HDP’den “çözüm süreci”nde alan temizliği teklifi

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü TBMM’ye 7 uluslararası sözleşmenin tanınması ya da çekincelerin kaldırılması ve bazı temel kanunlarda değişiklik yapılması ve cemevlerine ibadethane statüsü tanınmasını öngören bir “demokrasi paketi” için kanun teklifi verdi. Kürkçü teklifin yasalaşması halinde çözüm sürecinin sağlıklı bir yolda ilerlemesi için bir alan temizliği sağlayacağını söyledi.
________________________________________________________________________________________

hdp kürkçü tuncel önder tüzel

Ertuğrul Kürkçü Sebahat Tuncel, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder’le birlikte TBMM Genel Kurulu’nda

Parlamentoda bugün düzenlediği basın toplantısında, TBMM’ye uluslar arası sözleşmelerin tanınmasına ve bazı temel kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi verdiğini belirten Mersin Milletvekili  Ertuğrul Kürkçü,  Türkiye’nin bugün yaşadığı rejime demokrasi denemeyeceğini ifade ederek kanun teklifi ile 7 uluslararası sözleşmeye konulan çekincelerin kaldırılmasını ve Siyasi Partiler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun’u ve seçim barajının kaldırılmasını, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini istediklerini açıkladı.

Kürkçü hükümetin gündeme getirdiği “İç Güvenlik Paketi” ile çözüm sürecinin yolunu tıkadığını kendi sunduğu “demokrasi paketi”nin ise TBMM’nin çözüm süreci önündeki engelleri kaldırarak bir alan temizliği yapılmasına katkıda bulunmasını sağlayacağını  söyledi. Kürkçü “İç Güvenlik yasa tasarısı kolayca yasalaşacak olursa Türkiye’yi derin bir iç gerilimin bekleyeceğine hiç kuşku yok.” dedi. Bir soru üzerine Meclis’teki siyasi muhalefetin ciddiye alınmamasının düşünülemeyeceğini kaydetti. Paketin Genel Kurul’a gelmesindeki gecikmeleri değerlendiren Kürkçü, “Bazı değişiklikler yapmayı düşünüyor olabilirler, hükümeti ve polisi Türkiye’nin biricik sahibi ve hakimi haline getirecek olan özü değişmedikçe bizim açımızdan bu yasanın kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Hükümetin bir orkestra gibi işlemediğini gösteren sesler yükseliyor. Bu paket gündemdeyken bir çözüm süreci işletmenin eskisi gibi kolay ve mümkün olacağını düşünmüyorum. Hangi sebeple geciktiriyorlarsa sonsuza kadar bu yasayı geciktirmelerini tercih ederiz” dedi.

Kürkçü’nün yasa teklifinin tam metni şöyle:

Demokrasinin Güçlendirilmesi İçin Uluslararası Sözleşmelerin Tanınmasına ve Bazı Temel Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

Genel Gerekçe

Türkiye’nin siyasi tarihinde, demokrasi, genellikle, güvenlik ve istikrarın bir yan unsuru olarak ele alınmıştır. Hükümetlerin istikrar algısına göre kurulan özgürlük-güvenlik dengesinde zaman zaman rejimde kısmi demokratik iyileşmelere fırsat verilse de genellikle güvenlik ağır basmış ve otoriterlik rejimin baskın karakteri olmuştur. Siyasi alanda otoriterliğe toplumsal planda da sermaye tercihlerine dayanan bir otoriter güvenlik rejimine demokrasi denemeyeceği, gün gibi açıktır.

Demokrasi, elbette yalnızca siyasetin konusu değildir; toplumsal ve iktisadi ilişkiler alanı için de demokrasi olmazsa olmaz bir ilke ve değerdir. Bununla birlikte toplumda ve ekonomide demokrasinin geliştirilebilmesi, uygulamada çoğunluğun istek ve ihtiyaçlarının gözetilebilmesi için öncelikle demokratik bir siyasal rejime giden yol üzerindeki yasal engellerin siyasal irade gösterilerek kaldırılması gerekir. Bu TBMM’nin asli görevlerinden biri ve başlıcasıdır. TBMM, darbeci komutanları vicdanen ve hukuken mahkûm edilmiş 12 Eylül Askeri Diktatörlüğünün Türkiye’ye dayattığı bu otoriter rejimi ve onun yasalarını sürdürmekle değil, yasama gücünü Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafı olduğu uluslararası antlaşmalar ve sözleşmelerin tanımladığı ve güvenceye aldığı normlar istikametinde değiştirerek demokratikleştirmekle yükümlüdür.

Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri, 12 yıldır söylem düzeyinde demokratikleşmekten söz eder, halka adalet ve demokrasi vaat ederken, ülkeyi 12 Eylül darbeci generallerinin çıkarttığı kanunlarla yönetmeyi, siyasal rejimin çerçevesini bu kanunlarla belirlemeyi, bu askeri diktatörlük rejiminin kurduğu devlet aklı doğrultusunda uluslararası sözleşmeleri kabul etmemeyi ve sözleşmelerdeki çekinceleri korumayı sürdürmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin modern demokrasiler içinde saygın bir yer edinebilmesi için, öncelikle bu temel kanunları değiştirmesi ve siyasal demokrasinin evrensel standartlarının görünür olduğu uluslararası sözleşmeleri imzalaması, imzaladığı ama çekince koyduğu uluslararası sözleşmelerdeki çekinceleri kaldırması bir gerekliliktir.

Siyasal demokrasiyi tıkamaya devam eden kanuni engellerin kaldırılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin çözmek zorunda olduğu temel siyasi sorunlarda toplumsal mutabakatı olanaklı kılacak bir ortamın oluşturulmasına da katkı sağlayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin var olan ve süregiden kurgusu içinde birer çatışma dinamiği haline gelmiş olan farklılıklarımızı kabul eden ve bu farklılıkların meşruiyetini tanıyan, -yalnızca tanımakla da kalmayan onların varlıklarını koruma ve sürdürmelerini güvence altına almayı üstlenerek gelişen- bir siyasal hayat, sadece kendimiz değil, bölgemiz ve dünya için de demokratik bir siyasal alternatifin beşiği olacak bir toplumsal zemini inşa etmenin temel ön koşuludur.

Bu yasa teklifinin TBMM’ye sunulduğu günlerde 90 yıldır çözümsüz bırakılarak on binlerce yurttaşımızın hayatına mal olan katliamlara, sürgünlere, çatışmalara, isyanlara yol açan Kürt sorununun demokratik ve adil bir çözümü hedefiyle bir “çözüm süreci” yürüyor.

Sonunda varılacak çözümün yeni bir yaşamı, yeni toplumsal, kültürel ve siyasal ilişkileri, ve buradan doğacak olan ortak yaşamı güvence altına alacak yeni bir yasal ve anayasal düzeni gerektireceği kuşkusuzdur.

Bu teklif bambaşka bir yasama süreci gerektirecek olan bu ihtiyacı ikameyi değil, “çatışma çözümü” için gerekli siyasal ve hukuki iklimin inşası bakımından elzem olduğu halde on yıllardır birbirini izleyen hükümetlerce ötelenen bazı temel düzenlemelerin gerçekleştirilmesini hedeflemektedir.

16 Temmuz 2014’te yürürlüğe giren 6551 sayılı “Çözüm Yasası” hükümeti bu doğrultudaki önlemleri almakla yükümlü kılmıştır. Buna karşın, hükümetin yasanın çıkışını izleyen aylardaki yürütme ve yasama pratiği özgürlük-güvenlik dengesini güvenlik yönünde çökertmiş, geçtiğimiz ay TBMM’ye dayatılan “iç güvenlik” paketiyle toplum bir polis devletinin inşası ihtimaliyle yüz yüze bırakılmıştır.

Bu yasa teklifinin TBMM gündemine taşınması doğrudan hukuki sonuçlarının yanı sıra TBMM’nin demokratik sorumluluklarını üstelenerek, hükümeti “çözüm süreci” bağlamında yasal denetime tabi tutmasını da sağlayacaktır. Bu yasa gerçek bir toplumsal sözleşme olarak geleceğimizi üzerine kuracağımız Yeni Anayasa’ya ulaşmak için gerekli “alan temizliği”nin önemli bir bölümünü de gerçekleştirmeye katkıda bulunacaktır.

Kanun Teklifi, iki temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti’nin çekince koyduğu uluslararası sözleşmeler üzerindeki çekincelerin kaldırılarak sözleşmelerin kabulüne ilişkindir.

