Yolumuz Açık , Kongremizin Başarısı Daim olsun, Serkeftin Hevalno

Geleceğin özgür, demokratik, eşitlikçi Türkiye’sinde Kürt halkının ve bütün halkların demokratik özerk yönetimlerle kendi kendilerini yönettikleri yeni bir topluma doğru, yeni özgür bir topluma doğru, özgür emekçilerin yeni toplumuna doğru yürüyüşümüze Halkların Demokratik Kongresiyle devam edeceğiz.
____________________________________________________________________________________________________________________

Ekran Resmi 2014-11-26 00.05.01…Davasını ve mücadelesini hayatta kazanmak, herhangi bir kurumda kazanmak değil hayatta kazanmak zorundadır. O nedenle bizim işimiz Halkların Demokratik Partisinin işinden de ağır Halkların Demokratik Partisinin işi iki kere ağır çünkü Halkların Demokratik Kongresinin işinde de çalışmak zorunda. O nedenle bu zorlu işlerin şimdi geldiğimiz uğrağında karşımızda neler olduğuna kısaca bakalım. Arkamızda bıraktığımız süreci ben bütün eksiğiyle gediğiyle, şöyle ya da böyle başarıyla tamamlayabildiğimizi düşünüyorum. Çünkü dediğim gibi karşımıza koyduğumuz hedefleri yapmamız gerektiğini düşündüğümüz işlerin çoğunu yaptık. Yapamadıklarımızı da yapmaya devam edeceğiz. Ama şimdi yapmamız gerekenler konusunda Kongrede karar tasarılarımız var. Bunları tartışacağız.

Fakat ben birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Hepsinden önemlisi Adalet ve Kalkınma Partisinin Tayyip Erdoğan- Davutoğlu hükümetinin Türkiye’de tesis etmeye çalıştığı tek parti diktatörlüğünün gerçekleşmesine karşı en önemli hareket merkezi ve mücadele üssü Halkların Demokratik Kongresi olmak zorundadır. Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin otoriter rejimi, otoriter yönelişi Davutoğlu-Erdoğan diktatörlüğü sadece ve sadece siyasi mekanizmalardan meclisten ve seçimlerden geçerek bu diktatörlüğü tesis yolunda değildir. Aynı zamanda hem devlet aygıtının bütün kademelerini hem de toplumsal hayatı domine edecek, onu yeniden bir fitne mühendisliğiyle yeni baştan kuracak tedbirler ile ilerlemek peşindedir. Ancak denizin sonuna gelindiğini, karaya toslamak üzere olduklarını da görmek mümkündür. Adalet ve Kalkınma Partisi kendi hegemonya alanında alabileceği bütün mesafeleri almış ancak hegemonyası artık toplumun tamamını kuşatır olmaktan çıkmıştır.

Her şeyden önce Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin, Kürdistan Özgürlük Hareketinin devasa çabalarıyla, kahramanca mücadelesiyle Kürdistan halkı bütün seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisine dur demiş, onun hegemonya alanlarının boşaltılmasını sağlamış, yerel seçimlerde onun elinden birden çok büyük şehri almayı başarmış, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Kürt halkının Adalet ve Kalkınma Partisi kontrolü altında bulunan kesimlerini de yanına çekmeyi başarmıştır. Türkiye’nin batısında Gezi’den başlayarak yükselmekte olan büyük toplumsal muhalefet hiçbir parti tarafından kontrol edilmeyen, edilemeyen, hiçbir partinin de hesabına yazılamayacak olan büyük toplumsal hareketlilik, özgürlük tutkusu diktatörlüğe meydan okuyuş, özgür, başı yüksekte, alnı açık yaşama arzusu Türkiye toplumunu sarmaktadır. Esarete tutkunluk, başını eğmek, kaderine razı olmak, verilenle yetinmek, verilenle yetinmeyince bunun sonrasında aç ve yoksul kalınacağına dair endişe, kaygı yani insanı insan yapan özelliklerden büyük ölçüde uzaklaşmış olan bilinçsizce davranışlarla sürüp giden hayat şimdi kendisini, yerini bilinçli bir mücadele dinamikleri toplamına terk etmektedir.

