Hanedan, Savaş ve Yolsuzluktan Besleniyor!

Ertuğrul Kürkçü, TBMM Genel Kurulu’nda, HDP’nin verdiği ” Yolsuzluğun devlet bürokrasisinde gelenek haline gelmesi” araştırma önergesi üzerine yaptığı konuşmada: ” Yolsuzlukla beslenebilecek ve yolsuzlukla beslendikçe yolsuzluğu yeniden üreten bu rejimle Meclis yüzleşmeyecekse, esasen halkın kendisine verdiği vekaletin hakkını yerine getirmeyecek demektir. ” dedi.

Erdoğan’ın oğlu Bilal’in Afrin’de kullanılan İHA’ların kumanda merkezinden damat Selçuk Bayraktar tarafından paylaşılan fotoğrafının ele verdiği ilişkiler TBMM, gündemindeydi. Ertuğrul Kürkçü Tayyip Erdoğan’ın damadının TSK’ye “tekel fiyatından İHA sattığını vurgulayarak, “El çekilmelidir bu işten; Cumhurbaşkanının, Başbakanın yakınları Silahlı Kuvvetlere malzeme tedariki işinden el çekmelidirler. Ben bundan rahatsızım, millet bundan rahatsızdır.” dedi.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önergemiz, Türkiye’nin yolsuzluk görünümünün giderek kötüleşmesi dolayısıyla Hükûmetin bu konudaki sorumluluğunun ortaya çıkartılması amacıyla verildi. Bu kaygımızı haklı gösterecek gerçekler şunlar: Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 1995’ten beri sürdürdüğü bütün ülkeleri kapsayan araştırmaları kapsamında, bu yıl 180 ülke arasında yolsuzluk algısı, yolsuzluk görünümü bakımından 80’inci sırada, 100 üzerinden de puanı 40. Bu puanlar 1995’te 90 ülke arasında 50 ve 10 üzerinden 3,8’di, 2000’de 158 ülke arasında 65’di, 2012’de 176 ülke arasında 54’tü. Durumun 1995 ve 2000’den daha iyi fakat 2012’den daha kötü olduğu apaçık. Daha iyi olması belli, Türkiye’nin tamamen siyaseten ve devlet idaresi bakımından çöktüğü bir dönemin arkasından gelen reformları yansıtıyor iyi sayılar ama 2000’den beri durumun daha iyiye gitmediği, daha kötüleştiği açık ortada. Bunları destekleyen olgular var mı? Evet, var. Özellikle iki uluslararası araştırma Malta belgeleri ve Panama belgelerinin analizinden ortaya şu çıktı: Türkiye’nin iktidar doruklarının, hem Cumhurbaşkanının damadı ve onun yakınları hem Başbakanın oğullarının aslında offshore bankacılığı sistemi içerisinde büyük operasyonlar yürüttükleri ortaya çıktı. Offshore bankacılığının kendisi otomatik olarak yolsuzluk sonucunu vermese de offshore bankacılığının esasen vergi kaçırma maksadıyla kurulmuş bir uluslararası çürümüşlük rejimi olduğu apaçık ortadadır ve Türkiye’yi yöneten Hükûmet, hangi ülkelerin offshore bankacılığının kusurlu olacağına dair liste yapma görevini de bu kanun çıktığından beri yerine getirmemiştir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı ve Başbakan yakınlarını korumaktadırlar. Bununla sınırlı değil. Daha alt düzeyde tabii ki yolsuzluklar devam ediyor. Örneğin, Üsküdar Belediyesinde -Adalet ve Kalkınma Partili belediye- Adalet ve Kalkınma Partili üyelerin girdiği ihalelerde diğer kuruluşlar çekilerek, Adalet ve Kalkınma Partili Saniye Karayel’in 2017 yılında toplam 568.548 liralık bir ihale almasına yol açmış olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, Kayseri PTT Başmüdürlüğünün açtığı ihale, sonuçta ihaleden yalnızca bir gün önce kurulan bir şirkete kalmıştır. Bunun Hükûmet taraftarı bir şirket olduğu apaçık ortadadır

