“Terörist” mi “Siyasi mahkum” mu?

Kürkçü’nün  AKPM’de “siyasi mahkum”larla ilgili önergeye dair yaptığı konuşma.

İlk olarak, bu karar tasarısını savunanların onun meşruluğunu ve geçerliliğini sorgulayanlara yönelik öfkeli tepkilerinden huzursuz olduğumu, üzülerek ifade ediyorum. Bu tepkilerin acilen bir “siyasi mahkum” tanımlaması ve Avrupa Konseyinin en azından etik olarak bu “siyasi mahkumları” koruması altına alması gerekliliğine duyulan bir endişeden kaynaklandığından kuşkuluyum.

Durum böyle olsaydı,  tasarının onları “Terörizm suçlamalarından ötürü kişisel özgürlüklerinden mahrum bırakılanlar haklarında bu tür suçlardan ulusal mevzuata ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (ETS no.5) göre kovuşturma açılmış ve hükme bağlanmışsa siyasi mahkum olarak kabul edilemezler” diyerek tanımdan dışlayan 4. Maddesi hakkında en ufak bir kaygı dile getirdiklerini duyardık. Ancak böyle bir şey olmadı.

Dolayısıyla, önerilen karar tasarısına oy vereceklerin, neredeyse yüzde 99’u terörden suçlanarak hapse atılmış Türkiye’deki siyasi mahkûmlara ek bir koruma sağlamış olacaklarına inanmak zor. Kim Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin niçin adil yargılama ilkesi ihlal edilerek, gelişigüzel ve hukuka aykırı bir şekilde terörden suçlanmış muhaliflerde niçin korumayı esirgeyebileceğine dair insan haklarına temelli bir gerekçe gösterebilir?

Şuanda resmi verilere göre, Türkiye hapishanelerinde en az 9 bin “terörist” bulunuyor. Ulusal mevzuat nedeniyle oradalar. Neredeyse yüzde 99’u şiddet eylemlerine katıldıklarını gösteren bir delil olmaksızın tutuklandılar. Evlerinde ve iş yerlerinde silah ya da benzeri bir şey bulunmadı. Hepsi sendika liderleri, seçilmiş belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, kent konseyi üyeleri, işçiler, öğretmenler, hemşireler, ev kadınları, öğrenciler, çiftçiler, gazeteciler, önceki ya da şimdiki milletvekilleriydiler. Rapora ve karar tasarısına kalırsa, bu insanlar yalnızca aşağıdaki durum altında siyasi mahkûm olarak değerlendirilecekler : “Terörizm suçlamasıyla karşı karşıya bulunan kişiler -bu kez yetkililer yönünden- siyasi gerekçelerle adil olmayan bir yargılama sonunda (işkence altında elde edilmiş itiraflar, şantaj altındaki tanıklar gibi) uydurma delillerle mahkûm edilmişlerse, bu tür ihlallerin gerçekten yapıldığına dair yeterli belirtinin mevcudiyeti halinde, ‘siyasi’ mahkûm olarak kabul edilebilirler. ”

Buysa, Türk yargı mekanizmasının ağır ve ıstırap verici işleyişini göz önüne aldığımızda, statüleri AİHM tarafından statüleri yeniden tanımlansaydı bile, davaları AİHM tarafından karara bağlandığında mahkûmiyetleri çoktan sona ermiş bitmiş olacağı için, bu insanların yalnızca “eski siyasi mahkum” olarak adlandırılabilecekleri anlamına geliyor.
Ulusal mevzuattaki boşlukları sömüren bir hükümetin hukuk dışı suçlamalarını ödüllendiren bir karar tasarısının desteğimi hak etmesi için bir sebep görmüyorum. Seçim kampanyamda çalışanlar ipe sapa gelmez terör suçlamalarıyla şu an hapisteyken ama “haklarında ulusal mevzuata göre kovuşturma açıldığı” için bu karar tasarısıyla yok sayılırken, bu karar tasarısını neden desteklemeliyim. Karar tasarısını savunanların bu soruya hiç bir yanıtı olamaz.