Newroz’da bütün dünyaya gösterdik: 7 Haziran’da neredeysek oradayız!

Ertuğrul Kürkçü, İzmir’de düzenlenen Newroz mitinginde yaptığı konuşmada “7 haziran’da durduğumuz yerde duruyoruz. 7 Haziran’da neredeysek oradayız. 7 Haziran’da Türkiye’nin ufkunda beliren Türkiye’nin ortak geleceğinin siluetiydi. Kadının erkekle eşit olduğu ve hatta ondan üstün olduğu, emekçinin sermayedardan üstün olduğu, alevinin sünniyle kardeş ve ortak olduğu Türkiye’nin Kürtlerin ve Türklerin ortak ülkesi olduğu bir Türkiye tablosuna Türkiye onay verdi. Tayyip Erdoğan’ın savaş açtığı şey budur” dedi.

Sevgili yoldaşlar sevgili arkadaşlar hepiniz hoş geldiniz.

Newroze piroz be. Newroze piroz be.

Newroz’unuz kutlu olsun. Bu Newroz bizim için, halklarımız için, Türkiye için, Türkiye’nin bütün halkları için tarihi bir öneme sahip. İki yıl süren zalim bir saldırganlıktan sonra Türkiye halkları bir kere daha özgürlüğe, barışa, demokrasiye, adalete, dayanışmaya, eşitliğe uyandı. Selam olsun. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İzmir’in dört bir köşesinden buraya gelen sevgili arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, yoldaşlarımız, demokratlar, devrimciler, sosyalistler, emekçiler, Aleviler, kadınlar, gençler, sizler burada Türkiye’nin halklarına yapılan zulmü bir kere daha yıkmak için, yenmek için, kendimizi, kendimizin yönetmesi için bir araya geldiniz ve buradan ezilen halklarımıza Türkiye’nin dört bir tarafına selam gönderiyoruz. Cizre’ye selam olsun, Şırnak’a selam olsun, Amed’e selam olsun, Sur’a, Silopi’ye çizmeler altında ezilen, evleri başlarına yıkılan, oğulları, kızları zulme uğrayan herkese diyoruz ki; asla yalnız yürümeyeceksiniz. Asla asla asla! Türkiye’nin en batısı, Türkiye’nin en doğusuna selam yolluyor. Hiçbir zaman Türkiye’yi bir zalime, bir diktatöre, onun asla karnı doymayan, gözü doymayan, tamahkar adamlarına bırakmayacağız. Bu memleket bizim. Sonuna kadar sahip çıkacağız.

Sevgili kardeşlerim. Bizler için bu Newroz’un en büyük önemi şurada: Her Newroz önemli. Binlerce yıldır Newroz halklar için önemli. Ama bu Newroz’un önemi şurada: 16 Nisan’da Türkiye’ye faşizmden önceki son çıkışı göstermek için ‘hayır’ kararlılığını burada mayalandırmak için bir aradayız. Türkiye’yi Tayyip Erdoğan’ın faşist diktatörlüğüne asla teslim etmeyeceğiz. Asla asla asla! Eşyayı adıyla çağıralım. Öyle otoriterlik, totaliterlik vb. çift anlamlı kelimelerle izah edemeyeceğimiz kadar açık bir tehditle karşı karşıyayız. Sadece ve sadece bir diktatörlük, bir zulümkarlık, bir dediğim dedikçilik ile karşı karşıya değiliz. Aynı zamanda bizden bu zulmü sadece kabul etmemiz değil onu kutsamamız “ne iyi ki bize zulüm yapıyorsun” dememiz “ne iyi ki sen varsın senin sayende eziliyoruz” dememiz yani alçaklığı, zilleti, zelilliği kabul etmemiz isteniyor. Bunu kabul edebilir miyiz sevgili arkadaşlarım? Türkiye’nin hiçbir yurtsever insanı, hiçbir demokrat, hiçbir emekçi, hiçbir işçi, hiçbir kadın, hiçbir genç bunu gönüllü olarak benimseyemez. Bunu zorbalık altında da benimseyemez.