İkinci bölüm, siyasal örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, ifade özgürlüğü önündeki yasal engellerin kaldırılması ile ilgilidir.

Bu demokratikleşme paketi, Türkiye’nin gündemine er geç gelecek olan Yeni Anayasa’nın toplumsal mutabakat zeminlerinin güçlendirilmesi için elzem olan reformlar yönünden bir başlangıç niteliğindedir. Bu başlangıç, barış ve çözüm sürecinin ilerletilmesi açısından güven inşasını sağlayıcı ilk adımlardan biri olacaktır.

Birinci Bölümün Genel Gerekçesi

Anayasaya göre, TBMM’ne kanun teklifi sunma, Bakanlar Kurulu’nun yanı sıra milletvekillerine de tanınmış bir yetkidir (m. 88/1). Her ne kadar bugüne dek uygulamada uluslararası antlaşmaların onaylanmasına ilişkin önerilerin milletvekillerince değil sadece bakanlar kurulunca yapılabileceği kabul edilmekte ise de, değerli hukukçu Rona Aybay’ın belirttiği üzere “Anayasa’nın, “kanun teklif etmeye bakanlar kurulu ve milletvekilleri yetkilidir” hükmü (m. 88/1) karşısında bu uygulamayı yerinde bulmak, olanaklı değildir. Bir ya da birkaç milletvekilinin, bir uluslararası antlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin bir girişimde bulunarak, bu yolda bir kanunun çıkmasını sağlamalarına herhangi bir engel” yoktur; “milletvekillerine Anayasa ile tanınmış bir yetkinin kullanılmasının engellenmesi yerinde değildir. Milletvekillerinin, bu yoldan, hükümeti onaylamaya siyasal bakımdan zorlama ve kamuoyu oluşturma yetkileri bulunduğu da kabul edilmelidir. Kaldı ki, onaylamanın sonuç olarak yürütme organının (hükümetin; bakanlar kurulunun) yetki alanına giren bir işlem olduğunda da kuşku yoktur. Anayasa’nın “Yürütme” genel başlığı altındaki 104. maddesine göre, “milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak” Cumhurbaşkanı’nın yetkisindedir. Onaylamanın uygun bulunduğuna ilişkin kanunla, yürütme organına onaylama konusunda bir “görev” değil “yetki” verilmektedir.”

Bu genel çerçeve içinde milletvekillerinin uluslararası kanunların onaylanmasına ilişkin kanun teklifi verebilecekleri tabiidir.

Teklifin bu bölümü, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Doğa Ana Hakları Bildirgesi, Roma Statüsü gibi sözleşmelerin çekince konan maddelerinin onaylanmasına ilişkin kanun maddelerinden oluşmakta, uluslararası sözleşmeleri onaylanmasını uygun bulan aynı maddede Cumhurbaşkanına onaylanan sözleşmeleri yayınlaması için yetki verilmektedir. Bu uluslararası sözleşmelerin kabulü, tüm halkımız için, bir siyasal birliğin yurttaşları olarak birlikte yaşama demokratik iradesinin kökleşmesi bakımından önem taşımaktadır.

1’inci Madde Gerekçesi:

Madde, daha önce çekince konan,

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme’nin, “Madde 27: Azınlıkların Korunması; Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, böyle bir azınlığa mensup bulunan kişilerin, grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenemez.”

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin “Madde 13(3): Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, ana-babaların veya -bazı durumlarda- yasal yoldan tayin edilmiş velilerin çocukları için, kamu makamlarınca kurulmuş okulların dışında Devletin koyduğu ya da onayladığı asgari eğitim standartlarına uygun diğer okulları seçme özgürlüğüne ve çocuklarına kendi İnançlarına uygun dinsel ve ahlaki eğitim verme serbestliklerine saygı göstermekle yükümlüdürler.”

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin “Madde 17: Taraf Devletler, kitle İletişim araçlarının önemini kabul ederek (…)

  1. d) Kitle İletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler.

Madde 29(1): Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler:

(…)

  1. c) Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi;

(…)

Madde 30: Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine İnanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1 No’lu Ek Protokol’ün; “Madde 2: Eğitim hakkı: Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.”

