Türkiye’de Yeni Bir Dönem Başlıyor.

Ertuğrul Kürkçü gündemdeki gelişmeleri, çözüm sürecini Havadis Gazetesi’ne değerlendirdi.

yeni donemHavadis: Türkiye’de yaşanmakta olan ve çözüm süreci diye isimlendirilen süreci siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler oluyor?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bu son süreç öyle ansızın ortaya çıkmadı. Yani bulutsuz bir gökte şimşek çakma gibi bir durum söz konusu değil. Bugün yaşananların öncesi var. Öncesi Oslo süreci. Oslo süreci hepimiz biliyoruz ki bir sonuca ulaşması mümkünken, bu gerçekleşmemiştir. Ama orada yol kat edilmiştir. PKK ve devlet bir çözüm planı etrafında çok görüş alış verişi yaptı. Taleplerini formüle ettiler. Kürtler ilk defa çok daha net ve realize edilebilir talepler olarak istediklerini ortaya koydular. Devlet de yapabileceklerinin sınırını gördü. Fakat 2011 yılında yapılan genel seçimlerin hemen ardından, benim anladığım kadarıyla özellikle AKP Hükümeti Kürt taleplerinin hepsinin gerçekleşmesi, kabulü halinde, ortaya çıkacak olan yeni statükodan ürktü.

 

 

Havadis: Neden ürküttü?


Ertuğrul Kürkçü:
 Ürktü çünkü bu yeni statüko, bu taleplerin kabulü halinde ortaya çıkacak sonuç şöyle ortaya konulabilirdi: AKP Hükümeti iktidarını bölgede PKK ile paylaşacak mı? Bu sorunun cevabını vermesi gerekti ve bu barışın savaştan daha pahalı olduğunu düşündü. PKK’yı yenerek bir kere daha masaya gelmeyi planladılar. Ben süreci böyle okuyorum.

 

Havadis: Siz Oslo’dan sonraki süreci mi anlatıyorsunuz?

 

Ertuğrul Kürkçü: Evet, bunun arkasından hükümetin başlattığı topyekun imha süreci eğer başarı ile sonuçlansaydı o zaman başka türlü olacaktı. Ancak PKK direndi, Kürtler direndiler, BDP direndi. Ve sonuç olarak 10 bin kişi cezaevine sokuldu, binlerce insan öldürüldü, birçok örgüt kapatılmaya zorlandı. Vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılmaya kalkıldı fakat, direnç kırılamadı. Ben arada geçen zamanda Öcalan’ın yeni durumu belirleyen formülünü AKP yetkilileri ile ya da MİT yetkilileri ile görüştüğünü ve çözümün ortaya çıkmasını zorladığını anlıyorum gidişattan. Dolayısıyla bu bir buçuk yıllık çatışma görünürde sürerken, arkada bir müzakere sürüyordu ve ben genel olarak bazı noktalarda anlaşılınca 2014 gelmeden hükümetin barış vitesine arabayı geçirmek ihtiyacını hissettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla gökten gelmiş bir vahi olmadığı gibi, bir sebepsiz gerçekleşmiş bir şey de yok. İmha stratejisinin gerçekleşmemiş olması ve PKK’nın realize edilebilir bir talepler dizisi ile yeniden hükümeti görüşmeye davet etmesi sonucunda oldu. PKK derken Öcalan’ı kast ediyorum.

 

Havadis: PKK’nın arazide başarısız olmasının, alan kontrolü sağlamaya çalışması ve bunun gerçekleşmemesinin bunda bir etkisi yok mu?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bence hiçbir etkisi yok. Çünkü PKK hiçbir zaman alan kontrol etmeye çalışmaz. PKK’nın stratejisinde alan kontrol etme stratejisi yoktur. PKK Türkiye Cumhuriyeti’ni kendisini bir eşit ortak olmaya zorlayan bir mücadele stratejisi izler. Türkiye’de alan kontrolü, Türkiye’nin bir bölgesini ele geçirmek, bayrak dikmek gibi PKK’nın bir stratejisi yoktur. Bu yaz hükümetin imha için kırlara yönelmesi karşılığında PKK’nın ortaya koyduğu bir taktikti bu.  “Bizi imha edemezsiniz, biz buraları kontrol ederiz” diye bir taktik çıkış yaptı. Nitekim bunda da kısmi bir görünürlük sağladı. PKK’yı dikkatlice analiz ediyorsak, onun Türkiye’de ayrı bir bölgede hakimiyet kurma iddiası olmadığını görürüz. PKK’nın toprak üzerinde bir iddiası yok.

