HDP Kürdistan’da özgürlüğün, fabrikada emeğin, kırda çiftçinin, kadın mücadelesinde kadının partisi olacak

Eğer hakikaten bu özgürlük dinamiğini Türkiye’nin her yerinde yeniden üretmek istiyorsak halkın her günkü hayatının içerisinde her şeye rağmen olmamız gerekir. Hiç kimseden kahramanlık beklemiyoruz ama herkesten kararlılık bekliyoruz.

HDP nevruz şöleni  (6)_640x294BAKİ GÜL– İyi akşamlar sevgili izleyiciler. Özgür Gündem programına hoş geldiniz. Bu akşam Özgür Gündem’de Halkların Demokratik Partisi projesinin yeniden yapılanmasını tartışacağız. HDP üzerindeki tartışmalar giderek boyutlanıyor ve devam ediyor. 30 Mart seçimlerinden sonra özellikle BDP’li milletvekillerinin de HDP’ye katılması  sonrasında çokça tartışmalar yaşandı. HDP ne yapacak? BDP bundan sonra ne yapacak? Misyonu ne olacak? Yeniden yapılanma tartışmaları ne anlama geliyor? Neden BDP gibi bir parti varken HDP’ye ihtiyaç duyuldu? Gibi Tartışmalar söz konusu. Bütün bunları konuşacağız. Sizlerden de soru gelirse sorularınızı direkt muhatabına soracağız. HDP Eş Başkanı Sayın Ertuğrul Kürkcü stüdyo konuğumuz. Hoş geldiniz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Merhaba hoş bulduk.
BAKİ GÜL- Hemen Başlayalım tartışmaya. HDP’nin yeniden yapılanma tartışması var. Önümüzdeki dönemde de kongreye gidecek. BDP grubu bütünen HDP’ye katılma kararı aldı. Önümüzdeki hafta HDP grubu olarak toplanacak mecliste. HDP’nin yeniden yapılanması tartışmalarını şu ana kadar gelinen noktada özetlerseniz nedir? Yani izleyicilerimiz, kamuoyu merak ediyor. Birdenbire mi bu yeniden yapılanma tartışmaları gündeme geldi? Şu ana kadarki tartışmaları bir özetlerseniz kısaca.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Tartışmayı özetlemekten ziyade ben süreci özetlemeyi tercih ederim. Çünkü tartışmada pek çok taraf var, herkesi doğru dürüst anlatamayabilirim ama kendimi anlatabilirim. Birinci nokta Halkların Demokratik Partisi’nin varlığı ve yeniden kuruluşu meselesi, bugünün meselesi ve istisnai bir mesele değil. Biz 3 yıldır bu konuyu Barış ve Demokrasi Partisi ve Halkların Demokratik Kongresi’nin bütün bileşenleri ile birlikte görüşüyoruz, konuşuyoruz. Bugün ortaya çıkmış bir şeyden söz etmiyoruz.  2011 genel seçimleri sona erer ermez, aslında Sayın Öcalan’ın tecrit altına alınmadan önceki son mesajları da zaten bir demokratik ulus kongresi halinde bir yeni organizasyon gerektiğini işaret ediyordu. O tavsiyede eldeki önerilerden birisi olmak üzere 2011 genel seçimlerindeki emek, demokrasi ve özgürlük ittifakının kurumsal olarak devam edip edemeyeceğini biz tartışmaya açtık ve bütün bileşenler buna evet dedi. Barış ve demokrasi partisi diğer partilerimiz diğer bileşenlerimiz tek tek milletvekillerimizin ortak kararıyla biz Halkların Demokratik Kongresini kurduk. Halkların Demokratik Kongresi bu blokun sosyal mücadele alanında genişletilmesini öngörüyordu. Esasen bizim siyasetimiz halkın mücadelesinin tercümanı olmak üzere. Halka bir siyaset dayatmak değil halkın sürdürdüğü mücadeleye bir siyasi doğrultu kazandırmak bu siyasi doğrultuya bir sosyal temel kurmak.

Dolayısıyla Halkların Demokratik Kongresi bu ortak yaklaşımın sonucu oldu. Bugünlerde kamuoyunda sık sık rastladığımız gibi sanki Halkların Demokratik Partisi gökten zembille inmiş sonra da BDP’yi içine almaya çalışıyormuş gibi kurulduğu günden beri kongre, Barış ve Demokrasi Partisi bunun kurucu ögesidir. Ben herkese hatırlatmak isterim kongrenin birinci günü Sayın Ahmet Türk’ün yaptığı konuşmayı. Ahmet Türk bütün ömrü boyunca görmek istediği tablonun bu olduğunu söylemişti.  Çünkü Türkiye’nin bütün ezilenlerinin, bütün ezilen halklarınıh, ezilen sınıflarının, ezilen cinslerinin hepsinin bir araya geldiği bir tablo Kürt halkının sözcülerine de başrolü vermişti. Dolayısıyla biz bu ortak temel üzerinden geliyoruz. Bu ortak temel seçim dönemlerinde bir ortak partiyle………..

BAKİ GÜL- Zaten geçmişte sürekli bir blok vardı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ-  Tabii

BAKİ GÜL-  Platformlar oluşuyordu.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ-1995’ten beri. Türkiye’nin ezilenleri ve sol hareketi istikrarlı olarak sosyalist enternasyonalist sol hareketi, istikrarlı olarak Kürt özgürlük mücadelesiyle bir blok halinde yürür. Bunun tek istisnası belki 1999 seçimlerinde ÖDP ile böyle bir ittifakın kurulmadığı dönemdi. Onun dışındaki bütün dönemlerde bu süreç bu şekilde yaşandı.  Yani biz birbirimizi bugün keşfetmiş, bugün farkımıza varmış değiliz.  Bu mücadelede   yer alan herkes,özgürlük mücadelesinin belli bir aşamasında onunla gazetecilik alanında, sosyal mücadele alanında, sendikal alanda, kadın mücadelesi alanında ortaklık kurdu. Bütün barış mücadelelerini birlikte sürdürerek bugüne geldik. Biz özetle birbirimizi tesadüfen bulmuş insanlar değiliz.  Şimdi bunu nasıl sürdüreceğiz sorusuna verilmiş bir cevap bu.

BAKİ GÜL- O noktaya gelmeden önce şimdi biraz hatırlattınız ya 2011 genel seçimleri , 12 Haziran seçimlerine Demokrasi ve Barış bloku olarak girdi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Emek, demokrasi, özgürlük bloku.

BAKİ GÜL- Blok olarak girdi. Çok başarılı bir sonuç aldı.  Bu blokta Kürtler kendi arasındaki azami birlikteliği sağlamıştı ve Türkiye demokrasi güçleriyle de bir ortaklık yakalamıştı. Herkes,  Ahmet Türk’ün de işaret ettiği o tabloydu. Büyük başarı kazanmıştı. Şimdi bunun partileşmiş ismi ya da Halkların Demokratik Kongresi vardı ve HDP de bunun partileşmiş, cisimleşmiş haliydi. Tam bu noktada mesela HDP üzerine tartışmalar ya da bu yeniden yapılanma sürecindeki tartışmaların neden BDP kendini feshetti? Neden BDP, niye bütünen geliyor tartışmalarını. Nereye oturtmak gerekir?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Bence birincisi bunların hepsi Türkiye de sürüp giden sosyal ve politik mücadele de bir anlam taşıyor.  Bu anlam esasen 2013 Newroz’unda Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu yeni demokratik siyaset yolunun ortaya çıkarttığı imkânların farkına varılması, bunun üzerinden yürünmesi ya da yürünmemesi ile ilgili. Sayın  Öcalan’ın ortaya koyduğu perspektif Türkiye’de Kürt halkının, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını ayrı bir devlet kurarak değil, var olan rejimin demokratizasyonu, demokratik bir Cumhuriyet ve demokratik Cumhuriyet içerisinde Kürt halkının kendi kendini yönetmesi, kendini bir yurda kavuşturması için bir demokratik özerklik formülü ve Kürtlerin ortak dünyasını da bir demokratik konfederalizm çerçevesinde kurmak olarak özetleyeceğimiz bir üçlü set halinde yürütmeyi davet ediyor.  Sayın Öcalan’ın açtığı demokratik siyaset yolunun ortaya koyduğu yol haritası bu. Bu yol haritasının zorunlu bir sonucu olarak Türkiye’nin tamamında siyaset yürütmek demokratik bir Cumhuriyeti kazanmak Kürdistan özgürlük mücadelesinin karşısına koyduğu temel politik hedef ve  bu, Türkiye’nin bütün ezilenlerinin politik hedefiyle örtüşüyor. Türkiye’nin bütün ezilenlerinin politik hedefleri de Kürtler özgür olmadan kendileri özgür olamayacağı için Kürdistan’ın demokratik özerklik projesini, programını desteklemeyi gerektiriyor.  Bir karşılıklı bakışın ürünü. Şimdi bunları kim istemiyorsa Halkların Demokratik Kongresi ve Partisi yoluyla, Kürdistan özgürlük mücadelesiyle Türkiye’nin demokratik ve sosyal muhalefet güçleri arasında kurulmuş olan bu ittifaka da onlar karşı çıkıyor. Bunlar her iki tarafın milliyetçileridir. Kürtler ile Türkiye’nin bütün öteki demokratik güçlerinin bir araya gelmesini dar milli hesaplardan ötürü istememek burada bir sürü müpemlik varmış gibi meseleyi ortaya koymayı gerektiriyor onlar açısından. O yüzden sırayla gelmemiz gerekiyor. Bir Sayın Öcalan’ın açmış olduğu bu demokratik siyaset yolu ve ilerleme rotası, yol haritası doğru mu yanlış mı? Buna bir cevap vermemiz lazım. Bu doğruysa, bunu kabul ediyorsak, burada ortaklaşıyorsak o zaman ortak siyaseti yürütmek için ortak araçlar inşa etmemizden daha doğal bir şey olamaz. Eğer bu yanlışsa o zaman tartışmayı araç üzerinden değil strateji üzerinden başlatmamız lazım. Bence bu strateji böyle araçları gerektiriyor. Şimdi bu çerçevede Halkların Demokratik Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi’nden ve özgürlük hareketinden ayrı olarak kurulmuş bir parti değil. Halkların Demokratik Partisi……

BAKİ GÜL- Bu niye ayrıştırılıyor? Sanki HDP başkaymış…..