Her şeyimizi kaybedebiliriz, özgürlüğümüzü kaybedebiliriz, işimizi, gücümüzü kaybedebiliriz, birikimlerimizi kaybedebiliriz nitekim kamu emekçileri, akademisyenler, gazeteciler, siyasiler, parlamenterler çoktandır binlercesi özgürlüklerini kaybetmiş durumdalar. Hepimiz özgürlüğümüzü kaybetmekle tehdit ediliyoruz. Bunu belki de kaybedebiliriz ama asla ve asla onurumuzu kaybetmeye razı olamayız. Teslimiyet onurunu kaybetmektir. Onurundan vazgeçmektir. Asla ve asla Türkiye’yi teslim alamayacaktır. Türkiye halklarına faşizmden önceki son çıkışı gösteriyoruz. 16 Nisan referandumunda ‘hayır’ demek faşizmden önceki son çıkışa Türkiye’yi taşımak demektir.
Sevgili kardeşlerim eğer bunu aşabilirsek 17 Nisan’da yeni bir demokrasinin, yeniden ortaklaşmanın Türkiye’yi yeniden kurmanın ve eşit, özgür, hakça, kardeşçe yaşamanın yolunu yeniden açabiliriz. İki yıldır Türkiye halkları, Kürtler, Aleviler özellikle Türkiye’nin en doğusunda, Güneydoğu’da yaşayanlar, Türkiye’nin batısında, güneyinde, ortasında, kuzeyinde yaşayanlar her yer, herkes 15 Temmuz’dan beri son derece ağır bir zulüm altında inliyor. Ama zumlün çoğunu, en şiddetlisini, en koyusunu elbette Kürtler yaşadılar. Ama işte bu Newroz’da görüyoruz, bu Newroz’da Kürtler “istediğin zulmü istediğin kadar yapabilirsin ama bizi teslim alamazsın, özgürlük için, eşitlik için, adalet için buradayız” dediler. Her yerde ayağa kalktılar. Türkiye’nin batısından Kürtlerin özgürlük yürüyüşüne eşlik ediyoruz. Ancak ve ancak demokrasiyi, adaleti, kardeşliği bu yürüyüşe eşlik ederek sağlayabiliriz.

Sevgili kardeşlerim, Tayyip Erdoğan’ın ve onun ortaklarının bu referandumu kaybedecekleri çoktan belli oldu. İki yıldır yapılan bir tek kamuoyu yoklamasında Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı -adına ne derse desin; cumhurbaşkanlığı desin ya da baş muhtarlık desin ya da baş kayyumluk desin, ne derse desin- onun baş olacağı herhangi bir düzenin kabul edilmediği ortaya çıktı. Bu diktatörlüğe, bu faşizm meraklılarına Türkiye halkları hayır demekte kararlıdır. Ancak önümüzde 20’den fazla gün var bu yirmi gün içerisinde bizim sandıklara halklarımızı sükunet içinde, barış içinde ve bir yürüyüş kararlığı içerisinde taşımamız gerekir. Tayyip Erdoğan ve adamları için biricik çıkış kalmıştır o da referandumda halklarımızın katılımını düşürmek, özellikle Kürt halkının ve hayır diyeceklerin önüne barikatlar, hendekler kurmaktır. Biz bu barikatların, hendeklerin üzerinden ustalıkla, cesaretle, akılla ve dayanışmayla aşmak zorundayız ve halklarımızı 17 Nisan gününe taşımak zorundayız.

Halklarımıza diyorlar ki “16 Nisan’da sandıklardan hayır çıkarsa Türkiye’nin sonu gelmiştir.” İşte tam tersine Türkiye hakikaten ortak, eşit, özgür yaşadığımız bir vatan olmaya ancak o günden sonra başlayacak, çünkü halklarımız yeni bir demokrasi, yeni bir eşitlik anlayışının, yeni bir ortaklaşmanın yolunu, kapısını açacaklar. O zaman sahiden bir anayasa tartışmasına başlayacağız.Her bir ilin, her bir ilçenin, her bir köyün kendi kendini yönettiği eşit, özgür yurttaşların ortaklığı üzerinde bir yeni Cumhuriyet kuracağız. Bu çağrı, bu hedef o kadar kıymetli, o kadar çekici, o kadar kurtarıcıdır ki İstanbul Belediye Başkanı da dayanamadı; dedi ki, “İstanbul özerk olsun”. İstanbul özerk olsun da Cizre olmasın mı? Amed olmasın mı? İzmir olmasın mı? Manisa, Aydın olmasın mı? Tarihin ilerleyişi, tarihin gidişi halkların kendi kendisini yönetmesi, yerelliklerin özgürlüğü ve özgüllüğü üzerindedir. Ancak bunu yapabilirsek, bu yürüyüşe ayak uydurabilirsek Türkiye hakikaten “muasır medeniyetler” denilen, “çağdaş uygarlık” denilen seviyeye yaklaşabilir.