Resim 1. Fransa’da yayımlanan Le Petit Journal gazetesinin 10 Ekim 1904 tarihli sayısı “Doğu Sorunun Nüks Edişi” manşetiyle çıkmıştı

Tabii, daha önemlisi savaştan kazanmakla ilgilidir. Başbakan Binali Yıldırım “Eğer İHA’lar ve SİHA’lar olmasa biz Afrin’de hiçbir başarı kazanamazdık.” derken aslında bir sirkat ifade etmiştir. Bu İHA’lar ve SİHA’lar, Cumhurbaşkanının damadının şirketi tarafından tekel fiyatıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine satılmaktadır. Dolayısıyla ne kadar savaş olursa damat o kadar çok para kazanmaktadır. Nitekim, bu para kazanma meselesi öylesine ifsat hâle gelmiştir ki Cumhurbaşkanının Danışmanı İlnur Çevik nihayet baklayı ağzından çıkarmıştır, “Afrin’deki bütün ihaleleri, Suriye’deki ihaleleri bu operasyon sayesinde biz kazandık.” diyebilmiştir. Yani savaştan kâr etmek üzerine konuşan bir Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve bu sözlerin hiçbir şekilde tekzip edilmediği apaçık ortadadır.

Bütün bu şartlar altında, aslında yolsuzluğun sadece basit yolsuzluk olarak değil, suistimali âlâ, büyük yolsuzluk olarak devletin en yüksek katlarından aşağıya doğru sürdürüldüğünü ortaya koyan çok önemli deliller, çok önemli kanıtlar var. Bu kanıtlar karşısında Meclisin bir araştırma yapmama lüksü yok fakat bu araştırmayı yapmayacağınızı biliyorum.

Buna rağmen bu araştırmanın yapılması ihtiyacını dile getirmek gerekir çünkü buna ses çıkarmayan bir Meclis bunun altında kalır. Yarın bütün bunların hepsi sorulacaktır; akıtılan kanlar, yapılan hileler, yapılan dolanlar, kaçırılan vergiler, bunların hepsinin hesabını halk soracaktır çünkü eninde sonunda “devlet” dediğiniz şeyin kendi geliri, kendi kaynağı diye bir şey yoktur. Burası hükümdarlıkla, Osmanoğulları’nın kılıç hakkıyla elde edilmiş, gaza hakkıyla elde edilmiş hazinesiyle yönetilmiyor; halkın mülkü olan şey, bireyler tarafından ve partiler tarafından tasarruf ediliyor ve bu tasarruf hileyle hurdayla gidiyor.

Resim 2. Sovyet grafikçi Dimitri Moor’un afişi: “Dünya emperyalizmine ölüm!”

19’uncu yüzyılda Türkiye’nin uluslararası alandaki görünümü buydu; bir hasta adam (Resim 1’i gösteriyor). Bu tablo bir Kurtuluş Savaşı’nın ardından değişti fakat şimdi Türkiye’nin tablosu şuna daha çok  yaklaştı (Resim 2’yi gösteriyor): Yani, savaştan kâr eden, bütün endüstriyel çarklarını fetih ve işgalle sürdüren bir ülke. Ancak yolsuzlukla beslenebilecek ve yolsuzlukla beslendikçe yolsuzluğu yeniden üreten bu rejimle Meclis yüzleşmeyecekse, esasen halkın kendisine verdiği vekaletin hakkını yerine getirmeyecek demektir.

Son olarak şunu da söyleyeyim: Özellikle savaş ve savaşın etrafında oluşan endüstriyel, askerî kompleks ve bunun yarattığı ağlar o kadar vahim bir durum yaratıyor ki, Afrin’deki savaşı övdüğü için, Türkiye’de bu savaşı eleştirenleri kınadığı için temayüz eden eski bir sinema sanatçısı Hülya Koçyiğit’in damadı ne var ne yoksa topluyor, sonuç olarak Konyaaltı Sahil Projesi kapsamında yapılan bütün ticari ünite ve tesislerin kiralanması işini tek başına alıyor.

