8 Mart’ta TBMM’de kadınlara övgü çok, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe yok!

“8 Mart’ta kadınların özgürlük ve haklarından söz edenlerin bütçe bağlamında yapması gereken bu Mecliste Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun hazırlamış olduğu “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe” kavramından hareket ederek bütçe hazırlamaktı. Ama biz asla ve asla bunun yankısını bu bütçede görmüyoruz, asıl mesele budur.”

ERTUGRUL KURKCU / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

ERTUGRUL KURKCU / FOTOGRAF MUHSIN AKGUN

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; tabii, ben de bütün diğer konuşmacılar gibi, -her ne kadar 8 Marttan çıkmak üzereysek de- kadınların uluslararası dayanışma ve mücadele günü 8 Martı kutluyorum. Onlarla eşitlik ve özgürlük için aynı duyguları taşıyoruz ve şu an Türkiye’nin dört bir yanında -İstanbul başta olmak üzere- sokaklarda özgürlük umutlarını, eşitlik hayallerini haykıran, bunun için mücadele eden kadınları bütün kalbimizle destekliyoruz.

Dünya Kadınlar Günü aslında, gerçekten, kökeninde belirtildiği gibi, bir emekçi kadınlar günü. Her şeyin, her kıymetli şeyin arkasında olduğu gibi uluslararası kadın dayanışması gününün arkasında da kadın emeği var, kadının özgürlük mücadelesi var, 1910’dan başlayarak. Ama 8 Mart, tarihini 1917’de Rusya’da devrim başlarken barış için sokağa çıkan kadınların eyleminden alıyor. O günden beri de kadın, barış, devrim, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yaşayageldi. 1975’ten beri Birleşmiş Milletler bugünü bütün dünya için Uluslararası Kadın Günü olarak ilan etti ama onun arkasındaki bu büyük kadın emeğini, emekçi kadınların mücadelesini asla unutmuyoruz, özünden -bugünü- saptırmıyoruz. Nasıl o gün “kadın, barış, devrimse” bugün de “Jin, jiyan, azad”(x) “kadın, yaşam, özgürlük” Kürt mücadelesinin içerisinde bir kere daha doğuyor. Alevi’nin mücadelesi Kürt’e, emekçinin mücadelesi kadına, kadının mücadelesi işçininkine karışarak son derece güçlü bir özgürlük blokunu kadınların emeği üzerinde inşa ediyoruz. Müteşekkiriz onlara.

8 Mart etkinlikleri, tabii -karşı konulamaz olan her şeyin sahiplenilmesiyle iktidar eylendiği için- iktidar gücünün de elinde. Şimdi, bizzat bugünü yaratan dinamizme karşı bir söylem hâlinde gelişiyor. Bugün eğer Cumhurbaşkanının konuşmalarını dinlemişseniz, bugünü var etmek için -Adalet ve Kalkınma Partisinin portföyünde, müktesebatında, hiçbir zaman olmadığı günlerde bile- bu mücadeleyi ayakta tutan, onu Türkiye’nin gündemine taşıyan kadınlara etmediği hakareti bırakmayan; onların seçimlerine, onların söylemlerine, onların tutumlarına, onların bugünü yaşayışlarına “Cumhurbaşkanlığı” sıfatı üzerinden hakaret yağdıran bir Cumhurbaşkanımız olduğu için kadınlar kendilerini şanslı hissediyorlar mıdır acaba.

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Yalan konuşuyorsun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Yalan konuşmuyorum.

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – İftira atıyorsun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Konuşmaların hepsi ortada.

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Hepsini okudum, iftira ediyorsun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Laf atma, laf atma, konuşma!

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Tırnağı olamazsın sen onun, tırnağı olamazsın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ahlaksız! Yalaka!

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – İftira etme terbiyesiz!
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, devam ediniz efendim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Cumhurbaşkanı…Sayın Başkan, bakın, “Allah’sız.” dedi, “Yalaka.” dedi, siz hâlâ müdahale etmiyorsunuz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – “Allah’sız.” falan demedim, nereden çıkartıyorsun.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – “Yalaka.” diyor orada, kime yalaka diyor?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ona diyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Diyemezsin.

BAŞKAN – Sayın Bilgiç, Sayın Kürkcü, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüden her kelimenin duyulduğunu da düşünmeyin.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – O zaman tutanakları isteyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu uğultu, bu yankılanma içerisinde zaman zaman duyamadığım kelimeler oluyor ama Sayın Bilgiç’in sözüne karşılık Sayın Kürkcü böyle bir şey söylemediğini ifade etti.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Tutanakları isteyin de bir bakın efendim.

BAŞKAN – Eğer bir şey varsa tutanaklar alınır, değerlendirilir, ona göre yeniden gerekli konuşmalar yapılır.