Maddeleri ile Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın çekince konan;

-Yerel yönetimlere, kendilerini doğrudan doğruya ilgilendiren konularla ilgili planlama ve karar alma süreçleri içinde, olabildiği ölçüde, uygun bir zamanda ve biçimde danışılması konusu ile ilgili Şartın 4’üncü Maddesinin 6’ıncı Fıkrası,

-Yerel yönetimlerin yönetsel örgüt yapılarının kendilerince belirlenmesi ile ilgili 6’ıncı Maddesinin 1’inci Fıkrası,

-Seçimle gelinen görev yerlerinde bulunanların görevleriyle bağdaşmayacak işlev ve etkinliklerin yasayla ve temel tüzük ilkelerine göre belirlenmesi konusu ile ilgili 7’nci Maddesinin 3’üncü Fıkrası,

-Yönetsel denetime ancak yönetsel denetimle korunmak istenen yararlar ile orantılı olması durumunda izin verilmesi durumu ile ilgili 8’inci Maddesinin 3’üncü Fıkrası,

-Yerel yönetimlere kaynak sağlanmasında, hizmet maliyetindeki artışların olabildiğince hesaba katılması konusu ile ilgili 9’uncu Maddesinin 4’üncü Fıkrası,

-Dağıtılan kaynakların yerel yönetimlere verilmesinin nasıl yapılacağı konusunda kendilerine uygun biçimde danışılması ile ilgili 9’uncu maddenin 6’ıncı Fıkrası,

-Yapılacak mali yardımların, yerel yönetimlerin kendi politikalarını uygulama konusundaki temel özgürlüklerin ortadan kaldırılmamasına yönelik 9’uncu maddesinin 7’inci Fıkrası,

-Yerel yönetimlere, ortak çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için derneklere üye olma ve uluslararası birliklere katılma hakkının tanınması ile ilgili 10’uncu Maddesinin 2’nci Fıkrası,

– Yerel yönetimlere, başka ülkelerdeki yerel yönetimlerle işbirliği yapma hakkının tanınması konusu ile ilgili 10’uncu Maddesinin 3’üncü Fıkrası,

– Yerel yönetimlerin, kendilerine iç tüzük de tanınmış olan yetkileri serbestçe kullanabilmeleri ve özerk yerinden yönetim ilkesini koruyabilmeleri için yargı yollarına başvuru hakkının tanınması ile ilgili 11’inci Maddesi,

Üzerindeki çekincelerin kaldırılması ve sözleşmelerin bir bütün olarak uygun bulunarak onaylanması için yürütmeye yetki verilmesi düzenlenmektedir.

2’nci Madde Gerekçesi:

Birlikte yaşama ortak ülke üzerinde mümkündür; ülke üzerindeki insan varlığı dışında canlı ve cansız doğası ile de yurttaşların kendilerini geliştirip var olabilecekleri ana yurtluktur. Bu nedenle canlı ve cansız varlığı ile Doğa Ana’nın da Cumhuriyet’te hakları vardır. Bu hakları tanıyan Kyoto Protokolü ile Cochobamba Doğa Ana ve Yerli Hakları Bildirgesinin bir bütün olarak uygun bulunarak onaylanması için yürütmeye yetki verilmesi düzenlenmektedir.

3’üncü Madde Gerekçesi:

İnsanlığa karşı suçlar ile savaş suçlarının yargılanacağı Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM)  kurulmasını içeren Roma Statüsünün kabulünü içermektedir. Türkiye Cumhuriyeti, en yetkili ağızlarından bu Statü’ye taraf olacağı taahhüdünde bulunmuş ama taraf olmamıştır.

UCM’nin yargı yetkisi, uluslararası toplumu bir bütün olarak ilgilendiren en ciddi suçlar ile sınırlıdır. Mahkeme, bu Statü’ye uygun olarak, (a) Soykırım suçu; (b) İnsanlığa karşı suçlar; (c) Savaş suçları; (d) Saldırı suçu halinde yargı yetkisine sahiptir.

Türkiye, özellikle en son IŞİD örneğinde görüldüğü gibi, kendi toprakları içinde de savaş suçlarının işlendiği, kadınlara yönelik “köle ticareti” gibi ağır suçların kendi topraklarında işlendiğinin ileri sürüldüğü bir ülke konumundadır. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvencelerinin güçlendirilmesi için UCM statüsünün derhal tanınması gerekmektedir.

