Tüyü Bitmedik Yetimin Hakkını Amerikalı Generallere Yediremezsiniz

Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda AKP hükümetinin ABD’deki gizli lobicilik faaliyetleri ve Erdoğan, Yıldırım ve Albayrak’ın offshore hesapları konusunda HDP’nin araştırma önergesi üzerine yaptığı konuşmada: “Cumhuriyet yüzlerce yurttaşın katili IŞİD’e operasyon yapılmasın diye halkın vergileriyle ABD’li generallere rüşvet verebilir mi?” diye sordu. 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; grubumuzun araştırma önergesi için söz aldım. Hepinizi selamlıyorum. Umarım bir kaza, bela olmadan bugünü de geçeriz.

Bizim araştırma önergemiz, uluslararası alanda Türkiye Hükûmetinin ve Türkiye Hükûmet yetkililerinin girmiş oldukları belgelenen, iddia edilen, pek çok ayrı araştırma tarafından doğrulanan ilişkilerin, bu ilişkilerin uluslararası hukuk ve iç hukukumuz bakımından oluşturduğu sorunlar ve ülke güvenliği ve toplumun şeffaf yönetimi bakımından hepsi ağır bir sorumluluk ve suç oluşturan durumların [üzerine] ve bunlarla ilgili bir araştırma yapılmasını istiyoruz.

İki boyutu var. Bunlardan bir tanesi Amerika Birleşik Devletlerindeki ilişkiler. Diğeri ise uluslararası ticaret, finans, kara para aklama çerçevesinde süren ilişkiler ve bunların Türkiye devlet kurumlarıyla bağlantılı bir biçimde sürdürülmesi.

Amerika Birleşik Devletleriyle ilgili en önemli tartışma konusu, en önemli iddia şudur: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın eski Güvenlik Danışmanı emekli tümgeneral Flynn’in, Güvenlik Danışmanı olduğu sırada Türkiye’yle girdiği parasal münasebetler sonucunda aslında Amerika Birleşik Devletlerinin Suriye’de sürdürmekte olduğu IŞİD karşısındaki askerî harekâtın durdurulması, duraksatılması ve geciktirilmesi için teşebbüste bulun[ması]; bunun için bir Amerikalı iş adamından, Türkiye Hükûmetiyle beraber çalışan Ekim Alptekin isimli Türkiye-ABD İş Konseyi Başkanından ve onun şirketinden 530 bin dolar para alması; bu para karşılığında Amerika Birleşik Devletlerinin güvenlik politikalarını -aslında kendi ilişkilerini açıklamadan yani Türkiye Hükûmetiyle çalıştığını açıklamadan- bu politikaları etkilemesi. Flynn, bu işlemleri dolayısıyla şu an Amerika’da soruşturma altında ve bu soruşturma altında olmasının yol açtığı mesuliyetleri dolayısıyla girdiği ilişkileri birer birer açıklıyor.

O nedenle bizim bugün burada, -Türkiye’de bütün bunlardan Meclis olarak, Meclis komisyonları olarak, Türkiye’de seçilmiş ve Türkiye’yi yönetmekle sorumlu insanlar olarak- haberimiz olmayan bu ilişkiler şimdi Amerikan mahkemeleri karşısında, Amerikan soruşturma kurumları karşısında soruşturuluyor. Şu an Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri siyasetini etkilemek için nüfuz satın almak üzere Amerikan devlet görevlileriyle gizli ilişkilere giren bir Hükûmet olarak soruşturuluyor. Bunun Trump için yol açtığı sorumluluklardan kaçmak için Trump, FBI Başkanını görevden aldı. FBI Başkanı ise kendisinin görevden alınmasının bütün bu ilişkilerin ortaya çıkartılması, soruşturulması dolayısıyla üstlendiği yükümlülüklerden kaynaklandığını açıkladı. Şimdi, Senato karşısında sorguya çekilecek.

Bütün bunların bir açıklamasının olması gerekir: Türkiye, IŞİD ile karşı karşıya bir güç olduğunu dünyaya söylerken Amerika Birleşik Devletleri’nin IŞİD’e karşı girişmekte olduğu harekâtı önlemeyi hangi siyasetle bağdaştırmaktadır?

İkincisi; kiraladığı adam Flynn, 15 Temmuzdan bir hafta önce, hatta 15 Temmuzun öncesi 14 Temmuz günü Amerika’daki bir toplantıda “Şu an Türkiye’de bir darbe gerçekleşiyor. Amerika Birleşik Devletleri bu darbenin yanında olmalıdır. Askerler Türkiye’nin seküler karakterini korumak üzere darbe yapıyorlar. Biz de bu darbeyi destekliyoruz.” diyen adamdır. Sadece iki ay sonra Cumhurbaşkanının damadı, Dışişleri Bakanı Flynn’le bir arada toplanarak Türkiye’nin kirlenen imajını temizlemek için Flynn’i göreve getiriyorlar ve Flynn, bundan iki ay sonra Türkiye Hükûmetinin ne kadar önemli işler yaptığını söyleyen bir rapor kaleme alabiliyor.

