“Demokrasi İttifakı”

Bir halk hareketi, siyasal, yani devlet iktidarıyla doğrudan ilintili sorumluluklarını toplumsal alana müracaat etmekle çözmüş olamaz, yalnızca ötelemiş olabilir. Şimdi toplumsal olanın politik olana tercüme edilme zamanı.

Haziran sonunda İstanbul’da toplanan “Demokrasi Konferansı” faşizm ve diktatörlük koşullarında, milliyetçilik ve devletçiliğin elli tonu çevresinde döne gelen kurulu siyaset düzeni karşısında elle tutulur ve uygulanabilir seçenekler olduğunu ortaya koydu. 

“Demokrasi Konferansı”nın bileşimi, kurgusu ve vardığı sonuçlar HDK ve HDP’nin 2011’den bu ısrarla izlediği “siyasal olanın toplumsallaşması ve toplumsal olanın siyasallaşması” ilkesinin bir hevesten ibaret olmayıp somut toplumsal hakikatlere dayandığının da kanıtıydı. O açıdan ayrıca önemliydi. 

Konferans, yeni toplumsal dinamiklerin yeni varoluş ve ifade biçimleri aramakta olduklarının canlı bir temsiliydi. Sunulan tebliğler ve sonuç bildirgesi, bunca baskıya ve bunca sansüre karşın, Türkiye’nin geniş toplumsal mücadeleler topoğrafyasında müesses nizam partilerinin ufuklarını fersah fersah aşan bir toplumsal ve demokratik muhalefet aleminin serpilmekte olduğunun habercisiydi. Hepsinden önemlisi, “Demokrasi Konferansı” vardığı sonuçlara, temenniler ve spekülasyonlar dolayımıyla değil, somut deneyimlerin tartışılmasıyla ulaşmış olmasıydı. Konferans dünyayı yorumlamakla yetinmeyen onu değiştirmeyi hedefleyen bir tartışma sürecini sonuçlandırırken, “umut”u elle tutulur hedefler halinde topluca ifade etmeyi de başarmıştı. 

Ender Öndeş’in konferans çağırıcılarından Rıza Türmen’le Yeni Yaşam’da geçtiğimiz günlerde yayınlanan söyleşisi, Konferans’ın “demokrasi” bahsinde ima ettiği yeni olanaklar üzerine sıcağı sıcağına düşünmenin “demokrasi ittifakı” arayışları için de önemli hareket noktaları sunabileceğine işaret ediyor. 

Türmen’in anlatısından, “Demokrasi Konferansı”na gelirken kat edilen yolun kendisi aslında bir “demokrasi ittifakı” modeli oluşturduğunu görüyoruz. Konferans’ın insan kaynağı esasen 28 Haziran 2016’da, 100’ü aşkın kuruluş ve inisiyatifin yanı sıra bireylerin de katılımıyla ilk kez bir araya gelen “Demokrasi İçin Birlik” platformundan geliyordu. 15-20 Temmuz darbesinden kısa süre önce bir araya gelen inisiyatif, ezberlerini tekrarlamakla yetinmek yerine kendisini toplumsal muhalefet dinamiklerinin talep ve itirazlarının seslendirileceği bir kanal olarak kurmakla ilk doğru adımı atmıştı. Ardından elbette sıra bu dinamiklerin kendilerini ifade etmesine, kendi geleceklerini belirlemek için harekete geçmelerine, bunun yol ve yordamları üzerine bir müzakereye girişmelerine gelecekti. 

