Faşizm Yıkılacak: Ya bir Yol Bulacağız, Ya bir Yol Açacağız!

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda HDP Grup önerisi üzerine yaptığı konuşmada “Nice diktatörlük tarihin sayfalarına gömüldü. Halklarımız çoktan bu yolları keşfe koyuldu. Toplumun umudunun hiç çökmemesi, hiç dinmeyen bir  itiraz kapasitesinin sürekli hareket halinde olması bundan. Eski formül hala geçerli: Ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız. Yolumuz açık olsun. ” dedi.

Sayın Başkan, Sevgili arkadaşlar,

Halkların Demokratik Partisi’nin araştırma önergesini TBMM’ne sunmak üzere grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mutlakıyet 109 yıl önce dün, İstanbul’da “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet” haykırışlarıyla yıkılmış, Meclis-i Mebusan yasa yapma gücünü Osmanlı Sultanı’nın elinden almıştı. 109 yıl sonra bugün TBMM, kendi egemenliğinin tabutuna son çivileri kendi eliyle çakmak için Sultanlık hayaletinin kol gezdiği Ankara’da toplanıyor.

Sansürün 1908 Devrimi’yle kaldırılmasının 109. yıldönümünde halk bir kez daha “Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet” haykırışlarıyla zindanlardaki gazetecilerin özgürlüğü için İstanbul’da, Çağlayan Adliyesi önünde toplanırken TBMM kendi kendisini sansürleyebilmek için İç Tüzüğünü değiştirmek üzere Ankara’da yaz ortasında alelacele bir araya geliyor. “Tarihin istihzası” denilen şey bundan başka ne olabilir?

Önergemizde iki temel soru ya da -o kadar kibarca söylemek zorunda değilsek- başımızdaki iki büyük bela üzerine TBMM’yi tutum almaya çağırıyoruz:

Birincisi, TBMM Başkanlığının muhalefet ve özellikle HDP milletvekillerinin denetim yetkisini kullanmasını keyfi gerekçelerle önlemesidir. TBMM Başkanlığı HDP milletvekillerinin verdikleri kanun teklifi, araştırma önergesi, yazılı soru önergesi ve gensoruları işleme koymadan iade etmeyi bir teamül haline getirmiştir.

İkincisi de tutsak milletvekillerimizin yasama dokunulmazlıklarının -tutuklanmış olmalarına karşın, tutuklanmalarına gerekçe gösterilen dava dışında- sürüyor olmasının mahkemelere, idareye ve TBMM Başkanlığı’na yüklediği sorumlulukların inkarından doğan hak gasplarıdır. Kimi mahkemelerin vekillerimizin “tutuklu olmalarının yasama yetkisinin kullanılmasını engellemediği” yolundaki kararları TBMM’ye yönelik, akılla ve ahlakla alay eden meydan okumalardan başka bir şey değildir.

Bu haksızlıklara itirazınız olmadığını biliyoruz. Anayasa Komisyonu’ndaki İç Tüzük tartışmalarını izlemiş olan herhangi bir orta zekalı insan TBMM çoğunluğunun bu araştırmaya olumlu oy vermeyeceğini elbette öngörebilir. AKP-MHP Bloku’nun muhalefetin başındaki bu dertle dertlenmek şurada dursun, bu derdi muhalefetin ve özellikle HDP muhalefetinin başına sarmakla meşgul olduğunu elbette biliyoruz. Haklarımıza ve özgürlüklerimize yönelik saldırıların muhatabıyız. Bu gündemde söz almamızın biricik nedeni, iktidar blokunun demokrasi, hak, hukuk, adalet vaazlarıyla, gerçek davranışı arasındaki uçurumun herkes için görünür olmasıdır.

Birazdan TBMM gündemine gelecek olan İç Tüzük Taslağı tartışmalarında da açıkça ortaya çıkacağı gibi İktidar Bloku herhangi bir genel toplumsal, kültürel ihtiyaçla, TBMM’nin daha iyi çalışmasıyla, halkın daha iyi temsili için, daha iyi yasalar yapılsın diye reformlar yapmakla tamamen ilgisizdir. Birbirimizi ve halkı kandırmayalım.

TBMM’deki gidişatı belirleyen, araştırma önergemizde sorun olarak ileri sürdüğümüz anormallikler, İktidar Bloku için kurallaştırılması ve kayda geçirilmesine ihtiyaç duyulan yeni bir kuvvet ilişkisinin yansımalardır. Bu ihtiyacı aslında MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli son derece veciz bir biçimde ifade etmişti: “Sayın Cumhurbaşkanı fiilî başkanlık durumundan vazgeçmeyecekse fiilî duruma hukuki bir boyut kazandırılmalıdır, her gün suç işleyen bir yönetimden söz edilemez. Ya Anayasa Cumhurbaşkanına uyacak ya Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uyacak. Varsa bir teklif, gelsin değerlendirelim.”

İşte, bu parlamento o gün çöktü.

7 Haziran 2015 Genel Seçim sonuçlarında Kürt halkının yeni yaşam tercihini, Türkiye’nin geleceğini aydınlatan eşit ve ortak yurttaşlık imkanını değil, Türklüğün ve Türk devletinin bekasına yönelik bir tehdit gören zihniyet ortaklığı halkın iradesini sopa ve silah zoruyla parlamentodan uzaklaştırmak için el ele verdiği günden beri, aslında Anayasa’da yazıldığı ve genel olarak varsayıldığı gibi bir parlamentomuz yoktur. “Suç” yasa, hatta anayasa halini aldıktan beri mazlumların müzakere zemini, özgürlük ve çoğulculuğa yönelik bir kurucu irade, bir demokrasi kaynağı olarak parlamentoya ihtiyaç da yoktur.

