Madiba’dan sonra…

Nelson Mandela  eğer gerçekten Güney Afrika’nın ve ezilen insanlığın ruhuysa, bir ömrü daha olsa, onu mutlaka onurları için birinci ömrünü vermiş olduğu siyah emekçilerin toplumsal kurtuluşuna adardı. Eminim o zaman pek çok kimliğinden biri olan “halkın mızrağı” suretine bürünürdü. 

ANC_2Nelson Mandela’nın yalnızca Güney Afrika Cumhuriyeti için değil, ezilen insanlık için de muazzam bir kayıp olduğundan kim kuşku duyabilir. Önderliği ırkçılık ve sömürgecilikle mücadele bağlamında, Hindistan’ın Britanya sömürgeciliğinden kurtuluşunun mimarı Mahatma Gandhi ve ABD’de siyahların özgürlük mücadelesinin ruhu Martin Luther King ile sıkça karşılaştırılsa da Mandela’nın Afrika kıtası ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki tarihsel rolü başkalarıyla karşılaştırılamayacak kadar karmaşık ve derin.

Halkı arasında en çok kabilesinin adıyla -Madiba- çağrılan Nelson Mandela’nın siyah kurtuluş mücadelesi 1990’larda devlete yükselirken tutunmak zorunda kaldığı uzlaşmanın kendisine kazandırdığı imajın onun gerçek arzusu olduğunu düşünmek çok aldatıcı olur.

Madiba bir sahne sanatçısı gibi, giyimi ve kuşamıyla, halleri ve davranışlarıyla üstlendiği rolleri oynamasını kolaylaştıracak imajları kurgulamakta usta bir siyaset insanıydı. ABD Başkanı Obama’dan yoksul bir Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üyesine kadar herkesin onun ardından ağlıyor olması bir bakıma Madiba trajedisinin son sahnesi sayılabilir. Halkının özgürlük ve egemenliğine giden yolun dayattığı uzlaşmayı benimseyerek yansıtması ve dillendirmesi Madiba’nın şahsiyetinin bir parçası olmaktan çok onun siyah Afrika’nın özgürlüğü için ödemek zorunda kaldığı kefaret sayılmalı.

Mandela, yalnızca bir Afrika milliyetçisi değildi. ANC’ye katılmasından başlayarak bir “demokrat ve sosyalist” idi. Kendisini “demokratik sosyalist” olarak niteliyor ve “kapitalizme, özel toprak sahipliğine, büyük sermayenin iktidarına açıkça karşı çıkıyordu”. Güney Afrika kurtuluş mücadelesinin manifestosu sayılan, Madiba’nın da yazımına bizzat katıldığı 1955 Özgürlük Bildirgesi’nin başlıca hedefleri arasında “zenginliğin eşit ve adil bölüşümü için bankaların, altın madenlerinin millileştirilmesi” de vardı.

Madiba’nın trajedisi, “apartheid”i sürdürmeyi imkansız kılan aynı uluslararası koşulların bir toplumsal devrim için de en elverişsiz iklimi doğurmuş olmasıydı. 1990’ların başlarında Güney Afrika’da ırk ayrımcılığı son bulurken Berlin Duvarı çöküyor ve 20. yüzyıl devrimlerinin bütün kazanımları da yerle bir oluyordu.

ANC ile “apartehid “rejimi arasındaki büyük çatışmanın madenlerdeki siyah işçilerin ayaklanmalarına yol açtığı 1990’ların başları “çözüm arayışları”nın da başlangıcıydı. “Apartheid” rejiminin güvenlik ve savunma beyni olan ve çözüm sürecinde hayati bir rol oynayan Rolf Meyer, beyaz seçkinleri çözüme yönelten en önemli nedenlerin başında “işçilerin bu şartlar altında daha fazla çalıştırılamayacağının görülmesi” olduğunu teslim ediyor.

Ancak, siyahların onur isyanını tam bir siyasi başarıya taşıyan uzlaşmanın peşisıra süreüklediği toplumsal sonuçları Madiba’nın içine sindirmiş olduğunu söylemek çok güç.

Siyasi hakimiyeti siyahlara devrederken ekonomik hakimiyeti beyaz Güney Afrikalılar’da merkezileştiren kapitalizm temelindeki “çözüm”ün en çıplak sonucu siyahlar için sosyal apartheid’in sürüyor olması. Çünkü apartheid’in oluşturduğu sosyal ve ekonomik uçurum ve özgül yapı hala yerinde duruyor. Tüm yasalar siyahları siyaseten avantajlı kılsa da bu avantajlardan yararlanabilecekleri kurumsal kaldıraçlar ve maddi-manevi birikimden yoksunlar.

Siyahlar Güney Afrika’daki onur kavgasından galip çıktı ama hayat kavgasında henüz dizlerinin üzerine doğrulabilmiş değiller. Madiba sonsuzluğa göçerken toplumsal bağlamda yeniden kurulamayan bir barışın sınıf savaşı içinde yıkılması olasılığı, Güney Afrika’nın ufkunda asılı duruyor.

Madiba eğer gerçekten Güney Afrika’nın ve ezilen insanlığın ruhuysa, bir ömrü daha olsa, onu mutlaka onurları için birinci ömrünü vermiş olduğu siyah emekçilerin toplumsal kurtuluşuna adardı. Eminim o zaman pek çok kimliğinden biri olan “halkın mızrağı” suretine bürünürdü. O zaman Wall Street Journal’in onun ardından “iyiliksever baba” olarak hayıflanmış olmayacağını hayal edebiliriz.

Ne yazık ki Madiba artık yok, bütün iş ANC’ye kalıyor. Siyah bekçiler, siyah işçileri beyazların madenlerinde boğaz tokluğuna çalışmaları için kurşunlamaya devam edecek mi etmeyecek mi? Bütün mesele bu. (Özgür Gündem, 8 Aralık 20139)