Cemil Bayık: Gezi yeni bir ufuk açtı

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Türkiye demokrasi güçlerinin 2013 yılında önemli kazanımlar elde ettiğine işaret etti. Gezi direnişinin Türkiye demokrasi birikiminin harekete geçirilmesi olduğunu söyleyen Bayık, “Gezi Türkiye’nin demokratikleşmesinde yeni bir damar, yeni bir ufuk, yeni bir zihniyet açmıştır” dedi.

geziANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Türkiye demokrasi güçleri açısından 2013 yılını değerlendirdi.

Türkiye’nin demokrasi ve devrimci demokratik hareket açısından önemli bir mücadele tarihine sahip olduğunu hatırlatan Bayık, Gezi Direnişini de “Türkiye demokrasi birikiminin harekete geçmesi” olarak nitelendirdi.

“Gezi, AKP gitsin demokratik bir Türkiye oluşsun hareketiydi” diyen Bayık bugün CHP’nin AKP’nin düştüğü durumdan faydalanmak istediğini, ancak demokratik bir Türkiye’yi hedeflemediğinin altını çizerek, “bugün CHP heveslenmiş. AKP’nin yerine kendisi iktidar olmak istiyor. Ben hegemonyamı kurayım diyor. Demokratik Türkiye’yi hedeflemeyen, hegemonya peşinde koşan her gücün sonucu AKP’den farklı olmayacaktır” diye konuştu.

HDP’nin kuruluşuyla ilgili “böyle bir parti ya da demokratik hareket sadece bir ittifak, devrime destek verme gibi ele alınmamaktadır. Kesinlikle demokratik devrimimizin tamamlayıcısı ve bütünleyicisi olarak görülmektedir” diyen Bayık, Alevilerin de 2013 yılında hak mücadelesi yürüttüğüne dikkat çekti.

TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR MÜCADELE TARİHİNE SAHİP

Türkiye’de bu sene siyasal gündeme damgasını vuran en önemli olaylardan biri de Gezi Direnişiydi. Kürt hareketinin Gezi direnişi karşısındaki pozisyonu ne oldu? Türkiye’nin siyasal yaşamına, geleceğine Gezi Direnişinin etkisi neler olabilir?

Türkiye’de Gezi olaylarının gelişmesi önemli bir siyasal durumdur. Daha sonraki Türkiye siyasetini yakından etkilemiş ve bugün Türkiye siyasetinde ortaya çıkan çatışmaları da tetikleyen etkenlerden biri olmuştur. Kuşkusuz Gezi olayları bir Türkiye gerçeğidir. AKP’nin belirttiği gibi dış güçlerin herhangi bir yönlendirmesi değildir. Fetullahçıların hükümete yönelik hamlelerinde bunlar düşünülebilir. Fetullahçı yargı ve polis AKP’nin içine girdiği yolsuzlukları kendilerini etkili kılmak için bir araç olarak kullanmıştır. Kullanıldığı da biliniyor. Ama Gezi olayları tamamen Türkiye’nin iç dinamikleri temelinde gelişen bir harekettir. Türkiye öyle demokrasi birikimi az olan, devrimci demokratik tarihi olmayan bir ülke değildir. Türkiye demokrasi ve devrimci demokratik hareket açısından çok önemli bir mücadele tarihine sahiptir. Bunu hiç kimse inkar edemez ve göz ardı edemez.

Ancak Gezi olaylarının zamanlaması ve ortaya çıktığı koşullar dikkate alındığında bunun Kürt Halk Önderinin Newroz’da başlattığı demokratik siyasal çözüm hamlesiyle bağı vardır. Önder Apo Newroz’daki hamleyi başlatırken demokratik siyasetin ve demokratik mücadelenin devreye girmesini istemiştir. Çünkü hem Türkiye’nin hem de Kürt halkının yürüttüğü mücadele sonucu ortaya çıkan birikime güvenmiştir. Gezi hareketini ortaya çıkaran tarihsel birikim aynı zamanda Önder Apo’nun Newroz hamlesini başlatmanın tarihsel nedenlerindendir. Bu gerçeği özellikle belirtmek gerekiyor.

‘ÇATIŞMASIZLIK ORTAMI İMKAN SUNDU’

