YSK İktidarın Seçim Kazanma Mekanizmasının Bir Parçasıdır

Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda Yüksek Seçim Kurulu yasa tasarısı üzerine yaptığı konuşmada: “İşin doğrusu, iktidardaki güç kazanamayacağı hiçbir seçimi düzenlemeyecektir, bu seçimin yolunu açmayacaktır. Yüksek Seçim Kurulu da bu seçim kazanma mekanizmasının bir parçası olarak tasarlanmaktadır. ” dedi.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu 6’ncı maddenin başkana bir padişah yetkisi verdiği apaçık ortada. Kendi önerdiği adaylar arasından bir seçim yapılacak ve herhangi bir başkan önerisi sonuçta gerçekleşecek. Yüksek Seçim Kurulu Başkanına bu kadar çok imtiyaz ve yetki sağlamanın ben herhangi bir demokratik anlamı olduğu kanaatinde değilim.

Biz, bu Yüksek Seçim Kurulunun yönettiği bir referandum, bir halk oylaması yaşadık 16 Nisanda, henüz üzerinden bir yıl bile geçmedi ve bunun, bir uluslararası ve ulusal bir rezalet olduğunu hepimiz biliyoruz. Yüksek Seçim Kurulu diktatör yetkisine sahip Başkanı ve asla itiraz edilemez kararlarıyla yol ortasında, oylar sayılırken kanunun açık hükmüne rağmen, doğru dürüst usulüne uygun kanunda gösterildiği gibi damgalanmamış oy pusulalarını geçerli saymaya karar verebildi ve böylelikle çok küçük bir farkla, Türkiye’de bir anayasal rejimin yerine bir başka anayasal rejimin geçmiş olmasını kendi elleriyle ayarladı, uyarladı; bir halk oylaması değil, bir Yüksek Seçim Kurulu darbesi yaşadık. Bu, apaçık hepimizin gözlerinin önünde oldu. O kadar çok hepimizin gözleri önünde oldu ki bu Anayasa oylamasından en çok yarar görmüş olan kişi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Atı alan Üskürdar’ı geçti.” demek zorunda kaldı. Hatırlatmaya gerek görmüyorum, “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” menkıbesi bir at hırsızlığı öyküsüdür. Atını çalandan atını çalanın atını alıp gitmesinin öyküsüdür. Böyle bir öykünün bir zafer işareti olarak anlatılabilmesi ancak Yüksek Seçim Kurulunun bir hırsızlığı örgütlemesiyle oldu.

Şimdi bu Kurulun başkanına şu yetkiyi verseniz, bu yetkiyi verseniz ne olacak? Bu, Yüksek Seçim Kurulunun ilk vukuatı da değil, 2011 genel seçimleri öncesinde, o zaman Barış ve Demokrasi Partisinin desteklediği 7 bağımsız milletvekili adayının milletvekili adaylıklarının geçersizliklerini ilan eden de bu Yüksek Seçim Kuruluydu üstelik önceki içtihadına rağmen. Ama bu Yüksek Seçim Kurulu, halk her yerde ayaklanınca bu kararlarını gözden geçirmek zorunda kaldı. Demek ki değişmez değilmiş, değişebiliyormuş. Bunun için halkın sözü ele alması gerekiyormuş. O yüzden, Yüksek Seçim Kuruluna ne yetki vereceğini değil Meclis, halkın hak ve yetkilerini nasıl düzenleyeceğini tartışmalıdır. Yüksek Seçim Kurulunu, mesela, nasıl yaparsanız yapın olağanüstü hâl altında Yüksek Seçim Kurulu bir seçim düzenlemeyi ve olağanüstü hâl kararnamelerini bir norm hâline getiren Yüksek Seçim Kurulu kararlarını almayı başarmış. Yani bu başarıyı -tırnak içerisinde- göstermiş bir Kurulun önümüzdeki dönemde, daha güç koşullarda, iktidarın daha çok sıkıştığı koşullarda neler yapabileceğini akla bile getirmeyi istemiyorum. Türkiye eğer hakikaten demokratik bir seçim yoluna girecekse her şeyden önce bu Meclis olağanüstü hâl kararını geri almalı, olağanüstü hâli kaldırmalıdır. Ondan sonra, Yüksek Seçim Kuruluyla halk baş başa kalınca zaten ne yapacağını biliyor, Yüksek Seçim Kurulunu yola getirmenin yolunu da biliyor ama bu koşullar altında, bugünkü koşullar altında ne yazık ki apaçık, herkesin, bütün dünyanın gözünün önüne bakarak hileli oy pusulalarını geçerli kabul eden bir Yüksek Seçim Kuruluna ne yapsanız kâr etmez. Bu hususlar Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının raporlarına, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi raporlarına geçti. Yüksek Seçim Kurulunun vukuatları sadece ve sadece yasa tarafından tamamen korunduğu için bir uluslararası yargının konusu olmadı ama halk yargısının gözünde çoktan mahkûm olmuş durumdadır.

İşin doğrusu, iktidardaki güç kazanamayacağı hiçbir seçimi düzenlemeyecektir, bu seçimin yolunu açmayacaktır. Yüksek Seçim Kurulu da bu seçim kazanma mekanizmasının bir parçası olarak tasarlanmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu Yasası’nı toptan değiştirmedikçe ve OHAL’i kaldırmadıkça bize bir çıkış yolu yoktur.

Hepinizi selamlıyorum.