Kürkçü: Roboski’nin hakkı mı, devletin menfaati mi?

Uludere Alt-komisyonu, “kasıt yok” kararıyla “Zorbanın haksızlığı”nı, “kibirlilerin hakaretini” sineye çekmeye çağırıyor Roboski köylülerini…

roboski“Roboski katliamı alt-komisyonu”nun AKP’li çoğunluğu, Roboski’nin yoksul ve yaralı Kürtleri’nin gönlünde sanki bir an için onların hakkını soracakmış gibi bir kıpırtı uyandırmış, beklentileri tetiklemişti… Heyhat;“olmak mı, olmamak mı?” diye sayıklayarak geçirdiği bir buçuk yılın ardından Danimarka Prensi Hamlet’i mahveden kaderden kaçamadı: “Yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken” Meclis’i “krallığın yeni kralı” ilan edebilecekken, küçük, güçsüz, kabahatli bir çocuk gibi babasının -ordu ve hükümetin- dizlerinin dibine düştü. Kudret sahiplerini hadım etmeye, onların üstüne çıkmaya, gücü eline almaya yetmeyen yüreği, elindeki hançeri Roboski halkının sırtına saplarken titremedi hiç: “Ama onlar kaçakçı, hem aralarında teröristler var, devletimizin düşmanları.”

 

Shakepeare’in Hamlet’in ağzından yüzyıllar önce bize ilettiği ikilem bir dejavü gibi Komisyonda kol gezdi: “Var olmak ya da olmamak, mesele bu./Gözü dönmüş talihin sapına, oklarına, / İçin için katlanmak mı daha soylu,/ Yoksa, bir dertler denizine karşı silaha sarılıp/ Son vermek mi onlara? Ölmek, uyumak…/ Hepsi bu…ve bir uykuyla/ Yürek sızısına ve bedeni bekleyen/ Binlerce darbeye son verdik diyebilmek./ Hangi insan gönülden istemez di bu bitişi?/ Ölmek, uyumak… uyumak, belki rüya görmek./Ha! iş burda. Çünkü o ölüm uykusunda,/Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda,/ Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez./İşte felaketi onca uzun ömürlü kılan da bu / Kim katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine,/Zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretine? Hor görülen aşkın acılarına, adaletin gecikmesine,/ Devlet görevlisinin kendini bilmezliğine; Sabırla bekleyen erdemli kişinin,/Değersiz insanlardan gördüğü muameleye,/İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken?”

 

Komisyon, bu kararla “Zorbanın haksızlığı”nı, “kibirlilerin hakaretini” sineye çekmeye çağırıyor.Roboski köylülerini… Umuyor ki, kendisinin “zamanın kırbacına, küfürlerine” katlandığı gibi, bu“erdemli köylüler” de, bunca zaman “sabırla bekledikten sonra”, “değersiz insanlardan gördükleri muameleye“, “devletin kendini bilmezliğine” katlanacaklar…

 

Katlanmazlar ve katlanmayacaklar… Bunu daha katliamın ertesi gün Başbakanın zam yaptığı “kanparası”nı ellerinin tersiyle geri çevirirlerken ortaya koymadılar mı? Oğullarının bir damla kanına dünyanın hazinelerini değişmeyeceklerini dünyaya haykıran Roboskililer, askerin “tohumuna para mı saydık” acımasızlığına Meclis’in ortak olmayacağını ummak istediler. Meclis’e kendi onurlarının, izzetinefislerinin savunuculuğunu üstlenmesi için bir şans verdiler.

 

Gerçi ,Başbakan Erdoğan “post-Balyoz” dönemin yaratığı yeni asker-hükümet ortaklığı denkleminde bu umutlar için hiçbir yer olmadığını, Roboski katliamının Ağustos 2011’den sonra sahneye konulan“topyekün imha” sürecinin bir uğrağı olduğunu defalarca ortaya koydu ama, Roboskililerin gözü kulağı hep Ankara’da oldu? Nasıl olmasın? Kırılan kalplerini, kırılan umutlarını onaracak, onları bu toplumun gidişine yeniden ortak edebilecek bir bağın ancak orada yaratılabileceğine bel bağlamazlarsa, bu ülkede yaşamaya devam etmeyi istemek için hiçbir tutamakları olamazdı.