Rıza Türmen, bu süreci ve ardındaki kurucu ilkeyi şöyle ifade ediyor: “Yeni bir toplum yaratmak için yeni bir hareket başlatabilir miyiz, bunun arayışı içindeyiz. Biz iki yenilik getiriyoruz aslında. Birincisi […] siyaset, kamusal alanda bir araya gelerek ortak bir irade oluşturma amacına yönelmeli. Herkesin kendisini ilgilendiren alanlarda söz söylemesi, irade oluşturması lazım. Türkiye’de ise siyaset, parti liderleri arasında oynanan bir pinpon maçı gibi. Bu siyasetin alanını genişletmek, yeni bir siyasi kanal açmak istiyoruz. İkincisi de burada farklı olan şey, sorunların esas sahiplerinin çözüm araması. LGBTİ’ler kendi sorunlarını ortaya koyup çözüm arıyorlar, ekolojistler de aynı şekilde ve diğerleri… Bütün bunları bir demokrasi programı etrafında yan yana getirip yürüyoruz, yürümek istiyoruz, bunun arayışı ve hazırlığı içindeyiz. Bu nedenle Konferans bittikten sonra eve gidiyoruz ve bu iş burada bitiyor değil. Asıl iş şimdi başlıyor yani.”

Rıza Türmen, “Demokrasi Konferansı”nın açtığı siyasal ufku şöyle özetliyor: “Halkın öznesi olduğu, halkın kendisiyle ilgili kararları alabileceği, katılımcı, çoğulcu bir demokrasi hareketi […] Sorun bir iktidardan kurtulmaktan öte memleketi kurtarmak haline dönüşmüş gibi. Öyle büyük bir çöküş var ki […] Böylece her alanın sorunu bir diğer alanın sorununa bağlanıyor sanki. İkizdere’den tütüncülere, madencilerden Boğaziçi’ne kadar…

“Siyasetin merkezini değiştirmemiz gerekiyor işte o yüzden. Siyasetin merkezini başka bir yerde inşa etmek lazım. Bence bu çok önemli. Yani, ekonomik düzene başka bir hegemonya yaratmak için karşı hegemonik pratiklerle yola çıkmak lazım. Ancak o şekilde genişleyebilirsiniz. […] Şu anda, Türkiye’deki en büyük parti kararsızlar partisi. Seçimlerde nereye oy atacağını bilmeyenler. Niye? Demek ki bir alternatif yok. Bu alternatifi ortaya çıkarmak, halkın içinde olacağı başka bir alternatifi yaratmak gerekiyor artık.”

Türmen’le söyleşiden ve Konferans Belgeleri’nden şunu görebiliyoruz: Faşizm ve diktatörlükten çıkış için “demokrasi ittifakı” arayışlarının yakıcı toplumsal değişim/kurtuluş ihtiyacıyla ilişkilendirilmesi vazgeçilmezdir ve konferans bileşenlerince yaygın bir biçimde kavranmaktadır. Öte yandan kurulu siyasal denklemin ötesinde yatan bir gerçek imkân da vardır: Siyasetin merkezi parlamentodan, parlamento dışına taşınabilir ve taşınmalıdır. 

Ortaya serdiği bütün bu ipuçlarıyla birlikte “Demokrasi İçin Birlik” ve Demokrasi Konferansı, toplumsal muhalefeti, şu an bütün demokrasi güçlerinin meşgul eden en önemli soruyu çözme sorumluluğuyla baş başa bırakıyor: Demokratik ve toplumsal muhalefet dinamiklerinin mücadelelerinin zorunlu uğrağı olarak “Demokrasi İttifakı” hangi somut biçim ve bileşime bürünerek ortaya çıkacaktır? 

Bu sorunun yanıtı, “Demokrasi İttifakı” ihtiyacının kendisini ortaya çıkartan süreçte bulunabilir. Bir halk hareketi, siyasal, yani devlet iktidarıyla doğrudan ilintili sorumluluklarını toplumsal alana müracaat etmekle çözmüş olamaz, yalnızca ötelemiş olabilir. Oysa, zaman, başta HDP ve HDK olmak üzere Demokrasi Konferansı’nın taraflarını, müesses nizam partilerinden yakınmakla yetinmeyerek, konferansın Sonuç Bildirgesi’nden hareketle, “Demokrasi İttifakı”nın pratik gerçekleşme sorunlarını çözmek ve bir an önce bir politik platform oluşturmak üzere güçlü ve hızlı adımlar atmaya çağırıyor. Şimdi toplumsal olanın politik olana tercüme edilme zamanı.
______________________________
YeniYaşam, 15 Temmuz 2021