demokratik cumhuriyet!

Ertuğrul Kürkçü, “Rusya’nın Sesi” radyosundan Yavuz Oğhan’ın “Başkanlık”la ilgili sorularını yanıtladı: “Biz radikal demokratik bir açılım peşindeyiz. Bu ne eski rejimi ihyayı restorasyonu ne de bir post modern sultanlığı içeriyor. Bu halkların demokratik iktidarı hedefidir, bir demokratik cumhuriyet hedefidir. Bu açıdan biz son derece netiz.” 

 

ERTUGRUL KURKCU / FOTOGRAF MUHSIN AKGUNYAVUZ OĞHAN: Başkanlık sistemi ile başlayalım Ertuğrul Bey çünkü Ayhan Bilgen’in açıklaması bugün epeyce konuşuldu, önümüzdeki dönemin en önemli gündem maddesi belli ki başkanlık olacak.Bugün Cumhurbaşkanının açıklamalarından da onu anlıyoruz. HDP’nin başkanlık sistemine yaklaşımında bir farklılık var mı?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ : Bizim bir programımız ve seçim bildirgelerimiz var.  7 Haziran’da seçime girerken ortaya koyduğumuz pozisyon tutum var. HDP’yi Türkiye muhalefetinin gözbebeği haline getiren bir ses var. Bu ses duruyor, bunun arkasındaki programatik tutum yerli yerinde duruyor ve nihayet seçim bildirgelerimize bağlı kalmaya devam ediyoruz.  O nedenle değişen bir şey yok, değişmesi için bir sebep de yok bu açıdan yeni bir veri de yok ortada.

YAVUZ OĞHAN: Peki önümüzdeki dönemde bir başkanlık tartışmasının olacağını siz de sanıyorum siyasi olarak gözlemleyebiliyorsunuz. En azından iktidar partisinden yapılan açıklamalar bu yönde, Cumhurbaşkanının yaptığı açıklama da bu yönde, Ayhan Bilgen diyor ki “Tüm modeller tartışılabilir aslolan anayasadır” böyle bir bakış geliştirebilir mi HDP?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ : Hayır. Ayhan Bilgen’in söylediği şey bambaşka. Bence o, bir akıl mahkemesinde her şey tartıldığında “neler tartışılabilir neler tartışılamaz” sorusuna, “tartışılamayacak hiçbir şey yoktur” diye bilgece bir yanıt veriyor. Ama politikada bu mesele böyle değil tabii. Ben Ayhan Bilgen’in ne söylemek istediğini gayet iyi anladım. Sonuçta birisi sizin karşınıza çıkar “Ben başkanlık rejimi tesis edeceğim bunun da çerçevesi budur, merkezinde şu vardır, şu siyasi meşruiyet ilkeleri üzerine bunu bina edeceğim” dediğinde biz şöyle demeyiz herhalde “Al sistemini, çek arabanı git”. Halkın gözü önünde bu tartışılırken niye bunu beğenmediğimizi, niye istemediğimizi, niye olmayacağını bütün açıklığıyla anlatmamız, konuşmamız lazım. “Biz bu tartışmadan kaçmayız” demek ister Ayhan Bilgen. Yoksa onun dışında “Sizin başkanlık sisteminizden biraz alalım, bizim de özyönetimler rejimimizden biraz alalım ikisinden bir kokteyl yapalım mı” diye bir tartışmayı öngörmüyoruz. Bunlar ikisi birbiriyle bağdaştırılamaz. Tayyip Erdoğan’ın aklındaki de bellidir. Bir çeşit postmodern bir hilafet ve saltanat parodisidir akıllarından geçen. Onlar başkanlık rejiminden illa bir model sunmak isterlerse akıllarındaki ikide bir bize yutturmaya çalıştıkları gibi büyük demokratik mücadelelerin sonunda bir dengeye kavuşmuş olan ülkelerin -ABD’nin, Fransanınki gibi- bir rejim bile değil, Nur Sultan Nazarbayev’in başkanlık rejimi gibi bir şeydir akıllarından geçen. Dolayısıyla bunların bizim indimizde bir olumlu değerlendirmeye tabi tutulacak bir tarafı yoktur. Bu çok açık.