Çatışmasızlığın sağlanması tabii ki çeşitli güçlerin kendini ifade etme ve örgütlemesine imkan sağlamıştır. Çünkü savaş ortamında AKP savaş hükümeti olarak kendine göre yürüttüğü savaşı zayıflattığını düşündüğü her türlü eyleme, tutuma, düşünceye yoğun bir baskı uygulamıştır. Savaş ortamının böyle bir gerçeği bulunmaktadır. Çatışmasızlık ortamı sağlanarak, Türkiye’deki demokrasi hareketinin demokrasi birikiminin de harekete geçmesinin önü açılmıştır. Zaten Önder Apo’nun Newroz hamlesi bunu da öngörmekteydi. Bu tür gelişmelerin yaratılması açısından da böyle bir manifesto yayınlanmıştı. Newroz’da yayınlanan manifesto aslında Türkiye halklarıyla Kürt halkının demokratik birikiminin birleşerek Türkiye’yi demokratikleştirmesi ve bu temelde Kürt sorununu çözmesini hedefliyordu. Gezi direnişi, çatışmasızlık ortamında Türkiye’deki demokrasi birikiminin harekete geçme imkanı bulması ve demokratik siyasal mücadele kanalına girmesini ifade etmektedir. Kesinlikle Gezi olaylarını böyle değerlendirmek gerekiyor. 12 Eylül’den bu yana bu kadar baskı altında olan bir halkın demokratik tepkisi de, patlamaları da isyanları da olacaktı. Nitekim Geziyle olmuştur.

Bu açıdan Gezi direnişinin içinde farklı kesimler vardı diyerek değerlendirmelere gitmek doğru değildir. Kuşkusuz ulusalcılar, belirli çevreler kendi çizgileri doğrultusuna çekmek istemişlerdir, ama Gezi direnişinin esası bu değildir. Esası, toplumun demokratikleşme istemidir, on yıllardır sürdürülen baskı karşısında demokratik Türkiye özlemidir ve bu temelde gençlik ve toplumun harekete geçmesidir. Türkiye’deki bu demokratik birikimin harekete geçmesinde Newroz hamlesinin payı olduğu gibi, Kürt halkının onlarca yıldır yürüttüğü mücadele de Türkiye’deki demokrasi birikiminin ayakta kalmasında, demokratik kültürün oluşmasında rol oynadığı gibi, demokrasi özleminin, demokratik Türkiye’nin ihtiyaç olarak görülmesini de beraberinde getirmiştir. Bu açıdan hem Türkiye’deki devrimci demokratik hareketin onlarca yıldır ağır bedeller verilerek yürütülen mücadelenin sonucudur, hem de Kürt Özgürlük Hareketi’nin kırk yıldır sürdürdüğü mücadelenin etkisiyle de ortaya çıkmış bir harekettir. Kürt özgürlük mücadelesinin, Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokratik birikimi ortaya çıkarması ve demokrasi ihtiyacını yakıcı biçimde hissettirmesindeki rolü çok çok önelidir. Bu açıdan Gezi direnişi bu yönüyle de Kürt özgürlük mücadelesinin sonuçlarından biridir. Ya da Gezi direnişini ortaya çıkaran etkenlerden biri de Kürt Özgürlük Hareketi’nin onlarca yıldır yürüttüğü mücadeledir.

‘GEZİ’YE İLK BAŞLARDAKİ YAKLAŞIM ÖZELEŞTİRİ KONUSUDUR’

Kuşkusuz ilk başlarda belirli yetersiz yaklaşımlar olmuştur. Özellikle de Türkiye’deki demokratik siyasal alanda tereddütler oluşmuştur. Önder Apo’nun başlattığı Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesi süreci vardı. Acaba böyle bir süreçte Gezi Parkını güçlü desteklersek, tam içinde olursak süreç olumsuz etkilenir gibi kaygılar ortaya çıkmıştı. Bunlar doğru kaygılar değildi. Aksine Önder Apo’nun başlattığı süreç ancak demokrasi güçlerinin harekete geçmesiyle, demokratik Türkiye özleminin, demokratik Türkiye ihtiyacının ortaya konulmasıyla sonuca götürülebilecek bir süreçti. Çünkü Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde bu süreç başarıya ulaşabilirdi. Demokrasi güçlerinin harekete geçmesi çerçevesinde başarıya ulaşabilirdi. Önderlik zaten bunu öngörmüştü, buna dayanarak böyle bir hamle yapmıştı. Bu gerçek ortadayken Gezi direnişine gereken desteği vermemek, Gezi direnişini gerektiği gibi anlamamak, değerlendirmemek bir eksiklikti.

