Yavaşlatılmış Soykırım

Kürkçü TBMM’de HDP Grubunun  İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında verdiği gensoru önergesi üzerine konuşması sırasında AKP’yi Kürtlere yönelik kolektif cezalandırma uygulamakla suçladı: “Sizi IŞİD’le bir tutmuyorum, siz zaten kendinizi bir tutuyorsunuz ama ben sizi başka bir şeyle itham ediyorum. Ben sizi yavaşlatılmış, zamana yayılmış bir soykırım planına razı olmakla itham ediyorum.”

cizre

Cizre’de 27 yaralının kurtarılmayı beklediği eve sağlık ekipleri yerine bombalar gönderildi. Bu evden hiç kimse sağ çıkmadı.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Halkların Demokratik Partisi adına verdiğimiz gensoru önergesiyle İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala’yı, 7 il ve 20 ilçede sürüp giden ve toplam 377 güne ulaşan sokağa çıkma yasakları döneminde ortaya çıkan vahim insan hakları ihlalleri, temel hak ve özgürlerin ihlali, yaşam hakkı ihlali ve bunlara bağlı bir dizi başka ihlaller dolayısıyla birinci dereceden sorumlu tutuyoruz ve bu gensorunun işleme alınarak Sayın Efkan Ala’nın görevini hakkıyla yapamadığı, bu görevi halkın, toplumun güvenliği bakış açısından yerine getiremediği gerekçesiyle hakkındaki işlemlerin başlatılmasını istiyoruz.

Bu sıkıyönetimler başlayalı, sokağa çıkma yasakları başlayalı altı aydan fazla bir zaman geçti ve bu zaman boyunca 7 il ve 20 ilçede eğitim hakkı, çalışma hakkı, ticaret hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı başta olmak üzere ve yaşam hakkı hepsinden önce olmak üzere bir dizi hakkın son derece vahim bir biçimde ihlal edildiğini biliyoruz. Bu sokağa çıkma yasaklarının hiçbir anı yasaya, Anayasa’ya, Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalara uygun değildir. Hiçbir yasa hiçbir valiye sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisi vermemektedir, yasadan alınan bir hak yoktur. Bu valiler İçişleri Bakanlığına bağlıdırlar ve bütün sokağa çıkma yasakları doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığının bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir. İçişleri Bakanı diyemez ki “Şu şu şu vali, şu şu şu kaymakam ve jandarma komutanları sorumludur.” Çünkü onların amiri, bütün bu operasyonu yöneten kişi İçişleri Bakanının kendisidir.

Hukuki mevzuatta iki yerde sokağa çıkma yasağına Anayasa ve yasalar imkân vermektedir: Birisi Sıkıyönetim Kanunu, ikincisi Olağanüstü Hal Kanunu. Her ikisinde de sokağa çıkma yasağı kanunlarla bağlıdır ve bu kanunların uygulanmasından ötürü sorumlu olan sıkıyönetim komutanları veya valiler İçişleri Bakanına, İçişleri Bakanı da Meclise hesap vermekle yükümlüdür. Ancak şu an Türkiye’de ne sıkıyönetim ilan edilmiştir ne de olağanüstü hâl vardır. Şu hâlde bu valiler yetkilerini nereden almaktadırlar? Sözüm ona, İller Kanunu’ndaki, valilere verilen çeşitli koşullarda tedbir alma yetkisine binaen… Bu tedbirlerin hiçbirinde sokağa çıkma yasağı açık bir hüküm olarak yoktur. Dolayısıyla, valiler, bu sokağa çıkma yasaklarını bütünüyle kanunsuz, kuralsız, hiçbir makama karşı hesap verme mecburiyeti olmaksızın uygulamaktadırlar. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla alınabilen sokağa çıkma yasakları ister istemez bir hesap alıp verme ilkesine bağlıdır. Burada valiler Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı hiçbir sorumluluğa sahip değillerdir, İçişleri Bakanı da Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu bakımdan, eğer bu gensoru olmasa, herhangi bir hesap verme mecburiyetinde kendisini hissetmemektedir. Sokağa çıkma yasağından daha önemli bir kısıtlama olamaz bir toplumun hayatında. Sokağa çıkmasını yasakladığınız kişinin toplumsallığını yasaklıyorsunuz demektir. Çalışmasını yasaklıyorsunuz, eğitimini yasaklıyorsunuz, ticaretini yasaklıyorsunuz, sağlık hizmeti almasını yasaklıyorsunuz demektir ve bunu haftada yedi gün yirmi dört saat yapıyorsunuz. Böyle bir şeyi yaptığınız zaman topluma saldırıyorsunuz anlamını taşır bu. İsterse birkaç mahallede isterse bir ilçede isterse birkaç ilçede olsun tek bir yurttaşa bunu yaptığınız zaman bütün yurttaşlara yapmışsınız demektir.