Bu kadarına düşmedik, bu kadarına kalmadık. Türkiye böyle bir yönetimi hak etmiyor, Meclis bunu hak etmediğini ispat etmelidir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

 

AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş sataşma dolayısyla söz alarak:

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatibin konuşmasına katılmadığımızı ifade etmek isterim. Bu Ma

 

n Adası, işte, diğer meselelerle alakalı verdiğimiz cevaplar Meclis kayıtlarında mevcuttur, bir daha aynı şekilde bunlara cevap verme ihtiyacı hissetmemekteyiz.

Şunu ifade etmek gerekir: Afrin Operasyonu’yla ilgili “Daha çok para için daha çok savaş.” gibi bir ifade kullandı, bunu reddettiğimizi ifade etmek isteriz. Türkiye, İHA’larını millîleştirmiştir, millî kaynaklarla, millî yazılımla üretmektedir. Daha önce bunlar ithal ediliyordu. Sanırım hatip Türkiye’nin bunları millîleştirmesinden, millî kaynaklarla üretmesinden ve dünya standartlarında bir ürün ortaya çıkarmasından rahatsız. Sayın milletvekilleri, bunlardan rahatsız olması gereken teröristlerdir, bir milletvekilin bunlardan rahatsız olmaması gerekir diye düşünüyorum. Daha önce, bunlar millîleştirilmeden önce İsrail’den parası ödendiği zaman bile alınamıyordu.

“Afrin operasyonu ihaleler için yapıldı. Biz oraya girdik, onun için ihaleleri alacağız.” gibi bir ifadeyi getirsin burada bize göstersin.

DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) – Danışman söyledi, danışman.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın İlnur Çevik’in böyle bir ifadesi bulunmamaktadır, ben kendisiyle de konuştum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – İlnur Çevik’in açıklamasına bir bakın.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Kürkcü iddiasını ispatlamakla mükelleftir. “Biz Afrin’e ihaleler için girdik, savaştık. Oraya girdiğimiz için ihaleleri biz alacağız.” Böyle bir ifadesi varsa getirsin bunu ispatlasın, aksi takdirde kendisi müfteridir.

Sataşmaya Cevaben: 

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, iki konu: Birincisi, biz Türkiye’nin İHA yapıp yapmadığı, bunların iyi olup olmadığı konusuyla ilgili değiliz. Türkiye’de Silahlı Kuvvetlere İHA tedarik eden bir tane firma var, o firma da Cumhurbaşkanının damadının firmasıdır.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bir tane değil, birden fazla var.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sonuç olarak millî olup olmadığının ne önemi var? Nedir dünyada bugün millî olan? Eninde sonunda bunun bir parçasını, bilginin bir bölümünü, kaynağın bir bölümünü uluslararası piyasadan temin ediyorsunuz. Netice olarak yazılımlarıyla, şunuyla bunuyla kaçınılmaz olarak dünyada herkes bir şekilde uluslararası alandan elde ettikleriyle kendi çıkarlarına uygun işler yapıyor.

Benim sözünü ettiğim şey şudur: Eğer sizin yakınlarınız bu İHA işindeyse siz “Savaşta İHA kullandık.” diye konuştuğunuzda harcanan her şeyden para kazandığınızı itiraf etmiş olursunuz. Yolsuzluk böyle başlar, benim itirazım bunadır. El çekilmelidir bu işten; Cumhurbaşkanının, Başbakanın yakınları Silahlı Kuvvetlere malzeme tedariki işinden el çekmelidirler. Ben bundan rahatsızım, millet bundan rahatsızdır.

