Buradayız… 40 yıl önce nasıl durdularsa öyle…

Kürkçü direnen eğitimcilere yapılan saldırıyı vahşet olarak niteledi. Öğretmenlerin direnişini 40 yıl önce Kızıldere’de silahlara direnen devrimcilerinkiyle özdeşleştirdi.

 

 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; aslında bu önerge bugün İçişleri Bakanı Naim Şahin’in emirleriyle Kızılay’da, Tandoğan’da, Ankara’nın her yerinde basınçlı suyla, zehirli gazla, dövülen, sürülen, yerlerde sürüklenen, horlanan öğretmenlerin talebiydi. O öğretmenlerin fikrini sormadınız, onların hiçbir zaman düşüncelerine başvurmadınız ama onların verdikleri eğitimin nasıl şekilleneceğine dair bir gece yarısı baskınıyla bize bir yasa dayattınız. Unutmayın Kızılay’da, Tandoğan’da, Türkiye’nin her yerinde dayaktan geçirdiğiniz öğretmenlerden herhangi biri sizin çocuklarınızın öğretmeni olabilir. Hanginiz yarın veli toplantısına gittiğinizde o öğretmenlerin yüzüne bakabileceksiniz? “Sizi biz dövdürdük.” diyebilecek misiniz? Yazıklar olsun size! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma” sesleri)

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Bağırmadan konuş.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bu yola daha önce başvuranlar da oldu. Sayın İçişleri Bakanımızın ifrazat yoluyla insanları cezalandırma çağrısı yani sadece ve ancak vahşi hayvanların yaptığı bir yolu halka teklif etmesi unutulmadı ama bugün başka bir ifrazatla tazyikli suyla, zehirli gazla karşılaştık. Ne oldu? Gene buradayız, gene düşündüğümüzü söylüyoruz. Tıpkı bundan kırk yıl önce zalimlerin karşısında dimdik duranların durduğu gibi. (BDP sıralarından alkışlar) Onların kendi idealleri için hayatlarını verdikleri gibi. Onları ortadan kaldıranlar katiller, zalimler, cellatlar unutuldu ama onlar asla unutulmayacak, tıpkı bugün Kızılay’da kendi amaçları ve kendi inançları için direnen öğretmenler gibi, tıpkı onlar gibi direnen mahkûmlar cezaevinde. İşte faksları. Otuzuncu günündeler açlık grevinin. Osmaniye Cezaevinde. Tek iyileşme o günden beri, heyetin gittiğinden beri şikayetlerini faks yoluyla bize iletebilmeleri oldu. Bu Hükûmetin emekçilere, siyasetçilere, cezaevinde yatanlara, kadınlara, erkeklere reva gördüğü bu muamele, işte onların siyaseti hakkında bize bir fikir veriyor.

Bu eğitim yasası… Eski eğitim yasası bir matah değildi. O da barışın okulunu bize vermiyordu, o da erkek olmayanların okulunu vermiyordu, o da emekçilerin, yoksulların okulu değildi, engellilerin, halkların okulu değildi; inananların, inanmayanların, hiçbirimizin okulu değildi; ne özgürlüğün ne eşitliğin ne kardeşliğin okuluydu; baskının, asimilasyonun, zulmün okuluydu ama bugün, bundan da katmerlisini bize dayatıyorsunuz.

Ana dilde eğitim talebini reddediyorsunuz. Kız çocukları aleyhine var olan ortaöğretimdeki eşitsizlikleri geliştiriyorsunuz. Dokuz yaşındaki öğrencilerin belli alanlara yönlendirilmesi, on üç yaş sonrası eğitim seçeneklerini kısıtlıyor. Mukaddesatçı, milliyetçi, cinsiyetçi, neoliberal, küresel sermaye düzeninin ihtiyaçlarını gözetiyorsunuz.

Bu tasarı, eski deyimle, “milleti hâkime”nin talebi, Türkiye’nin ne emekçilerine ne Alevilerine ne Hristiyanlarına ne inanmayan yurttaşlarına ne de Diyanet İslam’ı dışında kalan İslami yorumlara sahip insanlara hitap ediyor. Çok geç olmadan sizlere sesleniyoruz arkadaşlar: Çocuk işçiler, itaatkâr, dindar nesiller ülkesine “Hayır.” deyin. Hiçbir ayrım yapmadan, herkese nitelikli ve parasız eğitim sağlayan demokratik cumhuriyetin okullarını konuşmaya, hayata geçirmeye çalışalım.

Bu yasayı geri çekebilirsiniz, hâlâ böyle bir şansınız var. Ama inanın, bu yasayı geçirdikten sonra, bu yasayı kanunlaştırdıktan ve halka, Millî Eğitime maruz kalacak çocuklarımıza dayattıktan sonra, her gün, her gün, eğitim siyasi bir tartışmanın konusu olacak. Kaçınılmaz olarak bu yola girdiniz, buradan geri dönebilirsiniz. Üzerinde ortaklaşabileceğimiz, sizin de temsil ettiğiniz kesimlerin ihtiyaçlarını gözeten bir yeni eğitim yasası üzerinde anlaşabiliriz. Ama ben öyle anlıyorum ki biz öyle anlıyoruz ki siz sadece bir eğitim yasası peşinde değilsiniz, siz toplumu yeniden şekillendirmeye, bir toplum mühendisliği yapmaya yani şimdiye kadar eleştirdiğiniz merkezî devlet siyasetinin bir simetriğini kurmaya niyetlisiniz. Bu niyetinizin nelere mal olduğunu yasanızı uyguladığınız zaman göreceksiniz çünkü Türkiye halkları itaatkâr koyun değildir, boynunu hiçbir zaman kendisini cahil bırakmak için düzenlenmiş bir eğitim sisteminin çarklarına uzatmayacaktır.

Görüşlerinizi gözden geçirmeye sizi davet ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)