Türkiye toplumu kıpır kıpırdır, ayaktadır, Halkların Demokratik Kongresinin hem sözcüsü olmasını hem de ona söz kaynağı olmayı beklemektedir. O nedenle Halkların Demokratik Kongresinin bu büyük toplumsal hareketliliği kucaklamak için, bir tek saniye kaybetmeksizin günde 24 saat usulüyle çalışarak bütün bileşenlerimizin oldukları her yerde kendi zeminlerini kurarak, kadın hareketine, kadınların özgürlük mücadelesine çıkış yolları yaratarak, kentlere sahip çıkan halkımızın kent mücadelesine kent hakkı mücadelesine sahip çıkarak, doğa hakkı mücadelesi için yollara dökülen köylülerin davasına sahip çıkarak, madenlerde, fabrikalarda, yollarda, inşaatlarda Adalet ve Kalkınma Partisi döneminin en önemli sermaye üretim alanı haline gelmiş inşaat sektöründe ve en tehlikeli işlerde çalışmakta olan emekçilerin arasına girerek, onların sadece cenazelerini görkemli törenlerle kaldırmak değil, onlar için görkemli hayatlar yaratmak için harekete geçerek, gençlerin geleceksizlik öfkesini devrimci, dönüştürücü, örgütleyici kanallara sevk ederek, Halkların Demokratik Kongresinin Adalet ve Kalkınma Partisinin üzerinde yükselttiği hegemonyasını sarsmak ve halkın iktidar zeminlerini bugünden kurmak sorumluluğu vardır.

Parlamento bir şeydir. Parlamentoda başarılar kazanmak çok önemlidir. Türkiye’nin en yüksek siyasi kürsüsünden halka seslenerek Halkların Demokratik partisinin bu geçtiğimiz 3,5 yıl boyunca ne kadar çok katkıda bulunduğunu mücadeleye saymaya gerek bile yok. Ama gene de, gene de, gene de hayatın dönüştüğü yer parlamento değil, hayatın dönüştüğü yer hayatın kendisi ve sizler orada görevlisiniz sevgili yoldaşlarım. Orada dönüştüreceğiz hayatı, orada dönüşecek çalışma şekli. İşçiler işyerlerini denetlemeye girişmedikçe, gazeteciler editoryal bağımsızlıkları için gazete merkezlerinde çalışmadıkça, öğrenciler okulların yönetimini okul idaresinden devralmak için harekete geçmedikçe, kent halkı kentlerin yönetimini belediyelerden, muhtarlardan devralmak üzere kendi komiteleriyle mücadeleye koyulmadıkça, halk kendi kendisini yönetmedikçe halkın özgürlüğü, halklarımızın özgürlüğü elbette sadece bir siyasi laf olarak kalacaktır. Bunun örneklerini Kürdistan’da, Rojava’da gördük. Rojava’da bir yurttaşlık karnesi olmayan bundan beş yıl önce, yurttaş sayılmayan, nüfus sayımlarında adı geçmeyen bir halk dünyanın ilk çok kültürlü, çok uluslu devrimci demokratik rejimini kurmayı başardı ve IŞiD camilerine karşı bu rejimi iki aydır kahramanca savunmaya devam ediyor. Rojava’ya bakın ne demek istediğimizi anlarsınız. Kimilerine, her şeye, halklara siyasete, dünyaya tepeden bakmaya meraklı kimilerine göre Kobane Türkiye’ye nasıl örnek olabilir? Rojava Türkiye’ye nasıl örnek olabilir? Orası üçyüzbin, dörtyüzbin bilemedin beşyüzbin nüfuslu bir kantonlar toplamı, biz ise 80 milyonluk bir toplumuz. “Oradan alacak örneğimiz, oradan alacak ibretimiz mi var”? diyenlere söyleyeceğim şey şudur: Kendi onurunu, kendi hayatını, kendi namusunu, halklarının esenliğini sağlamak için ayağa kalkan, örgütlenen, ev kadını iken tencerenin başından kalkıp silaha sarılan, öğrenci iken kendi geleceğini halkının geleceğine bağlamak üzere savunma birliklerinde örgütlenen, dünyanın dört bir tarafına elçiler yollayarak dünya kamuoyunun dikkatini kendisine çevirmeyi başaran bir halkın verdiği örnek 80 milyon uykucudan çok daha önemli bir örnektir. En azından uyanmış olmak bakımından Rojava örneği Türkiye için muazzam, mükemmel bir örnek olabilecek. Paris komünü sadece 70 gün sürmüştü ama bütün dünya insanlığı patronsuz, efendisiz, generalsiz bir toplum, bir hayat kurabilmenin somut modeli olarak Paris komününü çağlar boyunca eğer hatmettiyse, Kobane’den de hatmedilecek çok fazla şey vardır. Dilerim hep birlikte yapacağımız katkılarla Halkların Demokratik Kongresinin katkılarıyla, bizim mücadelemizin katkısıyla Türkiye’nin de dünya tarihinde anlatacak bir anlatısı, takdim edecek bir öyküsü, bir dünyayı değiştirme öyküsü olacaktır. Ama hepimiz biliyoruz ki şimdilik bundan uzağız.