Şimdi, parayla nüfuz satın almak Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir iş, ama bu bir kurala bağlı: Kendinizi deklare ediyorsunuz “Ben yabancı çıkarların ajanıyım.” diye, ona göre işlem görüyorsunuz. O zaman Hükûmette görev alamıyorsunuz. Ancak şu an Türkiye Hükûmeti bu ilişkilerin içinde gözüküyor ve esasen bir FETÖ soruşturmasından söz edilirken Fetullah Gülen’in Amerika’daki en büyük övgücülerinden birisini kiralamayı başarıyor. İkincisi: Bir devlet misyonu olarak sürdürülen Rakka operasyonunun geciktirilmesi için çaba gösteriyor. Bunun izaha ihtiyacı vardır.

İkincisi: “Malta Belgeleri” denilen belgeler kapsamında Malta’da sürdürülen “offshore” bankacılığı çerçevesinde bir bağımsız gazeteciler topluluğunun yaptığı araştırmaların sonucu olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadının giriştiği vergi indirimi, vergi affı uygulamaları bağlamında. Evet, yasa dışı; evet, korsanlık olarak; evet, hackerlık olarak RedHack grubunun ortaya çıkarttığı belgelerin peşine düşerek bu gazeteciler sonuçta Türkiye’de sürdürülen vergi affı çalışmalarıyla Malta’daki “offshore” girişimleri arasında dolaysız bağlar olduğunu sayısız raporla ortaya koydu.

Başbakan ve oğullarının son derece geniş bir gemicilik, uluslararası deniz taşımacılığı faaliyetini deklare etmeden, bir servet beyanı çerçevesine sokmadan Başbakan bakan olduğundan bugüne kadar geçen zaman içerisinde gemilerinin sayısını “bir”’den bir düzineye kadar çıkarttıklarına dair raporlar burada yer alıyor. Bunların hepsinin Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfuzlu kurumlarının kullanılması ve bunların uluslararası “offshore”, kara para aklama, bankacılık, vergi kaçırma faaliyetleri içerisinde yer aldığına dair son derece açık raporlar var.

Şimdi soru şudur: Bütün bu işler yapılırken kaynak nereden gidiyor? Çünkü bunlar bedava yapılmıyor. Bakın, size söyleyeyim: Amerika’da geçtiğimiz yıl 22 lobi şirketine yıllık 7 milyon dolar ödeme yapıldı. Hangi kaynaktan bu ödeme yapıldı? Acaba örtülü ödenekteki inanılmaz şişme bununla ilgili olabilir mi? 2010’da 385 milyon olan örtülü ödenek 2017’nin ilk dört ayında 1 milyar 098 milyon, bir önceki yıl -tamamında- 1 milyar 616 milyon olmuştur yani geçtiğimiz yıla nispetle bunun neredeyse 4 katına çıktığını görebiliyoruz. Oysa Çiller -çok müsrif bir Başbakan olduğunu hatırlıyoruz- sadece 5,3 milyon lira, Erbakan 6,3 milyon lira harcamıştı örtülü ödenekten.

Şimdi, kamu parası devletin parası, halkın parası, sizin bizim vergilerimizden, şimdi, bizi dinleyen milyonlarca -inşallah öyledir- insanın vergilerinden artan kaynaklar, vergilerinden ortaya çıkan kaynaklarla IŞİD’e karşı operasyonun geciktirilmesi; “offshore” bankacılığı, bütün bunlardan doğan çıkarların bir yasa hükmü hâline getirilmesi için gösterilen çabalar ve bütün bunların ailelerinin, hanedanlık[ın] içinde gerçekleştirdikleri ilişkiler olması demin övgülerle selamlanan bir cumhuriyet gerçekliğiyle uyuşuyor mu? Cumhuriyet, kendi yurttaşlarına karşı saldırı tertip [etmiş], yüzlerce yurttaşını öldürmüş olan bir uluslararası şiddet örgütünün ezilmesi için başlatılmış olan bir girişimin yavaşlatılması ve durdurulması için milyonlarca lira karşılığı dolarları bir Amerikalı emekli generale ve bir Fetullah Gülen övgücüsüne ödeyerek milletin çıkarlarını korumuş olabilir mi? Bütün bunların mutlaka ve mutlaka araştırılması gerekir. Kimler tarafından, nasıl yönetildiğimizin Meclis tarafından ortaya konması üzerimizdeki bir borçtur.