Ama bugün Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’yi bir zulüm diyarına, dünyanın bütün gericilerinin ortaklığına, demokrasinin, eşitliğin, adaletin olmadığı diktatörlükler alemine sürüklemek istiyorlar. Tayyip Erdoğan’ın en büyük dostu dünyanın her yerindeki diktatörlerdir. Suudi Arabistan’ın kralıdır, Katar’ın şeyhidir, Rusya’nın başkanıdır ama nerede eşitlik isteyen, adalet isteyen, demokrasi, özgürlük isteyen varsa Tayyip Erdoğan’ın onlar düşmanlarıdırlar. Tayyip Erdoğan Türkiye’ye ve Türkiyelilere diyor ki “bizim istikbalimiz bu diktatörlükler alemindedir” biz de ona diyoruz ki “ Sen kapitalist Avrupa’nın, bankerler Avrupa’sının, zalimler, faşistler Avrupa’sının ortağısın ama biz Avrupalı emekçilerin, demokratların, Avrupa halklarının, halklarımızın özgürlüğü için bizimle dayanışma gösteren herkesin dostuyuz. Suriye’de Rojava’nın dostuyuz, Yunanistan’da Syrizia’nın dostuyuz, Almanya’da Die Linke’nin dostuyuz, Fransa’da Sol Cephe’nin dostuyuz” Öyle bir tek Avrupa yok, birçok Avrupa var. Zalimler Avrupa’sının dostu sensin, onların sırtında başbakan oldun, onların sırtında Türkiye’nin başına geçirildin, şimdi darda kaldın kıvranıyorsun; halkımızın zalimlere, kapitalistlere, sömürücülere olan öfkesini sen demokratlara yönlendirmek istiyorsun. Yok öyle yağma, gözü açıldı halkın. Halk kimin dostu olduğunu biliyor. Zor zamanda yanında kimin olduğunu biliyor. Gerçeklerden yana gazetecilerin, insan hakları savunucularının, kendi parlamentolarında Kürtlerin hakları için oy kullananların dostu olduğunu biliyor ve asla ve asla onlardan ayrılmayacak. Her halk özgürlüğünü kendisi kazanacaktır ama bunu diğer halkların dayanışmasıyla gerçekleştirecektir. Dünyanın bütün halklarıyla dost olmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin zalimleri ile mücadeleye devam edeceğiz. Zalimler için yaşasın cehennem.

Sevgili kardeşlerim, bu Newroz’da bütün dünyaya gösterdik ki, 7 haziran’da durduğumuz yerde duruyoruz. 7 Haziran’da neredeysek oradayız. 7 Haziran’da Türkiye’nin ufkunda beliren Türkiye’nin ortak geleceğinin siluetiydi. Kadının erkekle eşit olduğu ve hatta ondan üstün olduğu, emekçinin sermayedardan üstün olduğu, alevinin sünniyle kardeş ve ortak olduğu Türkiye’nin Kürtlerin ve Türklerin ortak ülkesi olduğu bir Türkiye tablosuna Türkiye onay verdi. Tayyip Erdoğan’ın savaş açtığı şey budur, Türkiye’nin geleceğidir, Türkiye’nin geleceği sizsiniz, 7 Haziran’dır, bugündür, Newroz’dur. Geleceğe savaş açanlara karşı direnmeye devam edeceğiz sevgili yoldaşlar.

Sizler bugüne kadar bu mücadeleyi omuzlarınızda taşıdınız geldiniz. Oğullarınızı, kızlarınızı kaybettiniz, işinizi gücünüz kaybettiniz ama -başta dediğim gibi- onurunuzu, geleceğe olan inancınızı, halkların kazanacağına olan güveninizi asla kaybetmediniz. Bu tarih görüşü, tarihe bu bakış, bu fikir bizim aramızda oldukça, bizim aramızdaki bütün farklılıklar zenginliğimizdir. O zaman biz Türkiye’ye şunu söyleyebiliriz “Türkiye’nin geleceğine talibiz o Türkiye’yi yönetebiliriz, halklarımızın kuracağı yerel meclislerle yerel demokrasiler üzerinde yeni bir Türkiye kurabiliriz.” Buna güveniyoruz. Mutlaka Kazanacağız.

Sevgili kardeşlerim, bugün aslında bayram günü, sizin bayramınız. Bayram nutuk dinlemek değildir, bayram halkın konuşmasıdır, halkın dans etmesidir, halkın eğlenmesidir halkın özgürleşmesidir, halkın içindeki sevinci göğe fırlatmasıdır.

Bayramınız kutlu olsun Newroz Piroz Be Hevalno.

Sevgili kardeşlerim, konuşmamı bitirirken hep birlikte kaybettiğimiz, bu iki yıl boyunca kaybettiğimiz kadın, erkek, genç, yaşlı bütün mücadele arkadaşlarımız, partililerimiz, demokrasi için mücadele verenler, devrim mücadelesi verenlere buradan hep birlikte selam yollayalım, onları anıyoruz, onları kalbimizde yaşatıyoruz, onları asla ve asla unutmayacağız.

Sevgili kardeşlerim! Ve yaşayanlar… Cezaevlerinde yaşayanlar, sürgünlerde yaşayanlar, memleketinden, yurdundan, sevdiklerinden uzak, demir parmaklıklar ardında, demirden döşekler, taştan sedirlerde yatırılanlara eş başkanlarımıza, Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a bütün vekillerimize buradan hep birlikte selam gönderiyoruz. Selam olsun eş başkanlarımız, sizi seviyoruz ve sizi aramıza alacağız. Bizim sevgimiz, bizim tutkumuz, bizim irademiz cezaevlerinin demir parmaklıklarını eritecek, taş duvarlarını yıkacak, taş kalpleri çürütecek ve hep beraber bir dahaki Newroz’da özgürlüğe selam duracağız.

Hepinizin Newroz’u kutlu olsun. Newroz Piroz Be hevalno, serkeftın hevalno, mutlaka kazanacağız hevalno, hoşçakalın, bayramınız kutlu olsun!