Nihat Oğraş: Ortak geleceğimizin güvencesi HDP

hdp-oo-CFE4-E7DB-E8D8HDP söz konusu olunca 40 yıldır devam eden tartışma konusu olan “Kürtler ve Sol” tartışması yeniden ama ayı mantık ve argümanlarla yeniden tedavüle sokuldu. 1970’li yılların başında ulusal bağımsızlık hedefiyle mücadele başladığında “bu solcu argümanlar halkımıza yabancı” denilerek Kürt siyasal hareketinin önü, o günlerde epeyce etkili olan Kürt çevrelerce kesilmeye çalışıldı. Devamla 1980’lerin ortasında hayata geçirilen mücadelenin aleyhine edilmedik laf bırakılmadı. Hep aynı telden çalınıyordu. Yapılanlar, söylenenler “Kürt halkının gerçekliğine uygun” bulunmuyordu. Şimdilerde bir kez daha aynı hava çalınıyor.

İki hakikat

Hani tarihin ikinci defa yaşanmasının komedi olacağı söylenir. Ancak üçüncü ve dördüncü tekrarlar tam bir ucuz parodi tadı veriyor.Kanımca iki temel hakikat ısrarla unutuluyor ya da unutulması için bilinçli çaba sarf ediliyor. Öncelikle Kürt siyasal hareketinin baştan beri programı, eylem ve ittifakları, yaşam tarzı ve gelecek ütopyasıyla tamı tamına bir sol hareket olduğu gözden kaçırılıyor. İkinci olarak ise, Kürt hareketinin önderlik tarzı ve ideolojisinin yenilikçi, kararlı ve oldukça yaratıcı olduğu unutuluyor.

Mahirlerin emaneti

Bu iki husus biraz daha ayrıntılı bir analizi hak ediyor. Birincisiyle başlayalım.Kürt Siyasal Hareketi, hem kurucuları hem programıyla Türkiye sosyalist hareketinden beslenmekle işe başlamış ve kendisini her zaman bu sosyalist geleneğin bir devamcısı olarak tanımlamıştır. En güçlü zamanda bile “Mahirlerin emanetini” taşımaktan söz etmiştir. Sıkı ve zorlu mücadeleyle geçen tarihinde hem kavram hem de pratik olarak sosyalist argümanlarla kendisini ifade etmekten asla vazgeçmemiştir. Nitekim büyük mücadele yılları, solun tanımlayıcı başlangıç argümanı olan “eşitlik” etrafında yürütülmüştür. Sonrasında “üçüncü doğuş” denilen İmralı süreciyle birlikte özgürlük ve demokrasi üzerinde daha yoğunca durularak bir özeleştiri anı yaşanmış ve “demokratik sosyalist” bir kimlik oluşturulmaya çalışılmıştır. İşin özeti, “Kürt siyasal hareketi” her şeyiyle sol bir hareketti, bugün de sol bir harekettir. Ve evet yarın da sol bir hareket olarak kalmaya devam edecektir!

Tutarlı ve kararlı

Gelelim ikinci hususa. Kürt Siyasal Hareketi, tarihi boyunca hep yoktan var etmiştir gücünü. Hiç kimsenin hayat şansı tanımadığı durumlardan bugünkü, belki de en etkili küresel güç haline gelmesinde tutarlı, kararlı ve hatta hadi onu da söyleyeyim inatçı tarzının çok büyük etkisi olmuştur. Bunu yaparken mevcut durumun yüzeysel bir analizini yapıp, egemen kültürel ve sınıfsal yapıyla,konformist bir uzlaşma içine girmeyi daima reddetmiştir. Elbette mevcut koşulları oldukça nesnel bir gözle analiz etmiştir. Ancak yaratıcı bir gelecek tahayyülü oluşturarak, oldukça meşakkatli mücadelelerle eşit, özgür ve demokratik bir toplum yaratma idealini hiçbir zaman göz ardı etmemiş ve halen bunun için mücadele etmektedir. Hatta Kürt hareketinin bugün bu kadar dal-budak sarkmasında bu tarzının büyük rolü olduğu söylenebilir.

