Sendikalar Yasasıyla Türkiye Bir Orta Çağ Ülkesidir

Ertuğrul Kürkçü, 4688 Sayılı Sendikalar Kanunu’nun bir orta çağ ülkesinde olabileceğini söyledi. Kürkçü “Siz grev hakkı vermeseniz de emekçiler söke söke alır” dediı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sevgili arkadaşlar, Sayın Başkan; ben anlamıyorum Komisyon ve Hükûmet niye bu önergeye katılmıyor.

Sendikaların haklarının ve imkânlarının genişletilmesi için bir yasa yapıyorsunuz fakat bu yasada kamu çalışanlarına, kamu görevlilerine grev yapma hakkı tanımıyorsunuz. O zaman niçin böyle bir değişiklik yapıyorsunuz? Bu değişikliğin çalışanlar açısından ne gibi yararı olabilir? Çünkü grev dediğimiz şey, her şeyden önce emekçinin, çalışanın, kendisini çalıştıranla arasındaki temel sözleşmeleri, çalıştıranın, iş sahibinin, patronun, burjuvazinin, devletin gözden geçirmesi, değerlendirmesi ve ücreti piyasa koşullarına uydurması için elindeki biricik yasal silah. Kamu çalışanlarının, kamu görevlilerinin diğer işçilerden herhangi bir farkı yok. Fabrikada çalışan işçiyle bir öğretmen veya bir hastanede çalışan teknisyenle bir hekim veya bir yargıç ile o mahkemede çalışan bir müstahdem arasında, yaptıkları, ettikleri, ürettikleri artık değer, toplumsal çalışma hayatına kattıkları bakımından herhangi bir fark olmadığı hâlde, onları kendi ücretlerini, kendi sosyal haklarını, kendi geçim koşullarını yeniden üretmek, bunları tartışmak, bu konuda yeni haklar elde etmek hakkından mahrum bırakmak, onları bir şekilde devletin kulu, onun kölesi, onun iki dudağı arasından çıkan sözler ile kendi geçim koşullarını tayin eden bir sınırlı hak sahibi yurttaş hâline getirmek, yurttaşlar arasında, emekçiler arasında, hakları bakımından böyle bir sınırlama ortaya koymak. Bütün bunların anlaşılabilir bir gerekçesi yoktur. Bu, aslında, 12 Eylül rejiminin bize dayatmış olduğu anayasal ve yasal düzenlemelerin son kalıntılarından bir tanesidir. Ama ne kadar enteresandır, devlet ve sermaye, başka pek çok şeyin gerçekleşmesini, değişmesini istedikleri hâlde, kamu çalışanlarının grev haklarının gerçekleşmesini istememektedirler çünkü hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de, emek gücünün değerinin tanzimi bakımından kamu sözleşmeleri daima düzenleyici bir rol oynuyor. O nedenle, eğer kamu görevlileri grev hakkına sahip olur, ücretlerini ve haklarını bir derece yukarıya çıkartırlarsa bu, otomatik olarak kaçınılmaz bir biçimde bütün emekçilerin hak ve imkânlarına, ücretlerine yansıyacaktır. O nedenle, Türkiye’de, neredeyse 2 milyona yakın kamu görevlisine ücret ödeyen devlet, bu ücretlerin tanzimi bakımından, işçilerin, çalışanların, doğrudan emekçilerin, hizmetlerin doğrudan üreticilerinin ortaya çıkarak kendi haklarını elde etmelerini bir bütün olarak sermaye sahiplerinin çıkarları bakımından geride tutmak istemektedir. Bunun başkaca bir açıklaması yoktur. Bir bütün olarak tabloya baktığımızda, karşımızdaki gerçek budur. Türkiye, kamu görevlilerine grev hakkı tanımayan tek OECD ülkesidir. Türkiye, kamu görevlilerine grev hakkı tanımayan tek Avrupa Birliği aday üye ülkesidir. Türkiye, aslında, bu koşullar bakımından, modern dünyanın bir parçası değildir, bu koşullar bakımından bir Orta Çağ ülkesidir. Ancak şunu hepimiz biliyoruz: Hiçbir zaman ve hiçbir koşul altında, çalışanlar, emekçiler, sonsuza kadar köle konumunda tutulamazlar, hele, Türkiye’deki emek gücünün hemen hemen en çok eğitilmiş, en iyi eğitilmiş, dünya koşullarını ve Türkiye’nin koşullarını yorumlamaya diğer emekçi kesimlerden daha da açık olan kamu görevlilerinin çok daha uzun bir süre grev hakkından mahrum bırakılmaları söz konusu olmayacaktır.
Bence kestirme yol bizim önerimizi benimsemektir. Bu kararı değişen maddeye ekleyerek grev tanımını bu yasanın içerisine eklersiniz veya öğretmenler, doktorlar, hekimler, yargıçlar, kamu görevlileri bu hakkı eninde sonunda söke söke alırlar. Siz bunu istiyorsunuz, onlar da size bunu yapacaklar.