THY İşçisi Yalnız Değildir! Grevi Destekliyoruz!

Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü TBMM’de yaptığı basın açıklamasında BDP-Blok grubunun THY Greviyle dayanışma .içinde olduğunu açıkladı

thy res
Günaydın.
Bugün Türk Hava Yollarında çalışan işçilerin başlattıkları grevin yanında olduğumuzu ve bu grevi gerçekleştiren işçilerle ve sendikayla dayanışma içerisinde olduğumuzu duyurmak, grevin gidişi ile ilgili düşüncelerimizi, Ulaştırma Bakanlığının ve genel olarak hükümetin tutumu ile ilgili duyduğumuz kaygıları paylaşmak için buradayız.

 

Birincisi her şeyden önce şunun altını çizmek istiyoruz. Çalışma yaşamının vazgeçilmez haklarından birisi çalışma hakkı ise ikincisi de toplu sözleşme ve grev hakkıdır işçiler açısından. İşçilerin Türk Hava Yollarında sabah üçten itibaren ilan ettikleri grev meşrudur, haklıdır gerekçeleri bakımından ve uygulanması açısından da bütünüyle yasaldır. Bu nedenle bu grevi şeytanlaştırmak bu grevi düşmanlaştırmak için izlenilen yolun bütünüyle yanlış olduğunu söylemek istiyorum ve işçilerin grevini boşa çıkarmak sabote etmek için çalışmak yerine hükümeti ve Ulaştırma Bakanlığını THY işçilerinin taleplerini anlama ve bunları gerçekleştirmeye davet etmek istiyorum.

 

İkinci nokta bu grev yaygın medya tarafından ve hükümet açıklamalarında esasen sadece 2012 Mayısındaki direniş sırasında işten çıkarılan 305 işçinin geri alınması talebiyle ilişkilendirilmektedir. Bu grev sadece 305 işçinin geri alınması talebiyle ilgili değildir. Onlara birazdan değineceğim. Ancak bu 305 işçinin işten çıkarılmasına yol açan 2012 Mayısındaki direniş hava iş kolunda grev yasağı getiren yasal düzenlemenin karşısına çıkmakla ilgiliydi. Nitekim hükümet hem Uluslararası Çalışma Örgütünden hem diğer sendikal güçlerden gelen itirazlara dayanamayarak Ekim 2012 de hava iş kolundaki grev yasağını kaldırdı. Bu aslında direnişin haklı, yasağın haksız olduğunu gösteren en önemli gösterge olduğuna göre bu işçilerinde kendiliğinden herhangi bir karara gerek kalmaksızın işlerine iade edilmesi gerekirdi. Ancak bu çalışanlar işe iade kararlarını iş mahkemelerinden almalarına rağmen hala işe iade edilmediler. Tabii ki bu sendika açısından ve işçiler açısından bir anlaşmazlık maddesi olarak toplu sözleşme görüşmelerinde ele alındı ve alınması kadar doğal bir şey yok. Ancak sadece bu değil. Bence hepimizi ilgilendiren sadece THY çalışanlarını değil hepimizi THY uçakları ile uçan hem bu ülke yurttaşlarının hem uluslararası yolcuların sağlık ve güvenliklerinin uçuş güvenliğini tehlikeye atan çalışma koşullarına yapılan itirazların göz önüne alınmamasıyla ilgilidir grev.

 

En önemli maddelerden bir tanesi toplu sözleşmede anlaşmaya varılamayan uzun menzil uçuşlarındaki 36 saatlik dinlenme hakkının 24 saate indirilmesi. Yani üçte bir nispetinde dinlenme hakkının geriletilmesi sonucunda neler olabileceğini düşünebilirsiniz. Durmaksızın araç kullanmak zorunda bırakılan bir uzun yol otobüs şoförünün hakkı neyse bu hakka ulaşamadığı zaman yolcular için oluşan güvenlik riski neyse burada da aynısının olduğunu düşünmek çokça akıl gerektirmez.

 

Öte yandan kadın kabin görevlilerinin giyim kuşamlarına, saçlarına başlarına, tırnaklarına ve dudaklarına sürdükleri boyanın rengi ve cinsiyle ilgilenmeye varacak kadar kişi haklarına ve insanların bildikleri gibi yaşamak haklarına yönelen tecavüzlerde aslında bu grevde önemli bir tartışma konusudur.

 

Çalışanlara köle muamelesi yapılmasına itirazla ilgilidir taleplerden bir tanesi. İş yükünün artmasına rağmen part-time personellere en az sayıda uçucu ekiple uçuş yapılması, uç uca çalışılması, uçuşlar arasında hiçbir dinlenme imkânı bırakmamaktadır personele. Toplu iş sözleşmesinde taahhüt altına alınan ikramiye ödemeleri geciktirilmektedir ve işçilerin talep ettikleri zam karşılığında yönetim sadece % 3 zam önermiştir geçmiş dönemdeki toplu sözleşme rakamına göre. Dolayısıyla bu rakamın bugünkü koşullarda yıllık enflasyona oranının % 6-7-8 civarında seyrettiği bir yerde aslında gerçek ücretlerde gerileme anlamına geleceği sadece ücret tartışması değil ve sadece işten atılan personelin geri alınma tartışması değil aynı zamanda hepimizin sağlık ve güvenliğini ilgilendiren bir uçuş güvenliği ve uçuş güvenliğinin kilit önemdeki unsuru olan pilot ve kabin görevlilerinin dinlenme sürelerinin üçte bir oranında düşürülmesi ve uzun uçuşlarla yurt içi uçuşlarda da uç uca çalışarak mesai saatleri içerisinde dinlenme imkânının bırakılmaması sonucunda anlaşmazlık doğdu.  Türk Hava Yolları yönetimi benimsemedi bu itirazları bu talepleri, grev hakkı kendiliğinden bu noktada doğdu.

