Kürkçü: Borsa bir kumarhanedir

Kürkçü’nün SPK kanun tasarısıyla ilgili TBMM genel Kurulunda yaptığı konuşma.
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz yasa, Türkiye’de var olan bütün borsaları bir araya getirerek entegre total bir borsa sürecini, sermaye piyasası sürecini Türkiye’ye sokmak istiyor. Bunu aslında şöyle de söyleyebiliriz: Türkiye bugüne kadar tanıştığı en büyük kumarhaneye bir yasallık kazandıracak ve bunu kamu eliyle yönlendirecek ve işletecektir.

Şimdi bu “kumarhane” lafı tabii hemen insanları sinirlendirebilir, yani bu kadar dinî bütün bir hükûmet nasıl bir kumarhane işletiyor diye. Şimdi, tabii Karl Marx çok önce şöyle söylemişti:“Borsa dediğiniz şey, aslında, insanların gelecekte ortaya çıkacak olan artı değere tahminen sermaye yatırdıkları, böylelikle ne koyduklarını bildikleri fakat ne alacaklarını asla bilmedikleri bir hayali sermaye piyasasıdır.” Şimdi, tabii bu Marx komünist diye siz bunu sevmezsiniz fakat seveceğiniz birisi var, Joseph Stiglitz. Bu, Dünya Bankasının, yani Hükûmetimizin iktisadi planlarına yol gösteren Dünya Bankasının en önemli danışmanlarından birisi. Onu dinleyelim. O da diyor ki: “Aslında borsa bireylerin risk değiş tokuş ettikleri bir forum olarak görülebilir ve sermaye elde etmek, sermaye çoğaltmak için imkânları etkileyebilir ama eninde sonunda yeni kaynakların bulunduğu bir mahreçten çok bir kumarhanedir. Çünkü bu kumarhanede hiçbir zaman aranan sermaye bulunmaz; çoğu kez elde edilmek istenilen, bulunmak istenilen yeni paranın, taze paranın sadece yüzde 25’i borsalar aracılığıyla elde edilmektedir. Geri kalanlarının tamamı başka süreçlerden yani doğrudan doğruya meta üretim süreçlerinden elde edilmektedir.

Dolayısıyla şu son zamanlarda medya tarafından bu kadar şişirilmiş olması borsanın bir şeymiş zannedilmesine yol açmaktadır. Ama hem komünist Marx’ın hem piyasacı Stiglitz’in söylediklerini bir araya getirirsek söyleyeceğimiz şey, borsa aslında gerçek üretim süreçleriyle hiçbir ilişkisi olmayan hayalî sermayenin dolaşıma sokulduğu bir kumarhanedir.

“Hayalî sermaye” dediğimiz zaman kastettiğimiz şey, mülk sahipliğinin kapitalizasyonudur. Yani burada gerçek bir mülk sahipliği vardır fakat ortada gerçek bir para yoktur. Bu şartlar altında sermaye kendisini iki kere, üç kere çoğaltmış gözükür fakat gerçek metalarla ilişkisi değişmediği için bunu “balon” diye ifade ettiğimiz bir şişmeyle ortaya koyar.

Bu şişmeye bakarak hayalî değerlerin dolaşımından kârlar elde ettiklerini sananlar, genel olarak bir kapitalist yükseliş anında buradan kâr ettiğini sananlar kriz ortaya çıktığı gün aslında nasıl büyük bir tuzağın içine düşmüş olduklarını görürler.

Sadece Stiglitz değil New York Üniversitesi akademisyenlerinden Amerika Birleşik Devletleri Hükûmetinin danışmanlarından Roubini gerçekte borsanın krizin asıl kaynağı olduğunu söylemişti. Çünkü demin söylediğimiz sebeplerle hayalî sermayelerin dolaşımına dayanarak emekten sermayeye kâr transferi, varlık transferini gerçekleştirmek için kullanılan bu mekanizma, yoksul sınıfları o kadar çok yoksul bırakan bir mekanizmadır ki sonunda kapitalizm, kapitalistler, kendi ürettiklerini, malları, metaları satın almak için gereken paraya hiçbir zaman kavuşamayan yığınlarla karşı karşıya kaldıklarında üretimlerini kısmak, işçi çıkartmak, işçi çıkarttıkça kâr oranlarında düşmelere yol açmak, kâr oranlarında düşmeye yol açtıkça yeniden borsa yoluyla tahvil çıkartmak zorunda kaldılar. Bütün bu işleyişin sonucu, 2008’den beri dünya piyasasının, dünya kapitalizminin bir türlü burgacından çıkamadığı büyük kapitalist bunalımdır.

