BM Raporu Türkiye’de en büyük şiddet örgütünün devlet olduğunu gösteriyor!

Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Türkiye’de giderek toplumun kendisini koruması gereken biricik şiddet örgütünün devlet olduğu noktasına doğru gidiyoruz.” dedi.

 


Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;

Bu önergemiz, esasen 2015 Temmuzundan beri süregelmekte olan ve Türkiye’nin Kürt halkının yoğunluklu olarak yaşadığı kentlerde süregiden güvenlik operasyonları sırasında ortaya çıkan hak ihlalleri konusunda peş peşe verdiğimiz ve hepsi reddedilen araştırma önergelerimizden daha farklı bir başka araştırma önergesi; konusu aynı, fakat bu kez önümüzdeki Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bürosunun geçen hafta başında yayınladığı raporunu,  bugüne kadar ileri sürdüğümüz bütün tez ve önerileri, bütün ihlal iddialarını birebir neredeyse doğrulayan raporunu esas alarak bir araştırma yapılmasını istemekle ilgilidir.

Türkiye, ihtilaf hâlinde olduğu çeşitli uluslararası kuruluşların raporlarını görmezden gelebilir. Türkiye, saygın olmakla birlikte resmî hüviyetleri olmadığı için çeşitli saygın insan hakları kuruluşlarının raporlarını ciddiye almamaya tevessül edebilir fakat Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin raporunu ciddiye almadan edemez. O nedenle Meclisin ve Hükûmet partisinin bunu ciddiye almasını ve gereğini yapmasını isteriz ama öyle görüyorum ki karşımızda bunu ciddiye almayan bir Hükûmet partisi var. Sözlerimizi o yüzden halka, tarihe, insan hakları savunucularına ve bütün bu saldırılar, insan hakları ihlalleri sırasında hayatlarını kaybeden sevgili yurttaşlarımıza, Kürt halkına, onun kadın ve erkek evlatlarına söylüyoruz.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin raporu şu bakımdan son derece ciddidir: Bir devletin yurttaşlarına karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu bütün görevlerinin yerine getirilmeyip ihlal edildiğini -2015 Temmuzuyla 2016 Aralığı arasında-söylemektedir.

Yaşam hakkı ihlalleri: 2 bin can kaybı.

Mülkiyet ve barınma hakkı ihlalleri: Sadece Nusaybin ilçesinde 1.786 binanın yerle bir edilmesi. Bunu Diyarbakır’ın Sur, Lice, Mardin’in Dargeçit ve diğer ilçeleri, bütün bunlara yayabilirsiniz.

Sağlık hakkının ihlali: Bütün bu operasyonlar sırasında yaralanan, şu ya da bu şekilde sağlık desteğine ihtiyacı olan yurttaşların sağlık hakkından ve tıbbi yardımdan yoksun kılınmaları.

Zorla kaybettirmeler: 3 yurttaşımızın gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesi ve ne olduğunun bilinmemesi.

Yerinden etmeler: 355 bin ile 500 bin arasındaki yurttaşımızın artık eskiden yaşadıkları evleri yoktur, nereye gittikleri bilinmemektedir, nerede yaşadıkları Hükûmetin bilgisi dâhilinde değildir.

Ruh ve beden bütünlüğünün korunması: Bütün bu uygulamalar sırasında gerçekleşen işkenceler, bununla karşı karşıya kalan ya da bunun gerçekleştiği her yerde yurttaşlarımızın ruh ve beden bütünlüğünü elinden almıştır.

Özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edilmiştir. Uzun süreli gözaltılar, şikâyetlerin reddedilmesi, yurttaşların yaşadıkları evlere, kentlere girip çıkmalarının önlenmesi,

Kadına karşı şiddetle mücadelenin bırakılması, tam tersine, kadına karşı şiddetin kural hâline gelmesi,

Adalete erişim dâhil adli yargılama ve etkin önlemlerin inkâr edilmesi,

İfade ve örgütlenme özgürlüğünün ortadan kaldırılmış olması,

Nefret ve şiddetin kışkırtılması,

Yönetim ve kararlara katılma hakkının ortadan kaldırılması, milletvekillerine ve belediye başkanlarına yönelik ihlaller ve emek ve çalışma hakkının ihlali…

