Roboski: Suç Ankara’da Başladı, Ankara’da Bitti

HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki Uludere Alt Komisyonu üyesiydi. Alt Komisyon’un “Bir buçuk yılda ulaşabileceği en kötü sonuca ulaştığını” belirten Kürkçü, “Adil, şeffaf bir soruşturmayla, bildiğimiz bütün yanıtların adli mekanizma tarafından doğrulanabileceğini” söylüyor.

demirtas-uluderedeydi-993289

HDP Eşbaşkanı Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Eş Belediye Başkanı Kışanak, DBP Eş Genel Başkanı Yüksek ve HDP Onursal Başkanı ve HDK Eşsözcüsü Mersin Milletvekili Kürkçü üçüncü yılda da Roboski’deydi.

Kürkçü’nün değerlendirmeleri şöyle:

‘Yanlış yola sokuldu’

>> Bir bütün olarak Komisyon baştan itibaren yanlış bir yola sokuldu. Genel Kurmay’ın üzerine çullanmak yerine yerel yetkililere parmağını uzatmaya çalıştı. Komisyonu bu yoldan vazgeçirmek için çaba gösterdim, ama kaale alınmadım.

‘Acıyı parçalara böldüler’

>> Komisyon oyalayabildiği kadar oyaladı. Genel Kurmay oyaladı. Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi oyaladı. Zaten bu devletin usulü, acıyı parçalara bölmek. Aynı yöntemi maden kazalarında, işçi cinayetlerinde de uyguluyorlar, bir anda bütün ölüleri açıklamıyorlar, zamana yayıyorlar. Felaket dilimleme tekniği. Burada da öyle yaptılar, kamuoyu duyarlılığının en alta düştüğü bir noktada tümünü açıkladılar.

Lafla tahrif etme çabası

>> Komisyonun üyeleri özellikle İHA’dan çekilen görüntüleri izledikleri zaman ne olduğunu ve neyin olmadığını gayet iyi anladılar. Ve ondan sonra, siyasi sorumluları tarafından onlara bütün yön verme çabası bu İHA aracının görüntülerini lafla tahrif etmek üzerineydi. Raporda bu görüntülerin yorumu yapılırken yer ve zaman değişiklikleri yaptılar. Zaman sırasını değiştirdiler, güneyden gelen iki kişinin görüntüsünden söz ediyorlardı, halbuki onlar bombalamadan kaçmış köylülerin geri dönüşüydü… Sahte isimsiz tanık bulundu, uyduruk beyanı beyanı rapora monte edilmeye çalışıldı.

İkili tutum

>> Komisyon ikili tutum sergiledi. Şahsen AKP’li üyelerin çoğu da ne olduğunu anladılar. Köye gittiğimizde hepsi facianın büyüklüğünü, derinliğini ve sebepsizliğini anladılar. İçlerinden geçeni belli ettiler. Ama kendilerinden beklenen görevin bunun üstünü örtmek olduğunu bildikleri için bizim karşımızda insan olarak çok güç duruma düştüler.

‘Belgeyi gizlemeye çalıştılar’

>> Komisyon esas önemli belgeyi gözden kaçırmaya çalıştı; İçişleri Bakanlığı’nın görevlendirdiği iki Mülkiye Müfettişi ve bir Jandarma Başmüfettişi’nin hazırladığı rapor. Bu rapor orada neyin olmadığı konusunda çok aydınlatıcıydı. O dönem görev başında bulunan İdris Naim Şahin, müfettişlerin raporlarına istediği kadar müdahale edememiş görünüyor. Katliam için herhangi bir “spesifik istihbarat” olmadığı, bu harekatın şekil şartlarının hiçbir şekilde tamamlanmış olmadığı, bu kafilenin gerillalardan oluşmadığına dair şüphelerinin kaale alınmadığına dair çok fazla bilgi vardı raporda.

‘ABD İHA’sı takip etti’

>> İncirlik’ten kalkan ABD İHA’sının sınır boyunu Irak toprağı üzerinden takip ettiği fakat sonra Türkiyeli yetkililerin gerek olmadığını söylemeleri sonucunda İHA’nın çekildiği yönünde bilgimiz var. Yedi-sekiz saatlik kaydın beş-altı saati insansız bölgelerde, son bir bir-bir buçuk saati Haftanin’den Roboski’ye kadar olan bölgede. “ABD Savunma Bakanlığı ve Irak Bölgesel Yönetimi’nden bu konuda bilgi isteyelim” diye, Komisyon’a şahsen başvurdum, ‘Yabancı devletler bizi yanıltabilirler’ diye kabul etmedi Komisyon Başkanı.

Roboski’ye gittiğimizde oradaki askeri yetkililer de sınırın bir tarafında Türkiye’nin İHA’sının uçtuğunu, İsrail yapımı olduğunu, sınırın öbür tarafında ise ABD’ninkinin uçtuğunu, ABD yapımı olduğunu söylemişlerdi.

