Kürkçü: Açlık grevlerini bitirmek hükümetin elinde

Kürkçü TBMM genel Kurulunda yaptığı konuşmada sürmekte olan açlık grevleriyle ilgili: “Türkiye’nin insan hakkı ihlalleri tablosunda hepsi birer özne olan bu insanların verdikleri bu karardan onları vazgeçirecek olan şey üzerinde gelin duralım. Taleplerine bakalım, nedir?” dedi.

 

BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –Bugün yapılan konuşmalar sırasında, Barış ve Demokrasi Partisinin, sürmekte olan açlık grevleriyle ilgisi bakımından, “hayat hakkı” konusuna yeterince eğilmediği ima edildi ya da bu yönde eleştirilerde bulunuldu. Açlık grevlerinin nasıl ele alınacağına dair hekimlere yol gösteren Dünya Tabipler Birliği açlık grevleri konusunda Malta Bildirgesi’ne baktığım zaman ben şunu görüyorum, tanımı yapıyor, diyor ki: “Açlık grevcisi zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişidir.”

 

Şimdi, bize yol gösteren dünya hekimlerinin en üst örgütünün bu yaklaşımını birinci dereceden dikkate almak zorundayız; biz de böyle alıyoruz. Bu greve kalkışan arkadaşlar bize sormadılar “Açlık grevi yapalım mı, yapmayalım mı?” diye, greve başladılar. Biz tıpkı onları gözetmekle görevli hekimler gibi aynı etik ilkeye dayanarak onların bu kararlarına karışmıyoruz. Akılları başlarında, ne yaptıklarını biliyorlar. Öyle olmasa, bunca yükü yüklenip cezaevinin yolunu zaten tutmazlardı. O nedenle biz, onların ileri sürdükleri talepleri daha çok ciddiye alıyoruz, tartışıyoruz. Elbette, onların eriyen hayatları karşısında içimiz titriyor, bunun bir trajediye yol açmasından çok korkuyoruz. O yüzden Hükûmete yükleniyoruz. Bunu bitirmek Hükûmetin elinde, bizim elimizde değil. Bizden şöyle bir gayriahlaki tavır beklemeyin: Ne yaptığını bilen insanlara, sanki ehil değillermiş, akılları yokmuş, kendi hayatlarını bizim kadar düşünmez ve tartmazlarmış gibi onlara yaşam hakkından söz etmek çok tuhaf bir şey. Bu, tereciye tere satmak gibi. Ne badirelerden ne ölüm tehlikelerinden ne işkencelerden ne zulümlerden geçerek o cezaevlerine geldiklerini biliyoruz. Türkiye’nin insan hakkı ihlalleri tablosunda hepsi birer özne olan bu insanların verdikleri bu karardan onları vazgeçirecek olan şey üzerinde gelin duralım. Taleplerine bakalım, nedir? Anadilinde savunma. Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğü konusunda Hükûmetin bir adım atması, ona uygulanan tecridin son bulması. “Her hükümlünün, her tutuklunun hakkı olan bir şeyi, Türkiye’de üzerinde en çok tartışılan siyasi tutuklu için, siyasi hükümlü için istediler.” diye bu talep dikkate alınmaz bir talep midir? Bunun için atılan adım manasız mıdır? Bunları serinkanlılıkla ve ciddiyetle ele almalıyız, çünkü hayatlar tehlike altında. Başbakan istediği kadar bizi muaheze etsin, o gülünç işe yaramaz iftiralarla bizi suçlasın. Bundan ötürü o açlık grevi bitmez. O açlık grevleri bundan ötürü “ridicule” olmaz. O insanların aileleri bundan ötürü bize hınç besleyip Başbakanın partisine yönelmezler.
Nerede yaşıyoruz, ne badirelerden geçmiş bir ülkede yaşıyoruz? 50 bin insanın hayatlarını gönüllü olarak verdikleri çatışmalarda kaybettikleri bir ülkeden söz ediyoruz. Bu ülkede sorunlara çözüm için daha ciddi, daha tutarlı ve basit oy hesaplarıyla yaralanmamış davranışlara ihtiyaç var. O nedenle sevgili arkadaşlar bitkilerin hayatından söz ederken insanların hayatının en önde geldiğini hepinizin aklınızda tutmanızda yarar var. Sizlerin de bu sorumlulukla hareket etmenizi diliyorum.