YAVUZ OĞHAN: Bunu niye tartışıyoruz çünkü biliyorsunuz politikada kapalı kapılar ardında kulislerde çok konuşulur. O kulislerden birisi de önümüzdeki süreçte, çözüm süreciyle birlikte bu başkanlık sisteminin de yeniden gündeme geleceği ve HDP’nin AKP’nin birlikte bu meseleyi konuşarak çözeceği ihtimalinin çok güçlü bir şekilde dile getirilmesi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: Bakın şimdi şöyle söyleyeyim. Bu fantezi, bu paranoya 3 yıldır bizim etrafımızda dönüyor, döndürülüyor. Bunları adım adım aşarak bugüne geldik, bunun etrafında bir siyasi yığınak oluştu, şimdi biz bu siyasi yığınak varken ve son derece kararlı bir seçmen tabanı 5 milyon insan bu karar etrafında bir araya gelmişken bundan caymamız için bize anlaşılabilir bir sebep göstermesi lazım bunu söyleyenlerin. Ne derler “iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir.” Öyle laf ortaya atarak bu işler olmaz. Bizim tutumumuz net fakat daha net olan başka bir şey daha var, belki tartışmanın bir nedeni de budur. Türkiye’nin önündeki bir çıkış yolu itibariyle bizi eski düzene iade eden formülleri de biz reddediyoruz . Yani 12 eylül anayasasının tanımladığı rejime geri dönüş de bir çıkar yol değil. O yüzden biz radikal demokratik bir açılım peşindeyiz. Bu ne eski rejimi ihyayı, restorasyonu ne de bir post modern sultanlığı içeriyor. Bu halkların demokratik iktidarı hedefidir, bir demokratik cumhuriyet hedefidir. Bu açıdan biz son derece netiz herhangi bir tartışmaya yol açacak bir şey bu program açısından yoktur. Belki şöyle bir şey daha ekleyebilirim. Aklını, gönlünü bu tür fikirlere yatırmış olan emekçi kesimleri ikna etmek, onları yanımıza çekmek için biz onlara kategorik olarak bir düşman muamelesi yapamayız, onları ikna etmek için çaba göstermeliyiz. Dolayısıyla bu fikirlere kapılmış olanlara niçin yanlış düşündüklerini gösterecek somut pratikler, gerekçeler ortaya koymak ihtiyacını es geçemeyiz. Ayhan Bilgen’in söylemek istediği, incelikle ifade etmek istediği şey budur diye ben düşünüyorum. Partimizin sözcüsü, programımız ve seçim bildirgelerimizin ötesinde bir şeyi ima bile etmeyeceğini bilecek kadar yetkin, akıllı ve bilgili bir insandır.