Kuşkusuz hareketimiz başından itibaren demokratik karakterini görmüş, belirli düzeyde desteklemiştir. Ama tereddütlü yaklaşımlar bu desteğin gücünü zayıflatmıştır. Bunu da görmek gerekir. Özgürlük Hareketimiz olumsuz bir yaklaşım içinde olmadı. Başından itibaren belirli kaygılar olsa da olumlu değerlendirdi. Ama yine de hareketimiz açısından da bir özeleştiri konusudur. Zamanında tutumunu koyarak hem Türkiye ve Kürdistan’da sahadaki tereddütleri, yanlış yaklaşımları giderebilirdi, hem de sürece daha aktif katılarak Türkiye’nin demokratik mücadelesinin parçası olmada rolünü oynayabilirdi. Kuşkusuz öncülüğü BDP yapsın, Kürt Özgürlük Hareketi yapsın demek doğru değildir. Kürt Özgürlük Hareketi içinde olmalıdır. Etkin bir biçimde Türkiye’deki demokrasi güçlerinin müttefikidir, ama Türkiye’de demokratikleşmeyi getirecek esas güç Türkiye’nin demokrasi güçleridir, demokratik toplumudur. Onların önde olması, onların harekete geçmesi önemlidir. Kürt Özgürlük Hareketi de, Kürt demokratik hareketi de bunun bir parçası olmalıdır. Bu açıdan yeterince parçası olamamak konusu eleştirilebilir. Bu konuda geçmişte de belirli bir özeleştiri verdik, yetersiz yaklaşımlarımızı ortaya koyduk. Kürt Özgürlük Hareketi’nin öyle her şeyi ben doğru yaptım, hiç eksik yapmadım, yetersiz kalmadım gibi bir yaklaşımı da yoktur. Kürt Özgürlük Hareketi bir özeleştiri hareketidir. Eksik gördüğünde eleştiren ve özeleştiri veren bir harekettir. Zaten onun için bugünlere kadar ayakta kalmıştır. Yoksa her yerdeki tutumum doğruydu, her zaman doğru yaptım, hiç eksikliğimiz olmadı gibi bir yaklaşım ne Önder Apo’nun, ne de Kürt Özgürlük Hareketi’nin tutumudur. Bu açıdan Gezi direnişi sürecindeki yetersizliklerimiz ortaya konmuştur. Biz Gezi direnişinin kesinlikle boşa gitmediğini söylüyoruz, Türkiye’nin demokratikleşmesinde yeni bir damar, yeni bir ufuk, yeni bir zihniyet açmıştır.

Özellikle çok farklı kesimlerden demokratik hareketlerin bir araya gelmesi önemlidir. Çünkü Türkiye’nin en temel eksikliklerinden biri budur. Demokratikleşme konusunda dar yaklaşım vardır. Bırakalım çeşitli, çok farklı yelpazedeki demokratik güçlerin bir araya getirilmesi, bu temelde bir demokrasi ve özgürlük mücadelesinin verilmesini, sol-sosyalist güçlerle bile anlaşılamamakta, kendine yakın gördüğü bir iki küçük kesimle hareket edilmektedir. Sanki onlarla birlikte demokratik devrimi gerçekleştirecek, Türkiye’yi demokratikleştirecek gibi çok ciddi bir yanılgı içerisinde olmaktadırlar. Şimdiye kadar bu yanılgı köklüydü. Gezi direnişi bunu belirli düzeyde kırdı. Tümden kırdığını söyleyemeyiz, ama önemli düzeyde kırdı. Bu açıdan siyasal mücadelenin daha geniş yelpazede yapılmasının önünü açtı.

‘GEZİ, AKP GİTSİN DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE OLUŞSUN HAREKETİYDİ’

Öte yandan Türkiye’deki demokrasi ihtiyacını daha fazla ortaya çıkardı. Özellikle AKP hükümetinin hegemonik yaklaşımları, Gezi Parkındaki direnişe, tepkiye tahammül etmemesi Türkiye’nin gerçekten bir demokratik kültüre, demokratik yaklaşıma ihtiyaç olduğunu daha fazla gözler önüne sermiştir. Gezi Parkı direnişi olduğunda AKP hükümeti hemen 70-80 yıldır hükümetlerin dediği gibi “Bir komplodur, bir oyundur” demiştir. Gençliğin ve toplumun bu tepkisini anlayamamıştır. Belki şimdi hükümete yönelik Fetullahçıların hamlesinde dış güçlerin etkisi vardır. AKP-cemaat kapışmasında dış güçlerin etkisi vardır, arkasında ABD vardır. AKP’nin artık ABD’nin bölgedeki ihtiyaçlarını karşılayamaması, hatta ABD’nin bölge politikaları açısından olumsuz pozisyonda olması nedeniyle AKP’nin bu girişimlerin arkasında dış güçler ver değerlendirmesinde gerçeklik payı vardır. Bu tabii AKP’nin politikasının doğru olduğunu göstermez. Şunu gösterir; egemenler, iktidarlar, dış güçler dün farklı bir iktidar gücünü destekliyordu, şimdi başkasını destekliyor. Yoksa bu, AKP’nin Cemaatten iyi olduğu ya da AKP’nin ABD karşıtı tutum aldığı anlamına gelmiyor. Aksine, son zamanlarda cemaatle çatışması sürecinde ABD’ye “sizin dış politikanıza uyum gösteririz, varsa eksiklerimiz giderebiliriz” demişlerdir. Ama ABD AKP hükümetinin söylemlerinden ve pratiğinden rahatsız olduğu için cemaati harekete geçirmiş ya da Fetullahçılar AKP’nin dış dünyadaki durumunu görerek harekete geçmiştir.