Bilinen sözdür, tüyü bitmedik yetimin hakkı olan paranın Amerikalı generallere yedirilmesini biz kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.

AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş’a Cevaben:

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bir araştırma önergesine zaten bundan ihtiyaç vardır: Tam olarak aydınlığa çıkmamış fakat ciddiyet ve vahamet ifade eden pek çok bilgi, pek çok rapor uluslararası âlemi de katederek Türkiye’nin etrafını kuşatıyorsa o zaman Meclisin kendi temsil ettiği halkı, kendi temsil ettiği ülkeyi aydınlatmak ve temize çıkartmak için de buna başvurması gerekir.

Şimdi, evet, Redhack grubunun Berat Albayrak’ın posta kutusunu hackleyerek ortaya çıkarttığı belgelerle bu başladı ama Malta Dosyaları, 100 binden fazla, Malta bankalarının ve offshore şirketlerinin belgelerini bunun izini takip ederek inceledikleri raporlarla örüldü. “Malta Dosyaları” denilen şeyler bunlar ve bunların hepsi Başbakan ve oğullarının, Cumhurbaşkanı ve aile efradının hiçbir zaman deklare edilmemiş, servet beyanlarında ve varlık beyanlarında ortaya konulmamış kayıt dışı varlıklara sahip olduklarına dair iddiaları her gün uluslararası âlemde yeniden yeniden konuşturan şeylerdir. Bunların “uydurma” olduğunu burada söylemek yetmez; çünkü son derece gözle görülür, elle tutulur belgelere dayandırılan iddialar var ortada. Bunları açığa çıkarmak, sadece ve sadece bunları doğrulamak değildir, bunları yalanlamak da bunları açığa çıkarır. Bu cüret varsa, bunlar yalanlanabilirse o zaman hakikatler üzerinde konuşalım. “Uydurma” olduğunu ben düşünmüyorum. Hepinizi de uluslararası gazeteciler işbirliği [EIC-Avrupa Araştırmacılar İşbirliği] belgelerini Türkçe karşılıklarını da bularak okumaya davet ediyorum. İnternette küçük bir gezi, bunun ne kadar ciddi bir şey olduğu konusunda aydınlatacaktır. Böyle yabana atılacak bir meseleyle karşı karşıya değiliz, Türkiye’nin saygınlığı Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye halklarına verdikleri bilgilerin sahiciliği bakımından son derece önemli bir sorun doğuruyor.

 

AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş’un “Türkiye’nin itibarını düşünenler Avrupa Konseyinde ne yönde oy kullandıklarına bir baksınlar.” Sataşmasına karışılık

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bütün partiler Avrupa Konseyine yani Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyinin Parlamenter Meclisine milletvekillerini [bu] Mecliste görevlendirerek tayin ediyorlar. Biz orada Türkiye Büyük Millet Meclisini ve partilerimizi temsil ediyoruz.

Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in geçtiğimiz günlerde bu oylama sonrasında Avrupa Konseyine yaptığı ziyarette söylediği bir şeyi olduğu gibi benimsiyorum. Zaten hep öyle konuşuyorum: Avrupa Konseyi de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi de bizim kendi parlamentomuzdur, biz kurduk. Türkiye Cumhuriyeti o parlamentonun kuruluşuna katıldı, Parlamenter Asamblesinin eşit haklı üyesidir ve hepimiz orada herkesle eşitiz -burada eşit olduğumuz gibi. Buradaki oyumuzu Avrupa’da gidip inkâr etmiyoruz, Avrupa’daki oyumuzu burada inkâr etmiyoruz. Öyle yapanlar olabilir. Biz o sınıftan değiliz. Dürüst olduğumuz için, açık olduğumuz için, Avrupa Konseyini evimiz saydığımız ve evimizdeki gibi davrandığımız için burada bizi hiç kimse suçlayamaz. Avrupa Konseyi bize aittir. Biz orada misafir değiliz, eşit haklıyız. Her türlü hakka sahibiz. Hakkımızı kullandığımız için bizi hiç kimse eleştiremez.

Benden önce konuşan konuşmacıya da üslubu için çok teşekkür ederim. Güzel bir tartışmaya belki konu olabilir fakat söylediklerimin yarısını tartıştı. Birinci yarısını niçin tartışmadınız? Emekli Tümgeneral Flynn’in Amerikan makamları önündeki itirafları var. “Evet, Türkiye’yle irtibatı olan bir şirketten 500 bin dolar aldım. Bu sürede Başkanın Amerikan Savunma Danışmanı olarak yaptığım işlerde Amerika’nın değil Türkiye’nin menfaatlerini kollamış olabilirim.” itirafını yok sayamazsınız. Asıl büyük problem burada yatıyor.