YAVUZ OĞHAN: HDP’de seçimde oy kaybeden partiler arasında yer aldı, sizin buna gösterdiğiniz bir gerekçe var ama aynı zamanda “kendimizi de sadece bu gerekçeyle ortaya koyamayız, AKP’nin uyguladığı silahlı politikanın sonucu diyerek de bu işten kurtulamayız” diyorsunuz. Bir özeleştiri var mı içerde yani bunun gerekçesi tam olarak “ne”diyorsunuz siz?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: Bunu ben kendi başıma konuşmayı doğru bulmam. Dün biz eşbaşkanlar olarak bir ortak deklarasyon yayınladık ve tutumumuzu açıkladık nerede durduğumuzu. Bunu parti kurullarında değerlendireceğiz. Ben sadece şunu söylemek isterim bu çerçevede. Tabii ki, sonuçta biz çocuk değiliz, çocuk bahçesinde oyun oynamıyoruz. Ya da Türkiye’de siyaset bir münazara masasındaki gibi yapılmıyor. Yani insanlar çıkıyorlar, dört parti fikirlerini söylüyorlar sonra seçmenler bakıyor “şununkini daha çok beğendim, şununkini daha az beğendim” diye beğenilerini dağıtıyorlar. Yani “like ederek” olan bir iş değil bu. Burada insanların zihinlerini çelmek, onların fikirlerini ortaya koymalarını önlemek ya da ortaya konulan fikirleri yadsımak için sansürden silahlı şiddete, insan öldürmekten, insan hapsetmeye kadar çok fazla enstrüman kullanılıyor, bizim değerlendirmemiz bu seçimle ilgili. Bunun bir sopalı seçim olduğudur. 1912’ de İttihat Terakki’nin yaptığı seçim gibidir ya da bu Kenan Evren’in ‘’ya Anayasamı kabul edersiniz ya da bir yere gitmiyorum’’ diyerek halktan anayasasına oy toplaması gibi bir “başarı”dır. Bize kimse şunu anlatmaya çalışmasın: “AKP halkı ikna etti. Diğer görüşleri çeldi halk da AKP’ nin etrafında toplandı.” Böyle olmadı. Ancak bizim açımızdan mesele şudur. Demin bir münazara olmadığın söylerken HDP’ye karşı bir savaş ilan edildi. İnsanlarımız suikasta uğradılar, havaya uçuruldular yüzlercesi. Yüzlerce insanımız, parti örgütlerimiz basıldı, dağıtıldığı sırada zarara uğratıldılar. İnsanlarda çok ağır bir travma gerçekleşti. Biz bu travmayı giderecek politikalar ihdas etmekte ve bunun gereğini yapmakta yeterince güçlü olmadık. İnsanlar… HDP etrafında durmak ya da durmamak konusundaki tercihlerini bir milyon insan “durmamak” yönünde yaptılar. Tabii ki biz girdiğimiz çetin mücadelede bu insanları aydınlatmalı, onlara moral vermeli, onları kendi etrafımızda tutacak yeni, yepyeni yollar bularak yürümemize devam etmeliydik. Ben kendimize kusuru ararsam burada bulurum. Çünkü seçim kampanyasını da bütün bu baskılar dolayısıyla kemali afiyetle sürdüremedik hemen hemen sıfır kampanya yürüttük, öte yandan elimizdeki tek imkan olan televizyon yayınlarını kullanmak konusunda da yeterince hırslı davranmadık. Bütün bunlar tabii, bir toprak kaymasını açıklamaz ama bir milyon değil de daha düşük bir şekilde cereyan etmesini pekala sağlamak mümkün olabilirdi: Halka sonuçta “ya oyunu ya canını” denince bu sonuç ortaya çıktı. Biz “o kadar da değil, canını vermek zorunda değilsin, çünkü…” diyecek bir yeni imkan maalesef ortaya koyamadık.

YAVUZ OĞHAN : Burada bir-iki soru var kafamda kısa kısa. Sizin de vaktinizi çokalmadan sorayım.

PKK, HDP’nin oy kaybetmesinde ne kadar etkili? Birinci sorum bu.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: PKK, HDP’nin oy kaybetmesini değil tersine kazanmasını ister. Çünkü ne kadar çok Türkiye’de Kürt halkının talepleri lehinde bir kamuoyu oluşursa o kadar, onlar içinde iyi olur çünkü ben onların da Kürt halkının talep ve ihtiyaçlarının, geleceğinin, ezilmişliğinin giderilmesini, geleceğinin aydınlatılmasını istediklerini düşünüyorum. Ancak ben onların hükümetin çağırdığı savaşı kabul etmek yerine bunu ötelemek ihtimalini yeterince düşünmediklerini ve psikolojik olarak ve siyaseten kitleler hazır değilken onlara devrimci hedefler gösterdiklerinde bunun genel olarak bir şaşkınlık ve geri çekilme yarattığını söyleyebilirim. Bunu umarım gözden geçireceklerdir. Çünkü şöyle paradoksal sonuçlar var. Hani ezbere konuşuluyor ya. Diyorlar ‘’hendekler kazıldı altında kaldı.’’ Nerede hendek kazıldıysa orada HDP’nin oyu yüzde doksan.

YAVUZ OĞHAN: Bir önceki seçimle karşılaştırarak söylüyorlar herhalde mesela Sur’da bir düşüş var. Cizre’de, Şırmak’ta örnekler verilebilir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: Ama sonuç olarak, göreli olarak buralarda en az oy kaybettiğini ya da hatta burada …….

YAVUZ OĞHAN: Ama bir kayıp var diye bakılıyor.