Sürenizi ilave edeceğim Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Öte yandan, bütün bunlar bir yana, bugün aslında kadınların özgürlük ve haklarından söz edenlerin bütçe bağlamında yapması gereken şey bugün geçtiğimiz yıl bu Mecliste Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun hazırlamış olduğu son derece önemli bir belgeden hareket ederek bugüne bütçe bağlamında bir anlam kazandırmak olabilirdi. Çünkü “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe” kavramı 2014’ten beri bu Meclisin bir komisyonundan Meclise ve Hükûmete bir yordam olarak, bir metodoloji olarak teklif edilmişti ama biz asla ve asla bunun yankısını bu bütçede görmüyoruz, asıl mesele budur.

Kadınlara istediğiniz kadar övgüler yağdırın ama onların emek ve haklarını yükseltmiyor, onları pozitif ayrımcılık ile geliştirme konusunda herhangi bir şey yapmıyorsanız, aslında kadınlar karşısında görevlerinizi yerine getirmiyorsunuz demektir. Türkiye’de cinsiyet eşitsizliği bakımından 2006’dan beri Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı istatistiklere baktığımız zaman gördüğümüz şey: 2006’da 115 ülke arasında 105’inci, 2007’de 128 ülke arasında 121’inci, 2014’te 142 ülke arasında 125’inci ve 2015’te 145 ülke arasında 130’uncu sırada olduğumuz. Bizim altımızdaki ülkelerin ise tıpkı bizim gibi çoğunlukla İslami değerlerin güçlü olduğu, İslam’a inanan nüfusun yaygın nüfus olduğu ülkeler olduğunu görebiliriz. Gine, Moritanya, Fildişi Sahili, Suudi Arabistan, Oman, Mısır, Mali, Lübnan, Fas, Ürdün, İran, Çad, Suriye, Pakistan, Yemen; sıralama böyle. Şimdi, dolayısıyla, İslami değerlere referans yapmak kadınları yükseltmek için yetmiyor, başka bir şey yapmanız lazım. Onları güçlendirmeniz, onları güçlendiren bir bütçe yapmanız lazım ama ne yazık ki elimizde böyle bir bütçe yok.

Elimizdeki bütçe -esasen şimdi üzerinde konuştuğumuz kesin hesap kanun tasarısı- Türkiye’nin gerçekte bir bütçesi olduğundan bizi şüpheye düşürecek kadar sapmalarla dolu. Sayıştay raporlarından sonra ortaya çıkan tablo şudur: Başbakanlık bütçesi 934 milyon lira olarak öngörülmüş, 1,88 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Millî Savunma Bakanlığı bütçesi 21,8 milyar olarak öngörülmüş, 30,2 milyar olarak gerçekleşmiştir. Birincisi için yüzde 101, ikincisi için yüzde 39 öngörülenden fazla bütçe kullanılmıştır. İçişleri Bakanlığının bütçesi yüzde 51 fazladır. Ama öte yandan Millî Eğitim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bütçelerinde yüzde 29 ve yüzde 19 eksik gerçekleşme vardır. Dolayısıyla, bir bütçe kanununda bu kadar çok -başlangıç ile sonuç arasında- sapma varsa ortada gerçek bir bütçelendirme olduğundan söz edemeyiz. Sadece ve sadece acil ihtiyaçların baskısı altında oradan alıp oraya aktarmak ve esasen sivil ihtiyaçlardan, askerî ve güvenlik ihtiyaçlarına kaynak aktarmak anlamında gelen bir bütçe yönetim tarzı var.

Bunun bir “savaş bütçesi” olduğunu söylerken buna dayanıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri kalkıp “Hayır, bu savaş değildir, bir terörle mücadele vardır.” diyor. Oysa, herhâlde terörle mücadele literatüründe neredeyse hava kuvvetlerinin tamamının, tankların, topçu birliklerinin, özel harekat birliklerinin bir arada kullanıldığı, 250 bin askerin bir bölgeye konuşlandırıldığı bir terörle mücadele süreci olmaz. Bunun adı başka bir şey, bunun adı “iç çatışma”. Bunun da kitapta, literatürde yeri var.

Dolayısıyla, her şeyi adıyla çağırmak ve ona göre çözüm bulmak önemlidir. Ama burada bazı sözler, bazı kavramlar gerçek neyse o şekilde ifade edilince, Özellikle -şimdi burada değil ama- bir Naci Bostancı kriterleri var. Her konuşmanın arkasından “onun öyle değil”, “bunun böyle olması gerektiği”ni söylüyor. Fakat size şunu söylemek isterim: Bu Meclisin altında söylenemeyecek, tartışılamayacak hiçbir sözün olmaması gerekir. Ve bu Meclis, yargı kurumunun daha gerisinde olamaz. Yargı kurumunun; Yargıtayın, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarıyla tartışılmasının ve ifade edilmesinin yasak olmadığı, bunun eleştiri ve ifade özgürlüğü kapsamı içinde olduğu her söz burada söylendiğinde hep beraber ayağa kalkılıyor. Şimdi, Meclis karar vermelidir. Yargıtayın ve Anayasa Mahkemesinin, yargı kurumunun, yani statükoyu aslında savunmakla yükümlü olan kurumların daha gerisinde mi dünyaya ve Türkiye’ye bakacaktır? Yoksa dinamik bir biçimde olan biteni yorumlayacak ve en azından bunlarda da bir hakikat olabileceğini düşünerek bunların tartışılmasına imkân mı verecektir? O yüzden, çatışmanın olduğu bölgenin Kürdistan olduğu, Kürtlerin topluluk haklarının mevcut bulunduğu, bunların gerçekleşmesi gerektiğine dair tezleri, “Yasak, olamaz, bu Meclis altında konuşulamaz, incitici dildir.” diye yasaklamak yerine bunları dinlemek gerekirdi. Bunları dinlemezsek eğer bu bütçeye niye savaş bütçesi dediğimizi, niye savaş bütçesi dediğimiz şeyin aslında güvenlik eksenli bir genel yönetimin parçası olduğunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Evet, ek süre veriyorum.

Buyurunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Niçin bunun bir parçası olduğunu söylediğimizi kimse anlayamaz. O yüzden, öznel yargılar yüklemek, mutlaka ve mutlaka bir fesat gereğince konuşulduğunu söylemek bir şeydir; bir başka bakış açısının mevcut olduğunu, bu bakış açısından bakıldığında her şeyin başka türlü görülüp anlaşılabileceğini kavramak başka bir şeydir. O zaman, bununla diyalog kurabilirsiniz ama bununla diyalog kurmazsanız, aslında sokakta daha derinlerde, memleketin merkezden uzak bütün bölgelerinde çok daha az diyalog imkânı çıkacağı ortadadır. O yüzden, bence siz siz olun, bizim sözlerimizi bir düşmanlık işareti olarak değil, çare bulmanın başka bir yolu olarak düşünün. Eğer böyle olabilirse mutlaka bir çare bulunabilir. Ama, yargının yasaklamadığı şeyleri “Burada konuşamazsınız.” dediğiniz zaman, aslında konuşulacak hiçbir şey de kalmaz. O zaman, bizden kurtulmak için plan yapmakta özgürsünüz ama bunun işleri çözeceğini hiç sanmıyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar

Sataşmalara Cevaben 2.söz
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Cumhurbaşkanının 8 Martla ilgili kendi düşüncelerini ifade ederken bugün bambaşka bir eksende 8 Mart kutlayan kadınlara ve diğer siyasi eğilimlere yönelik olarak ayrıştırıcı, dışlayıcı, onları küçük düşürücü ifadeler kullandığı bir gerçektir. Ben iftira etmiyorum. O yüzden bu gerçeğin orada ifade edilmesi gerekiyor çünkü onu izleyen…

BAŞKAN – Yani, 69’uncu maddeye göre söz istiyorsunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kürkcü.

Lütfen cevap hakkınızı bir sataşma yaratmayacak şekilde kullanınız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ben, Cumhurbaşkanının söylemediği bir şeyi söylemedim. Cumhurbaşkanı açıkça, kendi gibi yaklaşmayanları, kendi gibi kutlamayanları karşısına aldı ve onları suçladı. Şunu dedi: “Eşitlik’ adı altında kadının her türlü sömürü ve istismara açık hâle getirildiği yerde ilk önce kadınlar karşı çıkacaktır.” ve devam etti “Kadının olmadığı yerde insan da yoktur.”

Kadıköy Belediyesinin Lambdaistanbul’la birlikte hazırladığı ve üzerinde “Lezbiyenim, biseksüelim, transım, interseksim; okulda, işte, mecliste, her yerdeyim!” yazan afişleri üstü kapalı eleştiren Erdoğan, “Birtakım çevrelerin ısrarla, ‘özgürleştirmek’ adına, kadını kadın yapan imtiyazları ortadan kaldırmaya çalıştığını görüyoruz, birtakım partilerin Kadınlar Günü için hazırladıkları afişler de görüyoruz. Kadınlara hakaret eden bu zihniyet en büyük kadın düşmanıdır.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Altına imza atarım.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şimdi, karşıtlarını…

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – İmzamı atarım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Harika bir şey. Alkışlıyorum. Harika yapıyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Peki, siz bunu takdir edebilirsiniz, burada problem yok. Problem şu: Bunu, takdir edilmeyecek, eleştirilecek bir şey olarak görmek iftira mı?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – “Kadın istismarından vazgeçin.” diyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Hakaret olarak bunu nitelemek, onu herhangi bir görüş olarak algılamayı mı gerektirir? Ve beğenirsiniz beğenmezsiniz…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Çuvalladınız, çuvalladınız!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Hayır, hiç de öyle olmadı.

Sonuç olarak, “8 Mart”ı özgürlükçü bir yerden kutlayanları “Kadınlara hakaret ediyor.” diye suçlayan kişi, aslında onlara karşı ayrımcılık yapıyordur, onların değerlerini ayaklar altına alıyordur. Mesele bu kadar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – “Kadınları istismar etmeyin.” diyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – “Yalakalık”a gelince, “Bir çıkar ilişkisi doğrultusunda birisini kayıtsız bir şekilde öven ve övgüler yağdıran kişiye” deniyor. Kime yakışıyor? Herkes düşünsün. (HDP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.