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Buna 2014 yerel seçimleri sırasında tutulan taktik hattın sakatlığı ister istemez yol açtı. İki parça olarak seçime girme kararı sanki Halkların Demokratik Partisi’ni Türklerin partisiymiş, Barış ve Demokrasi Partisi’ni de Kürtlerin partisiymiş gibi takdime imkân verdi, böyle takdim etmek isteyenler için. Oysa Halkların Demokratik Partisi’ni, Barış ve Demokrasi Partisi ve bütün öteki bileşenler birlikte kurduk. Ancak seçimlere kısa bir zaman kala partinin kuruluşu gündeme geldiği için bir karar vermek gerekti. Bu partiyi kurup mu seçimlere gireceğiz, kurmadan mı gireceğiz? Esasen özgürlük hareketinin yaygın bir potansiyeli kurarak girmek ve ikili girmek yönünde tecelli edince bizde buna rıza gösterdik. Yoksa Halkların Demokratik Partisi’ni ben Kürt halkına rağmen kurmuş değilim ki. Tam tersine Kürt halkının siyasi olarak desteklediği temel yapı olan ya da açık siyaset alanındaki yapı olan Barış ve Demokrasi Partisi’yle beraber kurduk biz Halkların Demokratik Partisi’ni.

 

BAKİ GÜL-  Ya da şöyle diyebilir miyiz? Son 40 yıllık Kürt özgürlük mücadelesinin öncülüğünde ortaya çıkan gelişmeler HDP’yi ihtiyaç olarak ortaya çıkardı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Şimdi hem bu ihtiyaç ortaya çıktı hem de öte yandan bunun parçalı olarak seçime girmesi kararını da HDP’nin batıda ki kolları talep etmiş değil. Sonuçta bu bir ortak karar olarak ortaya çıktı. O nedenle ben bir kere bir algı yanlışı olduğunu düşünüyorum ve bu algı kötü bir biçimde yönetiliyor. Projenin aleyhine kullanılmaya çalışılıyor. Ben burada açıkçası bir maksat olduğunu söyleyebilirim.

 

BAKİ GÜL- Nasıl bir maksat?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Maksat şudur: Türkiye’nin bütün ezilenleri, Kürtler başta olmak üzere ortak bir siyaset alanı kendilerine tanımlayarak, Türkiye’nin almakta olduğu değişim yoluna kendi damgalarını birlikte vuracaklar mı yoksa tabii mi olacaklar başkalarının değişim stratejilerine? Bence mesele bununla ilgili. Biz diyoruz ki, hayır biz tâbi olmayacağız. Biz ortak bir kader üzerinden gideceğiz. Şimdi yine başa dönüyorum. Ortak bir kaderimiz var mı yok mu? Buna karar vermemiz lazım. Biz diyoruz ki, özgürlük hareketinin öncüleri ve HDP’yi oluşturan bütün bileşenler. Bizim bir ortak kaderimiz var ve biz bir ortak siyaset yürütebiliriz. Bu soruya evet diye cevap verenler bu yapıyı kuruyorlar. Fakat dediğim gibi taktik olarak aslında seçimlere ikili giriş bu görünüşü yanlış anlatmaya elverişli bir sonuç yarattı ve bunun sonucunda da şöyle bir şey oldu. Sanki Türklerin kurduğu bir partiye Kürtler davet ediliyor, Hiçte böyle bir şey yok. Halkların Demokratik Partisi 59 vilayette seçime girdi. Olan her yerde Barış ve Demokrasi Partisi bu ittifakın bir parçasıydı. İstanbul’da olsun, İzmir’de olsun, Adana’da olsun, Konya’da olsun. Her yerde BDP ile birlikte Halkların Demokratik Partisi’nin diğer bileşenleri siyaseti birlikte yürüttüler. Dolayısıyla ortada BDP’nin gıyabında gerçekleşmiş bir şey yok, Kürt özgürlük mücadelesinin gıyabında gerçekleşmiş bir şey yok. Bunun üzerinde duruyorum. Çünkü sonuçta şimdi şöyle bir şey. Aslında dışardan empoze edilmiş bir şey varmış gibi konuşuluyor. Dışardan empoze edilmiş bir şey yok. Biz 2011 de birlikte verdiğimiz kararı hala yürütüyoruz. Bu kararı birlikte verdik, bu kararın içerisinde HDP’nin bütün bileşenleri var. Bileşenlerin başında da Barış ve Demokrasi Partisi geliyor. Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi kendi kaderini yeniden belirliyor. Kendisini, kendi karşısına koyduğu programatik hedef dolayısıyla yeniden kurmayı kararlaştırıyor. Bunları bize danışarak almış değil, almaması da kendi hakkıdır. O demokratik özerklik perspektifini gerçek kılmak, bu programı yürütebilmek bakımından kendisini bir bölge partisi olarak yeniden kurmayı elindeki diğer bütün sosyal ve politik müktesebatı da HDP’ye devretmeyi öngörüyor.

BAKİ GÜL– Şöyle diyebilir miyiz? BDP ile ya da kongre de belki farklılaşabilir. Bugün Dicle Haber Ajansı haberi geçmişti. Demokratik Bölgeler Partisi kongreyle kendisini farklılaştırıp BDP ile demokratik özerk Kürdistan, HDP ile demokratik Türkiye kendi örgütlemesi böyle bir formülasyon olabilir mi?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ: Şimdi tabii bütün bunları bizim ortaklaşa tartışacağımız bütün bileşenlerin ortaklaşa tartışacağı bir zemine böylelikle gelmiş oluyoruz. Fakat BDP bu konuda ki kararlarını kendisi veriyor. Bu kararı verirken de bunu vermeye hakkı var. Evet böyle öngördüklerini bende düşünüyorum. Fakat bütün bunları hepimiz bir araya gelip birlikte müzakere edeceğiz. Kongreler zeminine geldiğimiz zaman. Demek ki Halkların Demokratik Partisi en büyük bileşeni Barış ve Demokrasi Partisi kendisini yeniden kurarken kendisini ona uygun olarak gözden geçirmeksizin edemez. HDP dolayısıyla kendisini gözden geçiriyor ve bize ortak partimize Barış Ve Demokrasi Partisi, milletvekillerinin tamamının geçmesini teklif ederek son derece önemli bir siyasi yatırımda bulunuyor. Şimdi biz dört vekil daha önce buraya geçerken bunu da kendi keyfimizden yapmadık. Ortak kararımızın ürünüydü. HDP’nin bir siyasi gerçek olarak ortaya çıkması için dört vekilin buraya geçmesi istendi. Şimdi bizim buraya geçmemiz işin doğrusunu isterseniz parlamenter görünürlük ve parlamenter etkinlik bakımından bir fedakârlığı gerektiriyordu. Çünkü siz bir gruptan çıktığınız zaman parlamentoda hiç bir etkiniz kalmıyor. Komisyonlardan atılıyorsunuz, genel kurulda söz hakkınız kalmıyor, herhangi bir bağımsız milletvekilinden daha fazla bir etkiye ve güce sahip değilsiniz. Sırf HDP ‘nin kendisini kurabilmesi için parlamentoda bir ayağı olabilmesi için bu adıma rıza gösterdik. Daha sonra hapisten çıkan 3 arkadaşımızda bize katıldılar. Biz 7 kişi bir HDP grubu olarak mecliste zaten varız. Şimdi böyle bir şey sürdürülebilir bir ilişki midir? 35 kişilik bir grubun 7’si HDP’de kalacak etkisiz bir biçimde, geri kalan 28’i de BDP’de kalacak. Fakat grubun gücünü kaybetmiş olarak. Bütün bunların mantıklı bir açıklaması olamaz. Sürdürülemez bir durum. Dolayısıyla bu sürdürülemez olan durumu BDP’nin kendisine biçtiği gelecek planı dolayısıyla gelecekte BDP kendisine şöyle bir tutum saptıyor. Biz bir demokratik bölgeler partisi olacağız, demokratik özerkliğin sesi ve sözü olacağız ve üstelik biz seçilmişleri içeren bir parti olmayacağız. Bu parti HDP olacak. Böyle bir karar veriyor. Dolayısıyla seçilmişleri parlamentodan başlayarak buraya aktarmasından daha doğal bir şey olamazdı. Şimdi bütün bunlar insanlara karmaşık gelebilir. Fakat bu karmaşıklığın asıl nedeni karmaşık görünmenin asıl nedeni belki burada öz eleştirel tutum herkes için gerekir. Bu tasavvurların BDP tabanına, BDP teşkilatına ve ortak siyasetimize büyük bir ilgiyle bakan halklarımıza etkin bir biçimde aktarılmamasıyla ilgili olabilir. Ama burada bir oldu bitti yok. Burada bir emrivaki yok. 2011’den beri açık olarak yaptığımız bir tartışmanın ortaklık sürecinin doğal sonuçlarını yaşıyoruz hep birlikte. Şimdi bu iyi mi kötü mü? Buna neden ihtiyaç duyuldu bunları az çok anlattık. Ben bunu söyleyebilirim. Bence özgürlük hareketi bu adımı atmakla Türkiye’de ki bütün ezberi şu an itibariyle bozmuşdurumdadır.Hem şunu söylemektedir. Bir ortak geleceğimiz vardır ve biz buna siyasi bir yatırım yapıyoruz. Hem de ikincisi bizi ortak gelecekte diğerleriyle eşit haklı olarak yer almak istiyoruz. Kimseye üstünlük kurmak istemiyoruz. Üçüncüsü, biz bir ortak geçmişten geliyoruz ve ortak bir geleceğe de bu geçmiş dolayısıyla sahip olabiliriz. O nedenle bizim birinci elde çağrılarımıza icabet eden, bizimle enternasyonalist bir dayanışma kuran tek akım olarak Türkiye’nin sosyalist hareketinin bize verdiği bu desteği önemsiyoruz ama bunu çoğaltmak istiyoruz bu bizim de talebimiz. Dolayısıyla burada ne politik olarak, ne örgütsel olarak, ne siyasal olarak, ne tarihsel olarak, ne etik olarak ben bir problem görmüyorum. Ancak dediğim gibi bunun takdiminde yapılan duraksamalar dolayısıyla yeniden izah ihtiyacı çıktı. Ben buna da çok bir şey demiyorum. Siyasette iseniz eğer sizin nasıl anlaşıldığınızdır önemli olan. Siz nasıl anlaşılmak istiyorsanız kendinizi öyle anlatmayı başaramadığınız takdirde bunu yeniden anlatmak mecburiyetiniz var, kimseye kızamazsınız. Karşıtlarınız, hasımlarınız, mütereddit unsurlar sizin yanınızda durup ta bu amaçlara o kadar nüfuz etmemiş olan insanlar durmadan soracaklardır, siz de doğru cevaplarla bu soruları azaltmak mecburiyetindesiniz.