Gezi olayları kesinlikle iç dinamiklerle gelişmiştir. Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Öte yandan da Türkiye’deki demokrasi ihtiyacının Gezi olayında kendini dışa vurmasıdır. Bu yönüyle güçlü biçimde demokrasi ve demokratikleşme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaç Gezi parkı direnişinde daha da güçlenmiştir. Her ne kadar bazı antidemokratik çevreler sadece AKP’yi devirme hesabıyla Gezi içine girmişlerse de bu direnişin esas yanı AKP karşısında alternatif bir demokratik hareket, demokratik bir Türkiye isteyenlerin güçlü varlığıdır. Kuşkusuz Gezi Parkı da AKP’nin gitmesini hedefleyen bir hareketti, ama AKP gitsin, ben hegemon olayım diye değil, AKP gitsin, demokratik bir Türkiye oluşsun hareketiydi.

Kuşkusuz sadece bir talep ve tepkisi üzerinden Gezi Parkına katılanlar da az değildi. Ama esas olarak AKP’nin çok geniş kesimleri rahatsız eden yaklaşımları sonucu Gezi Parkı direnişi ortaya çıkmıştır. Aslında Gezi Parkı direnişini ortaya çıkaran AKP’nin, Başbakan’ın hegemonik yaklaşımıdır. İşte o hegemonik yaklaşım Gezi direnişini ortaya çıkardığı gibi, hükümetin kendisini zayıf düşürmüştür. Erdoğan’ın hegemonik yaklaşımlarıyla çeşitli kesimleri dışlaması ve tepkilendirmesini gören Fetullahçılar harekete geçmişlerdir. Dolayısıyla bu durumu yaratan Fetullahçılar değil, Fetullahçılar bu biçimde hareket etmesine zemin sunan AKP hükümetidir. AKP’nin demokratik olmayan, antidemokratik, hegemon politikalarıdır. Demokratik olmayan ve iktidarı yolsuzlukla palazlanma olarak gören güçlerin de böyle bir akıbete uğrayacağı açıktır. Bu açıdan AKP hükümetinin bu noktaya gelmesinde Gezi direnişinin de önemli bir payı olmuştur. Kuşkusuz AKP’nin bu noktaya gelmesinde de esas olarak da Kürt Özgürlük Hareketi’nin yürüttüğü mücadele ve bunun karşısında AKP’nin çözüm için hiçbir adım atmamasıdır. Özcesi, Türkiye’nin temel siyasal konularında çözümsüz kalmasıdır.

‘HDP KÜRT HALKI İÇİN SADECE BİR İTTİFAK DEĞİLDİR’

Halkların Demokratik Partisi de 2013 yılında kuruldu. Türkiye’de demokrasi güçlerinin birleştiği böyle bir siyasal parti Türkiye ve Kürdistan’a neler kazandıracak?

Önder Apo’nun ve Özgürlük Hareketimizin çıkışından itibaren Türkiye’deki demokrasi güçleriyle birlikte hareket etme ve halkların kardeşliği perspektifi vardır. Bağımsız birleşik Kürdistan biçiminde ifade edilen klasik programatik yaklaşımlar olsa da Kürt Özgürlük Hareketi’nin her zaman sorunlarını Türkiye sınırları içinde, halkların kardeşliği temelinde çözümü yaklaşımı da olmuştur.

Kuşkusuz paradigma değiştirip klasik ulusal kurtuluşla yeni bir ulus-devlet kurma anlayışını bırakınca devletçi zihniyeti, devlet için mücadele etme yaklaşımını bırakıp Kürt halkının demokrasi ve özgürlüğü için mücadele verme, Kürt sorununu demokratikleşme içinde çözme yaklaşımı olunca Türkiye’deki demokrasi hareketinin önemi daha da artmıştır. Artık Türkiye’deki demokrasi hareketi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin politikasının, stratejisinin en temel parçasıdır, tamamlayanıdır. Hareketimizin yeni stratejisinde kesinlikle Türkiye demokrasi güçleriyle sorunu çözme vardır. Ortadoğu’daki demokrasi güçleriyle sorunu çözme vardır. Devlet kurmayı değil, ülkelerin demokratikleşmesini esas alan politika ve stratejiye sahiptir. Kürt sorununu demokratikleşme temelinde çözüp mevcut ülkeleri demokratikleştirme politikasını esas almaktadır. Bu açıdan Halkların Demokratik Partisinin kuruluşu önemlidir. Böyle bir parti ya da demokratik hareket sadece bir ittifak, devrime destek verme gibi ele alınmamaktadır. Kesinlikle demokratik devrimimizin tamamlayıcısı ve bütünleyicisi olarak görülmektedir. Bu açıdan HDP’nin kuruluşunu önemli görmekteyiz. Türkiye demokrasi güçleri açısından da Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte hareket etmek çok önemlidir. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte hareket etmeden, Kürt sorunu çözülmeden kimse Türkiye’yi demokratikleştiremez, hiçbir hedefine de ulaşamaz.