“Peki, şu hâlde herhangi bir biçimde bir yasaya dayanmayan, herhangi bir yasadan kaynağını almayan bu uygulamanın gerisinde ne var, niçin böyle bir uygulamaya ihtiyaç var, nedir sorun?” diye sorduğumuzda bize deniyor ki: “Teröristler var, terörizmle mücadele ediyoruz.” Bunun da usulü ve yasası var, bunun da kanunu ve kuralı var, bunun da tanıma ihtiyacı var her şeyden evvel. Hangi tanıma göre neyi terörist kabul ediyorsunuz? Şu an, ortadaki can kayıplarına baktığımız zaman, 200’e yakın -yanlış söylemeyeyim doğrusunu söyleyeyim- bizdeki rakamlara göre 160 sivilin hayatını kaybettiğini görüyoruz. Bu insanların hiçbirinin şiddet ile şiddete dayalı vasıtalarla eylemde bulunmakla herhangi bir ilgisi yoktur. Şu hâlde bu insanlar niçin öldürülmüşlerdir? Niçin bunlar sakınılmamışlardır? Niçin bunların hayatları sudan ucuzdur?

Çünkü sevgili arkadaşlar, öyle görülüyor ki İçişleri Bakanının kendisini de aşan bir başka plan yürürlüktedir. Bu plan, bir kolektif cezalandırma planıdır. Tıpkı -bu benzetmeme kızacaksınız ama aradaki benzerliğe dikkatinizi çekerim- IŞİD’in şehirleri teslim alması nasılsa öyledir, tankçı birlikleri şehirleri kuşatıyor, herkese deniyor ki: Geliyoruz, kaçın. Kaçan kaçıyor, kaçmayan, toprağını, evini, hakkını, sokağını savunmaya çalışan da terörist ilan ediliyor ve ondan sonra kolektif bir cezalandırmanın konusu hâline geliyorlar. Başka türlü bunu izaha imkân yoktur. İkincisi, bu bir spekülasyon değil, burada herkesin önünde, Meclisin önünde, sizin önünüzde sordum: “Çöktürme harekât planı doğru mudur, yanlış mıdır?” diye. Şimdi, sevgili arkadaşlar, buna cevap verilecek. Savunma Bakanına sordum cevap vermedi. İçişleri Bakanına soruyorum: Çöktürme harekât planı diye bir plan var mı? Bu plana göre, 15 bin kişinin hayatını kaybetmesi, 300 bin kişinin yerinden edilmesi, 7-8 bin kişinin yaralanması, sakatlanması, 7-8 bin kişinin de hapsedilmesiyle sonuçlanacağı öngörülen bir çöktürme harekât planı var mıdır, yok mudur? Hiç kimse o gün bana cevap vermedi. Bana “Bizi IŞİD’le bir tutuyorsun.” diye… Ben sizi IŞİD’le bir tutmuyorum, siz zaten kendinizi bir tutuyorsunuz ama ben sizi başka bir şeyle itham ediyorum. Ben sizi yavaşlatılmış, zamana yayılmış bir soykırım planına razı olmakla itham ediyorum.

Buna ise hiçbir şekilde cevap almıyorum. Ne dediğimi bilerek konuşuyorum.Ben soruma cevap istiyorum: 15 bin kişiyi öldürecek misiniz, öldürmeyecek misiniz? Bu soruya cevap vereceksiniz! Kaçamazsınız bundan! Halka karşı böyle bir plan yapamazsınız! 300 bin kişiyi yerinden etme planını yapamazsınız! Bu hakkı size hiç kimse vermiyor, hiçbir Meclis size bu hakkı vermiyor, hiçbir yasa vermiyor, hiçbir yerden bu hakkı almıyorsunuz! Yurttaşına karşı, 15 bin yurttaşını öldürmeyi hedefleyen bir tasarının sahibi olamaz bir hükûmet! Çıkıp burada inkâr etmesi gerekir, “Hayır” demesi gerekir. Duymadım bugüne kadar “Hayır” dediğinizi.Bugüne kadar “Hayır” dediğinizi duymadım. Ve olan bitenin hepsi aslında yasaya uymuyor kanuna uymuyor, “terörizmle mücadele” denilen şeye uymuyor ama bu “çöktürme harekât planı” denilen, sızan bilgilere çok güzel, motamot uyuyor.