BAKİ GÜL– Peki. Şu sıkıntılar, tartışmalar daha doğrusu aşılamayacak tartışmalar değil. Kanaat öyle. Çünkü bir tartışma ortamı var. BDP den yönelik ya da Kürtlerden taraf gelen eleştirilere kısmen yanıt aramaya çalıştık yanıt verdiniz. Türkiye cephesinde Türkiye örgütlere HDP projesi konusunda bir içselleştirme yaşadı mı? Halkların demokratik Kongresi yeterince işlevli oldu mu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ : Şimdi ben şöyle söyleyebilirim. Halkların Demokratik Kongresi yeterince işlevli olmadı. Bunun en önemli sebebi Halkların Demokratik Kongresinin kurulduğu ve taban oluşturmaya çalıştığı dönemde aynı zamanda Kürdistan Özgürlük Hareketinin, devletin ve AKP’nin saldırılarına karşı bir devrimci halk savaşı stratejisiyle karşılık vermeye çalıştığı dönemdi. Halkların Demokratik Kongresi esasen barışçıl bir iklimde ve açık siyasi mücadele alanında gerçekleşebilecek bir proje olduğu için bu gerilim ve çatışma sürecinden olumsuz etkilendi. Türkiye’nin batısında derinleşen milliyetçi saldırıları hatırlayın. Şimdi biz çabucak alışıyoruz barış iklimine, çatışmasızlığa geçtik 2013 Mart’ında. Bir yıldır neredeyse tek bir insan bu çatışma dolayısıyla hayatını kaybetmedi. Hep böyle yaşamışız gibi hatırlıyoruz ama. 2011-2013 arasını böyle yaşamadık. Son derece kasıp kavurucu bir saldırı altında on bine yakın insanın tutuklandığı, her yerde gaza ve tazyikli suya, dipçiğe, sopaya maruz kaldığımız açık mücadelenin çok büyük baskılar altında sürdürüldüğü bir dönemde HDK kendisini meclisler halinde örgütleme konusunda ihtiyaç duyduğu iklime ulaşamadı. Bu yüzden de bütün her şey daha çok BDP faaliyeti ve BDP ortaklığı etrafında döndü. Ancak 2013’de  Öcalan’ın Mart’ta yaptığı çağrıdan sonra hem HDK hem HDP bir kendisi için elverişli gelişme imkanı buldu. Ama sadece dışımıza atmayalım, maddi koşulları atmayalım. Aynı zamanda HDK’nin bir ihtiyaç olarak içselleştirildiğini de hem BDP açısından hem diğer bileşenler açısından bu kadar kesinlikle söyleyemeyeceğim ben. Şundan ötürü. Böyle bir kendisini ortak potada kaybetmek, hem hal olmak fikri o kadar alışık olduğumuz bize geçmişten gelmiş olan bir davranış alışkanlığı değil hem de öte yandan bunun pek çok sorunu kolayca halledilemedi ama gene de şöyle diyebilirim. Ben baktığım zaman HDK fikri tırnaklarını bizim siyasi dünyamıza geçirmiş durumdadır. HDK diye bir şey vardır fakat HDP’nin seçimlere girerek birden temayüz etmesi HDK’nin sanki önemsizmiş gibi görünmesine yol açtı, tabi bunları şimdi kısaca anlatmak çok zor olabilir ama varsayım şuydu: Halkların Demokratik Kongresi bir sosyal harekettir. Aşağıda sosyal mücadele alanında kendisini kuracaktır, parti de bunun üzerinde bir ara yüz olacaktır seçimden seçime. Yani bunu bir akordeona benzetebiliriz. Sosyal mücadele sürdüğü zaman parti dar bir şey olarak kalacak sosyal mücadelenin yerini parti aldığında parti genişleyecek öteki ona hizmet edecek. Böyle ritmik olarak çalışacak, varsayım bu. Fakat parti Türkiye’nin siyasi gerçekliği içerisinde kurulur kurulmaz birden gündemin ana konusu haline geldi.

BAKİ GÜL- Bu da önemli. Dikkatle vurgulamak gerekir bunu. Herkes HDP’ye bir şey söyleyebiliyor. HDP diye bir olgu var.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Tabii. Çünkü Türkiye’de şimdi siyasetin doğası bu. Siyaset partiyle yapılır. Bilinen hakikat budur. Gündelik hakikat böyledir. Halk bunu böyle okur, medya bunu böyle okur, devlet bunu böyle okur. Sizin kongre fikriniz tarih açısından çok parlak olabilir. Fakat siyaseten parti bir anda bunun önünü alabiliyor parlaklığıyla. Şimdi böyle de oldu. Parti binlerce insanı harekete geçirdi. Yani belediye başkan adayları, eş başkan adayları, meclis üye adayları bunların etrafında kampanya yürütenler, bunların kampanyasına şöyle ya da böyle destek olanlardan hareketine baktığımızda Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Ermeni, Nusayri on binlerce insan bu faaliyete katıldılar ve birden parti ete kemiğe büründü. Şimdi dolayısıyla seçim bitti herkes evine gitmedi partide duruyor. Yani parti bizzat parti olarak hayatını değiştirdi ve onun da hayatı değişti. Ben hep şöyle diyorum, örnek veriyorum. Sanki bana açıklayıcı geliyor. Almanya’ya büyük işçi göçü başladığında Türkiye ve Kürdistan’da. Büyük insani sorunlar ortaya çıktığında, Almanlar şöyle demişlerdi, Almanya’yı yönetenler. “Biz işçi istemiştik insanlar geldiler.” Şimdi, biz de parti istemiştik insanlar geldi ve insanlar şu ya da bu siyasete Kürdistan özgürlük mücadelesi, Türkiye sosyalist hareketi ve benzeri kompleks sözlere ve kavramlara değil Halkların Demokratik Partisine geldiler. Onların beğendiği şey Halkların Demokratik Partisi. Dolayısıyla EMEP’lisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Yeşiller ve Sol Gelecek ve diğer partilerimiz var, Barış ve Demokrasi Partisi var ama bir de Halkların Demokratik Partisi diye bir özne çıktı ortaya.

BAKİ GÜL- O kimlik oluştu mu? Çünkü Halkların Demokratik Partisi’nin HDP kimliğinin oluşması aynı zamanda önemli bir gelişmenin de zemini olmaz mı?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Tabi ki olur ve oldu da. Bilfiil bu oldu. Bu kadar çok niye mürekkep tüketiliyor? Şöyle bir şey söyleyeyim. Eleştirilere bakacak olursak, zaten yaygın medyada ve sol literatürde Halkların Demokratik Partisi lehine hemen hemen hiç kimse konuşmuyor. Herkes aleyhine konuşuyor. Televizyonlarda insanlar bir araya geliyorlar, yerden yere vuruyor, “bu kadar lüzumsuz bir parti olamaz, bu kadar aptalca bir siyaset olamaz, bunlar nereden çıktılar, neyin nesidir” Ya peki madem bu kadar lüzumsuz bir şey. Niye bu kadar çok konuşmaya lüzum var? Belli ki bu şu: Bir ihtiyacı, bir ortaklık hedefini aranan bir ama kurulu düzenle, statükoyla uzlaşmayan bir imkânı harekete geçirdi. Bir takım telleri titretti. O nedenle Halkların Demokratik Partisi diye bir olgu, bir kimlik ortaya çıktı. Hiçbir siyasi parti şu son 20 yılda Barış ve Demokrasi Partisini bir yana bırakırsak ya da öncellerini. Bir seçim kampanyası döneminde bu kadar çok saldırıya, bu kadar çok linçe, bu kadar katliam girişimine maruz kalmamıştır. Sanki bunlar olmamış gibi insanlar kulaklarının üzerine yattılar, olsa da olur olmasa da olur gibi oldu. Urla’da , Fethiye’de, Aksaray’da olanlar Ordu’da, Giresun’da olanlar her gün her yerde olanlar bunları topladığınız zaman bu kadar çok terörize edilmiş bir siyasi parti kuruluş süreci kimse gördü mü? Herkesin tabi bunları yaparken bir bildiği var. Müesses nizam açısından, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İç İşleri İdaresi bakımından ve kontrgerilla bakımından bu eğer varsa bile son derece sınırlı bir alanda kalması gereken ama yok olacağı kendisine işaret edilmesi gereken bir varlık olarak derhal mimlendi. Öte yandan her iki tarafın milliyetçileri açısından da ortaklık fikrinin gerçeklik olduğunu gösterdiği için bir an önce başarısız olması için kollar sıvandı. Ama sonunda bütün bu saldırılar, bütün bu şiddet, bütün bu entelektüel ve politik şiddet aslında bir HDP kimliğini de ortaya çıkarttı.