Bu madde ile UCM  kurulmasını içeren Roma Statüsünün bir bütün olarak uygun bulunarak onaylanması için yürütmeye yetki verilmesi düzenlenmektedir.

İkinci Bölümün Genel Gerekçesi

Siyasal katılımın güvencesi siyasal partiler yanında, sendikal örgütler, toplumsal dayanışma örgütleri ve genel olarak demokratik kitle inisiyatiflerinin toplantı ve gösterileri yaşayan bir demokrasinin nefes borularıdır. 12 Eylül Rejimi getirdiği Siyasal Partiler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile demokrasinin nefes borularını tıkamıştır.

Siyasi Partiler Kanunu, parti içi demokrasiyi de sağlamaktan uzaktır.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Anayasanın toplantı ve gösteri özgürlüğünü düzenleyen maddesine açıkça aykırı olup, hakkın özüne müdahale içermektedir.

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ise ifade özgürlüğünü açıkça sınırlamaktadır.

Milletvekili genel seçimlerinde uygulanan barajın seçme ve seçilme hakkının özüne müdahale eder nitelikte olduğu, tüm toplumsal kesimler tarafından kabul edilir hale gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında önemli bir yer tutan Alevi toplumunun inançları üzerindeki baskılar ve Alevilere uygulanan ayrımcılık dayanılmaz boyutlara gelmiş olup, bu baskıların bir nebze olsun hafifletilmesi ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik ilk adımların atılması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda bazı temel düzenlemeler yapılması gerekliliktir.

4’üncü Madde Gerekçesi:

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu yürürlükten kaldırılmaktadır.

5’inci Madde Gerekçesi:

Siyasi partiler hakkında genel esaslar düzenlenmektedir.

Diğer hususlar Anayasa’da, Medeni Kanun ile seçim kanunlarında, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da ve diğer yasalarda düzenlendiğinden, genel esaslar dışında düzenleme ihtiyacı bulunmamaktadır.

6’ncı Madde Gerekçesi:

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu yürürlükten kaldırılmaktadır.

7’nci Madde Gerekçesi:

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında genel esaslar düzenlenmektedir.

Diğer hususlar Anayasa’da ve diğer yasalarda düzenlendiğinden, genel esaslar dışında düzenleme ihtiyacı bulunmamaktadır.

8’inci Madde Gerekçesi:

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır.

Bu kanunun içerdiği suçlar Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlarda açıkça düzenlenmiş olup, suçun internet ortamında işlenmesi ayrı bir soruşturma ve kovuşturma usulü gerektirmemektedir. Yasa mevcut haliyle bir internete sansür yasası niteliği taşımakta olup, tümüyle kaldırılması halinde, suçlar TCK’da mevcut olduğundan internet ortamında suç işlendiği durumda bu suçların TCK ve CMK kapsamında soruşturulması ve kovuşturulması önünde bir engel yoktur. Sansür yasası niteliğindeki bu yasanın tümüyle kaldırılması gerekmektedir.

9’uncu Madde Gerekçesi:

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda milletvekili genel seçimleri için getirilmiş bulunan %10 seçim barajı kaldırılmaktadır.

Esasen milletvekili seçimleri yanında seçimlerin temel hükümleri, mahalli idareler seçimleri kanunlarında da yeni düzenlemeler yapılması gerekmekte ise de, bu düzenlemelerin seçim barajı olmaksızın oluşan demokratik bir parlamentoda oluşacak konsensüs içinde yapılması benimsendiğinden bu düzenlemeler geleceğe bırakılmıştır.

10, 11, 12 ve 13’üncü Maddelerin Gerekçesi:

Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, Devlet, demokratik bir toplumda dini çoğulculukta dâhil olmak üzere her türlü çoğulculuğun garantörüdür ve çoğulcu demokratik bir toplumda Devletin çeşitli din, inanç ve düşüncelere karşı tarafsız ve yansız olma ödevi bulunmaktadır. Bu sebeple, yetkili mercilerin, başkalarına zarar verecek şekilde dini yorumlardan birine ayrıcalık tanımaya yönelik önlemler almak gibi bir rolü yoktur.