Tabi ki sıfırdan başlamıyoruz, tabi ki ilk kez sosyal mücadele Halkların Demokratik Kongresiyle yola çıkmıyor. Bundan önce 1965-1980 arasında geçen 25 yıl boyunca, pardon 15 yıl boyunca Türkiye halkları kendi kendilerini yönetmek, kendi hayatlarını ele almak bakımından muazzam bir örnek ortaya koydular. Bu örneği unutmuyoruz. Geçmişimizde örnek alınacak pek çok şey var. Bir kere oraya dönüp baktığımız zaman aslında bugün Kobane’de yapılanın bizim 80 öncesi geçmişimizde kendisini bir şekilde yansıttığını görebiliriz. Kendini yönetmek, kendi işini kendi görmek, kendi işini devletten talep etmek değil, kendi işini yapmak, devleti kendine hizmete zorlamak, halk meclisleriyle, sokak komiteleriyle, direnme örgütleriyle Türkiye’nin dört bir yanında faşizme, diktatörlüğe, emperyalizme karşı muhteşem bir mücadele sürdürmüş olan bir geçmişten geldiğimizi aklımızdan çıkartmıyoruz ama ondan sonra Türkiye’de kazanılmış bir başka deneyim var. Kürdistan özgürlük deneyimi. O deneyimi de kendi mülkümüz sayıyoruz. Nasıl ki o hareket Türkiye devrimci hareketi kendi geçmişi sayıyor, biz de o hareketi kendi geleceğimiz sayıyoruz. O yüzden Halkların Demokratik Kongresi tarihte bir örneği daha olmayan bir şeydir. Kürdistan kurtuluş mücadelesiyle Türkiye’nin özgürlük mücadelelerinin toplamıdır, kongremiz buna layık olmak hem amacındadır hem de bu onun görevidir.

Sevgili kardeşlerim, yoldaşlarım,

Önümüzdeki  5 ay Yavuz Önen başkanımızın söylediği gibi önümüzdeki 5 ay çok önemli evet biz Halkların Demokratik Kongresi olarak bir seçime girmeyeceğiz ama bir seçimde bizi temsil edecek olan  partiyi ya da o partinin kurması olası koalisyonu başarıya ulaştırmak bakımından, halklarımız arasında anlayış birliği, amaç birliği, dayanışma iklimi yaratmak bakımından Halkların Demokratik Kongresine muazzam bir görev düşüyor. Eğer biz madencilerin hakkının savunucusu olarak temayüz edebilirsek, eğer biz üreticilerin tarladaki çalışmalarının sesi olabilirsek, eğer biz ev kadınlarının genel olarak kadınların çektiği eziyet ve zulmün sesi olabilirsek, eğer biz öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları cahilleştirme ve geleceksizleştirme baskısının karşısında onların sesi olabilirsek bizim işaret ettiğimiz siyasi seçeneğin ne kadar çok değer kazanacağını şimdiden söylemeye bile gerek yok. Ama biz her şeyden önce bir ezilenler koalisyonuyuz. O nedenle biz sadece sınıfların, sadece ezilen sınıfların değil aynı zamanda ezilen kimliklerin, ezilen cinsiyetlerin, ezilen kültürlerin de sözcüsü ve hak savunucusu olmak zorundayız. Bu bakımdan işimizi kimi zaman tam olarak yapamadığımızı teslim etmemiz gerekir.