 

Havadis: Başbakan Erdoğan’ın sistem değişikliğini gündeme getirmesi konusu ile çözüm sürecinin bir bağlantısı var mı? Yani bir olmayacaksa diğeri de olamaz gibi bir durum söz konusu mu?

 

Ertuğrul Kürkçü: Ama önce şunu kabul etmemiz gerekir o zaman. PKK’nın bir hasım değil partner olması gerektiği görüşüne varmış olması gerekir.

 

Havadis: Varmış mıdır?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bence o da Öcalan gibi barışa yatırım yapıyor. Eğer, barış, çatışmasızlık olursa, Kürt milletini ikna ederim diye düşünüyor. PKK’yı ben partner olarak gördüğünü düşünmüyorum.

 

Havadis: Peki olan nedir? AK Parti Hükümeti ne istiyor?

 

Ertuğrul Kürkçü: Olan şudur, Kürtler hükümete kendi taleplerini çatışmadan da dile getirebileceklerini bunun için yeterli toplumsal destek, halk desteği ve bölgesel destek kazandıklarını ve buna güvenerek yeni yola girmek istediklerini beyan ettiler. AKP, 2014’te Cumhurbaşkanlığı ve belediye seçimleri ile 2015’te genel seçimlerine savaş olmadan girme nimetini değerli buldu. Yolu açtı.

 

Havadis: Yani iki tarafın da kazanabileceği bir durum mu ortaya çıktı?

 

Ertuğrul Kürkçü: İki taraf için de mesele şudur. PKK ve Kürt özgürlük mücadelesi bundan böyle hedeflerinden vazgeçmiş değildir. Bundan böyle hedeflerini çatışmadan ifade edebileceği genel bir demokratik alan kazanmak istemektedir. Hükümet de topluma karşı görevleri bakımından bunu yerine getirmeye mecburdur. Avrupa’ya karşı taahhütleri dolayısıyla bunu yerine getirmeye mecburdur. PKK bu yola girebileceğini, demokrasi içerisinde oynayabileceğini, bu güce eriştiğini düşünmektedir. Hükümet de silahsızlığı ve çatışmasızlığı kaynak tahsisi, işte yatırımcı için güven ortamı yaratmayı ve bu meyanda çatışma son bulduğunda PKK etrafında toplanmış, bir tür asabiye kurmuş olan Kürtlerin değişik tercihler etrafına çekilebileceğini öngörerek bu yolu kabul etmiştir. Şimdi burada, gücü yeten yetene silahla değil, demokratik, politik mücadele ile gerçekleşecek diye bir öngörü etrafında buluştular. Fakat tabi bence ne hükümet burada ülkenin bütünlüğünden vazgeçmek istiyor, ne o kadar kolay demokratik imkanları kapısını açmaya hazır, ne de bu çatışmadan PKK’nın ya da bu çatışmasızlıktan PKK’nın kuvvet kazanarak çıkmasına razı. Bu hamur daha çok su kaldırır diye görüyorum. Ama bence esas dönemeç dönüldü. PKK irade beyanında bulundu. Dünya ve kendi halkına karşı beyanda bulundu, “Silahları bırakıyoruz” dedi. Bu muazzam bir taahhüt. Hiç kimse bu çağrıdan sonra, bu taahhütten sonra geri dönüp yeniden bıraktığı yerden başlayamaz. Bir yol kat edilecek. Bence burada asil kritik problem, hükümetin bu süreci yönetmek için herhangi bir anlamı çatışma çözme planı, yani ‘Conflict Resolution’ planı olmadığını ben görüyorum. En büyük risk bu… Burada en büyük sorumluluk bizlere düşüyor. Barışı en çok kendi çıkarına gören kesimlerin hükümetin bu plansızlığını ve tahayyülsüzlüğünü ikame edecek şekilde toplumsal bir atılımla, bu barışın kapısını açıp örmesi gerekir. Sivil kuvvetler etkin olmalı.

