Eğitimde AKP’nin mezhepçi dayatmalarına karşı meclis araştırması

HDP Onursal Başkanı TBMM araştırması istedi : Bizler, bütün dilleri, dinleri, kimlikleri, cinsiyetleri, kültürleri kapsayacak, kucaklayacak ve beraber yaşamanın yollarını yine beraber keşfetmeye zemin sağlayacak okullardan, halkların okullarından yanayız.

54d208faf493b821d8545748TBMM ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ:

Hükümetin, halklarımızın benimsediği değişik din, mezhep ve inançlar arasında ayrım gözeterek ve İslâmiyeti AKP’nin temsil ettiği siyasal ve toplumsal çıkarlara uydurulması maksadıyla siyasallaştırarak, her yurttaşa eşit ölçüde hizmet etmesi bir Anayasa hükmü olan kamusal eğitim düzenini kendi hizmetine sokmaya yönelik olarak gerçekleştirdiği ideolojik müdahalelerin bilimsel, demokratik, parasız, laik ve anadilinde eğitim ilkeleri açısından yarattığı sorunların incelemesi amacıyla Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 

GEREKÇE

Merkezinde okulun yer aldığı eğitim düzeni, devletin en önemli ideolojik aygıtları arasındadır. Yurttaşların devlete egemen olan kabulleri ve zihniyeti genel olarak paylaşan bireyler olarak yetiştirilmelerinin başlıca zemini ve devletin kamusal alana müdahalelerini meşrulaştırmanın en önemli kaldıracı olarak resmi ideolojinin üretildiği ve yeniden üretildiği kurum eğitimdir. Bu işlevi dolayısıyla eğitim kurumuna egemen olmak egemenliğini ebedi kılmak arzusundaki bütün hükümetlerin temel hedefleri arasındadır. Ancak AKP hükümetinin eğitime yönelik müdahaleleri 12 Eylül askeri darbe rejimi Anayasasının meşru saydığı sınırları dahi aşarak, öte yandan Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslar arası insan ve çocuk hakları antlaşmalarının öngördüğü bütün hedef ve standartları yok sayarak bilimsel, anadilinde ve laik eğitim için tehdit edici bir merhaleye ulaşmıştır.

AKP Hükümetinin, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana İslam inancına getirdiği yorumlar üzerinden eğitim sistemine, genel olarak kamu yönetimi ve eğitim kurumlarının yönetimine kendi siyasal ve toplumsal çıkarlarından hareketle yaptığı müdahalelerin son yıllarda giderek şiddetlendiği görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’e bağlı eğitim kurumlarının yöneticilerinin giderek artan ölçüde din kültürü öğretmenleri ve ilahiyat fakültesi mezunları arasından seçilmesiyle bir yandan eşitlik ilkesi ihlal edilirken öte yandan inanca dayalı siyasal kadrolaşma her alanda yoğunlaşmaktadır. Öğrencilerin merkezi sınavlar ile kendileri ve ailelerinin rızası dışında imam hatip okullarına yerleştirilmesi bir kuralmışçasına topluma dayatılırken yurttaşların ve eğitim dünyasının tercih ve talepleri hiçe sayılarak bu okullar zorunlu temel eğitimin merkezine oturtulmak istenmektedir. Öğrencilere okullarda seçmeli ders olarak yalnızca din temelli seçenekler sunulması, okul yönetimlerine, öğretmenlere ve öğrencilere bu yönde idari yönlendirmelerin yapılması, örneğin kız öğrencilerin rızalarına aykırı olarak başörtüsü takmaya zorlanması türünden baskıların sistematikleştirilmesi tahammül edilmez boyutlara ulaşmaktadır. İstanbul`da Eyüp İMKB Ticaret Meslek Lisesi’nde, okul yöneticilerinin bütün kız öğrencileri derslere başörtüsü ile girmeye zorlamasına itiraz eden Eğitim-Sen üyesi üç öğretmenin sürgün edilmesi bunun en son örneklerinden biridir.

2-6 Aralık 2014’te toplanan “19. Millî Eğitim Şûrası”nın kararları da bu bakımdan vahim denilebilecek niteliktedir. AKP zihniyetine mensup olmayanları dışlaması ve katılımcılık, çoğulculuk ve çalışma biçimi açısından antidemokratik olması bir yana bu “Şura”nın aldığı ve Milli Eğitime yol göstereceği varsayılan “tavsiye kararları” akademik ve pedagojik açıdan da kabul edilemez bir içeriğe sahiptir. Yaygın medyada geniş ölçüde eleştiri konusu edilen ve Milli Eğitim Bakanınca dahi savunulamayan şura kararları, çağdaş pedagojik normlar bir yana yürürlükteki Anayasa hükümleri ile bile telif edilmesi olanaksız; varolan “tekçi” yapının derinleştirilmesi ve devamlılığına, güç ve servet sahiplerinin toplumun geri kalanı üzerindeki hakimiyetinin ebediliği ilkesine dayalı bir dünya düzeninin inşasına iman etmiş “nefer”ler yetiştirme iradesinin bir kez daha toplumun yüzüne haykırıldığı bir ibret belgesidir.