BAKİ GÜL- Peki biraz önce bizim programdan önce KCK Yürütme Konseyi Eş başkanı Cemil Bayık’la arkadaşımız Sevim Güneş’in yaptığı program vardı. Röportaj. HDP’yi konuştular ağırlıklı olarak. Orada diyordu ki: Bu ideolojik ve fiziksel saldırılar HDP’nin alternatif bir güç olmaması için çaba sarf edildi ve derin devlet bir strateji izledi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Ben tamamen katılıyorum. Birinci günden beri biz bunu böyle saptadık zaten. Çok temel göstergelere dayanıyoruz. Bu saldırıların olduğu yerler; Urla olsun, Fethiye olsun, Ordu, Giresun olsun buralarda HDP’nin bileşenlerinin hepsi on yıllardır var. Barış ve Demokrasi Partisi Fethiye’de belki yok ama Urla’da var. Aksaray’da Kürt halkı yaşıyor çeşitli köylerde, ilçelerde ve buralarda bir hayat sürüp gidiyor. HDP dıştan gelmiş bir şey değil. Ancak Karadeniz’de bu ikinci defadır karşılaştığımız saldırı kampanyası. Bulancak’da özellikle biz şöyle bir şeyin farkına vardık. Bulancak’da ki gençler, HDP’li gençler, bileşenler diyorlar ki “biz burada bir tehdit algısına sahip değiliz. Çünkü biz buranın faşistlerini tanıyoruz. Yukarıdan say 30 kişi, aşağıdan say 50 kişi, bunların hepsini tek tek tanıyoruz. Ama Bulancak’da toplantı yapacağımız alana sabah gitmeye kalktığımızda bir anda orayı 500 kişinin işgal ettiğini gördük ve onların hiçbirisini o çocuklar tanımıyorlar. Bu uyuklayan hücreleri gladyo uyandırıvermişti. Bütün mesele bu ve her yerde , her saldırının arkasında bir kamu görevlisini, bir devlet görevlisinin çıktığını gördük. Şimdi bu kadar çok merkezi bir saldırıyla karşı karşıya kaldığımız bir yerde bu gelişmenin bir risk olarak algılandığına dair bir fikir ediniriz öyle değil mi? Bu risk şurada:  Yerel faaliyetin sürmesi onlar için önemli değil. Önemli olan bunun ulusal ölçekte Türkiye ölçeğinde bir merkezi siyaset tarafından güdülüyor olması ile ilgili. Bu siyaset doğmuştur fikri, bu şiddeti doğurdu ve herkesi de rahatsız eden budur. Her iki tarafın milliyetçilerini rahatsız eden şey ortak mücadele fikrinin rahatsız ediciliğidir.

BAKİ GÜL- Peki bu rahatsız edicilik, tartıştık ya biraz önce, Türkiye ile ortak Türkiye halkları Kürdistan halkları ortak bir mücadele zemininde HDP’de bir noktaya gelecek ve ortak bir mücadeleyle sonuca gitme süreci başlamış durumda. Bu çok olumlu. Tarihi kökleri de var, mirası da var. Türkiye’nin demokratları, liberalleri, samimi liberalleri ya da özgürlükçüleri, Kürt özgürlük mücadelesiyle buluşuyor, sosyal medyada ağırlık olarak bir kampanya yürütülüyor bu da çok merkezi. Kürdün zengini AKP ile iş yapınca kimsenin zoruna gitmiyor ortaklaşınca, Kürdün ezileni ezilenle ortaklık yaptığı zaman da başka bir tartışma oluyor. Bunu hangi bağlamda ele alalım.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Tabi. Bu şununla ilgili.

BAKİ GÜL- Yani KDP Geliyor, İşvereni.10 milyar Dolar. 20 milyar Dolar. Petrol Anlaşmaları. Bu işbirlikleri ya da başka siyasal ortaklıklar yapılıyor. Kimsenin zoruna gitmiyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Bu şunla ilgili tabi ki. Bu eski statüko ve yeni statüko arasındaki rekabete tercüme edilmeyen her şeyin her iki tarafından ezilmesi ihtiyacıyla ilgili. Şu an Türkiye’de ki gidişata baktığınız zaman görürsünüz. 2014 seçimlerinin cereyan ediş tarzına baktığınızda. Bir tarafta merkezinde Adalet ve Kalkınma Partisi Başbakan Erdoğan olan bir sermaye bloku, öbür tarafta da bir başka koalisyon, cemaat, Cumhuriyet Halk Partisi ve onlarla ittifak halindeki bütün diğer AKP karşıtları. Bu her ikisi açısından toplumun kendi etrafında kutuplaştırmak temel ihtiyaç. Oysa biz bir üçüncü seçeneği teklif ediyoruz. Her ikisinin de halkların özgürlük ve egemenlik mücadelesi bakımından egemenliği ve baskıyı sürdürme araçları olduğunu ortaya koyduğumuzda her iki tabandan da bir karşılık görüyoruz. Alevilerden görüyoruz, kadınlardan görüyoruz, emekçilerden görüyoruz, tabi ki Kürt yoksulları politik hareketleri ve partileri vasıtasıyla zaten buradalar. Şimdi bu durumda Halkların Demokratik Partisi her iki taraf için de eşit derecede problem yaratıyor. Bu ittifaka gönül vermiş Mansur Yavaş’a oy vererek solculuk yapacağını, AKP’yi tahtından indirerek solculuk yapacağını düşünen için Halkların Demokratik Partisinden daha büyük bir vicdan azabı yok. Başka bir yolun olduğunu orada söylemeye devam eden , bunu demokratça, bunu özgürlükçü bir tarzda , bunu halkın egemenliği doğrultusunda ifade eden bir hareketin bu tarafta vicdan yarası olmaması mümkün mü? Öbür tarafta Adalet ve Kalkınma Partisiyle anlaşarak Kürtlerin özgürlük mücadelesini ticarete bağlayarak hareket eden kendi gönlünü AKP’nin saldırganlığına bağlamış olan zengin Kürtler açısından Kürt’ün burada yoksul Türklerle buluşarak siyaset alanı açmasından daha büyük bir vicdan azabı olabilir mi? Dolayısıyla her iki tarafın egemenlik peşinde koşan unsurları her iki tarafın Erdoğan’a ve cemaate yatmak zorunda kalmış olan unsurları için Halkların Demokratik Partisinden daha ciddi bir ayraç yok. O yüzden o susturulmalıdır, o bertaraf edilmelidir. Sorarsan Cumhuriyet Halk Partisine ve cemaat ittifakına Halkların Demokratik Partisi AKP’nin başlarına bela ettiği bir şeydir. AKP’ye sorarsan Halkların Demokratik Partisi cemaatçilerin, darbecilerin sesidir. Her ikisi de aslında sadece şunu söylemiş olmaktadırlar. Bizden değiller evet biz onlardan değiliz.