 

Havadis: Ters beklenti içerisinde olanlar bu boşluğu kötü niyetli kullanmak isteyebilirler mi?

 

Ertuğrul Kürkçü: Evet, kullanabilir. Ancak bunu önlemek hükümetin en önemli güvenlik öncelikleri arasında şimdi. Güvenlik yöneliminin bu süreci olumsuz etkilemek, kırmak isteyenlere doğru olması gerekir. Onları yapabilirse bence Kürt tarafından bir provokasyon gelmez. Çünkü Öcalan bütün düzeyleri ikna etmiş görünüyor. Yani Avrupa’yı BDP’yi, Kandil’i, DTK’yi…

 

Havadis: Bu çatışma süreci içerisinde bundan nemalananlar sizce nasıl bir yaklaşım içine girer?

 

Ertuğrul Kürkçü: Çatışmalardan Kürdistan tarafından nemalanan olmadı. Yani ben öyle biliyorum. PKK bu çatışmaları durdurmak isteyen taraf olduğuna göre şimdi Türkiye tarafından bu çatışmalardan nemalanan bir politik güç var. MHP… MHP’nin hitap alanındaki kimi sivil yapılar var. Bir miktar da ulusalcılar dediğimiz kesim var. Bu iki kesim çatışmadan büyük çıkar sağlıyorlar. Çünkü bir çözümsüzlük göstermeniz lazım ki kendiniz çözüm olasınız. O yüzden çözümsüzlüğün devamından yana olan bu kesimler var. Bunlar bir problem yaratabilir. Bu mümkündür. Mesela Paris’teki cinayeti böyle okuyabiliriz. Ancak bu olay boşa çıkartıldı. Doğrusu bizim elimizden geleni boşa çıkartmak için yapabileceğimizi düşünüyorum. Ancak duruma esas hakim olacak olan hükümet.

 

Havadis: Anayasa’da özellikle vatandaşlık konusunda yapılacak olan değişiklik yeterli olacak mı? Başka sosyal, kültürel açılımlar da yapılması bekleniyor mu?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bence Öcalan’ın söylediklerine bakacak olursak, yurttaşlığı bir etnisiteye endekslemeyen bir formülasyona evet diyeceklerdir. Yani şunu demiyorlar, “Kürtler ve Türkler kurucu unsurdur. Anayasaya bu yazılsın.” Özellikle herhangi bir etnik grubu işaret etmeyen nötr bir tanıma rıza göstermeye hazırlar. Anayasa Komisyonu’na da bu tanım verilmişti BDP tarafından… Bence bunda bir sıkıntı yok.

 

Havadis: Yani Türkler Türk kısmından mı vazgeçecekler?

 

Ertuğrul Kürkçü: Yani şöyle formüle edilmedikçe “Herkes Türk’tür” manasına gelen bir ifade kullanılmadıkça, “Herkes yurttaştır” tanımı etrafında kurgulanacak her türlü formüle BDP “evet” diyecek.

 

Havadis: Türkiye’de “Türk milleti” kavramının bugüne kadar yapıştırıcı unsur olarak kullandığı şimdi ise bunun yerine “Ümmet”in konulacağı iddialarına siz nasıl bakıyorsunuz?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bu bize yaramaz. Bizim hitap alanımızda her inançtan inanç var.

 

Havadis: AK Parti’nin sizce gizli bir ajandası var mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: AK Parti’nin mezhebe dayalı bir yönelişi olduğu gizli değil. Dış siyaseti, Suriye siyasetini bile mezhep eksenli kurduğunu biz biliyoruz. Söz konusu olan Kürtler olunca Kürtlerin hitap alanında o kadar çok inanç var ki, sadece Alevilik değil, aynı zamanda Yezidilik, aynı zamanda Paganlık, aynı zamanda Şafiilik,  aynı zamanda Hanefilik ve pek çok tarikat var. Bütün bunların alacalı dünyası ve hepsinden önemlisi bu camia Diyanet İslam’ı ile hiçbir özdeşlik kurmak istemiyor. Oysa AKP için Diyanet İslam’ı esas. Diyanet İşleri AKP’nin en önemli devlet aygıtı… Oysa buralardaki Sivil Cumalar dediğimiz itaatsizlik eylemi ise tamamen bu Diyanet eksenli İslam dayatmasına karşı bir protesto. Oradan bakılınca, bence bu yönde bir eğilim ya da talep, arzu yoktur.