“19. Milli Eğitim Şurası”nda alınan kararların kamusal eğitimi dinsel referanslara dayandıran karakteri esasen AKP iktidarının eğitime yönelik ideolojik müdahalelerinin bir yansısıdır. Son otuz yılın değişmez eğitim tartışması olan “anadilinde eğitim”in şuranın ilgi alanına girmemesinde, bu çözüm bekleyen büyük sorunumuz ile ilgili bir tek kararın alınmamasında bir beis görmeyen şura katılımcıları çocuklar arasında cinsiyet ayrımcılığını körükleyen kız ve erkek öğrenciler için ayrı sınıflar oluşturulması ve bu sınıfların sayılarının artırılması yönünde tavsiye kararları alabilmektedirler. Bunun da ötesinde şura, kararlarıyla, hiçbir çağdaş pedagojik normla ilişkilendirilemeyecek, hatta din eğitimiyle dahi telif edilemeyecek şekilde okul öncesinde, ana sınıflarında dini referansların egemen kılınması için zemin hazırlamaya yönelmiştir.

AKP iktidarının kendi siyasal İslam algısı üzerinden eğitime yaptığı müdahaleler kendi resmi ideolojisini topluma yedirme ve yayma stratejisinin bir tezahürüdür. Bu zihniyetin siyasal İslama bakışını Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, bir klasik değeri kazanan Dışişleri Bakanlığı sırasında yaptığı IŞİD değerlendirmesinden anlamak kabildir: “IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.” Sayın Davutoğlu’nun tahammül sınırları içindeki bu siyasal İslam anlayışıyla nerelere varılabileceğine bir örnek vermek bile gereksizdir.

Hükümetin gerçekleştirdiği bu müdahalelerin, iktidarın iddia ettiği üzere “demokrasi”, “özgürlük”, “yasakların kaldırılması”, “hak”, “eşitlik” çerçevesinde gerçekleştiğini düşünmek için hiçbir olgusal neden yoktur. Kamu adına icra gücünün bu şekilde mezhepçi ve ayrımcı bir anlayışla bütün topluma dayatılması bütün uluslar arası insan ve çocuk hakları sözleşmelerinin kabullerine aykırı olarak “her ailenin çocuklarını çocuğunu kendi inandığı değerlerine uygun olarak eğitmesi hakkı”nın ihlalidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), eğitimde zorunlu din ve ahlak kültürü derslerine karşı Ankara’dan davacı olan 14 Türk vatandaşının 2011 yılında açtığı davada verdiği kararla  zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlaline hükmetmiş, oy birliğiyle aldığı kararda, Türk hükümetinden “zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını da sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini” istemişti.

Eğitimde dil, din, yaşam tarzı dayatmaları hak ve özgürlük ihlalidir. Okullar, bireylerin özgür, özerk, özgün bireyler olarak kendilerini kurma süreçlerinde yol açıcı olmalıdır; bu yerler dayatıcı, dar, tek’çi, sınırlandırıcı, aklı, kalbi ve bedeni manipüle eden hapishaneler değildir. Bizler, bütün dilleri, dinleri, kimlikleri, cinsiyetleri, kültürleri kapsayacak, kucaklayacak ve beraber yaşamanın yollarını yine beraber keşfetmeye zemin sağlayacak okullardan, halkların okullarından yanayız

AKP iktidarından önceki resmi ideolojinin otoriter laiklik anlayışı da mevcut hükümetin siyasal müdahaleleri de özgür düşünceyi ve inanç özgürlüğünü dikkate almamakta ve öğrencilerin özgür bireyler olduğu hakikatini yok saymaktadırlar. Bütün kendinden önceki hükümetler gibi AKP hükümeti de toplumun çok kültürlü, çok inançlı yapısını yukarıdan aşağıya zorla bozunuma uğratarak kendine benzetmeyi esas alan tekçi, inkarcı ve asimilisyoncu politikaları egemen kılma peşindedir.  Bu politikaların eğitimdeki karşılığı ve siyasi anlamı demokrasinin inkârı, oligarşi ve monarşinin önünün açılmasıdır.

Bütün bu gerekçelerle eğitim düzenine yönelik, çocukların ve ailelerinin eşitlik ve özgürlük hakkını ihlal eden siyasal müdahalelerin tamamının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulması elzemdir.