“Dördüncü Güç” Yolsuzluğa Battı, Şimdi Beşinci Gücün Zamanı

Ertuğrul Kürkçü, AKPM Yaz Oturumu’nun ikinci gününde Gülsün Bilgehan’ın sunduğu “Yolsuzluğa Karşı Parlamento ile Araştırmacı Gazeteciliğin İşbirliği” raporu üzerine yaptığı konuşmada, AKPM’yi “Neoliberal küreselleşmenin yayılışının suç ortağı olan medya holdinglerinin hiperiktidarını mahkum edecek beşinci bir güç” için çaba göstermeye çağırdı.

Sayın Gülsün Bilgehan’a kapsamlı ve ayrıntılı raporu için teşekkür etmek istiyorum. Bilgehan raporuyla “parlamentoların rolünü ve vatandaşların demokratik kurumlar ve medyaya olan güvenini pekiştirmek” için medya ve parlamentolar  -ya da başka bir deyişle birinci ve dördüncü güçler- arasında ikinci ve üçüncü gücün -yani yargı ve yürütmenin- egemenliğine karşı ortak bir cephenin kurulmasını teşvik ederek araştırmacı gazeteciliğe güç katmayı amaçlıyor.

Buna mukabil parlamentoların da bilgiye mümkün olan en yaygın erişimi güvence altına alacak yasalar yapması, bağımsızlığına gölge düşürmeksizin araştırmacı gazeteciliği desteklemek üzere mali düzenlemeler getirmesi ve bilgi kaynaklarına (“whistle blowers”) yeterince koruma sağlaması bekleniyor.

Raporun tamamını bir “kırmızı iplik” gibi kateden ana fikri de benimsiyorum: Halkların, bilgi edinmeye, özellikle de devlet yönetiminin her düzeyine ilişkin bilgi edinme hakkı vardır. Bu, iktidardaki hükümetlerin “toplumsal sözleşmelere”, “etik değerlere”, “hukukun üstünlüğüne” ve diğer demokratik ve toplumsal ilkelere ya da seçim vaadlerine uyup uymadıklarını denetleyebilmelerinin olmazsa olmazıdır. Dolayısıyla, raporun merkezinde yer alan “araştırmacı gazeteciliği güçlendirme” ve “bilgi kaynakları”nı yasayla koruma anlayışı, halkın hortumlanmaktan ve yöneticilerin zalimane muamelelerinden korunma özleminin yasal düzlemdeki kaçınılmaz sonucudur.

İktidarın üç geleneksel alanı – yasama, yürütme ve yargı- yalnızca, insan hakları ihlalleriyle özgürlüklere yönelik saldırıların esasen siyasal alanın sorumluluğunda olduğu otoriter ve diktatoryal rejimlerde halka ihanet etmek, savaş kışkırtmak, zenginleri korumak ve haklılara zulmetmekle kalmış değillerdi. “Demokratik” ülkelerde de ciddi ihlallere tanık olduk. Bunun için daha çok yakın zamanlarda Avrupa’yı kasıp kavuran “göçmen karşıtı” yasalara ya da  ABD’deki Trump yönetiminin çıkardığı “Müslüman karşıtı” yasaklara değinmek yeterlidir.

Demokratik bir ortamda, insan hakları ihlallerini kınama  görevi medya tarafından üstlenilir ve gazeteciliğe “dördüncü kuvvet” rolü atfedilmesinin nedeni de budur. Bu bağlamda, Sayın Bilgehan’ın raporu, yolsuzluğa karşı ortak bir cephe oluşturmak üzere “dördüncü kuvvet”in yardımına koşması için yasamaya yönelen bir imdat çağrısı olarak da okunabilir.

Parlamentolar, halk iradesinin ete kemiğe büründüğü kurumlar, medya da dördüncü kuvvet  -kamunun öteki üç kuvveti denetleyen gözü- olarak kaldıkları ölçüde bu rapor Avrupa Konseyi ülkelerinde bir uçtan ötekine yolsuzluğa karşı kıtasal bir “silah başına çağrısı” olarak yankılanacaktır. Ne var ki, siyaset ve gazetecilikte küresel eğilim tam ters yönde seyrediyor. Parlamentolar günümüzde genellikle “terörle mücadele” gerekçesiyle karar alma zeminlerini giderek artan ölçüde hükümetlere teslim ederlerken gerçek iktidar az sayıda ekonomik kuruluşun elinde toplanıyor. Kürselleşmenin hızlanmasıyla birlikte dördüncü gücün potansiyelleri gitgide tüketiliyor, giderek bir karşı güç olmaktan çıkıyor ve varlık nedeni yolsuzluğun kendisinden başka birşey olmayan, spekülasyon üzerinde yükselen finans kapital tarafından ele geçiriliyor.

Sayın Bilgehan’ın, bu hayati dönemde ortaya koyduğu rapor bu çatı altında bir “kuğu şarkısı” gibi yankılanarak, Avrupa’nın bütün parlamenterlerini akıllarını  başlarına almaya, o parlamentoları var eden Avrupa Devrimleri günlerindeki halkın heyecanını, parlamentoları yolsuzluğa, sömürüye, işkenceye karşı savaşmak için yetkilendiren halk iradesini hatırlamaya çağırıyor.

Sayın Bilgehan’ın sesinin herkesten önce ve en başta Türkiye Parlamentosu’nca ve Bilgehan’ın partisinin bir üyesi olan  Berberoğlu’nun mahkum edilip hapse konmasına gözlerini kapatan AKPM’deki Türkiye delegasyonunca işitilmesini diliyorum. Berberoğlu’na atfedilen suç, hükümetin emriyle Suriye’deki cihatçılara silah sevkiyatını belgeleyen Can Dündar’a – bir haber kaynağı olarak- sözümona “devlet sırları”nı vermesiydi. Bu belgelerin Berberoğlu tarafından sağlandığına ilişkin ne bir kanıt ne de Berberoğlu’nun bir itirafı vardı. Ama Berberoğlu’nun mahkum edilmesi acı bir alay gibi Suriye’deki cihatçılara resmi hükümet koruması altında sevkiyat yapıldığının en somut kanıtını oluşturuyor.

Sayın Bilgehan’ın raporunu bir AKPM normu haline gelebilmesi anlamında destekliyorum, böylece Türkiye AKPM üyesi olarak kaldığı takdirde Berberoğlu ve partimizin hapisteki milletvekilleri de özgürlüklerine kavuşabilir ve Türkiye’deki haber kaynaklarının yasal korunma altına alınması için mücadeleye devam edebilirler.

Gene de ben kendi payıma,  küreselleşme çağına hükmeden yeni paradigmalar altında,  Dördüncü Dünya Sosyal Forumu’nda Ignacio Ramonet’nin ortaya attığı yeni bir güç oluşturma amacına sarılmaktan yanayım: “Bizi bu yeni egemenler koalisyonuna karşı bir yurttaş gücü olarak birleştirecek beşinci bir güç bu. Neoliberal küreselleşmenin yayılışının suç ortağı olan medya holdinglerinin hiperiktidarını mahkum edecek beşinci bir güç.”

For English: http://assembly.coe.int/Documents/Records/2017/E/1706271530E.htm