 

Havadis: O zaman Anayasa’da yapıştırıcı unsur olarak ne olacak?

 

Ertuğrul Kürkçü: Yapıştırıcı unsur Yurttaşlık olacak. Ortak çıkar ve haklarımız olacak. Ve bu da en iyi ifadesini de demokraside bulacak. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik…

 

Havadis: Yapıştırıcı olacak uygulama olacak değil mi?

 

Ertuğrul Kürkçü: O doğru… Yaparsanız olur, yapmazsanız olmaz. Kim en çok bunu arzu ediyorsa, o en çok asılacak ve çözüm yönünde mücadele edecek. Ben mücadele bitmeden ne olacağını hiçbirimizin söyleyemeyeceğini düşünüyorum.  Barış da bir mücadele, çatışmasızlık da bir mücadele konusu. Demokratik haklar da ayni mücadelenin bir bileşeni. Ancak şunu bence şunu söylemeliyiz. Demokrasi ile tamamlanmayan bir barış olamaz. Adalete dayanmayan bir barış olamaz. Dolayısıyla demek ki hakiki barışın kurulması çatışmanın son bulmasından ibaret değil, bütün bu haklar alanının doldurulması ile mümkün olacak.

 

Havadis: Buna insan haklarını da dahil etmez misiniz?

 

Ertuğrul Kürkçü: Tabii ki… İnsan hakları desek hepsini demiş oluruz.

 

Havadis: Çözüm sürecinin kesintiye uğrama riski var mı? Hükümet aniden bir geri adım atar mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: Şöyle diyebiliriz, tarihte böyle ihtimaller hep vardır. Yani bir yönetimin çıldırması, planlarını yapmamış olması yüzünden yüz geri etmesi, şaşırması mümkün. Fakat “zamanın ruhu” diye bir şeyden söz edilir. Süreç öyle bir yere evirildi ki bu gidişatla çelişen herkes itibarsızlaşacak. Dolayısıyla belki de en büyük güvence bu. Çünkü halkta çatışmanın son bulacağına dair o kadar büyük bir ümit uyandırıldı ki,  bundan dolayı bunu yıkan insana hiç kimse itimat etmez. O zaman zaten buna parlamenter bir çözüm de çıkmaz. Kaotik bir sürece girilir. Bence herkes bunu düşünmüştür.

 

Havadis: Abdullah Öcalan’ın “Bu süreç başarısız olacak olursa ondan sonra olacak şey 100 bin gerilla ve çatışmadır” diye bir sözü oldu mu?

 

Ertuğrul Kürkçü: Hayır öyle bir şey değil. Öcalan’ın söylediği şey şu: “Eğer çözüm iradesi ortadan kalkar ve bize yeniden savaş dayatırlarsa, biz de o zaman elimizde ne varsa onunla savaşırız.” Söylediği bu… 50 bin adamla nihai bir çatışmaya gireriz. Dediği bu. Bu mantıklı bir cümle…

 

Havadis: Bu olası mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bu en kötü senaryo. Zaten o duruma gelmemek lazım. Bu caydırıcı bir beyandı.

 

Havadis: Anayasa’da belli konularda ilerleme sağlanması sürecin ilerleyebilmesi için şart mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: Şimdi Anayasa’da ne olacak meselesine gelince, bizim önerimiz, BDP bloğu parlamentoda Anayasa Komisyonu’na yerel özerkliklerle güçlendirilmiş temsili bir parlamenter rejim teklifi yaptı. Dolayısıyla bizim arkasında durduğumuz şey bu. Bizim başkanlık rejimi tartıştığımız bir konu değil. Başbakan bunu ortaya attı. Fakat ne demek istediğini de bugüne kadar ayrıntılı bir plan olarak ortaya koymadı. Bu konuda bizimle Başbakan arasında bir ittifak yok. Bizim önümüzde Başkanlık rejimi ile ilgili bir öneri yok. Eğer Başbakan’ın aklında “Benim Firavunluğumu onaylıyor musunuz” gibi bir düşünce varsa, o zaten imkansız… Erdoğan, “Birazcık Firavunluk yapacak, birazcık da size bir şeyler verecek bir planım var” gibi bir şey de bize getirmedi. Öte yandan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda da bizim önerilerimiz belli, ama onlarınkini bilmiyoruz.

