Özgürlüğü kaybetmek telafi edilemez

Ertuğrul Kürkçü’nün, TBMM Genel Kurul’unda BDP’nin “Yerel Basının Güçlendirilmesi” ile ilgili önerisi hakkındaki konuşmayı aşağıdan okuyabilirsiniz.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu önerge, esasen, Türkiye’de demokrasiyle ilgili bir sürecin parçası olarak görülmeli çünkü yerel medyayla, yerel basınla demokrasi arasında organik bir bağ var. Türkiye’deki demokrasi kıtlığını dikkatle değerlendirdiğimizde, aslında, merkeziyetçi idare, merkeziyetçi hâkimiyet şeklinin kaçınılmaz bir biçimde bir merkeziyetçi medyanın oluşumuna yol açtığı ve yerel medyanın bu merkez medyanın bir kopyası, bir prototipi olarak çalışageldiği görülebilir, görülmelidir.

Aslında, Türkiye’de gazeteciliğin doğuşu da çok büyük ölçüde bir devlet pratiği olarak ortaya çıkmıştır. Esasen, Türkiye’de yayınlanan ilk gazete resmî gazetedir ve Türkiye’de cumhuriyet döneminde de kurulan gazetelerin büyük çoğunluğu çok büyük ölçüde ya millî mücadeleyi tanıtmak ya da merkezî hükûmetin politikalarını takdim etmekle meşgul olmuşlardır. Ancak aradan yüz yıla yakın bir zaman geçtikten sonra, şimdi, yerel medya giderek daha çok Türkiye’de bir demokrasi dinamiği işlevi yüklenebilecekken merkez medya ve kamu medyası karşısında son derece güdük bir rol oynamaktadır, öte yandan bunun kimi sonuçları da vardır. Fakat yerel medyanın bir imkân içerdiğini görmeliyiz. Yerel medya hem radyolar hem gazeteler hem televizyonlar olsun… Çünkü Türkiye’de 5 bini aşkın devirli yerel yayın var, bini aşkın yerel radyo ve televizyon var, 200 civarında da ulusal ve bölgesel televizyon var. Bu yerel yayınların en önemli özellikleri bunların merkezî finans kurumlarına, merkez medyaya göre daha az bağımlı olmalarıdır; bunların yayınlanmaları çok büyük bir maliyet gerektirmez, kendilerini sürdürmeleri bakımından yeterli kaynağa ulaşıyor olmaları onların işini görebilir. Dolayısıyla banka krize girince, bankayla hükûmetin arası bozulunca yerel medyanın 28 Şubatta ve ondan sonra, gördüğümüz gibi patır kütür çökmesi, sahiplerinin hapishaneyi boylaması, orada çalışan gazetecilerin işsiz kalması ve aslında o yayın organlarının büyük finans kuruluşlarının elinde bir silah olduğunun ortaya çıkması gibi kusurlardan nispeten bağışık olduklarını söyleyebiliriz. Yerel medya eninde sonunda bölgedeki iş insanlarına, küçük ölçekli sermayeye şöyle ya da böyle borçludur ama onlardan da yığınla reklam alacağı vardır, dolayısıyla genel olarak kendini bu bakımdan bağımsız kılacak imkânlara, göreli bir bağımsızlığa çok daha fazla sahiptir. Ancak bununla birlikte yerel medyanın kendini sürdürmek ve kendini merkez medyayla kendi bulunduğu bölgede rekabet edebilir kılmak, bir ilgi odağı hâline gelmek, kendisini yenilemek, içeriğini zenginleştirmek, içeriğini çoğulculaştırmak bakımından önemli ölçüde kamu desteğine ihtiyacı vardır. Yerel medya ne yazık ki Türkiye’deki mevzuat gereğince bir ticarethane olarak görülmektedir ve bütün ticarethanelerin tabi kılındıkları her türlü vergi ve sair mali yükümlülüklerle baş başadırlar, öte yandan basın organı sayılabilmek için de sahip olmaları gereken şu kadar sayıda sarı basın kartlı gazeteci çalıştırmak bakımından son derece büyük kısıtlarla karşı karşıyadırlar çünkü sarı basın kartlı gazeteci aslında bugün yaygın medyada da eser miktarda bulunmaktadır. Genel olarak iş sözleşmeleri 212 sayılı Kanun üzerinden değil genel iş sözleşmeleri olarak yapıldığından, kıdemli gazeteciler dışında yani gazeteciliğe 1960’larda, 70’lerde başlayanlar dışında bugün Türkiye’de sarı basın kartlı gazeteci de yoktur. Bütün bu nedenlerle, yerel medyanın merkez medyayla rekabet edebilmesi, yaşar kalabilmesi hem bir yandan bir demokratik ihtiyaçtır, demokrasi ihtiyacıdır hem de öte yandan onun kamusal alandan destek görmesi gerekir.