Bazı dar, klasik sol yaklaşımlar var. Sanki Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşebilirmiş gibi, ya da demokratikleşme yaratmadan sanki sosyalizm doğrultusunda adım atılabilirmiş gibi yanlış yaklaşımlar var. Artık toplumları, ülkeleri demokratikleştirmeden kimse sosyalizm hedefine ulaşamaz. Ancak ülkelerin demokratikleşmesinde rol oynayanlar, ülkelerinin demokratikleşmesini sağlayanlar toplum içinde değer görür. Toplumun demokratikleşmesi temelinde kazandığı itibarla da sosyalizm mücadelesi yürütülebilir, öngördüğü sosyalist projeleri gerçekleştirebilir. Bunun dışında Türkiye’nin demokratikleşmesini gerçekleştirmeden, Türkiye’nin temel demokratikleşme sorunlarına el atmadan hiç kimse diğer hedeflerini, projelerini gerçekleştiremez. Bu gerçekliğin bir kere çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yönüyle Halkların Demokratik Partisinin kurulmasını önemli görüyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesini esas alan, bunun öncülüğünü yapacak bir role soyunması tarihsel önemdedir.

Kuşkusuz gecikmiş bir projedir. Çok farklı çevreleri kapsayan böyle bir demokratikleşme, demokratik siyasi proje olmadan kimse Türkiye’de güç olamaz. Son on yıllarda görülmüştür ki, çeşitli çevreleri yanına alanlar güç olabilmektedir. Özal’da bu görüldü, AKP iktidarında bu görüldü. Fetullahçılar bile şimdi böyle ittifaklar yaparak kendilerine göre iktidarı hedefliyorlar. Mevcut devlet içindeki güçlerini tamamen bir hegemonik iktidar kurmak biçiminde değerlendirmek isterken, AKP hükümeti bir dönem nasıl liberalleri, çeşitli kesimleri kullandı -bu aynı zamanda Fetullahçıların da politikasıydı- fetullahçılar da aynı şeyi yapmak isteyecektir. Başka türlü toplumun desteğini almaları mümkün değildir. Çünkü toplumların ilk önce demokratikleşmeye ihtiyacı vardır. Demokratikleşme öyle sıradan bir sorun değildir. Demokratikleşme özünde sosyalizm yolunda büyük adım atmaktır. Sosyalistlerin de bu gerçeği böyle görmesi gerekiyor. Demokratikleşme olmadan hiç kimse başka hedeflerine ulaşamaz. Şu hedef olabilir, bu hedef olabilir, ama artık gelinen aşamada günümüz dünya gerçeğinde kim, hangi hedefine ulaşmak istiyorsa, yapacağı ilk şey, demokrasi mücadelesi vermektir. Bu yönüyle de Halkların Demokratik Partisi’nin böyle bir bilinçle, Türkiye’nin en temel gücü olan Kürt demokratik güçleriyle kardeşlik ve dostluk içinde ve Türkiye’nin geniş yelpazedeki demokrasi güçlerini kapsayacak bir yaklaşımı esas alması önemlidir. Partinin amblemi vardır, güzel amblemdir. Eğer o ambleme uygun davranılırsa, yani kapsayıcı olunursa Halkların Demokratik Partisinin oynayacağı çok büyük rol vardır.

Halkların Demokrasi Partisi içinde kim mücadele ederse o güçlenir. HDP şahsında Türkiye’nin demokratikleşmesini hedefleyen bir proje ortaya çıkarsa, HDP’nin içine giren bütün bileşenler güçlü çıkar. Bu parti içinde ben güç olayım yaklaşımı ya da yarışıyla bu iş olmaz. Bu yanılgıdır. Parti içinde güç olmanın fazla bir anlamı yoktur. Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde ortaklaşa hareket edilirse herkes güç olabilir. Yoksa HDP’yi kuralım, içinde ben etkili olayım denilirse bu baştan kaybetmek olur. Bu yönüyle ortaklaşma, ortak bir program etrafında güçlerini harekete geçirme çok çok önemlidir. Bunu bir kere böyle belirtmek gerekiyor. Bu yönüyle de ortak programı önemsemek gerekiyor. Ortak program doğrultusunda harekete geçmek gerekiyor. Herkes kendi programını esas alırsa yanlıştır. Ortak programı harekete geçirme temelinde kendi programını, kendi yapısını güçlendirmeyi esas alan bir yaklaşımı olmalıdır.

Kuşkusuz mevcut bileşenler önemlidir. Ancak HDP’nin bileşeni ve toplumsal zemini olacak kesimleri kapsamak esas alınmalıdır. HDP’nin bir demokrasi ve özgürlük anlayışı var. Bunun içine girebilecek, herkesi kapsayacak bir yaklaşımın olması gerekiyor. Şimdi bu noktada değil. Bu noktada olsa Türkiye toplumunun yüzde elliden fazlasını kapsaması gerekiyor, etrafında sürüklemesi gerekiyor. Bu açıdan mevcut bileşenle yetinilmeden tüm toplumsal kesimleri kapsayacak bir çalışma ve örgütlenme yaklaşımının mutlaka geliştirilmesi gerekiyor.