İkincisi: İlnur Çevik’in sözleri Türkiye’nin bütün yayın organlarında şu ya da bu şekilde yayınlandı. İlnur Çevik apaçık oradaki müdahaleden, oradaki savaştan, oradaki işgalden sonra müteahhitlerin oradaki ihaleleri, alacaklarını ve bunun çok faydalı olduğunu söyledi. Bu hiçbir şekilde tekzip edilmedi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Metin burada, okuyun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ben de okudum, siz de okudunuz, hep beraber okuduk.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Okuyun şu metinden.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Dolayısıyla, bu tekzip edilmedikten sonra yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Ben bunu tekrar ediyorum: Tekzip etsin İlnur Çevik ondan sonra konuşalım. Siz İlnur Çevik yerine niçin konuşuyorsunuz? (HDP sıralarından alkışlar)

AKP Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun: “AK PARTİ Hükûmetleri zamanında yolsuzluk iddialarının bir devlet, bürokrasi kültürü hâline geldiğini belirtmek ya da ima etmek devlet kademelerinde çalışan, bu ülkeye hizmet eden binlerce, milyonlarca kişinin zan altında bırakılması demektir. “Yolsuzluk devlet kültürü hâline geldi.” demek, Türkiye’nin genelini yolsuzlukla suçlamak demektir. Böyle birkaç asılsız ya da eksik bilgiyle Türkiye’nin genelini yolsuzlukla suçlayamazsınız; hele daha yeni 28 belediyesine kayyum atanmış bir parti bunu hiç yapamaz diye düşünüyorum. Milletin güvenerek teslim ettiği bu 28 belediyenin 24’ünü PKK terör örgütüne, 4’ünü ise FETÖ terör örgütüne peşkeş çeken bu partinin belediyeleri değil mi?  Daha anlaşılır ifadeyle, bu milletin servetini çeşitli usulsüzlüklerle terör örgütlerine, yandaşlarınıza aktaran sizler değil misiniz?” sözleri üzerine:

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; iktidarda olmanın kefareti en ağır eleştiriyle yüzleşmektir ve bunun karşılığı, aslında bu eleştirilerin doğru olmadığını göstermek için hakikatleri, bilgileri Meclisle ve eleştiricilerle paylaşmaktır; laf yarıştırmak değil, “Sen kendine bak önce!” demek değil. Kendime bakıyorum ve yalan söylendiğini görüyorum çünkü birincisi, 28 belediyenin hiçbirisi Halkların Demokratik Partisi tarafından yönetilmiyor, Demokratik Bölgeler Partisi tarafından yönetiliyor. Evet, kardeşimizdir fakat hukuken aynı parti değildir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İkiziniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – İkincisi, bu belediye başkanlarının hiçbiri yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, suistimal gerekçesiyle görevden alınmamıştır; siyasi kanaatleri dolayısıyla. Yani Genel Başkanımız niçin hapisteyse belediye başkanları o sebepten görevden alınmıştır ve yerlerine kayyum atanmıştır ve atanan kayyumlar ne ilginç ki hemen hırsızlık yaptıkları için, hırsız kayyumun yerine bir kayyum daha atamayı bu Hükûmet başarabilmiştir, bunu siz yaptınız. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bunu ispatlayın.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz Türkiye’nin en büyük belediyelerini seçilmemiş belediye başkanları tarafından yönettiriyorsunuz. Kendi belediye başkanlarınızı görevden aldınız ve yerine kayyum atadınız, sebebini kimse bilmiyor. Şimdi, bu işler böyle iken -demin söylediğiniz lafı aynen size iade ediyorum- sırça köşkte oturan, sağa sola taş atmayacak. Üstelik attığın da taş olsa bari. Ne atıyorsun? Hava, cıva, gerçek olmayan şeyler.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Size göre o.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ya, ben diyorum ki: Yalan işte, apaçık ortada. Yolsuzluk tartışması bu. Yolsuzluk yüzünden, hiç kimse, kayyum atanmadı ama siz kayyumunuzun yerine kayyumu hırsız olduğu için atadınız.

İkincisi: Cumhurbaşkanının damadı sonraymış, önceymiş. Hiçbir cumhurbaşkanının damadı Silahlı Kuvvetlere tedarik malzemesi, silah satamaz, satarsa aralarında savaş bağı olduğu çıkar. Dünya buna karşı tedbir almıştır. Alın tedbiri, asla ve asla akrabalık ilişkilerini devlet ilişkilerine sokmayın. O zaman “hanedan” suçlamasını hak edersiniz, haklı olarak size “hanedan” deriz. (HDP sıralarından alkışlar)