Mersin Halkı Nükleer Santralin de, Kentsel Dönüşümün de, Ayrımcılığın da, üstesinden gelecektir.

Mersin Türkiye’nin en büyük sanayi kentlerden, işçi merkezlerinden biriyken artık değildir. Bunlar Özal’la birlikte başlayan, AKP’nin de büyük bir hırsla sürdürdüğü neoliberal ekonomik uygulamaların bir sonucudur.

(Ertuğrul Kürkçü’nün, TBMM’de MHP Grubu’nun verdiği “Mersin’in Sorunları Araştırma Önergesi” üzerine konuşması)

mersin005ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin tamamen aleyhinde değiliz, son derece haklı noktalara değinildi ancak MHP’li vekillerimizle de tartışmak istediğimiz hususlar var.

Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık icraatı sırasında Mersin’e dönük uygulamalara ilişkin eleştirilerin haklı olduğunu, bu bakımdan bütün iktisadi göstergelerin, Hükûmet program ve vaatleriyle gerçekleşmeler arasındaki çelişkilerin bu eleştirileri doğruladığını söylememiz lazım ancak burada bir temel nedene belki işaret etmemiz tartışmanın aydınlanması bakımından yerinde olur. Bir bakıma aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktisadi program vaadi dolayısıyla vaadini tutmaktadır. Neoliberal ekonominin gereklerine uygun olarak, küresel piyasa hareketlerine bağlı olarak iktisadı yöneteceğini taahhüt etmiş olduğu için, genel neoliberal iktisadın iki temel özelliği; birincisi tarımın yıkımı, ikincisi sanayisizleşme uygulamalarının aynen Mersin’de yankılandığını söyleyebiliriz.

Mersin Türkiye’nin en büyük sanayi kentlerden, işçi merkezlerinden biriyken artık değildir. Bunlar Özal’la birlikte başlayan, AKP’nin de büyük bir hırsla sürdürdüğü neoliberal ekonomik uygulamaların bir sonucudur. Yani, kârlı değildir Mersin’e sanayi kurmak artık. Tarım kârlılık getirmemektedir. Sermaye hareketlerinin rasyonelleri bakımından Mersin, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktisadi hedefleri içerisinde bir yeni sermaye yatırım alanı olarak işlenmemektedir.

Vaatler ise, tabii ki her zaman bir vaat olmaksızın siyaset yapılamadığı için, Türkiye’de siyaset bir çeşit klientalizm yani “Ben sana oy vereceğim, sen bana ne vereceksin?” pazarlığı içinde sürdüğü için tutulamayacak vaatlerde de bulunulmaktadır ama alttan alta işleyen iktisadi determinizm ile AKP’nin Mersin’de yapmadıkları arasında tam bir tutarlılık olduğunu da bu açıdan söylemek lazım.

Önlem olarak da tabii ki şunu önermemiz gerekir: Birincisi, planlanabilir bir ekonominin gerçekleşmesi için Türkiye çapında bir mücadele yürütmek; ikincisi de yerel yönetimlerin kendi kentlerinde, kendi bölgelerinde gerçekleşecek yatırımların kaynakları ve kararlarına tasarrufu bakımından yetkili kılınmaları son derece önemlidir. Mersin yerel yönetimi aslında özerk, demokratik bir yerel yönetim olsaydı Adalet ve Kalkınma Partisinin insafına kalmaz, Adalet ve Kalkınma Partisinin merkezî kaynak dağıtımı planları içerisinde ihmal edilip edilmeyeceğini tartışmak zorunda kalmazdı. Denildiği gibi Mersin, çok kültürlü yapısı, tarihî zenginlikleri, doğal zenginlikleri, uzun sahili, çok çeşitli, biyoçeşitlilik içeren doğasıyla hakikaten Türkiye’de bugün olması gereken yerde ve konumda değildir. Aslını isterseniz, hiçbir kentimiz olması gereken yerde ve konumda değil ama Mersin’in artısı var.

Ancak bütün bu eleştirilerin yerini bulması için ben MHP’li arkadaşlarımızla da şunları tartışmak isterim doğrusu: Mersin’in sorunları arasına yeni bir sorun eklenmiştir, bu Mersin Büyükşehir Belediyesidir. En son yerel seçimler sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi adayı Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştur yüzde 32,07 oyla. Cumhuriyet Halk Partisi oyların yüzde 28’ini, AKP yüzde 27’sini, HDP de yüzde 9,8’ini almıştır.

Şimdi, dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanı, esasen kendisine oy vermeyenlerin büyük çoğunluğu oluşturduğu bir kenti yönetmektedir. Ancak bu kentte yönetim erkini eline aldığından beri Mersin’in sorunları arasına bir istihdam sorunu eklenmiştir. Bugüne kadar 2 bin işçi Büyükşehir Belediyesindeki taşeron işletmelerdeki işlerinden kovulmuşlardır. Bu işçiler geçtiğimiz hafta Meclise geldiler, partileri dolaştılar, herkesin bundan haberi var. Ancak bu işçilerin yeniden istihdamı söz konusu olmamaktadır.