 

thy-grev 1O  nedenle dün gece yarısından başlayarak bu sabah saat üçe kadar bu grevin ilanı sırasında sendikaya ve grevci işçilere karşı gösterilen acımasız tutum daha işin başından başlayarak işyeri önünde grev gözcüleri bekletmek, grev ilanının bütün işyerlerine asılması gibi temel hakların da polis gücü kullanılarak önlenmeye çalışılması işçilerin taciz edilmesi de daha baştan bu grevin pek çok sürtüşmeye gebe olduğunu bize gösteriyor. Zararın neresinden dönülürse kardır anlayışının bu işletmeye hâkim olmasını istiyoruz. Çünkü aslında çalışılmayan ve uçuşların ertelendiği her iş günü bu işçilerin talep ettikleri hakların gerçekleşmesinden doğacak sözde maliyet artışlarından çok daha fazla zarara yol açacaktır.

 

Türk Hava Yollarında koltuk başına çalışan kişi sayısı, uçuş saati başına çalışan kişi sayısı genel olarak dünya ortalamalarından iyidir. THY’de işçi verimliliği son derece yüksektir. Bu aslında çalışma koşullarının da ne kadar zahmetli olduğuna dair bir göstergedir. O nedenle işçi ücretleri THY’nin toplam maliyetinin sadece  % 9’u kadardır ki bu genel olarak dünya ölçeğinde % 19 civarındadır. O nedenle işçi ücretlerinin artışının işletme maliyetlerinde uçuş maliyetlerinde bir fazlalığa değil aşırı kâr elde edilmesinden doğan basınçlara karşı bir önemi vardır. O nedenle bu grevin ve grev dolayısıyla talep edilen hakların “ulusal hava yolumuz”u zarara uğratacağı iddiası da boştur. Kaldı ki Türk Hava Yolları ulusal hava yolumuz da değildir. % 51 oranında sermayesi özelleştirilmiştir. Türk Hava Yolları aslında diğer özel şirketler gibi bir özel şirkettir. Sadece en büyük ortağı, diğer ortağı kamudur, Ulaştırma Bakanlığıdır. O nedenle Türk Hava Yollarının en büyük ortağının kamu olması onu bir milli hava yolu kılmaz. Pegasus ne kadar milli havayolu ise, Onur Air ya da Atlas Jet ne kadar milli hava yolu ise THY’de o kadar milli hava yoludur. Aslında THY’nin yabancı ortaklarla anlaşarak sürdürdüğü diğer markalar ve bu markalarda çalışan personelin uluslararası şirketler personeli olarak bu uçaklarda çalışmasına [bakınca]  hava yolunda millilik iddiaları ve bizim milli takımı tutar gibi THY tarafını tutmaya davet etmemiz de anlaşılabilir bir şey değildir. Burada tartışma işçilerle patron arasındadır. İşçilerin haklı olduğu açıktır. Bütün işçiler de patron karşısında işçilerin niye haklı olduğunu anlayacak akla sahiptir. Bu grev dolayısıyla sendikayı suçlamak akla gelmesi gereken en son şeydir.

 

Toplu sözleşme görüşmelerinin yapılabilmesi için bir sendika gerektiğine göre, sendika işçilerin taleplerini gündeme getirdiğine göre, işçiler grev için oy kullandıklarına göre, tartışmanın sendika ile değil işçilerle yönetim arasında olduğu da bellidir. Sendika işçilerin taleplerinin örgütlü ifadesidir. Bu çerçevede biz Türk Hava Yolları grevinin bir an önce sona erebilmesi için en önemli şartın işçi taleplerinin kabul edilmesi olduğunu ve işten çıkartılan, haksız yere çıkartılan personelin geri alınması olduğunu bir kere daha söylüyoruz. Elbette grev uzarsa bizim de Ankara’dan başka kentlere ve başka kentler arasında uçuşlarımız, seyahatimiz zorlaşacak ancak bu katlanılması gereken bir külfet. Eğer Türkiye’de hakkın egemen olmasını istiyorsak bu hepimizin de hak sahiplerinin; bunlar işçiler olabilir, köylüler olabilir, ev kadınları olabilir, öğrenciler olabilir hak sahiplerinin haklarını elde etmeleri için gereken bedele katılmamızla mümkün.

 

O nedenle burada sıradan bir bakışla gündelik hayatın diliyle değil daha uzun erimli konuşmamız lazım. THY işçileri kaybederse bütün işçiler de kaybedecek demektir. Yenilgiyle sonuçlanan bütün grevler daha sonra yapılacak başarılı grevlerin ertelenmesi ve yapılmaması, dolayısıyla her şeyin, patronların ve devletin iki dudağı arasına hapsedilmesi demektir. Biz böyle bir geleceğe razı olmayız. Grevcilerle dayanışma içerisinde olduğumuzu bir kez daha söylüyoruz. Hükümeti grevi çözmek için adım atmaya işçileri tehdit etmek yerine halkı işçilerle korkutmak yerine bu hepsi adil olan ve haklı olan talepleri yerine getirmeye davet ediyoruz demek istiyorum.