 

Havadis: Başkanlık sistemi Recep Tayyip Erdoğan ile gündeme gelmiş bir mesele değil. Sizin başkanlık sistemine yaklaşımınız nedir?

 

Ertuğrul Kürkçü: Başkanlık sistemi bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan dışında kimse tarafından önerilmedi.

Havadis: Başkanlık sistemini dönemin lideri ile özdeşleştirip tartışmak doğru olmaz değil mi?

 

Ertuğrul Kürkçü: Dönemin liderleri bunu önerdikleri için ister istemez onların şahsında konu tartışılıyor. Fakat daha genel, siyaset bilimi açısından, tarih ya da siyaset sosyolojisi açısından konuştuğumuzda aslında başkanlık rejimleri hepsi imparatorluk kalıntısı, Krallık kalıntısı rejimler. İşte Fransa’daki böyle, Latin Amerika’dakilerin hepsi şöyle ya da böyle şeflik rejimlerinin devamı olan şeyler. Biricik, bu konuda anlamlı tek şey, kendisi demokrasiye tekabül eden Amerika Birleşik Devletleri’ndekidir. Çünkü o, her biri özgür eyaletler, devletler olarak kurulmuş bir birliğin, kendisini bir kişide somutlamasıdır. Ama onun etrafına muazzam bir kontrol ve denge mekanizması kurması ile ortaya çıkmış çok kendine özgü bir şeydir. Bizde öyle bir arka plan yok ki… Bizde öyle bir yerden gelen bir hareket mi var? Bu tamamen Tayyip Erdoğan’ın sınır tanımaz bir hakimiyet için aranışlarını bize başkanlık rejimi diye anlatmasından doğdu. Bugün Türkiye’de o kadar güçlü bir yürütme var ki, bir çeşit şeflik sistemi var. Yürütmeye ve yürütmenin başına çok büyük güç veren bir sistem var.  Bu sistem Kenan Evren Cumhurbaşkanı olacak diye dizayn edilmişti. Şimdi biz bundan kurtulmaya çalışırken, bize hiçbir taraftan dengelenmemiş, kontrol edilmemiş, denetim altına alınmamış bir başkanlığı vermesini biz niye kabul edelim. İkincisi biz bunu neden silahsızlık ve barış süreci ile ilişkilendirelim. Barış süreci her şekilde elde edilebilir. Şimdi Başkanlık sistemi yok diye biz barış yapamayacak mıyız?

 

Havadis: Sizden AK Parti’nin bu yönde bir talebi var mıdır, yok mudur?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bize parti olarak böyle bir talep gelmiş değil. Biz ayrıca böyle bir talebi almadık. Herkesin önünde konuşulanı biliyoruz.

 

Havadis: Türkiye tarihinde yaşanan olaylara bakıldığı zaman uzlaşı kültürünün olmadığı görülür. Bu olaya bakıldığı zaman bu ciddi bir uzlaşı projesi gibi duruyor. Cumhuriyet tarihine bakıldığında her zaman çatışmaların çeşitli nedenlerle olduğu görülür. Ama hiç böyle bütünlüklü büyük bir proje ile bir uzlaşı, bir barış projesi gündeme gelmemişti.

 

Ertuğrul Kürkçü: Doğru, bu mesele ilk defa halkın ağzına düştü. İlk defa… Doğru bir teşhis…

 

Havadis: Yani AK Parti bir yok etme politikası izledi mi diyorsunuz… Askeri bir imha stratejisi mi izledi?

 

Ertuğrul Kürkçü: Doğru öyle diyorum. Zaten bunu Türkiye’de açıkça yazdılar. Ve var olan o çatışma bugün bu şekle dönüştü.

 

Havadis: AK Parti’nin bu uzlaşmadan ne çıkarı var ki böyle bir siyasi riskin altına girdi?