İbadethaneler için vergi kanunları başta olmak üzere, belediye ve imar mevzuatında da bir kısım kamusal ayrıcalıklar tanınmakta olup, Alevi yurttaşlarımızın ibadethane olarak benimsediği cemevlerinin ibadethane statüsünün yasal olarak güvence altında alınması gerektiği, aksi durumda Anayasanın eşitlik başta olmak üzere din ve vicdan hürriyeti kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma düzenlemelerinin ihlal edildiği açıktır. Alevi yurttaşlarımızın uğradığı ayrımcılık bununla sınırlı olmamak ve başkaca yasal düzenlemeler de gereksinmekle birlikte, tüm bu hususların Yeni Anayasa ile giderilmesi ancak bu zamana kadar da belediye hizmetlerindeki ayrımcılığın ortadan kalkması için bu düzenlemenin derhal yapılması gerekmektedir.

Birinci Bölüm

Çekincelerin kaldırılması

Madde 1) Daha önce diğer maddeleri onaylanmış olan uluslararası sözleşmelerden, çekince konmuş olan;

  1. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme’nin 27’inci maddesi,
  2. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 13’üncü maddesi,
  3. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17’nci, 29’uncu ve 30’uncu maddesi,
  4. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokol’ünün 2’inci maddesi,
  5. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 4’üncü, 6’ıncı, 7’nci, 8’inci, 9’uncu, 10’uncu ve 11’inci maddeleri,

üzerindeki çekinceler dahil sözleşmeler bir bütün olarak onaylanarak çekince bulunan maddelerin de yayınlanması için Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir.

Doğa Ana haklarının kabulü

Madde 2) Kyoto Sözleşmesi ile Cochobamba Doğa Ana ve Yerli Haklar Bildirgesi bir bütün olarak onaylanarak çekince bulunan maddelerin de yayınlanması için Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir.

Roma Statüsüne taraf olunması

Madde 3) Birleşmiş Milletler nezdinde imzaya açılan Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulmasına ve yargı yetkisine ilişkin Roma Statüsü bir bütün olarak onaylanarak yayınlanması için Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir.

İkinci Bölüm

Madde 4) 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Siyasi partiler hakkında genel esaslar

Madde 5)

  1. Siyasi partiler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tutulan özel bir kütükte izlenmek koşulu ile serbestçe dernekler gibi kurulurlar. Siyasi partilerin siyasi partiler kütüğüne kayıt ve kütükte izlenme usulleri Anayasa Mahkemesince hazırlanacak bir Yönetmelik ile düzenlenir.
  2. Siyasi partiler muhtarlık seçimleri hariç olmak üzere, siyasal temsilin gerçekleştiği her seçime istisnasız olarak üyeleri arasından ön seçimle belirleyecekleri adaylar ile katılabilirler. Demokratik usul ve esaslara aykırı olmamak koşulu ile partiler tüzüklerinde önseçimden başka aday belirleme yolları da benimseyebilecekler ise de siyasi partilerin her düzeydeki seçimlere katılırken adaylarını belirlemede ilgili seçim çevresindeki üyelerinin iradesine müracaat etmeleri ilkesi esastır. Siyasi partiler tüzüklerinde ön seçimlere, ilgili seçim çevresindeki tüm seçmenlerin katılmasını da benimseyebilirler. Tüzüklerinde aday ön seçimine üyelerinin ya da tüm seçmenlerin katılmasına olanak tanıyan partilerde, üyelerinin ya da tüm seçmenlerin katılacağı aday ön seçiminin usul ve esasları Yüksek Seçim Kurulu tarafından alınacak kararla belirlenir.
  3. Siyasi partilerin seçimlere katılma koşulları ilgili seçim kanunları ile belirlenir.
  4. Mahalli idareler seçimleri ile genel seçimler yanında, seçilmiş meclislerden belirlenecek kamu görevlileri için yapılan seçimlerde de, yasalar ile aksi belirlenmemişse, adaylar siyasi parti mensubiyeti taşıyabilirler.
  5. Siyasi partiler mali yönden Anayasa Mahkemesi denetimi altında olup, bu denetim kuruluş kanunundaki esaslara uygun olarak Anayasa Mahkemesince her yıl gerçekleştirilir.
  6. Siyasi partilerin iç işleyişinde kendi tüzük hükümleri emredici olarak uygulanır. Siyasi parti üyeleri tüzük hükümlerinin demokratik niteliklere uygunluğu yönünden denetlenmesini Anayasa Mahkemesinden isteyebilirler. Anayasa Mahkemesinin başvuru üzerine bir siyasi partinin tüzük hükümlerine dair verdiği kararlar, diğer siyasi partiler için de bağlayıcıdır.