O yüzden ben, İçişleri Bakanına ayrıca şu soruyu da soruyorum: Basına düşen, geçtiğimiz hafta Mecliste, herkesin önünde Savunma Bakanına sorduğum sorunun cevabını istiyorum. Çöktürme harekât planı diye bir plan var mı?Bu plana göre, 15 bin kişiyi öldürmeyi planlıyor musunuz? Bu plana göre 300 bin kişiyi yerinden etmeyi planlıyor musunuz? Bu plana göre, 7-8 bin kişiyi hapsetmeyi, 7-8 bin kişiyi sakatlamayı planlıyor musunuz? Eğer planlamıyorsanız çıkar söylersiniz ama görüyorum ki teferruatla uğraşıyorsunuz. Ben diyorum ki tepeden tırnağa kana batmışsınız, siz diyorsunuz ki “Üzerime çamur atıyorsunuz.” Keşke çamur olsaydı, keşke kan olmasaydı üzerinizde ama bileklerinize kadar kana bulandınız. Gözünüzün önüne getirin bunu 1, 2, 3, 4, 5 başka ilçede daha devam ettirdiğiniz takdirde neler olabileceğini…Bununla başa çıkabilir misiniz?Biz size bir çıkış yolu gösterdik. Bu hengameden çıkış için 2 tane yol öneriyoruz.

Birincisi: Demokratik, özgürlükçü bir yeni ortaklığı hep birlikte kurmaktır. İkincisi ne pahasına olursa olsun, ne pahasına olursa olsun bir Başkanlık rejimi tesis etmektir. İkisinden birinin sonunda etkin olacağını, sonuç alacağını hep birlikte göreceğiz. Bu savaştan bir çıkış planınız var mı, yok mu?Bu savaştan sizin çıkış planınız anladığıma göre şu: Son teröriste kadar öldüreceksiniz…sonra onun üzerine bir padişahlık kuracaksınız. Ben de diyorum ki: Bundan daha akıl dışı bir planı insanlık tarihi görmedi, böyle bir plan olamaz. Sadece ve sadece, yeniden bir çözüm müzakeresine geri dönüş için tıpkı 2013’e kadar “terörist, terörist” diye bağırdığınız insanlarla ister istemez tartışmak zorunda olduğunuzu gördüğünüz gibi şimdi bunun çıkmaz yol olduğunu görüp tekrar masaya geleceğiz. Ama nasıl geleceğiz? Bir başkanlık rejimiyle mi, yoksa demokratik bir rejimle mi; buna da halk karar verecek.İnanın bana, bu tuttuğunuz yoldan ne terörizmle mücadele edebilirsiniz ne de aslında gözünüzün önünde yükselen bir halk isyanının taleplerine karşılık bulabilirsiniz. Sizi tarihin yargısına emanet ediyorum.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’a Cevaben 2. Söz:
Sayın Başkan, ben konuşmamda herhangi bir biçimde ahlakiyata girmedim. Siyasi, tarihî, hukuki meselelere kendi bağlamlarında değindim. Bunlar hoşa gitmeyebilir. Ama bununla ahlakla ilgisi yok, bunun siyasetle ilgisi var. Dolayısıyla, bu ahlaki suçlamaya yanıt vereceğim.Benim sorduğum soru şudur: Ben diyorum ki, bakın arkadaşlar, Başbakana soru önergesi verdim. Burada geçtiğimiz haftaki tartışmada Millî Savunma Bakanına sordum, diyorum ki, yaygın medyada hiç ele alınmıyor, bu Mecliste hiç kimse cevap vermiyor ama ben bu soruyu sormaya devam ediyorum: “Çöktürme harekât planı” diye bir plan var mı?

Hayır, öyle “Yok.” demekle olmaz. “Yok.” demekle olmaz. Ben buna yanıt istiyorum. Eğer diyorum, gidişat, harekât, ortadaki gerçekler kanuna uymuyorsa siyasete uymuyorsa, insan haklarına uymuyorsa, Türkiye’nin tarafı olduğu sözleşmelere uymuyorsa, o zaman başka bir plana uyuyor, o da bu plan. Şimdi, o nedenle ben bunun açıklığa kavuşmasını istiyorum, bir. İkincisi, tutalım ki hepsi terörist… Peki, ne yapacaksın? Teröristi kurşuna mı dizeceksin? Şart mı? Böyle mi? Böyle mi yapılıyor? Bak sevgili arkadaşım, senin gibi düşünenler, otuz senedir bunu giderek daha büyüyen bir sorun hâline getirdiler, bir de siz şansınızı deneyin. Peki, siz deneyin, siz deneyin… Göreceksiniz iki sene sonra bunun böyle çözülmeyeceğini. Bunun böyle çözülmeyeceğini 2013’te biliyordunuz. Ne oldu iki yılda? Padişahlık kuracaksınız. Hadi canım sizde!
_____________________________________
NOT: Konuşma bütünlüğünün bozulmaması için tutanaklar laf atmalar ve laf atmalara verilen yanıtlardan ayıklanarak yayınlanmıştır. Dileyenler tutanakların tamamına bağlantıdan ulaşabilirler https://goo.gl/bGKVAj