 

Ertuğrul Kürkçü: İki tane çıkarı var. Birincisi bugüne kadar izledikleri stratejiler istedikleri sonuçları vermedi. Bu stratejide yani AKP’nin daha milliyetçi bir tavır takındığı durumda AKP’nin değil, MHP’nin oyları yükseldi. Çünkü Türkiye’de bu tür milliyetçiliğin bir adresi var. Siz o alanı körükledik sonra destek o alana doğru yöneliyor. Zaten MHP’nin şimdi sesini bu şekilde yükseltmesi, imha sözlerini meydanlarda söylemeye başlaması bir prim yaptığını görmesinden. Dolayısıyla birincisi bu strateji AKP’nin umduğu sonuçları vermedi.

 

Havadis: Ama AK Parti’nin oyları hiç düşmedi, bu nasıl açıklanabilir?

 

Ertuğrul Kürkçü: Hayır, AKP’ye göre oyları düşmedi. Bağımsız araştırmacılara göre öyle değil. Bir kere oyları artmadı. Oyu artan Recep Tayyip Erdoğan. Özellikle Kürt bölgelerinde çatışmalardan ve vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmak istenmesinden sonra AKP’nin oyları düştü. Bu nedenle Diyarbakır AKP İl Başkanı istifa ettirildi. Çünkü, “Oy kaybediyoruz” dedi. Durum göründüğü gibi değil. İkinci nokta bunlar böyle olmasa da AKP için son derece yeni bir durum var. O da Kuzey Irak’ta ya da Güney Kürdistan’daki durum. Güney Kürdistan’la AKP’nin anlamlı bir dayanışma ilişkisi kurabilmesi için Türkiye’deki meseleyi çözme durumu ortaya çıktı. Şu an Irak’ta ortaya çıkan bütün ihtilaflarda Türkiye Barzani rejimi ile birlikte hareket ediyor. Orayı son derece önemli bir petrol tedariki ve sermaye ihracı alanı olarak görüyor. Şimdi ikinci nokta Suriye’nin Kuzey’inde ya da Batı Kürdistan’da ortaya çıkan durum. Burada da yeni bir özerklik alanı ortaya çıktı. Şimdi bütün bunların hepsi ile bir çatışma halinde, yani içerde çatışma, Irak’ta çatışma, Suriye’de çatışma, yani bütün bu çatışmalar sürdürülemezdi. Burada bir orta yol arayışı içerisine girildiği için AKP oralardaki çözümle buradaki çözümü ortaklaştırıp bir sükûnet sağlamak ve bunun üzerinden de bölgede nüfuz tesis etmek istediği içindir ki bu şekilde hareket ediyor.

 

Havadis: Nereye kadar nüfuz tesis etme peşinde AK Parti?

 

Ertuğrul Kürkçü: Benim gördüğüm kadarıyla esasen Irak’ta ve Suriye’deki gidişata buradaki barış ile nüfuz edebileceğini düşünüyor.

 

Havadis: Daha ilerde bir birleşme ya da konfederal bir yapı ortaya çıkar mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: Bence, Orta Doğu’da bir savaşla çizilmiş olan sınırların savaşa yakın bir durum doğmadan değişmesi biraz olanak dışı. Fakat yeni bir nüfuz tesisi mümkün olabilir. Yani Türkiye bu kadar çok sermayeyi Kuzey Irak’a attıktan sonra orası ile iyi ilişkiler ve huzur ister. Türkiye’nin doğusunu da bir sermaye ihraç alanı olarak kılabileceğini de görürsün bu şartlar altında. Bence mesele burada iktisadi çıkar, siyasi nüfuz ve bölgesel güç olma iddiasıdır AKP açısından. Tanzim edici bir oyuncu olmak istiyor AKP bölgede…

 

Havadis: Türk Silahlı Kuvvetleri ile bir hesaplaşma olmadan AKP bu projede yürüyebilir miydi?

 

Ertuğrul Kürkçü: Güvenlik ve stratejik yöneliş konusunda güçlü rakiplerin mevcudiyeti halinde AKP tabii ki bunu yürütemezdi.

 

Havadis: Asker güçlü bir rakip miydi?

