Reyhanlı’da Patlayan AKP’nin Dış Politikasıdır!

Ertuğrul Kürkçü’nün TBMM Genel Kurulunda Reyhanlı’daki Patlama üzerine yaptığı konuşma.

 

1368433263_94_reyhanli-simgeERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün, burada, Reyhanlı’daki saldırı dolayısıyla bir kere daha Türkiye’nin Suriye dış siyasetini değerlendirmeye alacağız.

 

Biz milletin vekilleriyiz, onlara vekâleten bu değerlendirmeyi yapıyoruz ama bu halkın adına yapıyoruz, halkın eleştiri hakkını devralmıyoruz. Bugün bu eleştiri haklarını kullanan Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine, İçişleri Bakanlığına bağlı polis güçlerinin yaptığı saldırı hâlâ Orta Doğu Teknik Üniversitesinde gaz bombaları, tazyikli suyla devam ediyor. Buradan, vekilleri olduğumuz, sözcüleri olduğumuz Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerinin bu eleştirilerini olduğu gibi sahiplendiğimizi söylüyoruz, onları buradan selamlıyoruz.

 

Elbette, Hükûmetin tıpkı dış siyaseti gibi çalışma siyasetinin de yanlışlığı dolayısıyla ortaya çıkmış olan Türk Hava Yolları grevinin işçi haklarını savunan sendika tarafından sürdürüle[rek]mutlaka başarıya ulaşacağını [biliyoruz]… Başarıya ulaşıncaya kadar tıpkı dış siyaset, savunma siyaseti gibi çalışma siyasetinin de yanlışlığının ortaya çıkarılmasını sağlayan bu grevin de yanındayız, grevci emekçilerle beraberiz. İstanbul’a ya da başka bir yere uçakla gidemiyorsak da bu bizim için bir kayıp değildir, yeter ki işçiler kazansın, o zaman hep birlikte kazanacağız.

 

Bugün karşı karşıya kaldığımız mesele, bu tutarsız siyasetler toplamıdır. Antakya’nın bütün ilçeleri, bugün aslında aynı sorunla karşı karşıyadır. Türkiye Hükûmeti, gerçekte ne kendi yurttaşlarının ne Suriye yurttaşlarının çıkarlarıyla doğrudan doğruya bağlantısı olmayan bir vekâleten savaşa taraf olmuş durumdadır ve bunun sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu meydana gelen patlamadan sonra ilçeyi ve kenti ziyaret ettik. Buradaki insanlarımızı dinledik ve burada Hükûmet partisinin sözcülerinin çokça söyledikleri, misafirseverlik olarak, misafirperverlik olarak, insanlık olarak anlattıkları siyasetin aslında nasıl olup da bir felakete dönüştüğünü gözlerimizle gördük.

 

Saldırının kendisine geri döneceğim ama saldırıdan sonra ortaya çıkan tepkileri dikkatle değerlendirdiğimiz zaman şunu görebiliriz: 35 bin nüfusu olan bir ilçeye ilçe nüfusu kadar mültecinin yığılmasına herhangi bir önlem almadan rıza gösterdiğiniz zaman, ister istemez bu saldırıdan sonra o ilçede yaşayanlar arasında sert bir gerilimin doğmuş olması kaçınılmazdır. Şikâyetleri dinlediğimizde iki önemli şeye tanık olduk. Bir tanesi “sınır güvenliği” diye bir şeyin kalmamış olması, güneyden kuzeye doğru denetimsiz, başıboş, bütün bölge kentlerini ve kasabalarını herhangi bir biçimde denetlenemeyen bir göçün kapladığını, o nedenle mülteci kamplarında -Ki Türkiye hâlâ bu insanları mülteci kabul etmiyor, onlara statü vermiyor, uluslararası bir statüye kavuşturmuyor onları ama öte yandan, bu denetimsiz geçişleri serbest bırakarak- Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın erimesine, kaçınılmaz olarak Suriye’deki savaşın Türkiye’ye intikaline yol açıyor. Çünkü savaştan kaçanlar genellikle bu savaşta şu ya da bu şekilde pasif ya da aktif bir biçimde taraf olmuş ya da olmuş olanlara yakın durmuş olan insanlar.

 

Hiç yanlış anlaşılmak istemem, bu insanların her türlü yardıma, bakıma, korumaya ihtiyaçları vardır, aksi ispat edilinceye kadar hepsi masumdurlar, hepsinin de korunması gerekir. Ama bir kasabanın nüfusu kadar bir nüfusu oraya yığdığınız ve buraya bir kamu katkısı koymadığınız zaman orada olacak olan kargaşaya elbette hiçbir şekilde çare bulamazsınız. O nedenle genel siyasetin yanlışlığı mülteci siyasetine de yanlışlık olarak yansımaktadır.

 

Başından beri -sadece Genel Kurulda değil, komisyonlarda da- şunu defaatle söyledik: Türkiye’nin, Suriye’nin iç savaşına taraf olmakta herhangi bir menfaati yoktur, Suriye’de yaşayan halkların da menfaatleri yoktur. Gördüğünüz gibi ne kadar çok aktör, ne kadar çok oyuncu Suriye’de rol alırsa çatışma o kadar büyüyor, çatışmanın çözülmesi o kadar güçleşiyor. Artık Suriye içinde çözülmesine imkân olmayan bir hâl alıyor.