Alevilerin hakkını savunmak bakımından, Alevilerin geleceğini savunmak bakımından Halkların Demokratik Kongresi, geçmişte arkasında bıraktığı kimi açıkları önümüzdeki dönem kapatmak zorundadır. Alevi halkımızın siyasette yerini yeniden tayini Türkiye’nin geleceği bakımından son derece hayati bir rol oynayacaktır. Kürtler, Alevi Kürtler, Aleviler, Alevi Türkler bunların yan yana gelişi Türkiye’nin 90 yıldır sürdürülen, halkları birbirine karşı düşür, böl ve yönet taktiğinin sonu olabilir. Bunu kazanabilmek için hem alevi halkının davasını hem Kürt halkının davasını, Kürt ya da Türk Alevilerin davasını, Alevi ya da Sünni Kürtlerin davasıyla birleştirmeyi başarabildiğimiz zaman, Halkların Demokratik Kongresi bu adımı atabildiği zaman, Türkiye’deki egemenlik rejimini çatır çatır çatlatacak yerine Halkların egemenliğinin kurulması için yepyeni bir alan yaratmış olacaktır.

Elbette Halkların Demokratik Kongresi dünya çapında, bölge çapında bir dayanışma için kararları tartışacak ve biz Adalet ve Kalkınma Partisinin sadece içeride değil, bölgede, uluslararası alanda da sürdürdüğü mezhepçi siyasete, mezhepçi diplomasiye, bölgesel egemenliğe, Türk-İslam sentezine ve Türk kibrine karşı halkların ortaklığını, halkların dayanışmasını her yerde savunacağız. Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi rejimini sınırlar ötesine genişletmeye çalıştığı her yerde o ülkelerin, o toplumların ezilen halklarıyla, ezilen nüfusuyla birleşeceğiz. Nusayri Araplarla birleşeceğiz, Kürtlerle birleşeceğiz, Ermenilerle, Rumlarla birleşeceğiz her yerde ve her yerde genişlemeciliğe, hegemonyacılığa, istilacılığa, emperyalizme karşı Halkların Demokratik Kongresi ezilen halkların yanında, onlarla omuz omuza olacak.

Elbette özgürlük mücadelesinde kimi zaman emperyalizmin iç çelişkileri halklarımızın mücadelesinin şu ya da bu şekilde lehinde sonuç verebilir ama bütün bunlar bir şeyi değiştirmez. Dünya yüzünde, dünya yer yüzünde, bütün dünyada kapitalizmin hakimiyeti, emperyalizmin hegemonyası ortadan kalkıncaya kadar Halkların Demokratik Kongresi işini bitirmiş olmayacaktır. O nedenle biz sadece kendi ülkemizde, kendi toprağımızda, kendi halklarımızla sınırlı değiliz aynı zamanda dünyaya karşı da bir mücadele borcumuz var. Dünya sosyal forumundan beri dünyanın dört bir tarafında gelişen, genişleyen, demokratik, özgürlükçü, özyönetimci bütün deneyimlerle ortaklık kurmak Halkların Demokratik Kongresini yerel bir deneyim olmaktan çıkartarak, uluslararası alana taşımakta önümüzdeki dönemin görevleri arasında.