 

Ertuğrul Kürkçü: Tabii ki asker stratejik bilgi ve güvenlik tekelini elinde tutuyordu. Bunu bugüne kadar hiçbir hükümete vermemişti. Söz hakkı da vermemişti. Özal ile bir miktar çekişme oldu hatırlayacaksınız. Onun dışında hiçbir hükümet askerin bu konudaki tekelini sorgulamadı. Tabii ki askerin kendi kendisini düşürdüğü durumun da bunda payı var. Mesneti olmayan bir darbe girişimi sonucunda düştüğü durum önemli. İkincisi de AKP bu gücü şu an için geriletti. Ben Silahlı Kuvvetler’in tamamen AKP’li olduğunu düşünmüyorum. Ararsanız belki de bir tane AKP’li subay bulamazsınız ama Silahlı Kuvvetler hükümetle itişme diye bir durumu kendi lügatinden çıkardı diyebiliriz. Çıkartmak zorunda kaldı…

 

Havadis: Şimdi bu süreç sonunda bir uzlaşı sağlanırsa Silahlı Kuvvetler’in tavrı ne olur?

 

Ertuğrul Kürkçü: Milli Güvenlik Kurulu’nda halka açıklanmayan bölümlerde bunların konuşulduğunu ben düşünüyorum. Genelkurmay Başkanı ile Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki görüşmelerde bunların konuşulduğunu ve Silahlı Kuvvetler’in rızası olduğunu tahmin ediyorum.

 

Havadis: Rızasına ihtiyaç var mı?

 

Ertuğrul Kürkçü: Şundan ötürü var, bir harp yapacaksınız ya da bir harbi durduracaksınız, tıpkı bir harpte yer alan savaşçıların düşünüldüğü gibi sizin de düşünmeniz gerekir. Olmaz başka türlü. Savaşma, çatışma insan iradesini ve her bir kişinin adanmışlığını gerektiriyor. Kurşun asker olmadığı için rıza edilmek önemli… İkna edilmiş olduklarını ben görüyorum. İkincisi asker çok önceden beri bütün hükümetlere “Bir hal yolu bulun” diyordu. Askerin de şöyle bir başka baskısı oldu. “Ben çatışıyorum. Sahada yapılacak olanları kendimce yapıyorum. Ancak bir siyaset yok” diyordu. Dolayısıyla askerin siyaset talebi, bir şekilde karşılanmış oluyor. Bir de şey denendi, asker ve hükümet beraber denediler. Topyekun imhayı denediler, olmadı. Ben geçtiğimiz yaz sadece PKK’nın değil, askerin de çok zorlandığını biliyorum. İş bütün araziye yayılınca, herkes her yerde çatışır hale gelince, kentlere doğru çatışma birlikler halinde yönelmeye başlayınca tabii ki Silahlı Kuvvetler de çok zorlandı. Bu zaten kazanını olmayan bir savaş haline geliyordu. Ordu bu süreci gönlünden çok coşarak kabul etmediyse bile, bu sürece rıza gösterdiğini ben düşünüyorum.

 

Havadis: Önümüzdeki bir-iki yılda Türkiye’de ne olacak?

 

Ertuğrul Kürkçü: Önümüzdeki bir iki yılda zaten programlı olan şeyler belli. Cumhurbaşkanlığı seçimi, yerel seçimler, Anayasa oylaması olacak olacaksa ve 2015’te Genel Seçimler olacak. Türkiye’de demek ki bir bütün olarak rejim yeni bir raya girecek ya da girmeyecek. Çok gergin ve çok tartışmalı ve muhtemelen kansız bir dönem yaşayacağımızı ben düşünüyorum. Kimin kazanacağına ise halk karar verecek. O kapıyı açık tutabilirsek bence çok büyük bir başarı. Artık Türkiye’de şöyle demek istiyorum, “Artık Türkiye’de yukarıdan dayatılan değil, halkın rızasını kazanacak çözümlerin devreye gireceği bir yeni iklim oluşacak” diye görüyorum…

 

Havadis: Bu söyledikleriniz AK Parti’nin söylemleri ile örtüşmüyor mu?

 

Ertuğrul Kürkçü: Hayır örtüşmüyor. AKP bu sürecin sonunda kendi kazanacağını düşünüyor, bu oyunu kazanacağını sanıyor. Ben halka söz hakkı düştüğünde AKP’nin kazanmayacağını, bizim kazanacağımızı düşünüyorum… AKP’nin kaybedeceğini biz alacağız ve dengeli bir parlamento ortaya çıkacak. Onların gerileyeceği, bizim alan kazanacağımız yeni bir dönemin açılacağını düşünüyorum.(Havadis/Kıbrıs)