Ne bilim ne demokrasi olduğunda iki eliniz de kopmuştur

Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen 485 sayılı torba yasa üzerine yaptığı konuşmada, “Marx’ın dediği gibi, ‘bilim ve demokrasi, zaruretin alanından özgürlüğün alanına geçerken kullandığımız sağ ve sol ellerimiz gibidir…’ Ne bilim ne demokrasi olduğunda iki eliniz de kopmuştur… Ne özgürsünüz ne bilimle bir alakanız vardır: Alakanız olan tek şey sadece çimçiğ kâr ve onu elde etmek için size lazım gelen zorbalıktır.” dedi.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu önerge üzerine konuşacağız ama giderek herhangi bir şey üzerine konuşmak bu Mecliste “kendimiz neyiz, kimiz, ne yapıyoruz?” sorusunu sormadan mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Çünkü milletvekilleri birer birer cezaevini boylayan ve cezaevine giden milletvekillerinin birer birer vekilliklerinin düşmeye başladığı ve hatta cezaevine gitmeden vekilliklerinin düşmesi teklifi komisyonlarda kararlaştırılmaya başlanan vekillerin sayılarının artmakta olduğu bir yerde nasıl bir yasama yaptığımız, yasama yapıp yapmadığımız, bizden çıkan yasaların hakikaten, Anayasa’da tanımını bulan “yasa” kavramına denk düşüp düşmediği başlı başına bir mesele hâlindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığı, statüsü, kimliği ve gücü bugün Anayasa’da tanımlanan Türkiye Büyük Millet Meclisiyle bütünüyle alakasız hâle gelmiş durumdadır. Bugün bir damla daha bardağa damladı, ne zaman taşacak, bakıyoruz, anlayacağız ama Enis Berberoğlu’nun bugün mahkûm edilmesi ve Yargıtay kararı beklenmeden cezaevine tıkılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüzüne karşı, yargı kılığına girmiş bir diktatörlüğün eliyle vurulmuş acımasız bir tokattır. Fakat hiçbir tokat yememişiz gibi davranabilecek miyiz? Ben bütün vekil arkadaşlarımıza soruyorum: İnanın çoğunluk grubu, yarın bu FETÖ tartışması derinleştiği zaman sizin aranızdan da bazı arkadaşlarınız bugün hâkim oldukları konumlardan mahkûm oldukları konumlara doğru sürüklenecekler. O zaman hep beraber belki düşünme fırsatımız olur.

Enis Berberoğlu -sıradaki- bugün sonuncu vekildir ama bugüne kadar cezaevine konulan vekillerimizin cezaevine giden yolunu açanların da bunda çok büyük bir sorumluluğu olduğunu hep birlikte düşünelim. Dokunulmazlık kalkanını, iktidar karşısında vekillerin -Parlamentonun yürütme karşısındaki- biricik korunma imkânını, biricik kalkanını elinden bırakıp iktidarın eline ve diğer organların eline iki kılıç vererek Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerini böylesine savunmasız bırakan vekillerin de bu işte çok ağır bir sorumlulukları var. Bu sorumlulukların ne manaya geldiğini HDP sıralarına bakarak belki anlayamıyorlardı ama şimdi kendi sıralarına ve diğer sıralara bakarak herkes anlamış olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu zilletten kendisini kurtaramadığı takdirde kendisi ne “Büyük” ne “Meclis” olabilir. O yüzden sizi kendiniz hakkında düşünmeye davet ediyorum.

Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşüren zihniyet, şimdi tartıştığımız yasada da kendisini ele veriyor. Nasıl Türkiye Büyük Millet Meclisini bir yasa fabrikası hâline getirmişse, üniversiteleri de üretime yararlı, kâra yararlı bir bilgi fabrikası hâline getiren yasa ancak kendine göre bir Meclisten çıkabilir. Nitekim tıkır tıkır çıkıyor yasalar. Sizi düşünmeye davet ediyorum. Bir üniversite eğer bilginin, bilimin, bilimsel üretimin biricik kriterini kârlılık olarak saptarsa, yani düşüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı, düşüncenin hakikate uygunluğu ya da değil para edip etmediği eğer onun kıstası hâline gelecek olursa, inanın ki piyasada ne varsa üniversitede o olacaktır: Hile, ikiyüzlülük, dolandırıcılık, sömürü, bunların hepsini bu yasa tanzim ediyor zaten. “Üniversite öğretim görevlilerinin hepsini bir köle olarak, en ucuza nasıl çalıştırırım ve en ucuza onların parlak beyinlerinin ürünlerini nasıl temellük ederim” diye düşünmüş, taşınmış, hazırlanmış bir yasanın karşısındayız. O yüzden bu yasayı eleştiriyor, bu yasayı tartışıyoruz.

Size sözümü bitirirken sadece şunu söylemek isterim: Karl Marx’ın dediği gibi, “bilim ve demokrasi, zaruretin alanından özgürlüğün alanına geçerken kullandığımız sağ ve sol ellerimiz gibidir…” Ne bilim ne demokrasi olduğunda iki eliniz de kopmuştur, siz kendinizi sonsuz özgürlük içerisinde uçan bir şey sanabilirsiniz ama o zaman siz sadece ve sadece kendiniz hakkında bir hayal kurarsınız, ne özgürsünüz ne bilimle bir alakanız vardır: Alakanız olan tek şey sadece çimçiğ kâr ve onu elde etmek için size lazım gelen zorbalıktır.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)