BAKİ GÜL-Peki onlardan değilsiniz. Üçüncü bir seçenek. Kritik bir durum söz konusu. Türkiye solu, Kürt özgürlük mücadelesi bir kitleseli, bir deneyimi, bir tecrübesi var. HDP nasıl bir çoğulcu kitle partisi haline gelecek? Kendisini dinletebilecek. Ya da şu rahatsızlıkları giderebilecek. Marjinal solun bir ara dalları ya da sürekli denenmiş ama başarıya gitmemiş bir proje olarak hep böyle negatif  yaklaşımlar var. HDP kendisini nasıl bir kitle partisi, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, kadınların, yeşil, çevrecilerin, herkesin sesi haline getirebilecek ve AKP’nin ve CHP’nin karşısında kendisini nasıl örgütleyerek var edecek.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Şimdi burada tabi bir elimizde tılsımlı araç yok. Fakat en önemli mesele bence her günkü mücadelede açık ve anlaşılabilir bir biçimde yer almak. Halkların Demokratik Partisi bileşenleri ve Halkların Demokratik Partisinin her günkü siyasetine dâhil olanların mücadeleyi merkezde yürütmelerine imkân yoktur. Yani kastım şudur merkezde yürütmekten. Bu mücadele şehir merkezlerinde ki sınırlı itiraz alanlarına dâhil olarak sürdürülemez. Bu yalnız ve ancak bu sıkıntıları, acıları, sömürüyü ve yoksulluğu çekmekte olanların bunun kavgasını verdikleri yerde kendini yeniden kurmakla mümkün. O yüzden bir günde, iki günde sonuç alabileceğimiz bir şey değil ama sebat ettiğimiz takdirde örneğin, 2015 Genel Seçimlerine kadar bir yol alabileceğimiz ve ondan sonra da daha uzun yollar alabileceğimiz bir perspektif bize kuruyor. Biz burada Kürdistan özgürlük hareketinin kazanımlarını çok önemli buluyoruz. Şimdi burada bir es vereyim ve yine buraya döneceğim. Şimdi bunları önemsediğimizi söylediğimizde Kürdistan özgürlük mücadelesinin kazanımlarıyla ortaklaşmayı istediğimizde bence son derece haksız bir biçimde her iki taraftan gelen şöyle bir kinaye, bir çeşit kınama, biri çeşit küçümseme var. Kürt halkının sırtına binmek ya da Kürtlerin kuyruğuna takılmak. Bunların her ikisi da haksız ve mütecaviz davranışlar. Çünkü bu ortaklığın bileşenlerinin hepsinin tarihine baktığınızda hem Kürt halkının özgürlüğü, hem Türkiye halklarının özgürlüğü için sürmüş olan çok uzun bir tarihin içinden geldiğini görürüz. Hem de öte yandan Kürt halkının özgürleşmesine eşlik etmekten başka hiçbir şey yapmadıklarını, hiçbir yükü oraya aktarmadıklarını görürüz. Eğer mesele bizim kimi arkadaşlarımız, aralarında ben de olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine milletvekili olarak taşınmamıza Kürt halkının şu ya da bu şehirdeki oylarının bize verilmiş olması ise söylenen şeyler, biz hiç milletvekili olmadan da bu işe yardımcı olabiliriz, onu herkes biliyor. Bunun peşinde hiç olmadık. Biz kendimiz de talep etmedik. Bize teklif edildiği için bunları önerdik. Ama mesele şudur: Üstlendiğimiz bu sıfatla beraber ortak davaya hizmet etmiş miyiz etmemiş miyiz? Bu bilançoya bakmamız lazım. O nedenle biz bu özgürlük mücadelesiyle ilişkimizi tek taraflı bir ilişki olarak görmüyoruz. Özgürlük mücadelesinin kendini Türkiye’nin tamamına taşıması için Türkiye’de kendisine, ortaklar, partnerler bulması bizimde Kürdistan’da süregiden sınır mücadelesine katkıda bulunabilmek için özgürlük hareketiyle dayanışma içinde olmamız lazım. Baştaki soruya dönüyorum. Ortak bir geleceğimiz var mı yok mu? Bu soruya iki tane cevap verilebilir. Var veya yok. Arada bazı gri cevaplar da olabilir. Var diyorsak o zaman böyle yapacağız. Biz şunu görüyoruz. Kürdistan özgürlük mücadelesi Türkiye devrimci hareketinin deneyimlerinden de istifade ederek kendini kurdu. Öcalan boşuna demedi HDP kongresine gönderdiği mesajda; “Ben Mahir Çayan’ın bir takipçisi olarak siyasete başladım ve o emaneti size döndürüyorum.” Bunun bir karşılığı var, bir manası var çünkü Kürdistan Özgürlük Hareketinin kurucularının hepsi bizim ortak devrimci hareketimizin içinden geldiler. O zihniyeti, o öğretiyi kendi halklarının diline tercüme ettiler ve 40 yıl sonra elde ettikleri birikimi ortak haznemize katıyorlar. Biz buraya baktığımız zaman halkla ortaklık kurma, halkın dilinden konuşma, onun içindeki bütün eğilimleri örgütleme, onun değerleriyle barışma, onun değerleriyle ortaklaşma konusunda edinilmiş çok esaslı dersler görüyoruz. Bunları devralacağız tabii ki. O yüzden de biz çok önemsiyoruz bir kere Barış ve Demokrasi Partisinin Türkiye’nin batısında yaratmış olduğu potansiyeli, bunu bir kere hareketimizin en kıymetli parçası olarak görüyorum. Öte yandan hepimizin 40 yıllık deneyimleri var. Sendikal alanda, gençlik mücadelesi alanında, kadın mücadelesi alanında, sosyal mücadeleler alanında. Şimdi bunları bir ortak hat üzerinde birleştirmek ve bunun için de Halkların Demokratik Partisini daha tümleşik, daha hep birlikte hareket eden bir yapı haline getirmek bizim için çok önemli. Burada her şeyden önemli olan şey halka bir şey öğretmek yerine onun derdi ile dertlenmek diye özetleyebiliriz yapacağımız işi. Kastım şudur: İşçi hareketine her gün akıl öğretmek yerine işçi hareketinin temel sorunu olan örgüt derdini çözmek için ona yardımcı olmak. Kadın hareketinin mücadelesini kavramak, kadınların her gün uğradıkları sömürü, şiddet, saldırılar karşısında onların doğrudan doğruya dili ve sözü olacak mesafede ilişki kurmak. Alevi halkının özgürlük mücadelesini, Alevilere de bir mavi boncuk diye değil, Alevi halkının, alevi toplumunun, alevi inancına sahip olan yurttaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması için sürdürdükleri mücadeleye bir siyasi kanal açarak ve nihayet Türkiye’de çok sözü edilen bize de sıkça bir eleştiri olarak döndürülen Müslüman ve muhafazakâr kitlelerin derdini anlamak. Tabi ki Müslüman ve muhafazakâr kitlelerin derdinin ne olduğu hakkında bilgiye sahibiz. Fakat daha çok bu kitlelerin sol ile, sosyalist hareketle, kadın hareketiyle, sendika hareketiyle ortak mücadele kurabilmesine yardımcı olabilmek bakımından da İhsan Eliaçık gibi, Mehmet Bekaroğlu gibi kanaat önderlerinin de siyasete başka bir bakışla gelmelerine de ihtiyaç var. Birbirimizi anlamaya dinlemeye. Biz bu kapıları hiçbir zaman kapatmadık ve ortaklık arayışı içerisinde her zaman olduk ama ne yazık ki bunlar kolay meseleler değil.

BAKİ GÜL-Nedir o çok zorlandığınız mesele?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ-Şimdi bence en önemli mesele şu iki meseledir. Birincisi özgürlük mücadelesinin henüz sürdürmekte olduğu bir çatışmasızlık aralığında olsa bile silahlı mücadele boyutunun kimi iz düşümlerinin devletle bir problem alanı olarak ortada duruyor olması. Neresinden girilebilir, meselesine bir somut cevap bulunamayışı. Ben şöyle düşünüyorum. Bu ihtilafı çözmek için bu çatışmanın olduğu yere doğru hareket etmezsem bu çatışmayı çözemem. Kenarda durduğum takdirde bu çatışmanın kendi kendine çözülmesi ihtimali son derece düşüktür. Bir toplumsal enerjiyi buraya nakletmeliyiz ki, aktarmalıyız ki bu çatışmanın arasına girebilelim. Şimdi bu da bir siyasi risk. Bu siyasi riski alacaksınız veya almayacaksınız. Ben bu riskin alınmaya değer olduğunu yeterince belki anlatamadığımızı düşünüyorum. Çünkü burada bizim Müslüman kimliğine karşı bir kuvvetli reaksiyonumuzla hiçbir ilgisi yok. Bazen bana gülünç de geliyor bütün bunları konuşmak. Türkiye’de aslında hangi eve gitseniz, mutlaka o evde memlekette ne kadar eğilim varsa hepsini aynı evin içinde olduğunu görürsünüz. Daha yaşlıların başı örtülüdür, namaz kılarlar, daha gençler başka türlüdür, kimisi sağa kimisi sola meyletmiştir. Hiçbir ailenin aynı tipte insanlardan oluşmadığını bildiğimize göre şimdi bize ikide bir Müslümanlık dersi vermelerine ihtiyaç yok. Hepimiz şöyle ya da böyle bir Müslüman ana-babanın evinde doğduk ya da çoğumuz öyle doğduk ve onlarla çatışmadan yaşamayı öğrendik. Ama bu bizim kendimize ait değerlerimiz olmasını ortadan kaldırmadı. O yüzden ikide bir nasihatlarla, şunlarla bunlarla, onu hor gör… böyle bir şey yok. Kimseyi hor gördüğümüz yok. Önemli olan Müslüman ve mütedeyyin kitlelerin üzerinde hakimiyet kurmuş olan nüfuz alanında yaşıyor olmaları. Adalet ve Kalkınma Partisinin nüfuz alanına girmiş olmaları ve onların bu nüfuz alanından çıkartılmaları için gerekli olan siyasi kuvvetin henüz hiç kimsenin elinde olmamasıyla bunun ilgisi var. Yoksa bizim sırtımızı dönmemizle değil. Öte yandan tabi ki herhalde camiden bu harekete Müslüman taşımak, öyle olmayacağına göre bu kesimlerle daha çok daha yakın diyalogları olanların ortak mücadele fikrini bu tarafa doğru taşımaları da daha çok onlardan beklenir. Ama şöyle diyeyim, netice olarak biz bu basit formüller olmadığını söyleyebiliriz. Mesela, şu basit formül Türkiye’nin yüzde ellisi Müslüman ve muhafazakardır. Dolayısıyla HDP’nin de yarısı Müslüman ve muhafazakar olmalıdır. Hakikaten ölçüler böyle midir? Kim saydı bunları? Nereden biliyor? Böyle olunca mı politika yapılıyor. Ben böyle kuramayacağımızı düşünüyorum. Bu bir sosyal hareket alanında böyle olabilir. Ama önemli olan sizin özgürlük ve demokrasi programını halkın diline tercüme edip edemeyeceğinizle ilgilidir.