 

Roboskililer Başbakan’ın şu karmakarışık sözlerinin içinden hayatta olmayan oğullarına yöneltilen suçlamaları ayıklayıp geri kalanı-sırf bir özür lafı içinde geçiyor diye-hükümetin izzetinefislerine saygı göstermeye hazırlanışı gibi görmek için bile çaba gösterdiler: “Uludere’yi bu kadar basite indirgemeyelim. Sonuçta terörist de sivildir. Biraz sabredelim ölen 34 kişiyle ilgili yargı kararını bekleyelim. Sürekli sivil denmesini bir beyin yıkama hamlesi olarak görüyorum. Daha netice ortaya çıkmadan terör örgütü ve uzantıları kalkıyorlar bize ‘illa özür dileyeceksin’ diyorlar.Gerekirse özür dilerim”(http://tinyurl.com/d8jtgvj) .

 

Heyhat, “Roboski katliamı komisyonu”nun çoğunluk raporu, yalnızca üyelerin Başbakan’ın bir adım ilerisine geçecek, İçişleri Bakanlığı’nın görevlendirdiği Mülkiye Başmüfettişlerinin sorduğu profesyonellikte sorular soracak ve bu soruların yanıtlarını göğüsleyecek cesarete sahip olmadığını ortayakoydu. Oysa mülkiye başmüfettişlerinin raporu, Roboski katliamı, bu insanlığa karşı suç işlenirken hiçbir somut, “spesifik istihbarat”a dayanılmadığını bütün ayrıntılarıyla analiz ederek sergiliyordu. Dahası Genelkurmay Başkanlığının bir harekâta temel teşkil edeceğini ileri sürdüğü “istihbarat akışı” denilen şeyin dahi esasen doğrulanmamış bir ham enformasyon yığını olduğunu ve buna dayanılarak bir harekata girişilmesini mazur gösterecek hiçbir gerekçe olmadığını döne döne vurguluyordu. İnanılması güç ama gerçek, çoğunluk kendi raporunda, hükümetin bir organından gelen bu rapordan tek satırla olsun söz etmemeyi başardı.

 

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bu alt-komisyon raporunu Mart’ın ikinci yarısında görüşerek karara bağlayacak. Bu karar, komisyonun bu güne kadar verdiği en önemli kararlardan biri olacak, alt komisyon kararını onaylasa da reddetse de… Alt komisyon içinden geçtiğimiz dönemin kendine özgü toplumsal psikolojisini idrakte başarı gösterememiş olabilir. Hala, topyekun imha sürecinin algı ve kavramlarıyla hareket etmekten kendisini kurtaramamışsa bu onun kusuru olarak kalsın… Ancak İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Roboski’de işlenen insanlığa karşı suçu kabul ederek ve ortaya koyarak, Roboski köylülerine ve kalpleri onlarla birlikte çarpan Türkiye ve dışındaki milyonlarca Kürde ve Türkiye’nin adalet peşinde koşan milyonlarca insanına şunu demiş olacaktır: “Pardon! Özür diliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi sizlerden özür diliyor… Devletin halka karşı işlediği suçun hesabı sorulmalıdır. Oğullarınız, bir güvenlik harekâtında askeri ve psikolojik başarı şehvetinin kurbanı oldular. Onların yargılanması ve cezalandırılması için her şeyi yapacağız.”

 

Roboskililer bu özrü kabul etmese de haklarıdır. Ama Meclis, ve onun İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bir kere bu yola girmekle, devletin menfaatlerinin değil, Roboski halkının ve halkların haklarının koruyucusu olma rolünü üstlenme yolunda tarihi bir hamleyi gerçekleştirmiş olacaktır. Roboski’nin hesabının Meclis’te ve siyaseten sorulması, herkes emin olabilir ki,“müzakere” sürecinin sahici bir çözüme doğru ilerleyebileceğine dair memleketin en yüksek kürsüsünden verilmiş somut ve açık bir işaret olarak okunacaktır. İnsan Hakları Komisyonu bu rolü üstlenebilecek mi? Bunun, iki ucu açık bir soru olduğunu biliyorum. Ancak Meclisin tarihçilere gelecekte “Yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken”, “baldıran zehiri” içmeyi neden seçtiği sorusuna cevap arama eziyetini reva görmeyeceğini hala umabiliriz.(radikal 2)