Bu rapor, aslında, bir devletin yurttaşlarına karşı yapamayacağı ne varsa bunların hepsinin gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için ne yapacaktır? Örneğin Nusaybin ilçemizin 2015’teki şu fotoğrafı ile 2016’daki şu fotoğrafını kıyasladığında, bütün bu binaların içinde yaşayanlarla birlikte nereye gittiğini sormayacak mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi, Diyarbakır’ın Sur ilçesinin 2015 Mayısında çekilmiş şu fotoğrafı ile 2016’da çekilmiş şu fotoğrafları arasındaki farkı merak etmeyecek mi? Bu evler nereye gitti, buradaki insanlar nereye gitti? Bunları kim yıktı, kim yerle bir etti ve kim yerlerinden edilenlere destek sağlamadı?

Türkiye övünüyor “Biz 3 milyon Suriyeli göçmen bakıyoruz.” diye. Bravo, alkışlıyoruz. Bakıp bakmadığınızı bilmiyoruz ama en azından Türkiye’de bulunuyorlar. Peki, 355 bin ile 500 bin arasındaki yurttaşınızın evini başına kimlerin yıktığını, kimlerin onların barınma hakkını ihlal ettiğini, 2 bin yurttaşınızın hayatını kimin elinden aldığını merak etmiyor musunuz? Bunun merak edilmediği bir devlet ve hükûmet olabilir mi? Ondan sonra diyorsunuz ki: “Srebrenica katliamında Hollandalılar şu kadar insanı öldürdü.” Hollandalılar hiç kimseyi öldürmedi Srebrenica’da ama kendi Birleşmiş Milletler Güvenlik Gücü askerlerinin Srebrenica katliamının önlenmesiyle yükümlü birliği görevini yerine getirmediği için hükûmeti mahkûm eden bir mahkemeleri olmakla, böyle bir cibilliyetleri olmakla övünebilirler. Aynı cibilliyetten istiyoruz, aynı cibilliyetten biz de istiyoruz, Hollandalılarda ne varsa bizde de onun olmasını istiyoruz ve bunun için bir soruşturma istiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda hiçbir soruşturmanın altına girmedi, hiçbir yargı makamı bu soruşturmaların altına girmedi ve burada büyük tartışmalarla karşı çıktığımız ama Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğunun âlâyıvalayla tayin ettiği ombudsman, bu konuda kendisine yapılan başvuruya, bütün bu yapılanların, şu raporda anlatılan ve benim kısaca özetlediğim her şeyin usulüne uygun, adil, orantılı olduğuna dair bir rapor vermekten utanmadı. Biz böyle bir ombudsmanımızın olmasından utanıyoruz ve Meclisin nasıl bunu göreve tayin ettiyse o şekilde görevden alması için de Hükûmete çağrıda bulunmasını istiyoruz, istemek hakkımızdır.

Hükûmetin aslında bunları bilmediğini düşünemeyiz, ben şahsen düşünmüyorum. Hepinizin önünde, yetkili ve görevli bakanların önünde kendilerine o sıralarda medyaya düşen “çöktürme harekât planı” hakkında ne düşündüklerini sordum. Bu harekât planı, bu raporda gerçekleşmiş olan her şeyin gerçekleştirileceğini yazıyordu. Bu konuda bir tek cevap alamadım. Sadece eski İçişleri Bakanı Efkan Ala “Böyle bir rapor, böyle bir hazırlık yoktur.” dedi. Peki, o zaman, böyle bir hazırlığı yoktuysa Hükûmetin, bütün bunları kim yaptı? Başka bir hükûmet yapmış olabilir mi? Türkiye’de bizim bildiğimizden başka bir hükûmet, mesela bir Ergenekon hükûmeti var mı acaba? Ben bunu çok merak ediyorum.

Nihayet, bütün bunların, bu raporların karşımıza geldiği dünyanın bütün uluslararası kurum ve kuruluşlarında, Türkiye’nin yurttaşlarına karşı hak ve sorumluluklarını yerine getiremediğiyle ya da bunları ihlal ettiğiyle ilgili raporlar peş peşe yayınlanırken yeni bir haber daha sitelere düştü. Geçen gün sordum, Naci Bostancı müdahale etti ama hâlâ bununla ilgili bize bir bilgi vermedi. Gerçek midir “üç hilal operasyonu” diye bir şeyin olacağı? Gerçek midir 16 ilimizin ve 81 ilimizin de bütün yurttaşlarının dolaysızca etkileneceği bir yok etme operasyonu ve 5 bin güvenlik görevlisinin fedasının öngörüldüğü bir güvenlik operasyonu söz konusu mudur?