‘Küçük düşüren rapor’

>> AKP’li vekiller hakikatlerin peşinden gitmeyi denemediler. Kendilerini küçük düşüren saçma bir raporla ortaya çıktılar. Sadece örtbas etmekle kalmış olsalardı iyiydi, bunu tam olarak da yapamadılar. Muhalefet Şerhi’nde söylediğimiz gibi köylülerin sorusuna saçma bir cevap verdiler. ‘Sizin insanlarınızı uçaklar öldürdü’ demiş oldular, buradaki insan sorumluluğunu tespit edememiş olmak kabul dahi edilemez. Kaldı ki Genel Kurmay Başkanı itiraf etmişti, Kuzey Irak’a yönelik tezkerenin kendilerine bu yetkiyi verdiğini söyleyerek, zaten ertesi sabah sorumluluğu üstlenmişti. Bunu dahi kayıt altına almayı başaramamış, utanç verici bir komisyondu.

Irak tezkeresine evet diyenler…

>> Genel Kurmay Başkanı’nın cezasız kalmaması konusunda, Meclis’te kararlı bir irade oluşmadı. Genel Kurmay Başkanı’nın nispeten AKP’ye yakın olarak bilinmesinden doğan siyasi husumet dolayısıyla diğer muhalefet partilerinin de bu konuyu alışılmış olandan daha sertçe dile getirmiş olmalarına rağmen bir bütün olarak Silahlı Kuvvetler’in işleyişini, Irak tezkeresini gündeme getirmemeyi tercih ettiklerini görüyoruz. “Bir savaş kararının gerekçesi olan bir tezkere çıkarırsanız, o bu sonucu kaçınılmaz olarak doğurur”, fikrine maalesef gelmediler, çünkü onlar bu savaşı mazur ve gerekli görüyorlar. O nedenle geriye dönüp baktığımızda, bizim dışımızdaki tüm partilerin Irak toprağına yönelik askeri faaliyet yetkisi veren bu tezkereyi çıkararak katliam sürecine de dolaylı da olsa şu ya da bu şekilde dahil olduklarının altını çizmek istiyorum.

‘O kayda ulaşmak gerek’

>> Mantıken, siyaseten, askeri ve idari olarak bu kararın nasıl verilmiş olduğunu biliyoruz zaten. Genel Kurmay’la Başbakanı’nın birinci dereceden birinci elden sorumluluğu var. Her ikisi arasındaki teyitleşmenin sadece kaydı elimizde değil. Genel Kurmay Askeri Savcılığı da vur emrini doğrudan doğruya Genel Kurmay Başkanı’nın vermiş olduğunu doğruladı, siyasi sorumluyu arıyoruz, sadece Genel Kurmay Başkanı’yla Başbakan arasındaki o telefon konuşmasının kaydına ulaşmamız gerekiyor. Bu devletin her şeyi kaydetmek gibi bir huyu var, bir yerden çıkacak mutlaka…

‘Genelkurmay yakasını kurtardı’

>> Roboski katliamı Genel Kurmay Başkanı’nın ortaya koyduğu bir “eser”, ama yakasını kurtarmayı şimdilik başarmış görünüyor, çünkü devlet ve hükümet tarafından kollandı. Askeri Savcı’nın koğuşturmaya yer olmadığı kararı aslında Soruşturma Komisyonu’ndayken elde etmiş olmadığımız bir belge sundu bize: “Bu kararı Genel Kurmay Başkanı şahsen vermiştir.” Böylece daire tamamlandı. Komisyon yok yere Roboski’de vakit geçirdi, evet oradaki insanlarla konuşmak önemliydi ama bu suçun teşhisi için oraya gitmek gerekmiyordu, suç Ankara’da başlamıştı ve Ankara’da bitti.

‘Meclis o fırsatı kaçırdı’

>> Meclis, Türkiye halklarıyla bir uzlaşma, onların yasını tutma, onlarla ortaklaşma fırsatını kaçırmış oldu. Genel Kurul’da da bu rapor olduğu gibi AKP’lilerin oylarıyla kabul edildi. Ne yazık ki bu bir gerçeği saklama raporuydu. Muhalefet partilerinin hepsi, kendilerine düşen pay kadar bu durumun ortaya çıkması için çaba gösterdiler.

‘Tarihsel bir sınır değil’

>> Bir Kürdistan hakikati var. Deniyor ki ‘Onlar kaçakçı’. Roboskililere sorarsanız kaçakçı değiller, ben de onlar gibi düşünüyorum. Onlar kendilerine sorulmadan çizilmiş bir muhayyel sınırın iki tarafında kalmış akrabalar. Bir Kürdistan iç pazarı var. Oluşan arz ve talep içinde hareket ediyorlar. Aslında çok mantıklı bir şey yapıyorlar kendileri için; malın ucuz olduğu yere gidiyorlar. Herkes gibi davranıyorlar. Bu sınır, yukarıdan dayatılmış, tarihsel bir sınır değil. Bölünmüş Kürdistan bölgelerinin karşılıklı ticaretinin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.

Yeniden soruşturma imkanı

>> 2015’te AKP çoğunluğu olmazsa, pekala bütün bunları yeniden ele alma imkanı olabilir. Meclis Soruşturma Komisyonu’nun soruşturmayı niye gerektiği gibi yapmadığını soruşturacak bir komisyon dahi oluşturulabilir.