Mersin’de doğru dürüst işleyen bir parkomat sistemi vardı yani cadde boylarının yerli yersiz işgalini caddeyi işgal edenlerin para ödemesi şeklinde sınırlayan böylelikle belediyeye kaynak yaratan parkomat sistemi kaldırıldı, bu parkomatlarda çalışan işçiler de işlerinden kovuldular. Böylelikle Belediye Başkanının Mersin’de MHP tarafından ele geçirilmesinden sonra Mersin’de bir yerel yönetimde çalışan işçilerin işsizliği sorunu karşımıza çıktı.

İkinci mesele, Mersin Otogarı’nın ihalesi meselesi büyük bir sorun hâline Mersin’de dönüştü. Eski otogarın yerine inşa edilen yeni otogarda rayiç bedellerin o kadar üstünde fiyatlarla ihaleye çıkıldı ki eski otogarda çalışan işletmelerin hiçbirisi bu otogarda ihaleye girmediler, hâlen battal bir biçimde duruyor. Açılan bütün ihalelerde çok sınırlı sayıda kiralama oldu. Onlar da yatırdıkları bedelleri geri aldılar. Çünkü buradaki varsayım şudur, açıkça söylenen varsayım: Eski otogar esasen Kürt işletmecilerin kontrolündeydi, burada bir çeşit çeteleşme vardı, o yüzden yeni otogarda bunlara yer olmasın diye fiyatlar yükseltildi. Fakat Mersin belli başlı ulaşım destinasyonu olmadığı için bu fiyatlara yazıhane kiralayacak esnaf bulunamadığından otogar battal olarak duruyor, eski otogar çalışıyor, herkes tedirgin ve bedeller inanılır gibi değil. Ankara, İstanbul, Eskişehir, Antalya otogarlarının 3-4 katına bedellerle ihaleye çıkılmış durumda. Bu bir problem olarak ortada duruyor.

Dahası, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı, bir Kürtçe yasağı, Türkçeden gayrı diller yasağını kendisiyle beraber belediye işletmelerine taşıdı. Belediye tesislerinde yapılan düğünlerde, eğlentilerde Türkçeden gayrı dillerdeki türkü ve şarkıların çalınması ve söylenmesi belediyenin orkestralarına yasaklandı, belediyeden gayrı orkestraların belediye tesislerine girerek müzik icra etmeleri de yasaklandı. Böylelikle Mersin Büyükşehir Belediyesi yani nüfusu Türklerden, Kürtlerden, Araplardan ve başka kökenlerden çok sayıda grubu barındıran, birbirleri arasında çok kültürlü bir tahammül ilişkisi içerisinde yaşayan bu insanlara kendi dillerinde -eğer Türkçe çalıp söylemiyorlarsa- en temel toplumsal ilişkilerini, düğün, bayram ilişkilerini sürdürmeleri için kamu hizmeti vermeyi belediye reddetti. Bu, kabul edilebilecek bir şey değil. Ancak tabii sadece yerel belediye yönetimi değil aynı zamanda merkezî idarenin yerel temsilcisi valilik de Akdeniz Belediyesinin uygulamakta olduğu eş başkanlık uygulamasının protokollere dökülmesini, eş belediye başkanlarının protokolleri imzalamalarını, resmî yazışmalarını imzalamaları reddettiği için yerel yönetim de, Akdeniz yönetimi de kendi tutumunda haklı olarak ısrar ettiği için şimdi kamu hizmetlerini yerine getiremez oldu. Aslında eş başkanlık sisteminin siyasette yerleşmesinden sonra yerel yönetimlerde yerleşmesinden doğal bir şey yok. Merkezî idarenin bunun yolunu açması gerekirken bunu tıkıyor olması son derece vahim.

Tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisinin merkezî yönetimi aynı zamanda kent üzerindeki kentsel dönüşüm topuzunu da eksik etmiyor. Henüz dava bölge idare mahkemesinde yürütmeyi durdurmaya tabi kılınmakla beraber son derece ciddi bir mesele olarak bu kentsel dönüşüm meselesi duruyor. Ve nükleer santral meselesine değinmeye gerek bile görmüyorum çünkü bu bir millî mesele hâline geldi. Adalet ve Kalkınma Partisinin bir nükleer santral ısrarını Mersin’e dayatması aslında Mersin’i hem Mersin halkının hem kendi programının öngördüğü doğa ve turizme açık bir kent hâline gelmekten alıkoyuyor. Mersin halkı ama bütün bunların üstesinden gelecektir. Önümüzdeki seçimde bu hesaplaşmayı yapacağımızı düşünüyoruz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Önergeye evet oyu vermenizi de diliyorum.