BAKİ GÜL- Peki yine HDP projesi Kürt özgürlük mücadelesinin ortaya koyduğu demokratik ulus bileşenleri, Kürtler, Aleviler Ermeniler, Asuriler, demokrat. Türkiye’de ki bütün siyasi eğilimlerin, özgürlükçü eğilimlerin birleştirilmesi konusunda bir proje. Bu projeyi boşa çıkarmak için saldırılardan bahsettik. Derin devlet organizasyonu olduğunu, devletin bir algı yaratmak istediğini, kendi içinde yetersizlik olan ama iyi niyetli eleştiriler de var. Çokça gelen sorulardan var. Kürt tarafından. Kürt özgürlük mücadelesinin kazanımlarını tasfiye etmek gibi bir eğilim var mı HDP içerisinde.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Kürt özgürlük mücadelesini kim yürütüyor? Ben yürütmüyorum. Barış ve Demokrasi Partisi onun açık yüzü. Bir de onu yürüten başka kuvvetler ve başka politik odaklar var. Şimdi onlar tasfiye mi etmek istiyorlar. Bunlar manasız konuşmalar. Niçin insanlar bunca çaba, bunca hayat mücadelesi, bunca bütün ömürlerince yaptıkları manevi yatırımı bugün, ansızın, birden sabah kalkıp hadi biz şimdi bunları elden çıkaralım diye niye düşünüyor olsunlar ki? Ben şimdi bakıyorum. Ben 1994’te Şam’da, gazeteci iken, o zaman Sayın Öcalan ile bir söyleşi yaptım. Gündem Gazetesinde ikinci bölümü yayınlanırken gazete kapatıldı. Fakat o daha sonra kitap olarak yayınlandı. Kitaba da dönüp bakabilirler. Öcalan bugün ne söylüyorsa 1994’de Şam’da da aynı şeyleri söylüyordu. 1994-2014. Yirmi yıl öncesinden beri Öcalan’ın karşısına koyduğu hedef Türkiye’nin Kürt halkının da haklarını kabul ve teslim eden bir demokratik cumhuriyet olarak kendisini yeniden kurması perspektifidir. Bu perspektifle hareket ediyor. Kürdistan özgürlüğü meselesini Öcalan klasik, geleneksel yapılar içerisinde değil bir konfederal rejim içerisinde kurmak istediğini tam 20 yıldır söylüyor. Bugün yaptığı çağrı da bu perspektife uygundur. Dolayısıyla eğer bugün tasfiye edildiğini söylüyorlarsa insanlar taa 20 yıldan beridir bu tasfiye planının sürdüğünü söylemek zorundadırlar. Böyle bir şey yok. Bugünkü kadar çok Kürdistan özgürlük mücadelesi hak ve imkanı elde etti mi? Ve ben ikinci soruyu da sormak istiyorum. Bütün bu itirazları yapanların son 20 yıldır bu özgürlük hareketinin kazanım elde etmesi için mücadele alanına ne koyduklarını çok merak ediyorum. Bu hareketin kendisinden daha çoğunu  koymuş olacaklarını tahmin etmiyorum. Çünkü bu başka hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar büyük fedakarlıklarla elde edilmiş bir sonuç. Şimdi burada şöyle bir benzetme yapmamız lazım. Barış ve Demokrasi Partisi, özgürlük hareketi, şimdi kendi evinde bu meseleyi sonuçlandıramayacağını gördüğü yerde bir ortak ev kurmak için bir plan yaptı, bir çağrı yaptı. Biz bu çağrıya icabet ettik. Ortak ev istemiyoruz deseydi bu çağrıya icabet edecek değildik. HDP projesi de bu ortak evin kendisidir. Bu ortak eve ihtiyacımız var mı yok mu? Burada hiçbir şey tasfiye olmaz. Tam tersine herşey burada zenginleşir. Halkların Demokratik Partisi şimdi bir ortak dil konuşacaktır. Sadece Kürdistani bir dille konuşmayacaktır ama BDP kapatmıyor ki kendisini, kendisini tasfiye etmiyor ki.

BAKİ GÜL- Tam onu soracaktım. BDP’nin tasfiyesi anlamına mı geliyor?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– BDP varlığını sürdürüyor. Politik partilerimiz de varlıklarını sürdürecekler. Birer politik, ideolojik merkez olarak. Bunların hepsinin ortak alanı olarak HDP’yi kuruyoruz. Çok mu zor bunu kavramak? Bu derece mi? Bugüne kadar özgürlük hareketinin yarattığı bilinç düzeyi bu mu? Bu bencillik düzeyi mi? Ben özgürlük hareketinin böyle bir ulusal bencillik içerisinde kendisini kurmadığını biliyorum. Biz de ona bakarken bir ulusal bencillik içerisinden bakmıyoruz. Bir enternasyonalist dayanışma iklimi içinden bakıyoruz. Dönüş dolaşıp geldiğimiz yer aynı yer. Ortak kurtuluş imkanı var mı yok mu?

BAKİ GÜL- Şöyle de soralım. Aslında çok tartışılacak konu var. Zaman zaman bunlar hep gündeme geliyor. HDP, demokratik özerklik, kürdistan özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğü konusundaki bir tutumu, ilkesi, yaklaşımında herhangi bir geri noktası mı var? Siz nasıl tanımlıyorsunuz bunu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Şimdi biz bunları bugün ilan etmiş değiliz ki.2011 Genel Seçimlerindeki seçim beyannamemizin üstüne ekliyoruz her şeyi. Bunların hepsi açık ve seçik. O zaman da demokratik özerklik, demokratik cumhuriyet diyebileceğimiz iki maddeye indirsek demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet, belki üçüncü madde bunları çevreleyen siyasal ve sosyal kurtuluş, bunu çevreleyen alan olarak bunun üzerinde de demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik. Şimdi bu perspektif üzerinde geliyoruz. Burada ne var, eksik, ne söylüyoruz, neyi ifade etmiyoruz, nerde tökezliyor? Bence hiçbir yerde tökezlemiyor. Şimdi şöyle bir şey var. Ben onu anlıyorum. Anladığım şeyi söyleyeyim. Şimdi yine de bu bizim soyutladığımız kadar insanlar bu işi soyut yaşamıyorlar. Bunlar somut şeyler. Barış ve Demokrasi Partisinin herhangi bir şubesinin oluşması için, herhangi bir mahalle, ilçe örgütünün oluşması için insanlar o kadar çok maddi, manevi kendilerini ait kıldıkları işler yapıyorlar, o kadar çok bununla hem hal oluyorlar ki şimdi bunun şekil değiştirmesi sanki bütün o tarihin havaya uçması, yok olması ihtimali gibi geliyor ama ben bunun da fazla pimpiriklenme olduğunu söyleyebilirim, bu hareket bugüne kadar ne kadar çok parti kurdu, ne kadar çok yedek parti kurdu, ne kadar çok partiden partiye geçti ve hareketten hiçbir şey eksilmedi. Şu an mesele partinin format değiştirmesi mi yoksa bunu Türkiye’deki diğer bileşenlerle birlikte ortaklaşa yapıyor olması mı? Bunu anlamamız lazım. Ortaklaşa yapmayı söyledik. Bu bir ortak perspektif olmadan olmayacak bir şey, bunu yeniden kurmak ise kaçınılmaz olan şey. Şimdi dolayısıyla bir evden bir eve geçerkenki bütün rahatsızlıkları anlayabiliriz. Çünkü düşünsenize. Bir evden öbürüne taşındığınız zaman kendinizi, kokusu bile başkadır, sizi tedirginliğe sevk eder, vs. vs. yeni gidilen yerde ne olacaktır. Fakat bu kadar esaslı bir değişiklikte bence BDP açısından söz konusu, çünkü onlar bugüne kadar durdukları yerde durmaya devam edecekler ama ortaklık alanını yeniden tanımlayacağız aynı ortak evin içerisinde yaşayacağız. Bu kadar da anlamıyorum. Yani Türkiye Devrimci Hareketinin 40 yıllık mücadelesi bu ortaklığı hak etmediğine dair nasıl bir duygu uyandırıyor. Cumhuriyet Halk Partisine bakarak komünistleri eleştirmek bence çok komik bir şey. Cumhuriyet Halk partisi; Cumhuriyet Halk Partisi. Sol diye bir genel terimin içerisinden nasıl konuşulabilir. Şu an Halkların Demokratik Partisinde ortaklık kurduğunuz bütün devrimci hareketlerin hepsi şunca yıldır kendi habitatlarından Kürtlerin hakkını koruyabilmek için kovulmayı göze almış, hain, işbirlikçi, Kürtlerin yardakçısı sıfatlarıyla anılmaya göğüs germiş insanlar. Şimdi bir de dönüp bakıp bunlara bizi yeniden Türkleştirmeye mi çalışıyorlar. Biz öyle olamayız. Biz o manada ulusal değiliz. O manada bizim Kürt hareketiyle aramızda karşıtlık kurulamaz. Biz enternasyonalistiz. Ama bizim buraya taşımak istediğimiz kuvvetler sadece bundan ibaret değil. Biz kadın özgürlüğü mücadelesini buraya taşımalıyız. Biz emeğin, kurtuluşun mücadelesini buraya taşımalıyız, biz çiftçilerin hakları için mücadeleyi buraya taşımalıyız. O zaman Kürdistan devrimcilerinden de beklenen şey bu mücadelelere onların da kendi deneyimlerini katmalarıdır. Ancak böyle olabilir

