TBMM, 2016’ya Barış İçinde Yaşama Hakkını Savunarak Girmeliydi

Ertuğrul Kürkçü, HDK adına TBMM’de yaptığı basın toplantısında çatışmalı süreçten çıkış  konusunda TBMM’yi sorumluluk üstlenmeye davet ederek  “TBMM’nin yeni yıla bu gidişe son verecek şekilde silkinerek girmesi ve halklarımızın özgürlük ve refah dolu bir geleceğe yürüyüşünün  vazgeçilmez koşulu olarak barışı kurma ve koruma görevinin gereklerini üstlenmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz.” dedi.

mardin_beyaz_83768711Sayın TBMM Üyeleri,

Halklarımız 2016’ya büyük acılar, sıkıntılar, belirsizlikler ve gelecek kaygısı içinde giriyor. Yeni yılın hepimiz için mutlu bir yeni yıl olmasını bütün kalbimizle istesek de derin kuşkuların zihnimizi kemirmesine engel olamıyoruz. Savaş ve çatışma Sur, Cizre, Midyat gibi kadim kentleri yerle bir eder, insanlarımız yıkılan evlerinin bodrumlarında, aç susuz korku içinde titreşirken; her yeni gün gençlerin yeni ölüm haberlerini getirirken, silahlı çatışmalarda hayatlarını kaybedenlerin yanında kimseyle çatışmadığı halde kurşunlanan hamile kadınların, çocuk ve yaşlıların cenazeleri yerde kalırken, bir gün içinde bu yıkımın içinden esenliğe çıkan yolun başına gelebileceğimizi ummak zor.

Halklarımızın umutsuzlukla baş başa bırakılmasında TBMM’nin hiç payı olmadığını güvenle söyleyebilir miyiz? Genel kurulunun duvarında büyük harflerle “egemenlik kayıtsız şartız milletindir” yazılı olsa da, TBMM, milletin “kayıtsız şartsız egemenlik” sahibi olduğu,  egemenliğinin vekilleri eliyle gerçekleştirildiği inancını beslemesine icraatıyla yardımcı olamıyor. TBMM üyeleri olarak milletin, toplumun, halklarımızın belirsiz bir geleceğe sürüklenmesinin önünü almak ve geleceğin bugünden daha iyi olmasını sağlamakta sıradan yurttaşlarımızdan daha çok güç ve iradeye sahip olduğumuzu güvenle söyleyebilir miyiz?

Mahşerin dört atlısı ülkeyi doludizgin kat etmeye başlamışken, TBMM, yüzyıldır sürüp giden siyasi tarihimizin en zorlu meselesini, Kürt Sorunu’nu, özgürlüğün alanını genişleterek çözmek bir yana, bir kere daha devletin zor güçlerine terk etmiş görünüyor. Onlar da Kürt halkıyla -milletvekillerinin de bir parçası olduğu- devlet arasındaki ihtilafı bildikleri tek yoldan, şiddetle “çözmek”, yani sorunu öldürmek üzere onbinlerce insanımızı “tenkil”i, yüzbinlercesini “tehcir”i  öngören korkunç “nihai çözüm” planlarıyla sahneye çıkıyorlar: Kentler altı aydır, tanklar, toplar, mekanize ordu birlikleri, JÖH’ler, PÖH’ler ile dövülüyor. Sonuç: Ölüm, açlık, kötülük ve savaş. Devletin çözüm için Kürtlerin yeni yılını SAS komando birlikleriyle kutlamaya hazırlandığını öğreniyoruz. Halklarımızın bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit, devlete hakim olan, sorunlarımızı çözmek yerine, sorunları öldürmek zihniyetidir, bu yönelişin ima ettiği daha geniş çaplı çatışma ve yıkım olasılıklarıdır.

TBMM, bu gidişe karşı dilsiz kalamaz. Egemenlik gerçekten TBMM’de ise, bu felaketli gidişe çare bulmak sorumluluğu da bizlerin omuzlarındadır. Çıkışsız değiliz. Halk ve aydınlar çıkış yolları üretmek için çabalıyor, dikkatimizi çekmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede Demokrasi ve Barış Konferansı’nın 12 Eylül 2015’te İstanbul’da düzenlediği “Barış İçinde Yaşama Hakkı Konferansı”nın sonuç bildirisinin TBMM’nin bu gidişe son vermek üzere harekete geçmesinin meşru gerekçelerini berraklıkla  ortaya koymuş olduğunu görebilirsiniz.

15 Kasım 1978’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edilen ve Türkiye’nin de imzacısı olduğu bildiriye göre: “Her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir” ve gene BM’nin 12 Kasım 1984 tarihli Genel Kurul kararına göre de “Gezegenimizde yaşayan tüm insanlar kutsal bir hak olan barış içinde yaşama hakkına sahiptir”.

TBMM Anayasa hükmü değerindeki bu BM kararlarına dayanarak ve 10 Aralık 2010’da Dünya Sosyal Forumu’nda kabul edilen Santiago Bildirisi’nin 13. Maddesi’nde dile gelen “Barışı ve barış içinde yaşama hakkını koruma yükümlüğü”nün devlete ait olduğu ilkesi uyarınca  Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları karşısında barışı sağlama ve koruma yükümlülüğü altında olduğunu karar altına alabilir ve hükümeti çatışmalara son vermeye çağırabilir.

Öte yandan TBMM, gene Santiago Bildirisi’nin 5. Maddesi’nin birinci fıkrasında belirtildiği gibi, “bütün halklar ve bireyler herhangi bir devlet tarafından düşman olarak görülmeme hakkına sahip”tir ilkesinden hareketle  “tek tek veya herhangi bir topluluğa mensup bireylerin barış için tehdit oluşturan eylemlere karşı sivil itaatsizlik ve vicdani red hakkı” olduğunu saptayarak, yurttaşlarımızın güvenlik güçlerince hedef alınmasına ve evlerini terke zorlanmasına son verilmesi çağrısında bulunabilir.

Halkların Demokratik Kongresi adına sizi TBMM’nin yeni yıla bu gidişe son verecek şekilde silkinerek girmesi ve halklarımızın özgürlük ve refah dolu bir geleceğe yürüyüşünün  vazgeçilmez koşulu olarak barışı kurma ve koruma görevinin gereklerini üstlenmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz.

 

Saygı ve dostlukla

Ertuğrul Kürkçü & Sebahat Tuncel

Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcüleri

30.12.2015

Demokrasi ve Barış Konferansı Sonuç Bildirgesi: db (2)