Şimdi, bu kapitalist bunalımdan çıkışın bir çaresi olarak, bir imkânı olarak AKP Hükûmeti, Türkiye’deki bütün sermaye piyasalarını kendi kontrolü altında işleterek gerçek kaynaklara ulaşabileceğini sanıyor.

Şimdi bu tabloyu değerlendirdiğimiz zaman gördüğümüz şey apaçık ortada. Aslında AKP Hükûmetinin ilk hükûmet dönemi içinde, yani 2003-2006 yılları içerisinde hakikaten yüzde 7,8’lik bir büyüme sağlandı ama 2007-2011 dönemi içinde büyüme sadece yüzde 2,7 olarak beliriyor. Dönemin tümü için de yüzde 4,7. Bu, aslında, ucu ucuna bir büyümedir, Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak bir büyümedir.

Şimdi ümit şudur: Eğer elverişli bir sermaye piyasası kurulabilirse dışarıdan çok daha fazla miktarda sıcak para girecektir fakat sıcak para dediğiniz şey, aslında borçtan ibarettir. Sonuçta borçlanmayı artırarak, borcu kapatmak için borca yönelerek, cari açık dediğiniz ekonomiyi kırılganlaştıran aralığı, uçurumu durmaksızın derinleştirerek bu sürecin içerisinden çıkabileceğinizi boşuna sanırsınız. Fakat bütün bu tartışmamızın, konuşmamızın emekçilerle ne ilgisi var? Türkiye’de yaşayanların büyük çoğunluğu bir kere olsun borsanın önünden geçmemişlerdir, bir kere olsun hisse senedi satın almamışlardır ve hiçbirinin aslında, banka kredi kartlarına yumulmak dışında bankalarla herhangi bir ilişkisi yoktur. Tamamen sermaye üretim alanının dışındadırlar ya da bu alana girdikleri zaman sadece alınterleriyle girerler, harcadıkları alın terinin karşılığından daha düşük bir ücretle çıkarlar. Böylelikle, Türkiye’nin sermaye kıtlığı çeken burjuvazisini doksan yıldır, cumhuriyet kurulduğu günden beri bu insanlar finanse eder.

Şimdi, dolayısıyla onların karşısına, bu, bir şeymiş gibi çıkmak, bütün bunları konuşmak saçma. Çünkü bugün Türkiye’de işsizlik oranlarına baktığımız zaman, dünya ortalamasının ortasında bir yerde duruyor. Millî gelirin özel tüketime ayrılan oranı, cari fiyatlarla, yüzde 66’dan yüzde 71’e çıkarken sermaye birikim oranı yüzde 22,9’dan yüzde21,7’ye düşüyor. Yani aslında, küçük bir azınlık dışında bu sistem ne gerçek sermaye artırımı sağlayabiliyor ne de yoksul sınıfların iş, aş, barınak bulmaları için anlamlı bir sonuç yaratıyor.

Vekilimiz Adil Kurt’un bu tasarı tartışılırken ortaya koyduğu eleştiride olduğu gibi, biz, bu kanunun tamamına,-esasen bütünüyle yanlış- dünya kapitalizminin bugün içine girdiği buhranın kaynağı olan bir mekanizmayı, bir hayalî sermaye üretim sürecini bir zenginlik yaratıcı araç gibi takdim etmesinden, kitleleri yanıltmasından, bu kumarhaneyi bir tür ticari işmiş gibi göstermesinden, asılında ne ticaretle ne üretimle hiçbir alakası olmayan, gelecekte ortaya çıkacak olan değerler üzerine kumar oynayan kapitalistlerin buluştuğu bu kumarhaneyi bize bir imkânmış gibi gösteren, bir yanılsama yaratan proje olmasından ötürü karşıyız. Biz, gerçek emek süreçlerinin, gerçek üretim süreçlerinin içerisinden üretilecek, ortaya çıkacak olan zenginliğin peşindeyiz. Bu ise sermayenin hâkimiyetine son verilmeden, dünyadaki gidişatı bir avuç para sahibinin, bir avuç para babasının ihtiyaçlarına göre kuran bir iktisadi ve politik işleyişe son vermeden buradan çıkmak mümkün değildir. Elbette, bu, bugünden yarına başarılacak olan bir şey değildir ama bu siyasetlere açıkça karşı çıkarak, sendikalarımız, işçilerimiz, emekçilerimiz, köylülerimiz, bütün çalışanlarımız buna açıkça karşı çıkarak bu gidişe son verebilirler.

Biz, bu yasaya oy vermeyeceğiz. Biz, Türkiye’de büyük, geniş, teknolojisiyle donatılmış kocaman bir kumarhane istemiyoruz; gerçek bir üretim ve gerçek bir kalkınma talep ediyoruz.