‘TÜRKİYE’NİN BÖYLE BİR PARTİYE İHTİYACI VAR’

Son AKP ve cemaat çatışmasında da görüldü ki, Türkiye’nin böyle bir partiye, böyle bir demokrasi hareketine ihtiyacı var. Bunun dışında Türkiye’nin mevcut krizden, kaostan, ağır sorunlardan çıkması mümkün değildir. Ancak hegemonik zihniyette olmayan, topluma dayanan bir siyasi hareket Türkiye’nin sorunlarına çare olabilir. Hegemonik zihniyet içinde olan, Kemalistler gitti, Ergenekoncular gitti, geçmiş dönemdeki hegemonik zihniyetler gitti, yerine ben hegemon olayım demenin sonucu AKP’nin ve fetullahçıların bugünkü içine düşmüş olduğu durumdur. AKP ve fetullahçılar ittifak yaptılar, yeni bir hegemonik Türkiye, hegemonik bir siyasi gücün etkili olduğu Türkiye kurmak istediler. Yeni hegemonya peşinde koştular. Her ikisinin yaklaşımı da hegemonya peşinde koşmaktır. Şimdi çatışmanın bu kadar sert olması da hegemonya peşinde koşmalarından dolayıdır. Hegemonya peşinde değil de, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda ortaklaşsalardı bu kadar çatışma içine girmezlerdi. Ama kim hegemon olacak yaklaşımı olunca ittifak da kurulmak istenen yeni hegemonik devlet de dağıldı. Bugün devletin dağılması da söz konusudur. Bu, yeni kurulmak istenen devletin dağılmasıdır. Çünkü eskisi dağılmıştı, yenisini kuracaklardı, yenisini kuramayınca bir devlet krizi ortaya çıktı. Bu devlet krizi hegemon olmak isteyen güçler arasından, ittifaklar içinden çıktı. Sorun hegemonya peşinde koşmaktır. Hegemonya peşinde koşanların yarattığı bir devlet krizidir. Hegemonyacı devlet anlayışının krizidir. Demokrasiye duyarlı değil de, bir kesimin kendini hegemon kılmak istediği bir devlet anlayışı bugünkü krizi ifade etmektedir. Kim bundan sonra hegemonya peşinde koşmak isterse o kriz yaşayacaktır, aynı akıbete uğrayacaktır.

‘CHP HEVESLENDİ BEN HEGEMONYA KURAYIM DİYOR!’

Bugün CHP heveslenmiş! AKP’nin yerine kendisi iktidar olmak istiyor. Ben hegemonyamı kurayım diyor. Yani demokratik bir Türkiye’yi hedeflemiyor. Demokratik Türkiye’yi hedeflemeyen, hegemonya peşinde koşan her gücün sonucu AKP’den farklı olmayacaktır. Kim hegemonik zihniyeti bırakırsa, hegemon olma anlayışını bırakırsa onun Türkiye siyasetinde etkili olması ve kalıcı olması gerçekleşir. AKP hegemonik olduğu için bugünkü duruma geldi. Hegemonik olmasaydı ya da hegemonik anlayışını bıraksaydı bugünkü duruma düşmezdi.

Gelinen aşamada HDP seçeneğinin çok büyük avantaj kazandığı açıktır. Doğru değerlendirilirse Türkiye’nin seçeneği olabileceği zemin vardır. Ama bu sadece sözle olmaz. Bunun örgütlenmesi, topluma dayanması gerekir. Köklü bir toplumsal hareket olması gerekir. Demokratik toplumu hedefleyen ve geniş kesimleri içine alan bir hareket olmayı hedeflemesi gerekir. Böyle olursa HDP’nin önü açıktır. Büyük bir yükselişe geçebilir. Ama bu konuda geniş ufuklu olmak lazım. Dar ufuklu olmamak lazım. Sadece sosyalist güçlerin birliği, sosyalist bir hareket hedeflemekle mevcut Türkiye’nin ihtiyaçları karşılanamaz. Mevcut Türkiye’nin ihtiyaçları radikal demokratik bir program etrafında demokrasi hareketi yaratmakla karşılanabilir. Bu da çok geniş yelpazedeki her kesimi içine çekecek bir parti olması ve demokrasi isteyen diğer toplumsal ve siyasi güçlerle ortak hareket etmesiyle Türkiye’nin geleceğine yön verebilir. HDP şimdi böyle bir fırsatı yakalamış bulunmaktadır.