Sevgili arkadaşlarım,

Halkların Demokratik Kongresinin eş sözcüsü olarak bu kongremiz kurulduğu günden bu yana sizlere hizmet etmeye çalıştık. Bundan sonraki dönemde Halkların Demokratik Kongresi Sebahat Tuncel yoldaşımız da anlatacak, hem kendi yapısını, hem kendi kurgusunu yeni baştan düzenleyecek. Belki de sizlerle sözcüler olarak bu dönem bitene kadar bir arada olabiliriz ama özellikle 2015’den itibaren Halkların Demokratik Kongresinin kendi temelleri üzerinde, yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarıya doğru kendi içindeki yeteneklerle, kendi içinden çıkarttığı yeni sözcüler, yeni aktivistlerle beraber Türkiye’yi bir baştan bir başa değiştirmeye koyulacağını görüyoruz, bunu öngörüyoruz. O nedenle bu kongremiz bir anlamda Halkların Demokratik Kongresinin kendisini yeniden kuruluşunun kongresidir. Halkların Demokratik Partisinin de görevlerini kısmen üstlenerek kat ettiği yoldan sonra şimdi açılarak, serpilerek Kürdistan’da Demokratik Toplum Kongresiyle, batıda Halkların Demokratik Kongresiyle birlikte yeni bir siyasi mücadele ortaklığı zemini yaratacağız. Bunu da bu dönem ilk kez deniyor olacağız. O nedenle bu yeni dönemin bütün görevleri bizim için yepyeni gelişme başlangıçları demek.

Sevgili arkadaşlarım

Bütün bu düşüncelerle, size kongremize başarılı bir tartışma, başarılı bir sonuç dilerken bir kere daha tekrar etmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin diktatörlüğüne karşı, onun Türkiye üzerinde estirdiği otoriter rüzgârlara karşı özgürlük rüzgarlarını, özgürlük mücadelesini yükseltmek bizim işimiz. Barışı toplumsallaştırmak Adalet Kalkınma Partisinin iki dudağının ucundaki bir ikrammış gibi bize lütuf edilmeye çalışılan barışı kendimiz hak ettiğimizi bütün dünyaya göstermek için barış mücadelesini toplumsallaştırmak ve yerelleştirmek, barışın terimlerini aşağıdan kendimiz kurmak, İmralı’da sürdürülen müzakerelerin karşılığının bir toplumda olduğunu, İmralı’da sürdürülen müzakerenin baş müzakerecisinin ortaya koyduğu hedeflerin halkımızın da hedefleri olduğunu dünyanın, toplumun belleğine, gözüne sokmak için Halkların Demokratik Kongresi barışı toplumsallaştırmak ve yerelleştirmek zorunda.

Onarıcı bir barış talebiyle sadece ve sadece silahların susması, çatışmasızlığın gerçekleşmesi, kimsenin hayatını kaybetmemesi değil, kimsenin bir daha hayatını kaybetmeyecek olması, kimsenin bir daha kimlik hakkı dolayısıyla ayağa kalkmak, isyan etmek ve ötekilerinde o isyanı bastırmak için birbirlerine karşı silah doğrultmak zorunda olmayacakları bir onarıcı  barış 90 yıllık bir hesaplaşma için barışı toplumsallaştırmak zorundayız. Bu mücadeleyi kazanacağımızı son bir yılda iki sınavdan geçerek ispat ettik. Hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem de 6-8 Ekim arasındaki büyük Kobane dayanışması sırasında, bize karşı girişilen amansız vahşi kıyıma karşı halklarımız ayakta durdular. 50 ölüye rağmen mücadelenin terimlerini değiştirmekten, mücadeleyi tatil etmekten asla söz etmediler. 1Kasımda bir kere daha cevap verdik, saldırgan, zalim, ırkçı rejim meraklılarına ve bugüne kadar başarıyla hiçbir maceracı adım atmaksızın ama bize dayatılan meydan okumalara göğüs gererek bugüne kadar geldik o yüzden gelecekten güvenle söz etmeye hakkımız var, hakkınız var. Geleceğin özgür, demokratik, eşitlikçi Türkiye’sinde Kürt halkının ve bütün halkların demokratik özerk yönetimlerle kendi kendilerini yönettikleri yeni bir topluma doğru, yeni özgür bir topluma doğru, özgür emekçilerin yeni toplumuna doğru yürüyüşümüze Halkların Demokratik Kongresiyle devam edeceğiz yolumuz açık olsun, Kongremizin başarısı daim olsun. Serkeftin Hevalno!(15 Kasım- HDK 5. Olağan Kongresi-E.Kürkçü açılış konuşması)