Madde 6) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkında genel esaslar

Madde 7)

  1. Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
  2. Herkes, kamu düzenini ağır şekilde tehlikeye maruz bırakmamak koşulu ile toplantı ve gösterilerini serbestçe belirleyecekleri yer ve mekânlarda gerçekleştirebilir.
  3. Mülki amirler, kamu düzenine yönelik açık tehdit bulunması halinde, hakkın özüne dokunmamak koşulu ile toplantı ya da gösterinin güvenlik içinde gerçekleştirilebileceği alternatif açık alanı, bu mümkün değil ise stadyum benzeri yarı açık alanı toplantı ve gösterinin 24 saat öncesinden düzenleyicilere bildirmek ve göstericilerin güvenliğini sağlayacak önlemleri almak zorundadırlar.
  4. Hiç kimse, eylemi başka bir suç oluşturmadıkça, sadece herhangi bir toplantı ya da gösteriye katıldığı için suçlanamaz. Bir toplantı ve gösteriye katılmak başka bir suçun unsuru sayılamaz.

Madde 8) 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan  Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Milletvekili seçimi barajının kaldırılması

Madde 9) 2839 sayılı Kanun’un 33. Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Madde 33 – Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, siyasi partilerin aldıkları geçerli oylar Yüksek Seçim Kurulu tarafından aşağıdaki şekilde tespit edilir:

İl seçim kurulları, yukarıdaki maddeye göre, birleştirme tutanağını düzenledikten sonra sonuçları kamu yönetiminde kullanılan en hızlı ve en güvenli iletişim olanaklarıyla en seri şekilde Yüksek Seçim Kuruluna bildirirler.

Yüksek Seçim Kurulu, bütün illerden bu şekilde alınan bilgilere göre, Türkiye genelinde geçerli oyların toplamını yapar ve her siyasi partinin aldığı geçerli oy toplamını genel geçerli oy toplamına bölerek, siyasi partilerin ülke genelinde aldığı oy yüzdesini hesaplar ve siyasi partilerin ülke genelindeki oy oranlarını ilan eder.

Bu ilandan sonra, bir veya bir kaç seçim çevresinde, seçimin iptaline karar verilmesi ülke genelinde alınan oy yüzdesinin yeniden tespitini gerektirmez.

 Alevi inancı ile diğer inançların ibadet yerlerine ibadethane statüsü

Madde 10) 5244 sayılı İller İdaresi Kanunu’na aşağıdaki madde eklenmiştir:

Madde 12/A) Valiler, köylerde, muhtar ve azaları tarafından talep edilmesi halinde, Diyanet İşleri Başkanlığı gözetim ve denetimi dışında ibadet yerlerinin açılmasını ve ibadetin din ve vicdan hürriyeti kapsamında kamu selametine uygun şekilde yürütülmesinin güvencelerini sağlamakla görevli ve yetkilidirler. Valiliklere yapılan başvuru ile açılan ibadet yerleri vergi ve imar kanunlarının uygulanmasında ibadethane sayılır.

Madde 11) 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nunun 6’ncı maddesinin a fıkrasına, “…çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları,”ndan sonra gelmek üzere “cemevleri gibi Diyanet İşleri Başkanlığı gözetim ve denetimi dışında ibadet yerleri” ifadesi eklenmiştir.

Madde12) 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun maddesinin a fıkrasına, “…defin ve mezarlıklar”ndan sonra gelmek üzere “cemevleri gibi Diyanet İşleri Başkanlığı gözetim ve denetimi dışında ibadet yerleri” ifadesi eklenmiştir.

Madde 13) 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’a aşağıdaki ek madde eklenmiştir:

Ek Madde 5 – Bu kanunla düzenlenmiş ibadet yerleri dışındaki ibadet yerleri vatandaşlarca kanunlara uygun şekilde açılabilir. Bunların gözetim ve denetimi valilere ait olup açılması için gerekli katkıları köylerde İl Özel İdareleri, belediyelerde ise Belediye Meclisi ve Başkanları, büyükşehirlerde Büyükşehir Belediye Meclisi ve Başkanları sağlamakla yükümlüdür. Vergi ve imar kanunlarının uygulanmasında bu yerler ibadethane sayılır.