‘FARKLILIKLARI KÖTÜ GÖREN BİR ZİHNİYET DEMOKRATİK OLAMAZ’

AKP’nin hiçbir açılımı yoktu. Açılım dedikleri Alevileri de Kürtleri de kendi hegemonyasına hizmet edecek duruma getirmekti. Ya da hegemonya mücadelesi önünde engel olmaktan çıkarmaktı. Bu açıdan AKP’nin Alevilere yönelik herhangi bir açılımı olmamıştır. Alevileri olduğu gibi kabul etme zihniyetine kavuşmamıştır. Hala Kürtleri olduğu gibi Alevileri de asimile etme, Kürtleri zamanla kültürel soykırıma uğratmak istedikleri gibi, Alevileri de inanç soykırımına, kültürel soykırıma uğratmak istemektedirler. Bu nedenle bu amaçla yaklaşan bir zihniyetin, demokratik olmayan bir zihniyetin Alevilerin taleplerini karşılaması, ya da sözde Alevi açılımlarının sonuç alması mümkün değildir, almamıştır. Hatta Alevilerin daha fazla tepkilenmesine yol açmıştır. Çünkü açılım dedikleri, Alevi çalıştayı dedikleri çalışmalar AKP hükümetinin Alevileri asimile etmek istediğini açığa çıkarmıştır. Gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Alevileri tanımlarken olduğu gibi tanımlama değil de, kendi mezhebine, meşrebine göre tanımlamayı esas almıştır. Bu da çalıştaylarda açıkça görülmüştür, tutumlarında açıkça görülmüştür.

Farklılıklara tahammül etmeyen, her farklılığa hemen bir kulp bulan partilerin, hükümetlerin bu tür sorunları çözmesi mümkün değildir. Geçen günler “Geçmişte Alevilik-Sünnilik yoktu” diyordu. “Nereden çıktı bu ayırım” diyordu. Bu çok gerici bir zihniyettir. Yani farklılıkları kabul etmiyor, farklılıkları baştan kötü görüyor. Farklılıkları kötü gören zihniyet demokratik olabilir mi? Nedir bu Kürt-Türk ayırımı, nedir bu Sünni-Alevi ayırımı, nedir şu bu ayırımı demek olur mu? Bu geçmiş ulus-devletçi zihniyetin yaklaşımıdır. Evet, ayırımlar anlamlıdır, değerlidir, güzeldir. Farklılıkları bir zayıflama değil de, bir zenginlik, birbirini tamamlama, birbirini güçlendirme etkeni görenler ancak farklı kesimlerin sorununu çözebilir. Nedir bu Kürt-Türk ayırımı, nedir bu Alevi-Sünni ayırımı demek, bir olalım, tek olalım, tek renk olalım demektir. Bu, demokratik zihniyet değildir, bu yaklaşımla sorunlar çözülemez. Bu açıdan Erdoğan’ın yakın zamanda bu yönlü yaptığı değerlendirmeler onun gerçek karakterini ve zihniyetini ortaya koymuştur. Düşünce kodlarının ne olduğunu ortaya koymuştur. Farklılığınız iyidir, güzeldir, farklılığınızı yaşayın, birlikte yaşayalım demiyor. Geçmişte ayrımız gayrımız yoktu, diyerek Türk-Kürt, Alevi-Sünni farklılığının olmasını kötü bir şey gibi göstermeye çalışıyor. Toplumsal doğadan gelen farklılıklar güzel şeylerdir. İnançlar açısından da, kültürler açısından da bu böyledir. Özellikle etnik ve inançsal farklıkların toplumsal nedenleri vardır. Bu gerçekleri anlamak ve farklılıkları bilerek yaklaşmak demokratik zihniyette olmanın, özgürlükçü olmanın gereğidir.

Aleviler de 2013 yılında hak mücadelesi verdiler. AKP’nin bu açılım ve çalıştayla hedeflediği tasfiye politikasını kabul etmediler, boşa çıkardılar. Nitekim o çalıştayda içinde yer alan kimi Alevilerin AKP’den kopması bunun ifadesidir. Artık Alevilerin şu bu açılımla kandırılmaları mümkün değildir. Ya da fetullahçıların son dönemlerde Abant’ta toplantı yapıp Cem evleri ibadet yeri kabul edilsin gibi Alevileri kendinin yürüttüğü savaşa yedekleme politikalarını kabul edecek değildir. Aleviler kimliğiyle, kültürüyle olduğu gibi kabul edilmediği taktirde hiçbir gücün yanında yer almazlar. Sadece gerçek demokratların, esas olarak da radikal demokratların yanında yer alırlar.

