Ne böyle üniversite ne böyle bilim olur ne de değişim böyle mümkündür; böyle ancak çökebilirsiniz.

Ertuğrul Kürkçü TBMM Genel Kurulu’nda torba yasada yer alan yardımcı doçentliğin kaldırılması maddesi üzerine yaptığı konuşmada “Bu yasa tasarısı, Türkiye’de 15 Temmuzla birlikte başlayan büyük tasfiye hareketinin ardından boşalan akademik kadroların Hükûmet taraftarlarınca doldurulması için önlerindeki engellerin aşılmasına dönük bir tedbirdir.” dedi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ben bu madde üzerine söz aldım ancak tasarının tamamı üzerinde de genel olarak durmak istiyorum. Esasen, bu son dört beş yıldır Meclise gelen bütün yasalar üzerinde zaten konuşuyoruz ister torba yasa kılığında olsun ister başka bir yasa kılığında olsun. Daha çok, Hükûmet ya da Cumhurbaşkanı tarafından gerekli görülen yasa değişikliklerinin Mecliste gerçekleştirilmesi sırasında yanına başka konulabilecek şeylerle birlikte bu Meclisi çalıştırmak üzere geliyor. Bu yasa da esasen yardımcı doçentlik kavramının ya da akademik hiyerarşideki yardımcı doçentlik kurumunun kaldırılarak doktora sahiplerinin doçent gibi muamele görmesini sağlamak üzere Cumhurbaşkanının dayattığı bir yaptırımın Meclis alet edilerek gerçekleştirilmesi meselesidir. Bu açıdan bu yasa tasarısının reddi gerekir çünkü herhangi bir biçimde bir akademik ihtiyacın, bir akademik talebin, aşağıdan gelen bir akademik düzenleme arzusunun eseri değildir; esasen, Türkiye’de 15 Temmuzla birlikte başlayan büyük tasfiye hareketinin ardından boşalan akademik kadroların Hükûmet taraftarlarınca doldurulması için önlerindeki engellerin aşılmasına dönük bir tedbirdir. Şaka değil, ihraç edilen akademisyen sayısı bildiğim rakama göre en son 2.346. 2.346 insanı atmışsanız onların yerine balıklama atlamak için hevesle sıra bekleyen 2.346 başka kişi, belki de onların ayağını kaydırmak isteyen bir başka 2.346 kişi olacağı aşikârdır. Bu düzenlemenin biricik maksadı budur. Bu düzenlemenin, AKP adına dün söz alan, yasanın bütünü hakkında konuşan vekilimizin söylediği gibi üniversitenin kendi kendini yönetmesi arzusunun gerçekleşmesiyle, daha özgür bir akademik ortamın kurulmasıyla, üniversiteye musallat olan pozitivist ideolojinin yıkılmasıyla falan ne ilgisi olabilir? Bir üniversitenin kendi kendini serbestçe yönetmesi için… Yukarıdan, üniversiteyle hiçbir alakası olmayan, hatta bir üniversite deneyimi olduğu bile şüpheli bir yerden “Yardımcı doçentliği kaldırın.” denmesi midir üniversitenin özgürlüğünü ve özerkliğini gerçekleştirmesi? Böyle bir şey olabilir mi, bu savunulabilir mi?

Öte yandan, Türkiye üniversitelerine pozitivizm hâkimmiş de pozitivizmi neyle giderecekmişiz? Ölçme ve deneyin yerine neyi koymamız gerekiyormuş? Besbelli ki itikadı koymamız gerektiği bize anlatılmaya çalışılıyor. O kadar da çok dil dökülüyor ki sanırsınız bilim felsefesi alanında muazzam bir ceht var bu üniversitede. O açıdan da bunun karşılığı bulunamıyor. Üniversitedeki bütün felsefe bölümlerini kapattınız. Üniversitelerde felsefe ve sosyolojiye ayrılmış bulunan kadro ve kaynakları ortadan kaldırdınız. Şimdi de pozitivizmi yenecekmiş. Allah’ınızı severseniz, Auguste Comte’un kitabını kim okudu? Çünkü Türkçeye August Comte’un kitabı ancak 2000’lerde çevrildi. O güne kadar da bu kitabı okuyup da konuşan kimse yoktu. Pozitivizm tartışması için şimdi eğer hakikaten bir yetenek, bir müktesebat gerekiyorsa o zaman yabancı dil sınavlarının sıralamasını niye geriye çekiyorsunuz? Uluslararası alanda hiçbir yayın sıralamasında en aşağılardan çıkamayan bir yerde isterseniz pozitivist olun, isterseniz Marksist olun, aslında kendi içine kapanmış bir topluluktan ibaretsinizdir.

Sonuçta Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olduğu dönemde Türkiye’nin uluslararası sıralamadaki yeri şundan ibaret: 2010-2011’de ilk 500’de 3 üniversite vardı, 2011-2012’de ilk 500’de 5 üniversite vardı, 2012-2013’te ilk 500’de 5 üniversite vardı, 2013-2014’te ilk 500’de 4 üniversite vardı, sonraki yıllarda ilk 500’de sıfır üniversite var. Dolayısıyla bütün bu yükseköğrenime yapılan merkezî müdahalelerin sonucu Türkiye üniversitelerinin esasen uluslararası alanda bir üniversite olarak kendilerini kabul ettirme kapasitesinin durmaksızın gerilediğidir. Son yapılan müdahaleyle de esasen Adalet ve Kalkınma Partisinin sevdiği insanların “akademisyen” sıfatına yükseltilmeleri dışında hiçbir şey söz konusu olmayacaktır. Ne böyle üniversite ne böyle bilim olur ne de değişim böyle mümkündür; böyle ancak çökebilirsiniz.