‘Köy ezildi, katiller ezilmedi’

>> Suçlu hala mağrur ve hâkim olarak bu toplumun tepesinde dolaşmaya devam ettikçe yas bitmiyor. Bütün köy halkı bu katliamın altında ezildi fakat katiller ezilmediler. Ölenler kadar geride kalanlara ödenmesi gereken bir borç var. Bu manevi bir borç, bir özür borcu. Hakikatle yüzleşme borcu. Hükümet bunu kan parasına “zam” yaparak karşılayabileceğini düşündü. Esasen bu “zam” bile katliamın kabulüydü.

‘Roboski Roboskililere uzak değil’

>> Kürtler bu devlet altında yaşamak istemezlerse bu en doğal hakları, başlarını alıp gidebilirler. Fakat Kürtler onu tercih etmediler. Roboski katliamı gönüllerini kırdıysa da siyaseten hala bir ortak yaşam hamlesi sürdürmek istiyorlar. Bu doğrultuda, hem Roboski köylüleriyle hem de Kürdistan’da yaşayan halklarla sahici bir ortaklık köprüsü kurmak zorundayız.

İkincisi, bu katliam sonrası ortaya çıkan durumda hem yası sona erdirmek hem oradaki travmayı sağaltmak için sistematik ve düzenli bir çaba gösterilebilir. Bir zaman çok büyük bir ilgi vardı ister istemez, fakat bunun sürekli olmadığını görüyorum. Roboski Roboskililere uzak değil, ama Ankara ve İstanbul’a uzak. Politika ve medya merkezlerine nispeten uzak olduğu için, gelip gidişler azaldı. Ama ben pekala Ankara’da, İstanbul’da “Roboski’yle dayanışma merkezleri” oluşturabileceğimizi, düşünüyorum.

‘Bir hahikatin reddi’

>> Barışın yolu Roboski’dekiler için Roboski’den, Kobane’dekiler için Kobane’den, Gever’dekiler için Gever’den; barışın yolu Kürdistan’dan geçiyor. Çünkü çatışma bu hakikatin reddi üzerinden kurulmuş. Bir katliamla yüzleşme cesaretini bu toplum ve devlet göstermeyecekse kalbi Kürt halkıyla aynı duygularla çarpmayacak demektir.

Roboski’de ciddi, sağlıklı, uluslararası standartlara denk düşen bir hesaplaşma, o insanları rahatlatacaktır. Bu manada çözüm sürecine kuşkuyla bakan pek çok Kürt’ün devletin bunu çözmeye niyeti var duygusuna varması mümkün olacaktır.

‘Kürtler oldukları yerde kaldılar’

>> Süreç başladığından beri Türkler için iyi bir şey oldu. Kimsenin evladı askerde ölme riskiyle karşı karşıya değil, büyük şehirlerde şiddet minimize oldu. Fakat Kürtler oldukları yerde kaldılar. Hatta güvenlik barajlarıyla, kalekol yapımlarıyla, yeni sıkıntılar eklendi. Kürdistan’ın diğer parçalarına yönelik IŞİD ve benzeri saldırganlıklar sırasındaki kayıplarına karşı Hükümet’in ya kayıtsız kalması ya da bizzat bu kayıpların faili haline gelmesi insanların ‘İyi de çözüm olunca da hayatımızı kaybediyoruz, olmayınca da’ hissine kapılmasına yol açtı.

Kürt tarafı sabırlı ve iğneyle kuyu kazmaya yatkın bir yoldan ilerlediği için, siyaset halkın öfkesine yatıştırıcı, politik eyleme dönük gerekçeler bulmaya çalışıyor ama sonsuza kadar böyle gidemez. Bu türden bir başka olay bir çuval inciri berbat edebilir.

‘Ortak yaşam inancı zayıfladı’

>> Katliamdan bu yana en çok değişen şey özellikle Roboski köylülerinin, ortak yaşama; bu devlet altında yaşama dair inançlarındaki zayıflama. Başlangıçta ümitleri vardı, özellikle Meclis Komisyonu’nun gelmesinin, Başbakan’ın eşini göndermesinin hayra vesile olacağını düşünmüşlerdi. Zaman geçtikçe Hükümet’in bu konudaki, arsızlık diyebileceğimiz tavrının iyice depreştiğini gördükçe, Başbakan’ın sıkıştığı her yerde onları “teröristlikle” suçlama kozunun durmaksızın devreye sokulduğunu gördüklerinde, kendilerinden bir katliam kurbanı değil “kaçakçı” olarak söz edilmeye başlandığını işittikçe, üzerlerindeki baskı her geçen gün arttıkça, ilk başta söyledikleri şeyin hakikat olduğunu gördüler. İlk başta söyledikleri şey şuydu, ‘Katliam açıklığa kavuşturulmazsa, hesabı sorulmazsa, bu ülkeyi terk ederiz’. Şu ana kadar bunu fiilen yapmamış olmaları bir şey değiştirmez, gönüllerinde terk ediyorlar.

(Ömür Şahin Keyif/Birgün/28.12.2014)