Şimdi, elbette şu soru sorulabilir: Kamu alanından destek alacaksa bir yayın organı nasıl olacak da bağımsız kalacaktır? Tabii bu sorunun cevabı açık. Bu kamu fonlarının dağıtımı bakımından, esasen yerel medya meslek kuruluşlarının yönetici belirleyici rol oynayacağı bir kurulun da ihdası gerekir, yoksa bugünkü gibi gidecek olursa, Basın İlan Kurumunun kaynak dağıtımı sürecinde ortaya çıkan bütün eşitsizlikler bu şart altında da ortaya çıkabilir. Bu nedenle, yerel medyanın içerdiği demokrasi imkânlarını göz önünde tutarak, aslında Meclisimizin yerel medyanın gelişmesi ve güçlenmesi, çoğulculaşması, kalitesinin yükselmesi, özgürlük alanlarının genişlemesi, ifade alanlarının çoğalması, yurttaşlarımızın her birinin sadece medyanın birer tüketicisi değil, aynı zamanda ona müdahil olan, onun içeriğini belirleme gücüne sahip kılınan interaktif bir ilişki içerisinde yerel medyayla birlikte dönüşmesini de sağlamak Meclisin ilgi alanında olmalıdır fakat bu sorunların acaba Meclisimiz farkında mıdır? Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün ilgisi dışında ki, bu ilgi genellikle ruhsatlandırma, istatistikleme ya da Basın İlan Kurumunun ilan dağıtması dışında Türkiye’de kamunun yerel medyayla olumlu bir ilişki içerisinde olduğunu, kapasite geliştirme, çalışacak gazetecilerin kalitelerini yükseltme, iletişim fakültesi mezunlarının yerel medyada çalışabilir olmasını sağlama bakımından bir genel ilgiye, kamu ilgisine ihtiyaç olduğu açıktır ancak bunların hiçbiri ortada yoktur. İşin doğrusu, bu durumun anlamını ve değerini bence en iyi bilebilecek durumda olan parti Adalet ve Kalkınma Partisidir çünkü Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında merkez medya Tayyip Erdoğan’dan başka herkesi Belediye Başkanlığına layık görür ve desteklerken sadece yerel yayınlarda Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanı olabileceğini fark etmiş ve onunla böyle bir ilişki kurmuşlardı. Şimdi, tabii, bunun nimetlerini tattıktan sonra merkez medyanın bağrına yerleşmek, onu kontrol altına almak, onunla birlikte bütün medyayı bir çeşit sustalı maymuna çevirme çabaları aslında bu medyanın içerdiği merkezden uzaklık, yerel demokrasi kapasitesi bakımından ne kadar büyük bir ihmal ile, ne kadar büyük bir unutkanlık ile malul olunduğunu gösteriyor.

Hükûmet ilgi duysun ya da duymasın bence Meclis, yerel medyanın, yerel gazete, radyo ve televizyonların birer demokrasi dinamiği olduğunu, Türkiye’de yurttaşın kendi sesinin kendisi aracılığıyla topluma duyurulabilmesini sağlayacak tedbirleri almanın, sadece bunun değil kamu medyasının da çok büyük ölçüde yerel katkılara açık hâle getirilmesi, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun yerel yayınlarının mümkün olduğu nispette yerel medyanın imkânlarından beslenmesi, böylelikle yerel medyanın Türkiye’de yurttaşın söz ve ses hakkı sahibi olabildiği, kendi sesini kitlelere duyurabildiği en önemli merkezlerden biri olması sağlanabilir.

Doğrusu, gündelik hayattan siyasete kadar yerel medyanın sahip olduğu kapasiteyi belki de en iyi açıklayan örneği, bir yerel medya projesi sürdürürken Ordulu bir yerel radyo yöneticisinden duymuştum. Bir yurttaş, pazarda ineğini kaybedip, hemen en yakındaki radyoya gelip “İneğimi kaybettim, rengi şudur, boynuzu şöyleydi, kuyruğu böyleydi.” dedikten on beş dakika sonra ineğini bulabilmişti.

O yüzden, sevgili arkadaşlar, ineğini kaybetmek telafi edilebilir fakat özgürlüğü kaybetmek telafi edilemez. O yüzden, kendi özgürlüğümüzü seslendirmek, bunu ifade etmek, bunun için açık mecralara sahip bulunabilmek için, yerel medyanın desteklenmesi ve güçlenmesi için önerimizi desteklemenizi istiyorum.

Çok teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)