BAKİ GÜL- Peki. Bu biraz da darlaştırmaya götüren bir tartışma. Sadece bunlar üzerinde. Şimdi daha da açık aleni bir şey var. Yani Türkiye’de bir siyasal seçeneğe ihtiyaç var. HDP bunun kesişen bir partisi olarak ortaya çıktı, bir proje olarak ortaya çıktı. Bundan sonrası için örneğin, bir süreç vardı Sayın Öcalan’ın deklare ettiği tek taraflı olarak KCK’nin yürüttüğü ve bir noktaya geldi ve şu anda AKP arıza çıkaran bir durumda. Mesela bu arıza büyürse siyasal anlamda kaotik bir noktaya giderse HDP’nin tutumu ne olacak? Bu sürece ilişkin, Kürt sorununun çözümü için.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Şimdi bir kere HDP bütün bileşenleriyle birlikte demokratik çözüm ve barış, halkların özgürlüğü konusunu doğrudan doğruya temel bir program haline getirmiş bir yapı. O nedenle burada herhangi bir darboğaza girilmesi anında Halkların Demokratik Partisinin doğal olarak yapacağı şey bu daralmaya karşı pozisyon almak Kürt halkının ve diğer halklarımızın özgürlük mücadelelerinin gerektirdiği yeni düzenleme, yeni mevzilenme içerisine girmekten ibaret olacaktır. Bu daralmanın ne şekilde ortaya çıkacağını nasıl tecelli edeceğinin görmemiz de gerekir. Ne olacak? Acaba yeniden bir çatışma mı başlayacak? Yoksa bir sosyal alandan bir kuşatma halinde mi gidecek? Türkiye’nin batısında ve doğusunda nasıl imkânlar çıkacak mücadeleyi sürdürmek için. Bunu göreceğiz. Ama benim diyeceğim şey son derece basit. Aslında hep başından beri söylediğimiz gibi barış hükümetlere bırakılmayacak kadar çok önemli bir mesele. Dolayısıyla Türkiye Halklarını barışın tarafı haline getirmek bugünden yapmamız gereken bir şey ve hükümet oyun bozanlık ettiğinde, lastiği patlattığında bunun yerine halkın kuvvetlerinin geçebileceği bir……

BAKİ GÜL-  HDP’nin böyle bir hazırlığı var mı?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– HDP’nin böyle bir perspektifi var. Ama bu hazırlığa ancak parti olarak kendisini hızla kurmaya çalışmak istemesi ondan, ancak böyle kurabilirse bunu yapabilir. O yüzden milletvekillerimizin hemen geçmelerinin en önemli faydası Halkların Demokratik Partisi için şimdi parlamentoda bir kürsünün hazırlanmış olması demektir. Bu yüksek kürsüden her gün görüşlerimizi topluma anlatmak fırsatı bulacağız. HDP’nin kendisini örgütlemesi HDP’nin HDK’nin örgütlenmesine yardımcı olması içinde bu bizim için çok esaslı bir başlangıç. Hazırlık buradan başlıyor. Yani şu an aslında biz fikre bir görünürlük kazandık, kazandırdık. Halkların Demokratik Partisi bir gerekli politik odak olarak ona ihtiyaç duyanlar tarafından kavrandı şimdi bunun hakiki bir kurum olarak kendisini örgütlemesi yolunda çabalıyoruz.

BAKİ GÜL-  Bir de tarihi bir tesadüf 1 Mayıs var. Emek Bayramı. Yine geçen Kürt Özgürlük Hareketi deklarasyonunda,  yazılarında Sayın Cemil Bayık demiş ki; “Newroz kadar önemli 1 Mayıs”. Ve HDP’nin kendiliğinden oluşturması daha da ivme kazınması bu sürece denk geldi. 1 Mayıs’ta HDP ne yapacak?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– 1 Mayıs’ta işçiler neredeyse biz oradayız. Yani Kadıköy’de değiliz.

BAKİ GÜL- Taksim’desiniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Taksim’deyiz.

Şöyle bir problem var. İstanbul’un bir Taksim’i, İstanbul’un Gezisi Türkiye’nin diğer yerlerini ister istemez gölgede bırakıyor. Unutmayalım İzmir’de, Adana’da, Mersin’de, Ankara’da, Amed’de her yerde 1 Mayıs olacak, her yerde işçiler neredeyse HDP orada. Elbette ki İstanbul’da Taksim’deyiz.

BAKİ GÜL-  Peki bundan sonrası için kongre tarihleri belli mi BDP’nin, HDP’nin?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Kongre tarihleri saptadık. Fakat bunlardan kaymalar olabilir.

BAKİ GÜL- Öngördüğünüz tarih?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- BDP 8 Haziran’da, HDP 22 Haziran’da yapacak diye konuştuk. Bunlarda değişiklikler olabilir. Olması ihtimali var. Çünkü hayatın hızı fikrin hızına yetişmeyebilir. Biz bunlar olsun istiyoruz ama bunların tabanlar tarafından hızla kavranması ve kongre zeminlerinin olgunlaşması, bu tarihlere sığmayabilir ama biz mümkün mertebe, büyük hızla yapmak istiyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Halkların Demokratik Partisinin bir parti grubu olarak cumhurbaşkanı adayını göstermesini istiyoruz.

BAKİ GÜL – Var mı aday?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Biz henüz oturup bu adayın kim olduğu hakkında konuşmadık. Böyle bir aday hepimizin aklından geçebilir, geçiyordur. Fakat bence daha önemli olan şey şu: Bizim şu an iki şey yapmamız lazım. Birincisi cumhurbaşkanlığı seçiminin manası nedir konusunda.

BAKİ GÜL- Evet şu an sanki Türkiye’de ki gündemi saptırmak amacıyla yani mesela sahici çözüm adımları ya da Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda değil de yine bir seçim atmosferi, yine bir oyalama, yine bir algı yönetimi mi söz konusu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Bir iktidar mücadelesi var Türkiye’de ister istemez. Cumhurbaşkanlığı da bu iktidar mücadelesinin en önemli odaklarından birisi. Düşünsenize, bayrağınızı kalenin burcuna dikiyorsunuz. Cumhurbaşkanı kim olursa o kendisini öyle görüyor. Çünkü silahlı kuvvetlerin komuta hakkını eline geçirmiş olacak. Bunlar uğruna verilmiş mücadeleler manasız değil. Bunun bir manası var. Fakat şunda da yüzde yüz haklısınız. Eğer hiçbir toplumsal ihtiyacın gerçekleşmesine hiçbir toplumsal sorunun çözümüne tekabül etmeyecekse bu iktidar mücadelesine niye bu kadar çok ilgi gösterelim. Böyle de bir soru var. Tabi biz rakiplerimiz ya da karşıtlarımız bu mücadeleye ilgi gösterdikleri için bu mücadelede de bir pozisyon sahibi olmak zorundayız. O nedenle bununla ilgileniyoruz yoksa bir asli ilgi alanı değil.

BAKİ GÜL- Yani şöyle bir durum söz konusu. Yerel seçimler olacak , AKP’nin hep yaptığı, ondan sonra Seçime endeksli. Bunu yapamayız. Bir çok nokta toplumun sorunlarını öteleyen Kürt meselesi gibi öteleyen, ondan sonra genel seçim var benzer bir şekilde. Anayasayı kimse tartışmıyor, Kürt sorununun çözümü noktasında tartışma yok bununla bağlantılı olarak cumhurbaşkanlığı seçimleri önümüzdeki dönemde………..

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Onu anlatmaya çalışıyordum. Bizim pozisyonumuzun şöyle olması lazım. Bir, Cumhurbaşkanlığı seçiminin anlamı nedir? İkincisi burada bizim açımızdan cumhurbaşkanlığı dediğimiz kurumdan beklentilerimiz nedir? Bunlar için bizim teklifimiz nedir? Ve bunun etrafında daha geniş bir ortaklık kurulabilir mi? Buna bakacağız. Bizim açımızdan barış ve çözüme hizmet edecek bir insanın o noktaya çıkmasına uygun koşulları yaratmak Manalı siyaset olabilir. Yoksa bugün konuşulduğu gibi Gül mü Tayyip Erdoğan mı?

BAKİ GÜL – Haşim Kılıç mı?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Yoksa işte onların karşısındaki blokun adayı mı tartışması biçin için manalı bir tartışma değil. O yüzden şöyle de bu işe bakmıyoruz. Peki sol gelsin bir araya kendisine bir aday bulsun. Hayır öyle değil. Barış, özgürlük, demokrasi, sosyal ve siyasal haklar, kültürel haklar eksenli bir ortaklık için cumhurbaşkanlığı adaylığı bir politik buluşma merkezi olabilir mi? Buna kimler gelir? Bunlarla birlikte bir ortak adım atabilir miyiz? Buna bakacağız. Çünkü işi öbür türlü koyacak olursak gördük, yerel seçimlerde bir ırkçıyı belediye başkanı seçtirmek, bir cemaatçiyi belediye başkanı seçtirmek için burnunu tutup oy atmak eğer tekrar edecek bir şey ise biz hiç burnumuzu tutmak istemiyoruz.

BAKİ GÜL- Biraz da son bölümde Türkiye’nin aktüel, siyasal gündemini da tartışalım istiyorum. Şimdi çok büyük bir gerilim var. AKP açısından, CHP açısından. Seçimden sonra CHP nin kendi içerisinde bir kaynama noktası var, AKP’de sıkıntılar var. Kavga devam ediyor. Bugün Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın açıklaması ardından Meclis Başkanı’nın biz oraya azar işitmeye gitmedik açıklaması. Ne oluyor? Mesele. Partiler ekseninde bakarsak.

 ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Şudur olan. Adalet ve Kalkınma Partisi Tayyip Erdoğan ve ekibi Türkiye’de ki iktidarın tümünün ve ayrımsız fethetmek konusunda son derece iddialı bir yürüyüş içerisindeler. Tabi ki bu hegemonya altına girmek istemeyen ya da bu hegemonyayı bir mücadele vermeden karşı tarafa teslim etmek istemeyen herkes de kendi mücadelesini kendi pozisyonunu alıyor. Ben şu an için gördüğün kadarıyla Tayyip Erdoğan 2014 yerel seçimlerinden yani 30 Mart yerel seçimlerinden elde etmiş olduğu görünürdeki sayısal pozisyona dayanarak hamlelerini sürdürmek eğiliminde olduğunu görüyorum, hepimiz bunu görüyoruz zaten. Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanının pozisyon alışının ben onun cumhurbaşkanı adayı olma teşebbüsüyle ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Şöyle söyleyebilirim. Yargı gücünün kendisini bu kadar çabucak bir boyunduruk altına teslim etmekten evvel yaptığı son direnişlerden olarak görüyorum ve tabi ki bunu uluslararası normlar üzerinden yaparak etki alanının Türkiye’nin dışına da taşıran bir direnç merkezi kurmaya çalıştığını gözlüyorum. Cemaatin bir ölçüde darbelenerek bu mücadeleden çıktığını görüyoruz. Ancak onların da mücadeleyi elden bırakmayacaklarını tahmin edebiliriz. Bizim açımızdan ise bu çatışmanın mevcudiyeti hem bir olumlu yan içeriyor hem de bir olumsuz yan içeriyor. Olumlu yan şudur: Onların çatışması egemenlik peşinde koşanların karakterini ve eğilimlerini o kadar çıplak biçimde sergiliyor ki onlar tarafından yönetilmek Türkiye’nin çok geniş kesimleri için bir büyük problem haline geliyor. Ancak olumsuz yanı da şu: bunun belirleyiciliği altında giderek Tayyip Erdoğan’ın kendisini bir dış tehdit altında göstermesi ve kendi etrafındaki bloku sabitlemesi de o kadar mümkün oluyor. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin etrafındaki blokun giderek gevşemeye başladığını gözlüyorum. Bunun belki de özellikle Kürt Aleviler, Aleviler, gençler, işçiler ve aydınlar bakımından hem HDP hem diğer sol sosyalist seçeneklere yönelmeleri için bir imkan olabileceğini düşünüyorum.

BAKİ GÜL- Öyle bir imkan var mı? Mesela 30 Mart seçimleri sonrasında özellikle mesela HDP’nin de yeniden yapılanma tartışmalarına geri dönersek CHP’nin izlediği politikalar aleviler ya da sol demokrat kesim HDP’ye yönelir ya da arayış ya da sizin kendinizi onlara seçenek haline getireceğiniz……………….?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Şimdi bu doğrudan doğruya bu otomatik olarak HDP’ye yöneldiklerini söylememiz güç. Fakat bu saptanan seçim taktiğinin hiçbir işe yaramamış olduğu açık ortada. Çünkü bir çeşit sol iddianın kendisini gerçek kılabilmek bakımından sola düşman ne varsa onunla ortaklaşmasının yarattığı bir ahlaki ve siyasi bir kriz var Cumhuriyet Halk Partisinin tabanında. İkincisi Aleviler ve Kürt Aleviler bu uzlaşma sonucunda düştükleri durumdan hiç hoşnut değiller Cumhuriyet Halk Partisi tabanında yer alanlar. Dolayısıyla bir başka seçenek arayışı içindeler. Doğrusu kişisel olarak konuşacak olsam çok ümitli konuşabilirim. Çünkü ben yolda kiminle karşılaşsam, tanıyan insanlar yoldan beni çevirip diyorlar ki: “Vekilim biz başkasına oy attık ama esasen bizi mecliste siz temsil ediyorsunuz.” Ben de diyorum “o zaman temsilcine oy at”. “İşte vekilim bir onu yapabilsek. Demek ki burada halâ aşılması gereken bir moment var. Yani bunu aslında bence bütün HDP’nin sanat olarak ortaya koyması gerekecek olan şey işte bu arayış sahiplerinin yüzünü kendisine çevirmesini sağlamak. Fakat şu çok önemli. Onlar diğer seçeneğin ne olduğunu biliyorlar, bilmiyor değiller. Yani bunu böyle söylediklerine göre. Üstelik bu her gün her yerde oluyor. Mesele bir grup insanın daha HDP’ye yüzünü dönmesi değil sadece. Şimdi Türkiye’de kurulmakta olan yeni hegemonyanın aslında bertaraf edilebilmesi. Bu kadarı yetmez. Ama bu kadarı bir imkan. Çünkü bence Adalet ve Kalkınma partisinin karşısında oluşan bu anti AKP blokun aslında AKP’nin varlık şartı haline gelmeye başladığını hep birlikte görüyoruz.

BAKİ GÜL- Ki AKP bundan siyasal olarak kazançlı çıkıyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Böyle oldu. Bu tarz muhalefet sonuçta iktidar için son derece önemli argümanlar üretti. Düşünsenize video siyasetinin sonuçlarını. Aslında içerik bakımından belki de hiçbirimizin otantik olduğundan şüphe etmeyeceği bir kayıtlar dizisi. Öylesine bilinmeyen, öylesine komplovari bir atmosferin içerisinden topluma takdim edildi ki AKP tabanındaki insanlar bunların hepsi doğru olsa bile “bu iş yanlış” diye geldikleri yere geri döndüler. Bu tıpkı eroin bağımlılığı gibi bir video bağımlılığı yaratıyorsa bir politik merkezde, her gün başkasının videolarına muhtaç olarak bir siyaseti yürütüyorsa tabi ki videolar kesilince muhalefet de kesiliyor. Bu AKP’nin eline çok oynadı. Çok fazla kan verdi ve Tayyip Erdoğan yok olacak denirken aslında bunlar Tayyip Erdoğan’ı besleyen gıdalar olarak siyasi tarihimize kaydedildi. Ben o nedenle bu tarz-ı muhalefetten yarar ummayan insanlarla anlamlı bir ilişki kurmaya mecbur olduğumuzu söyleyebilirim.

BAKİ GÜL- Peki. Son birkaç dakikamız ama yine HDP bileşenleri yeni döneme nasıl hazırlanacak, bu konuda Amed’de ki, Van’da ki HDP’liler, İzmir’dekiler ya da Edirne, Karadeniz’de ki HDP’liler ne yapması gerekiyor ki ortak mücadele zemini daha da güçlensin? Ne mesaj vermek istersiniz?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ- Ben şunu söyleyeceğim. Bir kere her şeyden önce kongrelerimizi bir kere tamamlamamız lazım. Çünkü hakikaten kendini yöneten bir parti haline Halkların Demokratik Partisinin gelmesi lazım. İkincisi şu: Halkların demokratik Partisini evet bir ortak stratejisi var bu mevcut hakimiyet rejiminin yerine demokratik ve özgürlükçü yeni  bir düzen koymak ve bütün hak alanlarındaki mücadelelerin sözcüsü, tercümanı olmak. Fakat bu genel ve soyut bir hedef. Somut olarak şöyle demek isterim ben. HDP Kürdistan’da Kürtlerin özgürlük partisi, fabrikada emekçilerin hak partisi, kırda çiftçilerin HES’e karşı mücadelelerinin partisi, bir ekolojik parti, kadın hakları mücadelesinde bir kadın partisi haline gelmek onların doğrudan sözcüleri her günkü mücadelelerinin tercümanı olmak zorunda. Böyle olmadıkça hariçten gazel okuyan hiçbir partinin Türkiye’de varlık hakkı yok. O yüzden özgürlük mücadelesine bir kere daha işaret etmek istiyorum. Bugün kendi halkının bütün ezilen kategorileriyle olumlu bir ilişki kurmak için ödenmiş olan bedellerin toplamına bakıldığında bizim bunu Türkiye’nin başka yerlerinde tekrar etmememiz için sadece ve sadece bunu yapmayı istemiyor olmamız lazım. O nedenle eğer istiyorsak, eğer hakikaten bu özgürlük dinamiğini Türkiye’nin her yerinde yeniden üretmek istiyorsak halkın her günkü hayatının içerisinde her şeye rağmen olmamız gerekir. Hiç kimseden kahramanlık beklemiyoruz ama herkesten kararlılık bekliyoruz.

BAKİ GÜL- Çok teşekkür ederim Sayın Ertuğrul Kürkcü. Çok soru vardı çok tartışılacak. Bir çok noktada açıklık getirdiniz. Bir çok şeyi mücadele birliği gösterecek. Önemli mesajlar verdiniz. Çok teşekkür ederim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ-Ben de çok teşekkür ederim. Halklarımıza, birbirimize her zaman özellikle mücadelede çok ihtiyacımız olduğunu.

BAKİ GÜL– Sayın Demirtaş’a sorularım vardı ancak onları siz iletirsiniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ– Peki.

BAKİ GÜL- Teşekkürler. Sevgili izleyiciler Halkların Demokratik Partisi projesini, yeniden yapılanmasını , tartışma süreci ve önümüzdeki dönemi konuştuk. Sayın Kürkcü işaret etti ve 22 Haziranda öngörülen yine bir hafta öncesine de BDP’nin kongresi yapılacak ve Türkiye’nin ortak mücadele hattında, yine halkların ortak mücadele hattında özgürlüğü sağlayabilecek bir yapılanma HDP bir çok yönüyle de yeni parti Türkiye’de çokça tartışılıyor. Gündemi belirleyen bir parti. Önümüzdeki dönem parlamento grubu daha da güçlenecek bunun üzerine Türkiye gündeminde daha da çok tartışılacağa benziyor. Tekrar buluşuncaya dek yayında emeği geçen arkadaşlarıma da hoşçakalın diyorum.- STERK TV (25 NİSAN 2014)