Bir kere daha söylüyorum: 5 bin güvenlik gücünün feda edilmesinin öngörüldüğü yerde, bizim eski deneyimimize göre yani düşük yoğunluklu savaş döneminin istatistiklerine göre, en az 5 bin sivilin ve en az 8 bin silahlı militanın ortadan kaldırılması, hatta bunun 8 katına varacak kadar sayıda militanın ortadan kaldırılması gerekir.

Şimdi, bütün bu soruşturma talepleri karşısında eğer biz bir üç hilal operasyonuyla ödüllendirileceksek hiç olmasın, hiç güvenliğimiz olmasın daha iyidir çünkü yurttaşlar, devlet araya girmeden, kendi güvenliklerini birbirleriyle yardımlaşarak, birbirleriyle kardeşleşerek, birbirleriyle ortaklaşarak sağlayabiliyorlar. Devletin güvenlik operasyonlarını geriye çektiği, sınırladığı dönemde yani 2013 Martı ile 2015 arasında geçen iki buçuk yıl içinde Türkiye’de bir tek yurttaşımız silahlı çatışmada hayatını kaybetmedi, bir tek Kürt ya da Türk hayatını bir çatışmada kaybetmedi. Ne zaman güvenlik operasyonları başladı, o zamandan beri Türkler ve Kürtler kitleler hâlinde hayatlarını kaybediyorlar.

Sonuç olarak: Türkiye’nin Birleşmiş Milletler raporu kapsamındaki il ve ilçelerinde gerçekleşmiş bulunan bütün bu yok etme operasyonları karşısında Hükûmetin tutumu bakımından bir Meclis araştırması yapılması artık hayati bir ihtiyaç hâline gelmiştir.

Türkiye’de giderek toplumun kendisini koruması gereken biricik şiddet örgütünün devlet olduğu noktasına doğru gidiyoruz.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 

CHP Milletvekili Veli Ağbaba’ya Cevaben

Şimdi, sevgili arkadaşlar, Sayın Ağbaba’nın aslında bu araştırma önergesiyle ilgili konuşmasını çok isterdim çünkü ortada son derece ağır, vahim ihlallerden söz ediyoruz. Bir tek rakam vereyim: Bütün bu operasyonlar sırasında 144’ü çocuk, 113’ü kadın, 1.689 sivilin hayatını kaybettiğine dair hem bizim tespitlerimiz var hem de Birleşmiş Milletler raporu bunu söylüyor. Merak ediyorum, acaba Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda ne diyor, soruşturma yapılmasını, bu araştırma önergesinin gerçekleşmesini, bu hesabın sorulmasını istiyor mu, istemiyor mu; tartışma bu. Velev ki -öyle olmadığını söyleyeceğim ama- geçmişte şöyle ya da böyle davranmış olalım, yükselttiğimiz bu soru bir karşılık hak etmiyor mu? Yurttaşlarımıza yapılan bu muamele herhangi bir araştırmayı, soruşturmayı ve bir cezayı gerektirmiyor mu? Cezasızlıkla ödüllendirilecekler mi bu işleri yapanlar? Soru budur, bu soruya cevap istedik ama bu cevabı alamadık. Karşılığında ne aldık? Halkların Demokratik Partisinin bu çatışma dolayısıyla bugüne kadar gerçekleşmiş ölümlerin minimalize edildiği, hemen hemen sıfır hayat kaybıyla geçen bir iki buçuk, üç yıllık sürenin gerçek kılınabilmesi için Hükûmetle giriştiği müzakerenin burada karalandığına tanık olduk. Kim Hükûmetse onunla konuşuruz, çatışmayı kim yönetiyorsa onunla konuşmak zorundasınız ve ister istemez bu toplumun tamamını ilgilendirdiği için bu meselenin Mecliste ele alınması gerektiğini hem biz istedik hem İmralı’dan -yapılan konuşmaların tutanakları var- istendiğini biliyorsunuz. Bunları bile bile, sırf kendini öteki partilerin üstüne çıkarmak kaygısıyla hakikatleri bu şekilde çiğnemeyi ben kabul etmiyorum, Veli arkadaşımıza da hiç yakıştırmıyorum doğrusu.