EK Şimdi ben şunu demeyeceğim. Zaten bunu, ne diyelim, “olmayana ergi” olsun diye söylüyorum. Buradan çıkartacağımız sonuç “o zaman her yere hendek kazsaydık” da olabilirdi ama bu tabi ki doğru değil. Önemli olan şu: Bu noktada bizim “seçmenimiz” dediğimiz insan pek çok toplumsal katmandan oluşuyor. İnsanların bir bölümü bu durumun belirsiz bir gelecek yarattığını gördüler. Çünkü daha önceki çözüm ve müzakere süreci döneminde insanlar uzak planlarını yani 3 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık planlarını istikrara ve çatışmanın yeniden alevlenmeyeceğine göre yapmışlardı. HDP’yi de bu hayali pekiştiren bir politik organizasyon olarak, bir parti olarak benimsedikleri için HDP etrafında, bu hayal etrafında toplandılar. Oysa, belki de insanları aydınlatmalıydık. “Realite çok daha sert aslında hem PKK hem hükümet bir yeni çatışmanın arifesindedir’” diye uyarmış olsaydık bu kadar çok hayal ve bu kadar çok hayal kırıklığına yol açmamış olabilirdik. Ama netice olarak şöyle söyleyeyim. Halkların Demokratik Partisi bu süreçte -ben buna inanarak, içtenlikle söylüyorum- başka hangi partinin başına gelmiş olsa çöküntüyle sonuçlanacak olan bir saldırı döneminden suyun üstünde kalarak, üstelik de göreli olarak Türkiye’deki politik konumunu ileriye taşıyarak Türkiye’nin üçüncü politik gücü olarak çıktıysa bunun da hakkı verilmeli. Ben tabii ki partimizin bütün bunları ehliyetle tartışacağını ve sizin başlangıçta söylediğiniz gibi bir iç hesaplaşma değil bir eleştiri, özeleştiri……..

YAVUZ OĞHAN : İç muhasebe belki daha doğru bir ifade olabilir

ERTUĞRUL KÜRKCÜ : Tabi ki. Bir eleştiri, öz eleştiri sürecinin sonunda olgun bir politik zemine ulaşacak. Ben bundan çok eminim. Çünkü Türkiye’nin en değerli insanlarına ulaşmayı büyük ölçüde başarmış olan partinin bu ortak aklı harekete geçirememesi, bu ahlakı ve onuru, bu ruhu bir işe yaratamaması düşünülemez. Ben o açıdan hiç karamsar değilim. Şöyle diyerek bitireyim. Eninde sonunda beş milyon kararlı insan bunca zulme, bunca hakarete, bunca eziyete, bunca zillete, bunca ölüme rağmen HDP’nin yanında durmakta kararlı olduklarını söylediler ki bundan daha kıymetli hiçbir şey yok. Bunları sadece tırnak içinde “seçmen” diyerek değerlendiremeyiz bu insanlar bir gelecek perspektifi olarak HDP ile beraberler. Her birinin bir kişiyi daha ikna ettiği durumu gözünüzün önüne getirin, HDP 2019 un hala en önemli iktidar adaylarından birisi olmaya devam edecek.

YAVUZ OĞHAN: Bitirirken bir cümle rica edeceğim. Çünkü bütün partilerde üç aşağı beş yukarı bu konuşuluyor. HDP’de bir genel başkanlık sorunu ya da eş genel başkanlık sorunu var mıdır?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: Bizde bir genel başkanlık sorunu yok. Genel başkanımızdan memnunuz. O yüzden bir sorunumuz yok. Hiç kimse “genel başkanımız değişsin demiyor” ya da “siyaseti başarısız oldu” demiyor. Çünkü bizim parti şahsi bir parti değil. Yani Selahattin Demirtaş bir gün kalkıp “şöyle yapalım”  dediği için değil, hep birlikte bir sonuca vardığımız için bir siyaseti götürüyoruz. Tabii ki sözcü, başkan, eleştirilerin çoğunu göğüsleyecektir ama ben doğrusu Selahattin Demirtaş’ın bu iki yılda çok önemli bir rol oynadığını hem partimiz hem Türkiye için düşünüyorum. Yerinde kalması doğrudur benim açımdan.

YAVUZ OĞHAN : Pekala. Çok teşekkür ediyoruz, katıldınız, görüşleriniz için (http://linkis.com/www.youtube.com/vkI0L)