“Gizli diplomasi mülk sahibi azınlığın ihtiyaç duyduğu bir araçtır”

Kürkçü, Devlet Sırrı Kanun Tasarısı üzerine konuşmasında Red Hackerları selamlayıp, “siz ne kadar saklasanız, onlar şifrenizi kıracaklar” dedi.

BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önce, bir tarihî hatırlatma yaparak başlamak istiyorum.

8 Kasım 1917’de Bolşeviklerin önderliğinde gerçekleşen Rus Devrimi’nin zaferinden sonra Devrimci Hükûmetin ilk dış politika icraatı Barış Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çıkartmak olmuştu. Lenin’in hazırladığı ve İkinci Tüm Rusya Kongresince benimsenen Barış Kararnamesi adil, demokratik barış temelinde Birinci Dünya Savaşı’nın katliamlarına son vermeyi öneriyor, bu amaçla bütün gizli anlaşmaların iptali ve gelecekteki tüm antlaşmaların, tüm halkın gözü önünde, açık olarak müzakere edileceğini vadediyordu. Bolşevik Dışişleri Bakanı Leon Troçki, gizli belgelerin açıklanması sırasında, gizli diplomasi konusunda şöyle bir belirlemede bulunmuştu: “Gizli diplomasi, çıkarlarını korumak için çoğunluğu aldatmaya mecbur olan mülk sahibi azınlığın ihtiyaç duyduğu bir araçtır.” Evet, arkadaşlar, Romanov hanedanı yıkıldığı günden beri, “devlet sırrı” denilen şey, halkın işine yaramayan, sadece mülk sahiplerinin işine yarayan bir devlet fonksiyonu olarak tarihin çöplüğüne atılmıştır. Şimdi biz, o çöplükte eşelenmeye davet ediliyoruz.

Gerçi bu daveti çoktandır dünya halkları reddetmiş durumdalar çünkü içinde yaşadığımız çağda, bu sözü edilen türden gizliliklerin uzun süre muhafaza edilmesi mümkün değil. İki sebeple: Birincisi, hem devlet hem sanayi hem diğer toplumsal işlevler artık çok sayıda bireyin çoklu ortamlarda bir araya gelerek çalışmaları olmaksızın sağlanamamaktadır. Dolayısıyla bilgi işleme teknolojileri, kaçınılmaz olarak, bilginin yaygın, çoğulcu ve uluslararası alanda üretilmesi ve depolanmasını gerektirmektedir.

Bunun nelere yol açabileceğini ya da aslında, böyle bilgi saklama teşebbüslerinin nasıl ortadan kaldırılabileceğini, en yakın zamanda, “Wikileaks belgeleri” diye bildiğimiz, aslında, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak’taki birimlerinde çalışan bir erin, erişebildiği bilgileri bütün dünyayla paylaşabileceği bir ilişki ağı bulmasıyla ortaya çıktı ve aslında “gizlilik” denilen şeyin ne kadar kırılgan bir şey olduğunu hep birlikte gördük. Tabii, bu belgeler, öte yandan, çok işe yaradı; aslında, ilk söylediğim şeyi doğruladı. “Bilgi” dediğiniz şey, uzun süre saklanamayan ve uluslararasılaşmadan sağlanamayan bir şeydir. O yüzden, Wikileaks belgeleri sadece Amerikan diplomasisinin değil, bütün ülkelerin diplomasisinin gizli kasalarını ortaya savurdu. Aslında bu saydamlığın şöyle bir paradoksal yanı var: Bu saydamlık, ancak birilerinin vatan haini olmayı üstlenmesi ya da böyle anılmaya cesaret etmesi sonucu sağlanıyor. Er Manning, Amerikan ordusundaki bu er bugün burada saygıyla anılmayı hak ediyor, çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin yerli Hükûmetlerle, yerel Hükûmetlerle birlikte dünya halklarına karşı giriştiği bütün komploları, Türkiye’de de dâhil olmak üzere, açığa vurdu. Aslında, Rus devriminin çarlığın gizli bilgi hazinesini ortaya saçmasından Türkiye’nin doğrudan bir yararı olmuştu. Çünkü bu belgeler açıklandığında Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Picot Anlaşması gözler önüne serilmiş ve Türkiye’nin emperyalizmden kendisini bağımsızlaştırma mücadeleleri bakımından bir ön bilgi çerçevesi sağlamıştı. Burada, aslında, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul ettiği an uygulanan istila planının bir prototipi vardı. O nedenle, gizli diplomasi kötüdür, bunu yere yıkmak iyidir.

Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nin diplomatik bilgi deposunun patlatılması sonucunda Türkiye’yle ilgili ne gibi bilgiler ortaya çıktı, kısaca analım. Mesela, bunlardan ilginç olan bir tanesi, hepsini okuyarak vakit kaybetmek istemiyorum ama en önemlisi şu: Wikileaks’te yayınlanan belgelere dayanarak Türk Hükûmetinin 2002-2006 yılları arasında Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatının yani CIA’in terör zanlılarını taşıdığı tartışmalı uçuşlara izin verdiği ortaya çıktı. Yakalanan –tırnak içinde- İslami terör zanlılarının ABD hukukunun gözaltında olan kişilere tanıdığı savunma haklarından yararlanmasını engellemek için sorgulamalar uçaklarda ve gizli üslerde yapılmış, işkenceye varan teknikler kullanılmıştı ve bu telgraf dönemin ABD Büyükelçisi Ross Wilson tarafından bizzat yazılmış, Telgrafa göre, 2002-2006 yılları arasında CIA uçakları 24 kez İncirlik Üssü’nü kullanmışlardır. Şimdi, eğer Er Manning ve Wikileaks olmasaydı bizim devletimizin bizden gizli olarak dünyanın başka yerinde hak ve adalet peşinde koşanlara böylesine işkenceler uyguladığından haberimiz olmayacaktı.

Şimdi bu çıkartılmak istenilen kanun bu gizlilikleri ebedî, son derece dar bir klik tarafından karar verilen ve asla bir nesnel kritere bağlanamayan bir yasayla güvence altına almak istiyor. Bu yasanın, tabii, bence en önemli tarafı devlet sırrı tanımının devlet sırrı tanımından çıkartılmasıdır. “Devlet sırrı nedir?” diye sorduğunuz zaman, cevap “Devlet sırrıdır.” olarak geliyor. Okuyayım: “Devlet sırrı, yetkisiz kişilere açıklanması devletin uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğe zarar verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtlardır.” Yani hangi kayıtlardır? “Gizlidir, devlet sırrı olduğundan bunları bilemeyiz. Devlet sırrı, devlet sırrıdır.” Böyle bir paradoksun bir yasa maddesi hâline gelmesi herhâlde bize mahsustur.

İşin bence daha tuhaf, çarpık bir tarafı, bu yasayı hazırlayanların Avrupa Birliği müktesebatına uyma gayretleri içinde çıkarttıklarını söylemelerine rağmen, bir 19’uncu yüzyıl zihniyetiyle bu yasayı yapmalarıdır. Yani, Ekim Devrimi hiç olmamış, bilgi çağına gelmemişiz; gizli diplomasi, gizli siyaset, devlet gizliliği denilen şey aslında aşılmamış, insanlar her tür yoldan bilgi sahibi olmanın imkânlarına kavuşamamışlar gibi. Bir de şunu yapıyor yasa, diyor ki 5’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında: “Bilimsel bir buluş, millî güvenlik bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması hâlinde devlet sırrı olarak koruma altına alınabilir.”

Sevgili arkadaşlar, bilim, bütün dünya çapında bir çevrim içerisinden bilgiler geçmeksizin kurulamaz. “Millî bilim” diye bir şey olmaz, hiç olmamıştı, artık hiç olamaz. Şimdi, bu “erke dönengeci” denilen şeyi “bilim” deyince aklında tutuyor. Hatırlarsınız, yanılmıyorsam 2008 ya da 2009’du, bir tuhaf insanlar topluluğu bir araya gelerek hiçbir yerden enerji almadan sonsuz enerji üreten bir alet ürettiklerini söylemişlerdi, adına “Erke dönergeci” demişlerdi, bunu da büyük bir gizlilikle saklamışlardı fakat hiçbir yerden patent alamadılar çünkü Con Ahmet’in devridaim makinesi hiçbir zaman yapılmadı. Şimdi, böyle bir kafayla bir gizli bilimsel buluş, vesaire, bazı teknolojiler, bazı teknikler belki yerel olarak üretilebilinir ama bilim asla ve asla yerel olarak üretilemez, güvence altına alınamaz. Bu gülünç madde aslında bunu kuranların zihniyetini son derece açık bir biçimde ele veriyor ama daha önemlisi, elli yıl boyunca bilgilerin devlet sırrı olarak korunacağı, işlemden geçmiş bilgilerin de bu sürece dâhil edilebileceği ilkesi son derece önemli bir şeye işaret ediyor. Yıl 2012, elli yıl geriye taşıyın, 1962; 1962’den bugüne kadar olmuş olan hiçbir bilgi ve belgeyi, eğer Hükûmet buna “devlet sırrı” der ise elde edemezsiniz, konuşamazsınız. Bir yandan darbeler tarihini açığa çıkaracaksınız, öte yandan ilk darbeden bugüne olmuş olan her şeyi “devlet sırrı” kapsamına alabileceksiniz. Buna da bir avuç bakan ve Başbakan karar verecek. Bu aslında bir diktatörlük kurma yolunda devletin elindeki bilgi ve belgeyi siyasi hasımlarına karşı kullanma, halkın erişimine kapatma ve bir diktatörlüğü bilgiyi kilitleyerek ebedî kılma çabasıdır ama buna karşı halk mücadele ediyor biliyorsunuz, Red Hacker’lar var çok şükür, siz ne kadar saklasanız, onlar şifrenizi kıracaklar.