Türkiye, OHAL Gerekçesiyle Uluslararası Sözleşmeleri Çiğniyor mu?

Kürkçü, TBMM Başkanlığı’na verdiği Araştırma Önergesinde Olağanüstü Hal kapsamında hükümetin  Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına karşı uluslararası sorumluluklarını yerine getirip getirmediğinin araştırılmasını istedi.

ohal-nedir-163088-515 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında 21 Temmuz 2016’da hükümet adına açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş üç ay süre ile Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildiğini ve bu süre boyunca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) askıya alındığını belirtmiş, ayrıca hükümet Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ni (BM KSHUS) askıya aldığını BM’e bildirmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile gerek AİHS’in gerekse BM KSHUS’nin imzacı hükümetlere belirli koşullar altında bu sözleşmelerin bazı hükümlerini askıya alma hakkı tanıdığı açıktır; aynı şekilde T.C. Anayasası’nın 15. Maddesi de hükümeti bu yetkiyle donatırken 90. maddesi ise “Uluslarası antlaşmaların Anayasa ve yasalarla çelişmesi halinde uluslararası antlaşma hükümlerinin geçerli olacağını” hükme bağlamıştır.

AİHS’in 15. Maddesine göre hükümetler olağanüstü hallerde ve “uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla” sözleşmeyi askıya alabilirler.  Ancak gene aynı madde uyarınca, sözleşmenin yaşam hakkını düzenleyen 2. Maddesi, işkence yasağını düzenleyen 3. Maddesi, kölelik ve zorla çalıştırma yasağını düzenleyen 4. Maddesi ile “Hiç kimsenin, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamayacağını, aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceğini” düzenleyen 7. Maddesi hiçbir şekilde ihlal edilemez. Ayrıca sözleşme gereği aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her yüksek sözleşmeci taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi vermek zorundadır.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) 10 Ekim 2016’da başlayan oturumunda konuşan AK Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland sorumuz üzerine Türkiye’nin yukarıda sayılan ilgili maddeler başta olmak üzere “AİHS’nin tamamı”nı askıya almasının mümkün olmadığını ve sözleşmenin hangi maddelerinin hangi süreyle ve hangi kapsamda uygulanmayacağının Konseye bildirilmesi gerektiğini belirtmiş, ayrıca yurttaşların hak ihlallerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayet haklarının baki olduğunu vurgulamıştır.

Hükümet ayrıca 21 Temmuz 2016’da Birleşmiş Milletler’e gönderdiği mektupta BM KSHUS’nin on üç maddesini, sözleşmenin 4. maddesine dayanarak askıya aldığını açıklamıştır. Bunlar: Sözleşmeyi ihlal edenlere karşı hukuk yolunu açan 2. maddenin 3. fıkrası, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 9. madde, tutuklanan veya gözaltına alınanların haklarını düzenleyen 10. madde, seyahat özgürlüğünü düzenleyen 12. madde, yabancıların sınırdışı edilmesine karşı usuli düzenleme getiren 13. madde, adil yargılanma hakkını düzenleyen 14. madde, özel yaşamın mahremiyetini düzenleyen 17. madde, ifade özgürlüğünü düzenleyen 19. madde, toplanma özgürlüğünü düzenleyen 21. madde, örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen 22. madde, siyasal hakları düzenleyen 25. madde, hukuk önünde eşitliği düzenleyen 26. madde ve azınlıkların korumasını düzenleyen 27. maddedir.

Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL kapsamında alınan tedbir ve uygulamaların yukarıda sayılan hakların tamamen askıya alındığını gösterir niteliktedir. 30 güne çıkarılan gözaltı sürelerinden, cezaevlerindeki işkence ve tecavüz iddialarına, basın ve iletişim özgürlüğüne getirilen yasaklardan, gazete, radyo ve televizyonların kapatılması ve mülklerine mahkeme kararı olmaksızın el konulmasına, toplantı ve gösterilerin yasaklanmasından, keyfi seyahat engelleri ve pasaport iptallerine, on binlerce kişinin işsiz bırakılmasından, seçilmiş belediye başkan ve meclis üyeleri yerine kayyım atanmasına kadar sayısız hak ihlali yerli ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarında ortaya konulmuştur. Özellikle AKP iktidarına muhalif,  hükümet icraatını eleştiren kesimlere yönelen bu hak ihlalleri, 15 Temmuz darbesinin gerçek sorumlularının ayırt edilmesini imkânsızlaştırdığı gibi bu darbe karşısında tarih sınavından alın akıyla çıkan sol, sosyalist, demokrat kesimlere yönelik sistematik bir zulüm halini almış, Kürt siyasal hareketi, Alevi mücadelesi, kadın hareketi, sendikalar ve işçi hareketi, dernekler ve sivil toplum inisiyatifleri kamu gücüyle baskı altına alınmıştır.

Yukarıda sayılan gerekçelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin OHAL nedeniyle uluslararası sorumluluklarını ve yurttaşların hak ve özgürlüklerini ihlal edip etmediğinin TBMM’de kurulacak bir komisyon ile araştırılması gerekmektedir.