O yüzden TBMM Başkanı’nın tutumunun, mahkemelerin kararlarının, 20 Temmuz’dan başlayarak sürüp giden olağanüstü hâl rejiminin elbette demokrasiyle, halk egemenliğiyle hiçbir ilgisi yok. Ama bunlar diktatoryal bir rejime, faşizme yöneliş adımlarıyla son derece tutarlı.  AKP ve MHP elele TBMM’yi diktatörlük inşası için bir kanun fabrikası haline getiriyorlar. Bu kanun fabrikasıyla, bu Sultanlık tutkusuyla, 1921 Meclisi, hatta Osmanlı Meclis-i Mebusanı arasında da artık hiçbir bağ yoktur.  Adalet ve Kalkınma Partisi muhalefeti bertaraf ederek dilediği herşeyi, özellikle “suç”u yasalaştırmak üzere MHP’den bir açık çek, MHP ise kendi doktrinini TBMM İç Tüzüğü’nün ideolojik belkemiği kılmak üzere AKP’den sınırsız destek alarak yelkenlerini Türk-İslam sentezinin  İslam-Türk versiyonuyla doldurabileceklerini umuyorlar; dururlarsa  düşecekler sanıyorlar. Bilmedikleri durmazlarsa düşecekleridir.

Her diktatörlük sonuna yürür. Tarih, süreğen bir faşizmi, ebedi bir diktatörlüğü hiç tanımıyor. Bu İç Tüzük aslında mevcut başkanlık rejimi ve onun gerektirdiği anayasal değişiklikler için bir kaldıraç olması için buradadır. İktidar blokunun bu yolla toplumu ve muhalefeti halk arasındaki farklı seslerin parlamento ve medya üzerinden değil ancak büyük gürültüler koparttığında işitileceği yeni bir ilişki düzenine itmekte olduğunun  farkında olmadığını düşünmüyorum. Ne var ki, yarattıkları gerilimi diledikleri şekilde kontrol edebileceklerine ilişkin kibri dehşetle izliyorum. Bu kırılgan dengenin ortadan çatladığı yerde nereye doğru gideceğimizi hiçbirimiz bilemeyebiliriz.

Ancak parlamentonun kapılarını, TBMM kürsüsünü muhalefete kapatsanız da 20. Yüzyıl parlamentonun barışçı toplumsal hareketlerin oluşturduğu bir gökkuşağıyla parlamento dışından sarıldığı ve sonunda halk iradesinin hava gibi, gün ışığı gibi o parlamentoları doldurduğu sayısız örneklerle dolu. Nice diktatörlük tarihin sayfalarına gömüldü. Halklarımız çoktan bu yolları keşfe koyuldu. Toplumun umudunun hiç çökmemesi, hiç dinmeyen bir  itiraz kapasitesinin sürekli hareket halinde olması bundan. Eski formül hala geçerli: Ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız.

Yolumuz açık olsun.

 

AKP Grubu’nun sataşması üzerine: 

Şimdi, eğri oturalım doğru konuşalım. Evet, dokunulmazlıkların mevcut olandan başka bir bağlama oturtulması gerektiği konusunda Halkların Demokratik Partisi iddialarda ve taleplerde bulundu, seçim bildirgesinde de bu vardı zaten. O yüzden, durup dururken olduğu yerde hoplayıp böyle bir başvuruda bulunmuş değil. Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde de kürsü dokunulmazlığı dışındaki bütün dokunulmazlıkların bütün milletvekilleri için kaldırılması talebi bir seçim manifestosu, seçmene bir vaat olarak ifade edildikten sonra bunun Mecliste dile getirilmemesi söz konusu olabilir miydi? Ama önemli olan şuydu: Bunun Anayasa’ya uygun bir biçimde yapılması idi. Hepimiz biliyoruz ki özellikle buna “evet” oyu veren kimi milletvekillerinin, AKP’li olmayan milletvekillerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyoruz ama “‘Evet’ diyeceğiz.” dediğini de biliyoruz, problem burada.

İkincisi: Biz sadece ve sadece dokunulmazlıkların kaldırılmış olmasını değil, bu dokunulmazlıkların bir garabet hâlinde kaldırılmasını ifade ediyoruz. Bakın, şimdi, benim dokunulmazlığım bazı fezlekeler dolayısıyla kalktı ama şu an dokunulmazlığa sahibim. Yani dokunulmaz bir vücudu, kaldırılmış bir dokunulmazlık kararına dayanarak dokunarak götürmeye çalışıyorsunuz. Bu garabetin yolunu açtınız. Bizim itirazımız budur. Nihayet hapisteki vekillerimize diyorsunuz ki: “Sizin tutuklu olmanız yasama faaliyetine katılmanızı engellemiyor.” Engellemiyorsa o zaman her oturuma hapishanedeki vekillerimizi bekliyoruz başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere. Eğer bütün bunları yapabilirseniz bu garabeti telafi edebilirsiniz. Onun dışında bir mugalatadan ileriye gitmez.

Teşekkür ederim.