 

Üstelik çatışmaya katılanlar, çatışmaya taraf olanlar, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, bunlar kendi aralarında çatışmaya silahsız, barışçı, siyasi, taraflar arasındaki uzlaşmaya dayalı bir çözüm arama niyetlerini beyan ettikleri ve bu ay sonunda, bu aramayı, bir konferansla gerçekleştireceklerini ilan ettikleri tarihte, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı “Amerika Birleşik Devletleri eğer bir askerî müdahale yapacak olursa karadan destek vermeye hazırız.” diyerek, gerçekte uluslararası konjonktürün, bölgesel bağlamın tamamen ötesinde, tuhaf, açıklanamaz, siyasetle, Türkiye’nin genel çıkarlarıyla, Türkiye’de yaşayan halkların çıkarlarıyla açıklanamayacak bir siyasetin ifadesi olan, gelişigüzel, hiçbir incelemeye, hiçbir araştırmaya, hiçbir sahici analize dayanmayan sözleri peş peşe söyleyebiliyor.

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tekzip edildi o.

 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Esat yönetimi Suriye bakımından, Suriye halkı bakımından kabul edilmeyen bir yönetim olabilir ancak Suriye’deki çatışmanın diğer tarafı çok mu makbuldür? Kelle kesen, insanları kurşuna dizen, dinî inançları ve kanaatleri dolayısıyla onları kendi iktidarında mezbahada boğazlar gibi boğazlamayı vaat edenlerin bizim yanında duracağımız bir güç olacağını kim söyleyebilir?

 

Başından beri şunu söyledik, Türkiye aslında Suriye meselesiyle şu bakımdan ilgilenebilir: Türkiye’deki yurttaşlarımızın, tamamen keyfî biçimde, rastgele, Birinci Dünya Savaşı’nın, emperyalist güçlerin uzlaşmalarıyla çizilmiş sınırlarının böldüğü yurtlarının kimi bir tarafında kimi bir tarafında kalan yurttaşlarımızın birbirleriyle olan akrabalık bağları, Araplar, Nusayriler, Sünniler, Çerkezler ve Kürtlerin buradaki akrabalarının, öbür tarafta görülen zarardan duydukları kaygıyı giderecek bir siyaset izlemesi gerekirken doğrudan doğruya bambaşka bir siyasi saikle süreçte tavır alınmıştır. Bütün bunların sonucu, tabii ki, savaşın Türkiye’nin sınırlarının içine taşınmasıdır.

 

Kaldı ki bu saldırının Suriye Hükûmetiyle bağlantılı olduğuna dair iddiaların da hiçbirisi açık değildir. Bunun ucunda olduğu söylenilen Türkiye devrimci hareketinin geçmişinden gelen unsurların Suriye’yle birleşerek burada bir saldırı yaptıkları iddiası Antakya’da hiç kimse tarafından kabul görmemektedir çünkü bizzat bu saldırıyı düzenlediği söylenilen kişinin akrabaları, kardeşleri, yakınları saldırıdan birkaç gün sonra gözaltına alınmışlardır. Bir saldırı düşünün, bu saldırı orada yaşayan akrabalar tarafından öbür akrabalara karşı gerçekleştiriliyor. Bu tuhaf senaryolarla bu çatışma açıklanamaz. Bu çatışmayı açıklayan şey Türkiye’nin kaçınılmaz bir biçimde kendi izlediği dış politikayla bu vekâleten yürütülen savaşın tarafı hâline gelmiş olmasıdır. Oysa Suriye’de bir örnek vardır. Çok uluslu, çok kültürlü, çok kimlikli, laik, demokratik, kadın haklarının ve emekçi haklarının güvence altına alındığı bir rejimi, Suriye halkının bir bölümü Rojava’da, Batı Kürdistan’da kurmaya başlamıştır. Bunu örnek alarak, bunu Suriye için bir model hâline getirerek, buna anlayışla yaklaşarak kapı açmak gerekirken bu oluşum da daha doğduğu günden beri Türkiye’nin askerî ve siyasi tehdidi altında kalmıştır.

 

Bu durumda nedir çözüm? Bu çetelerin iktidarına yol açmak mı? Asla ve asla böyle bir çözümü ne Türkiye halkları ne Suriye halkları kabul edecektir ne de uluslararası demokratik kamuoyu kabul edecektir. Bir an önce Türkiye’nin, izlediği dış politikaya son vermesi, özgür, demokratik, laik, bütün halkların birbiriyle kardeşçe yaşadığı bir Suriye’nin kurulması için Suriye halkına destek olmak, Suriye halkının kurucu çabalarına  destek olmak, bu açıdan Suriye’nin demokratik ve ilerici kuvvetlerine kapıları açmak, bu kuvvetlerin Türkiye’de feyzalmaları, kendilerine melce bulmaları ve edindikleri uluslararası gücü Suriye’nin yeniden kurulmasına sevk etmeleri için çaba göstermek gerekecektir. Barış ve Demokrasi Partisi, Türkiye’nin sosyalist ve demokratik güçleri bu görüşten yanadır; bu siyasetle gidilmesini istemektedir. Türkiye’nin Suriye’de izlediği siyaset baştan aşağıya yanlış olduğu için gelecekte aynı saldırılarla karşılaşma ihtimalimiz vardır. Bir an önce bu gidişata son verilmelidir.

Teşekkür ediyorum.