Ezilen kardeşimdir

Son zamanlarda özellikle iki yönden Kürt siyasal hareketine yöneltilen eleştirilerde belirttiğimiz bu hususun gözden kaçırıldığı açık. “Kürt halkının İslami duyarlılıklarını dikkate almayan bir proje ölü doğmuştur” denilerek HDP hedef alınmakta ve Kürt siyasal hareketinin sol yapısı dolaylı olarak yok sayılmaktadır. Bence solcuların en ayırt edici yanlarından birisi “dünyanın neresinde bir ezilen varsa, o benim kardeşimdir” diyebilmesinde yatıyor. Kürt siyasal hareketi de hiçbir zaman hakların inançlarına karşı duyarsız olmadı. Ancak iki konuda farkını koymakta tereddüt etmedi. Ali Şeriati’nin ifade ettiği “ Dine karşı din” argümanına benzer tarzda, egemenlerin dine yaklaşımı ile ezilenlerin dini ele alışları arasındaki farkı tarihsel olarak vurgulamaktan hiç vazgeçmedi. Aynı zamanda dinlerin çıkışı itibariyle sahip oldukları eşitlikçi ve kurtuluşçu yanlarını sarraf titizliğiyle ele almış, bu kurtuluşçu öze ısrarla sahip çıkmış ve sonraki tarihlerde egemenlerce dine dayatılan sahte kılıfı ise sürekli reddetmiştir. Bu anlamda Latin kökenli “kurtuluş teolojisi” kavramına “dinin evrimci özü” ile eşlik etmiştir. Bu yönüyle mücadelesini inananların kurtuluşçu, eşitlikçi çabalarıyla başarıyla bütünleştirmiştir.

Özcesi Amed’te açık havada namaz kılarak sivil itaatsizlik yapanlar, duyarlı olmamız gereken “dini hassasiyetleri olanlar” değildir bizim için. Onlar siyasal, sosyal,ideolojik olarak kardeşlerimiz ve yol arkadaşlarımızdır. Yöneltilen diğer bir eleştiri ise, “bizi oyalıyorlar. Yine aldatacaklar. Bu süreçten bir şey çıkmaz. Baştan beri söylediğimiz kaygılarda haklı çıkıyoruz” vs. diyen daha çok milliyetçiliğe meyilli çevrelerden geliyor. Aslında bu eleştirilerde de aynı mantık devrededir. Kürt siyasal hareketi ve onun oluşturucuları bir şekilde küçümseniyor. Kürt siyasal hareketinin strateji oluşturma yeteneği ve kapasitesinin küçümsenmesine sık tanık oluyoruz.

Dedik ve yapacağız

Açık ve kesin gerçek şudur: Bu hareket, bu topraklara barışı getirmeyi ilkesel bir hedef olarak artık önüne koymuştur. Bunun evveliyatı 93’lere kadar götürülebilir. Ama Newroz’daki hamle tarihsel bir dönemeçtir. Bütün ayrıntılar değerlendirilmiş, gelecek projeksiyonu sağlamca oluşturulmuş ve yola büyük bir özgüvenle çıkılmıştır. Bu hakikati sadece yabancı-dışımızdaki çevreler değil, bizzat içimizde bir çok arkadaşımız bile ya tam anlayamamış ya da anlamak istememiş gibiler. Öyle ki, her kritik anda “süreç” hakkında özellikle de hükümet olumsuz yaklaşımlar sergilendiğinde hemen “bitti” , “biz zaten demiştik, bu iş olmaz” ifadesi bir şekilde ortaya konuyor. Ve böylece Kürt siyasal hareketinin önderliliğinin kararlılığı ve yaratıcılığı bir kez daha gözden kaçırılıyor. Barış süreci Kürt siyasal hareketinin en büyük projelerinden birisidir. Ve hareket bu projeyi hayata geçirmek için tüm iradesini ortaya koydu, koyacak. Velhasıl bir gün herkes “dediler ve yaptılar” diyecek. Bu hareketin tarihini en güzel bu iki sözcük özetliyor. Evet, dedik ve yapacağız. Barışımızı mutlaka gerçekleştireceğiz! “Barış sürecinin en büyük adımı nedir?” diye sorulursa, ben “HDP”dir derim. Zira bu proje yaşamazsa, Kürtler Kürtlükleri ile Türkler de Türklükleri ile iştigal edecekler. Buna izin vermeyeceğiz.

HDP ortak geleceğimizin güvencesidir çünkü……

* 2 Nolu Silivri L tipi Cezaevi