“Türkiye 12 Eylül atmosferine giriyor, bu cezaevlerine de yansıyor”

 

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; cezaevleriyle ilgili bir Meclis araştırma komisyonu önerisinde bulunmamız ve bu önerinin öne alınması konusundaki ısrarımız cezaevlerindeki genel durumun giderek kötüleşmesi ve vahimleşmesiyle ilgilidir.

Hâlihazırda Meclis İnsan Hakları Komisyonunun bir alt komisyonu olarak bir cezaevleri inceleme komisyonumuz vardır. Dolayısıyla, eminim ki Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımız, iktidar milletvekilleri bu öneriye şu gerekçeyle karşı çıkacaklardır: “Evet, böyle bir komisyon vardır. Siz niçin bir kere daha Meclis araştırma komisyonu kurulmasını istiyorsunuz?”

Ancak, bu cezaevleri alt komisyonunun şu ana kadar yayınlanmış dört raporu var: Ankara 1 Numaralı L Tipi ve Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu, Gaziantep 5. Zırhlı Tugay 3. Sınıf Askerî Ceza ve Tutukevi İnceleme Raporu, Gaziantep E Tipi ve H Tipi Kapalı Ceza infaz Kurumları İnceleme Raporu, Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İncele Raporu. Çok ilginçtir, bu raporların hepsi şu sonuca varmaktadır: “Evet, cezaevlerinde bazı istiap hacmini, haddini aşan tutuklu ve hükümlü yığılması vardır ama insan onurunu incitecek hiçbir şey olmamıştır.” Yani inceleme kurulumuz bu dört cezaevine gitmiş, bakmış ve burada insan onurunu inciten hiçbir şey olmadığı sonucuyla geri dönmüştür. Sanki bunlar Adalet Bakanlığı uygulamalarını onaylama komisyon raporlarına dönüşmüştür.

Oysa hem İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna hem cezaevleri alt komisyonuna hem de Komisyon üyesi milletvekillerine hem de Komisyon üyesi olmayan milletvekillerine son üç aydır sonsuz sayıda şikâyet dilekçesi yağmaktadır. Bu şikâyet dilekçelerinin tamamı, insan onurunu inciten, insan onuruna aykırı, sadece tutuklu ve hükümlülerin değil, yakınlarının da onuruna aykırı muamelelerle cezaevlerinin meşgul olmaya başladığıdır.

Hepimiz söylüyoruz, Türkiye’yi bugün saran atmosfere baktığımızda, sürekli ve düzenli bir biçimde her gün en az 10 kişinin gözaltına alındığı -ortalama 10 kişinin gözaltına alındığı- bir operasyonlar silsilesi içerisinde Türkiye ister istemez bir 12 Eylül uygulamaları atmosferi içerisine girerken cezaevlerine de bu kaçınılmaz bir biçimde sirayet etmektedir. Henüz sanık olan bu insanların çoktan mahkûm ilan edildiği Hükûmet yetkilileri açıklamaları ortalıkta gezerken, Başbakan ve yakınları, yardımcıları sürekli ve sistematik bir biçimde bu gözaltılarda gözaltına alınan, daha sonra tutuklanarak cezaevlerine konulanların hepsinin terör sanığı olduğu hakkında beyanatlarda bulunurken, bunların cezaevi yöneticilerini ve görevlilerini etkilememesi mümkün değildir. Bu bakımdan cezaevleri de kaçınılmaz bir biçimde 12 Eylül cezaevlerini andırmaya başlamıştır.

Bize yansıyan yakınmalardan size aktaracaklarım şunlardır: Özellikle Osmaniye, Kürkçüler, Gaziantep, Kırıkkale, Kandıra, Tekirdağ, Kırıklar, Edirne ve Sincan cezaevlerinden gelen bütün dilekçeler, başvurular, hükümlülerin kendileri ya da aileleri tarafından iletilen mektuplar şunu demektedir ki birincisi, onur kırıcı muamele daha henüz tutuklular cezaevinden içeriye girerken başlamaktadır. Çırılçıplak soyularak, fiziksel zor kullanılarak üst araması uygulamasına tabi tutulmakla başlayan cezaevi yaşantısı, özellikle müebbet ağır hapse mahkûm olanların yirmi üç saat boyunca bir tek hücrede kapalı kalmaları; diğerlerinin diğer tutuklu ve hükümlülerle görüşme sürelerinin, imkânların olmaması, personelin olmaması gibi aslında kendilerinden kaynaklanmayan gerekçelerle sürekli olarak kısaltılması; sürekli bir biçimde yapılan aramalara hukuki ve insani itirazlar karşısında cebir ile bu aramaların gerçekleştirilmesinden doğan darp ve kötü muamele, hakaret, bütün bunların sonucu olarak hücre cezalarının peş peşe eklenmesi; kitap vesair okumak için talep edilen basılı eserlerin uzun incelemelerden sonra geri çevrilebilmesi, haklarında toplatma kararı olmayan yayınların da bu incelemelerden geçmesi; mektupların ve dilekçelerin aranması, incelenmesi ve alıkonmasının yanı sıra, tamamen hukuki sebeplerle yazılmış dilekçe ve mektupların da tıpkı diğer hususi mektuplar gibi işlem görmesi, böylelikle savunma haklarının kısıtlanması gelen şikâyetler arasındadır.