Alevilik devlet dışı bir toplumdur. Güzelliği devlet dışı toplum olmasındandır. Şimdiye kadar devlete yedeklenmemesidir. Devletin sofrasına oturmamasıdır, devlet dışı toplum olarak kalmasıdır. Komünal demokratik karakterini korumasından dolayıdır. Aleviliğin güzelliğinden söz ediliyor, peki bu güzellik nereden geliyor? Bu güzellik, kesinlikle devlet dışı toplum olmaktan kaynaklı, komünal demokratik karakterde olmaktan kaynaklıdır. Bu açıdan –ister AKP olsun, ister CHP olsun, ister başka birisi olsun- Alevileri devlete yanaştırmak isteyen, devletle bütünleştirmek isteyen anlayışlara karşı çıkacaktır. Çünkü ulus-devlet demek tek tipleştirmek demektir. Kim ulus-devleti savunuyorsa, tek millet diyorsa, tek devlet diyorsa, tek ulus diyorsa, tek bayrak diyorsa Alevilerin orada yeri yoktur. O tür zihniyetler Alevileri de kültürel asimilasyona götürür, Alevileri de yok eder. Bu açıdan Aleviler geçen dönemde AKP’nin bu yanlış politikalarını görmüşler, tutum almışlar ve doğru tutum alarak kendi kimliklerini korumuşlardır. Bu tutum Alevilerin, Alevi örgütlenmelerin giderek kimlik kazandığını göstermektedir. Ya da kimlerin yanında yer alacaklarının, kimlerin yanında yer almayacaklarını kesin ortaya koymalarıdır.

‘DEVLETİN ALEVİ POLİTİKASI ASİMİLE ETMEKTİR’

Aleviler artık gerçek anlamda farklılıkları kabul eden, demokratikleşmeyi ve özgürleşmeyi kabul eden hareketler yanında yer almalıdır. Yok, bilmem demokrasi diyecek, ama Kürtlerin özgürlüğünü kabul etmeyecek! Aleviler böyle bir hareket içinde yer alamazlar. Kürtlerin özgürlüğünü tanımayanlar Alevilerin de özgürlüğünü tanıyamazlar. Alevilerin özgürlüğünü tanımayanlar, demokratik yaşamını tanımayanlar Kürtlerin de özgür ve demokratik yaşam hakkını tanıyamazlar. Artık demokrasi ve özgürlükler bir bütündür. Demokrasi ve özgürlük çağı diyorsak, gerçek demokrasi diyorsak, gerçek özgürlük diyorsak bunlar bütünlüklü olmak, tutarlı olmak durumundadır. Bir Alevi ben Aleviyim Kürtlükten bana ne diyebilir mi? O zaman Aleviliğini savunabilir mi? Savunamaz. Kürt Özgürlük Hareketi Kürtlerin haklarını savunurken Alevilerin haklarını savunmadan Kürtlerin haklarını doğru savunabilir mi? Savunamaz. Bunlar bir bütündür. Bütünlüklü bakmayan yaklaşımların hepsi yalandır, sahtedir, ne Aleviler ne de Kürtler bu tür yalanlara, sahteliklere inanmalıdır.

AKP’nin paketlerinde Aleviler yoktu. Çünkü atacakları her adımın zihniyet değişmedikçe Aleviler tarafından tepki göreceklerini bildikleri için paketlere koymadılar. Aslında tartışmışlardı, kendilerine göre belirli hedefleri, planlamaları, kararlar da vardı, ama bunların Aleviler tarafından, demokrasi güçleri tarafından kabul edilmeyeceği görülünce hiç gündeme getirmemişlerdir. Gerçeklik budur. Güçlü işbirlikçiler bulup onlara dayandıramadığı için gündeme getirmemişlerdir. Eğer güçlü işbirlikçiler bulsalardı, güçlü işbirlikçilerine dayanarak bazı projeleri kabul ettirme imkanlarını görselerdi belki Aleviler için de bir paket açabilirlerdi. Ama açacağı paketler kendi elinde kalacağı için, kendisi dışında Alevilerin dinleyeceği, dikkate alacağı bir şey olmayacağı için öyle bir yaklaşım içinde olmamışlardır. Bu durum AKP’nin zihniyetinin farklılıkları kabul etme, özellikle farklı inançları kabul etme konusundaki zihniyetinin ne kadar geri olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu durum Türkiye gerçeğinin açığa çıkmasıdır. Bu durum bir AKP politikası, aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Devletin Alevilere yönelik politikasında Alevileri sistem içileştirme vardır. Alevileri zaman içinde asimile etmek, Sünnileştirmek vardır. Türk-İslam sentezi biçiminde ifade edilen bu Sünnileştirme politikası tüm cumhuriyet tarihi boyunca uygulanmıştır. Diyanet bu geleneğin ürünüdür. Erdoğan’ın Alevi politikalarında fetva veren de diyanettir. Tabii ki böyle bir yaklaşım içinde olan bir hükümetin de Alevi sorununu çözmesi mümkün değildir. Kaldı ki AKP hiçbir temel demokratik sorunu çözmemiştir. Belki de çözdüğü tek şey türban sorunudur. O sorunun da tam çözüldüğü söylenemez. Kimsenin giyimine kuşamına karışılmaması ve türban sorununun da çözülmesi gerekirdi, ama bu türban sorununu da demokratik anlayışta oldukları için çözmediler. Orada da hala bir demokratikleşme zihniyeti yoktur. Demokratik zihniyet temelinde çözmezsen yarın da başka birisi gelir farklı politika izler. Sorunlar ancak gerçek demokratikleşme içinde kalıcı çözüme kavuşabilir.(BEHDİNAN/ANF)