O nedenle ben, giderek artan bu yakınmaların, cezaevlerinin genel durumu da göz önünde bulundurularak hızlı bir biçimde Meclisimiz tarafından ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. Bakın sadece bugün, Mersin’de bir cenaze törenine katıldıkları için mezarlıkta 100 kişi gözaltına alındı. Gözaltındalar mı değil mi o da belli olmaksızın emniyette tutuluyorlar. Yarın bunlardan bir bölümü cezaevine girecek olursa, Mersin Cezaevi 600 kişilik kapasitesine karşılık 1.200 mahkûmla hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Üstelik gözaltına alınanlar arasında Akdeniz Belediye Başkanı, Barış ve Demokrasi Partisi il başkanı da varlar.

Bu uygulamalar böyle devam ettiği sürece bu cezaevlerindeki kötü uygulamaların sonu alınamayacaktır; çünkü hiçbir kötülük olmasa bile, mevcudun iki katı mahkûmla hayatını sürdürmeye çalışan cezaevlerinde, kaçınılmaz bir biçimde cezaevi idaresiyle mahkûmlar arasında fiziki sürtüşmeler ortaya çıkacaktır.

Bu nedenle, cezaevlerinin bu genel durumunu gözden geçirmek, duruma teşhis koymak ve üstelik şimdi ceza mevzuatında yapılacak kısmi düzeltmelerle boşalacak yerlere yeni hükümlüler doldurmak yerine hükümlü sayısını azaltacak, ceza mevzuatını liberalleştirecek, özellikle çözüm ve barış odaklı politikalara yönelerek hem cezaevlerine giriş yollarını daraltmak hem de öbür taraftan cezaevlerinde insani muamelelerin çoğaltılması, genel olarak Avrupa Konseyinin saptadığı normlara uygun bir cezaevi yaşantısının sağlanması için Meclisimizin Hükûmetini denetlemesi gerekiyor.

Adalet Bakanlığının uygulamaları ne yazık ki, ne yazık ki, Adalet Bakanının lehte pek çok beyanına rağmen bu durumdadır. Bizim inceleme komisyonumuzun raporları da aslında sorunlu cezaevleri ya da cezaevlerindeki sorunlardan ziyade cezaevlerindeki iyi yanlar üzerine odaklanarak aslında sorunu ortaya çıkartmak değil sorundan kaçmak sonucunu yaratmaktadır.

Ben bu nedenle Meclisimizin önüne gelen bu fırsatı değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu vesileyle bir kere daha altını çizmek istiyorum. Türkiye bugün dünyada en çok terörden hükümlü ve tutuklu insanı barındıran ülkedir. Bu inanılacak bir durum değildir, kabul edilecek bir durum değildir ya Hükûmet ve güvenlik aygıtı terör tanımını yeniden gözden geçirecek ve uygulamalarını buna ayarlayacak ya da Terörle Mücadele Kanunu’nu gözden geçirecektir ama hepsinden önemlisi ortada aslında hukuki değil siyasi bir mesele vardır. Bu siyasi mesele de Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden doğan çatışmanın giderilmesi için uzlaşma, çözüm ve barışa dayalı bir yol, yordam yerine şiddete dayalı bir yol yordam benimsenmesiyle yakından ilgilidir. Hem bu yolun benimsenmesi hem insan onuruna uygun bir muamelenin ne emniyette ne cezaevlerinde sürdürülebilir olması mümkün değildir çünkü düşman ceza hukuku uygulaması artık giderek düşman infaz hukuku uygulamasına dönüşmektedir Türkiye’de.

O nedenle ben Meclisimizin bir an önce hem Türkiye’deki bu siyasi gidişata hem adli gidişata hem de hukuki gidişata el koyarak bugün             -yukarıda- Adalet Komisyonunda tartıştığımız gibi kısmi çözümler yerine total, temelli çözümler için harekete geçmesini ve cezaevleri araştırma komisyonunun cezaevine geliş sebeplerini de araştırarak aslında Türkiye’nin barış, özgürlük ve demokrasi çabalarıyla cezaevlerindeki insan onuruna aykırı muamelelerin aynı kaynaktan birbirine baktığını, birbiriyle ters orantılı olduğunu görmesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden bu araştırma önergemize bütün milletvekili arkadaşların onay vermesini diliyorum.

Çok teşekkür ederim.